Bir
röportajınızda diyorsunuz ki, Uçurum Zamanı’nda kahramanımız aslında bir mekan:
Bozbalık. Ece Duman çok rahatlıkla kahramanımız olabilecekken, hayır diyorsunuz
ve Bozbalık Köyü’nü karşımıza bir kahraman olarak çıkarıyorsunuz. Neden?
Bozbalık Üçlemesi’nin her kitabında bir sürü insan var
ama ana karakter olayların geçtiği Bozbalık Köyü. Ve zamanın kendisi. Ters
Düz’de köyün sonbaharını anlatıyordum. Uçurum Zamanı’nda köyün kışına ve
ilkbaharına tanıklık ediyoruz. Serinin son kitabında da tekrar sonbaharı ve
ilerisini göreceğiz. Böylece üçleme aslında bir mekanda yaşayan insanların bir
yıllık süre zarfında geçirdiği dönüşümleri ele almış oluyor. Zaman geçerken
karakterler bıraktığımız noktada kalmıyor, onlar da çok fazla değişip
dönüşüyor. Fizikselden ziyade psikolojik bir dönüşüm bu... Bozbalık’sa hayali,
kurgu ürünü bir köy. Bir o kadar da haritadaki koordinatları belli aslında!
Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı bir dağ köyü. Romanlar için bu doğa harikası,
ormanlarla çevrili küçücük köyü kurguladım ve içini görünürde renkli,
gerçekteyse sır küpü karakterlerle doldurdum.
"BOZBALIK KENDİ OLARAK KALABİLMEK, VAR OLABİLMEK İSTİYOR"
Uçurum Zamanı’nda çok sayıda karakter var. İnsan
okurken şunu düşünüyor: İnsanın olduğu her yerde hakikaten çok büyük bir
cehennem var. Peki, Bozbalık kahramanımızsa, bu kahramanın temel yarası nedir?
Bu sorunun yanıtını üçlemenin final kitabında veriyorum.
Uçurum Zamanı’nda alttan alta son kitapta neler olabileceğinin sinyalini
vermeye çalıştım. Kitabın bir sahnesinde köyde bir fırtına oluyor ve orada doğanın
köye yaptığı tahribatı görüyoruz. O an için karakterler en kötüsünün bu
olduğunu düşünüyor belki de. Ancak köyde etkisini giderek göstermekte olan çok
ciddi bir yapılaşma mevzusu var. Karakterlerimiz henüz bilmiyor ki doğadan
ziyade insanın vereceği tahribat gelmekte Bozbalık’a. Bozbalık aslında kendi
olarak kalabilmek, var olabilmek istiyor. Ama insanlar buna ne ölçüde izin
verecek, bu üçüncü ve final kitabının konusu.
Sözü
açılmışken, kitabın final sahnesinde gördüğümüz fırtına, mekan karakterlerimizin
simgesel düşmanı mı?
Şimdi, kitabın yazarı olarak düşünüyorum da, Bozbalık
Üçlemesi’nde doğa insana yeniden başlama imkânı sunuyor belki de. Ters Düz’ün
sonlarında şöyle bir cümle vardı: “İki kız kardeş, isteyerek veya istemeyerek
yaptıkları her şeyin, karın zarafetinde yıkanıp kaybolmasını dilediler.” Yağmaya
başlayan o karın altında pür-i pak olmak istediler. Aslında, affedilmek
istediler. Uçurum Zamanı’nın finalindeki fırtına da bir şekilde herkesi
eşitleyip haklıyla haksızın, dürüstle yalancının, cesurla korkağın açığa
çıkmasını sağlıyor. Aslında o fırtına, karakterlerimizin düşmanı değil, dostu.
Fırtınadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Bunun izlerini de üçüncü
kitapta göreceğiz zaten.
"ANNE, ÜVEY ANNE VE KIZ KARDEŞ ÇATIŞMASINI İŞLEMEK İSTEDİM"
Şimdi
kahramanlara gelmek istiyorum... Çok kalabalık bir ekip var karşımızda.
Özellikle de Ece, Nilgün, Münevver gibi kadın karakterlerin ön plana çıktığı
bir kitap okuyoruz. Bu kadınların kendi iç dinamikleri neler?
Kadın karakterler kesinlikle ön planda. Ece’nin “erkekleri”
de var elbette; Burak, Ali, Kerem. Ama bu bir kadın hikayesi. Ece-Nilgün,
Nilgün-Münevver ve Ece-Münevver arasında hem geçmişten gelen hem de
halihazırdaki konum itibariyle türlü türlü çatışmalar var. Bu çatışmalar
bitmiyor. Daha çok bu üç kadının birbiriyle olan ilişkisini irdelemek istedim.
Ters Düz’de Ece Duman’ı yirmi sekiz yaşında, yakında yeni kitabını çıkaracak
olan, geleceği parlak bir yazar, İstanbul’da tek başına yaşayan, kendi ayakları
üstünde duran şehirli bir genç kadın olarak tanıdık. Pek çok yaşıtına göre çok
daha olgun, çünkü küçük yaşında çok şey yaşamış ve hayat da onu erken
olgunlaşmaya mecbur kılmış. Annesiz büyümüş. Onu babası ve amcası büyütmüş.
Babası Kadir, sonradan Münevver’le evlenmiş. Münevver ona iyi bir anne olmamış,
kötü davranmış, ondan nefret etmiş; başka bir kadının çocuğu olduğu için onu
Kadir’le gerçek bir karı-koca olmasının önünde bir engel olarak görmüş. Ne
Münevver Ece’yi, ne de Ece Münevver’i sevmiş. Ece çocukken çeşitli sebeplerle köyü
terk edip İstanbul’a gelen bir karakter. Ve yıllar sonra babasının kaybolduğunu
öğrenince köye geri dönmek durumunda kalıyor. Üvey annesi Münevver şimdi
ortalarda yok.
