Dün, yani 20 Mart günü gittiğim, karlı ve soğuk havaya rağmen pek çok katılımcıyla gerçekleşen WOW - Dünya Kadınlar Festivali'nden izlenimlerimi aktaracağım şimdi sizlere... Konu: Kültür-sanat dünyasında, özellikle de televizyonda, toplumsal cinsiyet eşitliği. Elbette, şaşırtıcı (ama asla şaşırmayacağınız) notlar eşliğinde.
Benim de, İKSV'nin Kültür Politikaları Çalışmaları departmanının bu yıl 10. kez yayımlanacak ve kültür-sanat dünyasında toplumsal cinsiyet eşitliğini ele alan raporu kapsamında Prof. Dr. Itır Erhart'a (canım Itır Hocam'ın!) küçük de olsa yardımcı olduğum araştırmanın sonuçları, dün WOW'un "Yaratıcı Alanda Eşitlik" başlıklı kapanış panelinde ilk kez paylaşıldı. Raporun basın toplantısı önümüzdeki günlerde olacak; o nedenle araştırmamızdan şimdilik detay vermiyorum. İKSV gibi önemli bir kurumun bu projesinde yer aldığım içinse çok mutluyum!
WOW ve İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları işbirliğiyle düzenlenen "Yaratıcı Alanda Eşitlik" paneli, kültür-sanat alanının eşitlikçi bir yaklaşımla nasıl yeniden kurgulanabileceğine odaklanıyordu. Sinema, televizyon, tiyatro ve müzik sektörlerinde çalışan kadınların erkeklerle eşit işe eşit ücret alıp almadığı tartışıldı, çözüm için neler yapılabileceği konuşuldu. Moderatörlüğünü şimdilerde GAİN'de hafta içi her akşam gündemi çeşitli konuklarla değerlendiren gazeteci Duygu Demirdağ’ın üstlendiği panelde, Itır Hoca'nın yanı sıra, Oyuncular Sendikası’ndan Ece Dizdar ile Birleşik Krallık’tan araştırmacı ve eğitmen Vick Bain konuşmacı olarak yer aldı. Oyuncular Sendikası adına panelde konuşan Ece Dizdar, 2018 yılında Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD)'nin TV dizilerinde kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun şekilde konumlanmasını desteklemek amacıyla başlattığı "TV Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" projesinin sonuçlarından bazılarını da yeniden paylaşarak çeşitli şahane tespitler yaptı. Onlardan bazılarını paylaşıyorum:
"Kadın ve erkek oyuncu sayısı neredeyse eşit, hatta kadın oyuncu sayısı erkek oyuncudan daha fazla. Fakat ekrandaki yaş dağılımına gelecek olursak, kadınların ekrandaki yaş temsiliyeti çok sınırlı. Kadınlar ekranda daha çok 16-39 yaş aralığında görülüyor. Erkeklerse 64 yaşına kadar gösteriliyor. Şaşırıyor muyuz? Hayır!"
"Kadın karakterlerin ekranda evli ya da dul olduğunu görüyoruz. Kadın karakterin dulluğu üzerinden tanımlanması, erkek karakterlere göre 7 kat daha fazla. Bekar olmak daha çok erkek karakterlere verilen bir vasıf."
"Fiziksel görünümde kadın karakterler %65 oranında 'zayıf ve narin' olduğunu görüyoruz. Kilolu kadınlarsa hep 45 yaşın üstünde. Kadın ekranda eğer 45 yaş üstü ise kilolu olmasına müsaade ediliyor."
"Bir diziye Saint-Joseph mezunu, güçlü ve başarılı bir kadın karakter olarak giriyorum ama yedinci sekizinci bölümden sonra hep eski sevgilisinin konağına taşınan bir kıza evriliyorum!"
"Normal People dizisini izlerken, oradaki seks sahnelerinde intimacy coach'la çalışıldığını gördük. Bunu ülkemize de yavaş yavaş getirmek istiyoruz: Mahremiyet koçu. İnsanlar böyle havalı işleri sever, mısır patlağı gibi yayılacaktır! Şaka bir yana, bu ciddi bir meslek. Oyuncuların bedenlerinde dokunulmaması gereken noktalar var ve bu sınırların hassasiyetle çizilmesi gerek. Siz bir kadın olarak jinekoloğa gittiğinizde orada niye rahatsınız; çünkü herkesin görevi çok net tanımlanmış. Ayrıca odada mutlaka bir hemşire de var." Dizi setlerinde yaşanan taciz ve mobbing'lerin önüne bu şekilde geçebilme umuduyla...
Not: Itır Hocam, panel koşuşturmasının arasında, bana yeni kitabım Uçurum Zamanı'nı imzalatmayı da ihmal etmedi! İlk kitap Ters Düz'ü okuduğunda kitapta karakterlerin sıklıkla bahsettiği hamofta reçelini Itır Hocam çok merak etmişti, ben de geçenlerde ona sürpriz yapıp Trabzon'dan hamofta reçeli hediye etmiştim. Çok sevmiş!