Çok ilginç
bir öyküsü var Münevver’in...
Ece on yaşındayken Münevver’in hamile kaldığı bebek, yani
Nilgün, Ece yıllar sonra köye geri döndüğünde on yedi-on sekiz yaşlarında bir
kız olarak çıkıyor karşısına. Tabii yine çeşitli sebeplerle aralarında, daha
çok Nilgün’den Ece’ye karşı bir birbirlerinden hoşlanmama durumu var. Bu anne,
üvey anne ve kız kardeş çatışmasını işlemek istedim.
Ve
bayağı da çatışıyorlar aslında...
Çatışıyorlar, evet! Spoiler vermeden konuşmam zor, o
nedenle tam da bu noktada susma hakkımı kullanmak istiyorum.
Bir
de Meryem var tabii. Uçurum Zamanı'nda kadınlar bitmiyor! Meryem’i konuşalım biraz...
Meryem, Bozbalık’tan çıkamamış bir karakter.
Nilgün de öyle ama o Uçurum Zamanı’nda nihayet şeytanın bacağını kırıp kısa
da olsa bir çıkıyor! Meryem, Bozbalık’tan çıkamamış bir karakter olsa da, köyün “aura”sı
olan, iddialı da bir kadını. Bozbalık kurgu ürünü bir köy ama Meryem o köy
standartları içinde hayli iddialı, çekici bir karakter. Ne zaman ki Ece İstanbul’dan oranın
havasını solumuş biri olarak köye geri dönüyor, çocukluk arkadaşı olan Meryem
ister istemez onda biraz başka bir hayatını görüyor. Köyden gitseydi belki o da
daha farklı bir kadın olabilirdi. Başarılı bir kariyeri olan Ece, ışıltılı bir
insan. Meryem biraz da ondaki bu ışıltıyı kıskanıyor. İşin içine çeşitli aşk
durumları da girince, Meryem, Ece’den pek hazzetmeyen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
"BU KİTAPTA MÜNEVVER'İN KAYBEDECEK BİR ŞEYLERİ VAR. MERYEM'İNSE KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİ YOK, CANINDAN BAŞKA"
Şimdi
gel buraya Münevver Kara’yı da koy! Münevver ve Meryem, cidden “femme fatale”
gibi çıkıyorlar karşımıza... Bu iki kadının kitap boyunca bize ne tür bir denge
sağladığını da sizden öğrenmek istiyorum. Münevver Kara ve Meryem Uzun’un
birbirine benzeyen yanları neler?
Birbirlerine benzeyen yanları var mı, emin değilim. Ters
Düz’ü geride bırakarak, Uçurum Zamanı özelinde konuşuyorum. Bu kitapta Münevver
kaybedecek bir şeyleri olan bir kadın artık. Nilgün ve Ece’yle ilişkisinde
“çeşitli” gelişmeler oluyor ve belki de Nilgün tarafından kendisine verilen
ikinci bir şansla elindekilerin değerini anlıyor, anlamaya başlıyor.
Dolayısıyla Münevver bu kitapta çok da gözü kara bir karakter değil.
Meryem’inse kaybedecek hiçbir şeyi yok. Tam anlamıyla hiçbir şeyi yok; vereceği
bir candan başka. Hikâyenin bir noktasında bu iki karakterin yolu bir noktada
kesişiyor ve kısa bir süre için de olsa bir ittifak yapılıyor. Meryem akıllı
bir kadın. Münevver’se, hiç de öyle görünmemesine, hatta köylülerce “deli”
olarak etiketlenmesine rağmen, belki de oradaki herkesten çok daha akıllı bir
kadın. Meryem duygularıyla, Münevver’se aklıyla hareket ediyor. Üstelik dediğim
gibi, hiç de “yarım” filan değil aklı! Neyin ne olduğunun çok farkında bir
karakter.
Burada
bir parantez açmak istiyorum: Doğrusu, Münevver’i daha çok okumak istedim... Sanki
orada frene basmış, “daha ileri gitmeyeyim, burada durayım” demişsiniz gibi
geldi. Doğru mu bu tespit?
Her ne kadar Münevver üç ana kadın karakterimden biri
olsa da, ben Uçurum Zamanı’nda Ece ve Nilgün’ü anlattım. Final kitabı
için Münevver’i ve onun geçmişinde gizli bıraktığım yanları açığa çıkaracağım,
ilginç sürprizlerim var.
Gelelim
şimdi Hasan ve Kadir kardeşlere... Onlar, bu kadın ordusuna karşın iki erkek
olarak olayların akışına acayip yön veren figürler...
Yön veriyorlar, hem de çok ilginç bir şekilde: İkisi de
aslında kitapta yok. Buna rağmen olaylara yön veriyorlar. Ama bu karakterlerin
geçmişte yaptıkları hatalar ya da seçimler, kadınlarımızın hayatını etkilemiş,
etkilemeye de devam ediyor.
O
yanı çok güzel vermişsiniz...
Teşekkür ederim... Şu anda olmayan bu karakterlerimizden
bir tanesi, kitapta daha sonra bir kedinin adı olarak yer alıyor: Kedi Kadir.
"BİR BAŞKOMİSER ZATEN SUÇLULARIN PEŞİNDEDİR. SIRADAN BİR EV KADININ DAHİL OLDUĞU POLİSİYELER BANA DAHA CAZİP GELİYOR."