Bir süredir Maslow'un ihtiyaçlar piramidinden aşağı tepetaklak düşmekteyiz.
Uygar bir ülkenin insanları olarak aslında piramidin birinci basamağından beşinci basamağına doğru yol almamız gerekirken, yok, rüzgar nicedir tersten esip alaşağı ediyor bizi.
Beşinci ve dördüncü basamaklardaki kendimizi gerçekleştirme, estetik ve sanatsal ihtiyaçlarımız zaten en kolay vazgeçtiklerimiz, vazgeçmek zorunda kaldıklarımız oldu. Hayallerimizi hayata geçirebilmek şöyle dursun, tiyatroya, sinemaya gitmek, hatta kitap ve dergi almak bile bir lüks haline geldi. Haliyle en kültürel aktivitemiz evde ailecek televizyon izlemek; neyse ki -reklamlar sağ olsun- o hala bedava.
Düştük mü üçüncü basamağa. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsellik gibi ilişkiler) bu basamakta karşılamamız gereken ihtiyaçlarımız. İnsan ilişkilerinin neresinden bakarsanız bakın mayın tarlasına dönüştüğü günümüzde, kimin ne zaman patlayacağını önceden kestirebilmek mümkün değil. 'Yalnız geldik yalnız gideceğiz'i kabulleneli çok mu oldu diyorsunuz, yok yok demeyin, çıkmadık candan ümit kesilmez.
İkinci basamakta karşımıza güvenlik gereksinimi çıkıyor. Sokakta sakin sakin yürürken her an sinir krizi geçirip gözü dönen bir vatandaş tarafından bıçaklanmayacağımızın, canı öyle istedi diye havaya ateş eden magandadan bir kör kurşun yemeyeceğimizin garantisi yok.
Ve geldik en temel basamağa: Fizyolojik gereksinimlere. Nefes alma, o tamam, uyku, o da bedava, ama yemek ve su – işte oralar biraz sakat! Karnımız aç, başımızı sokacak bir yerimiz yok, barınma ihtiyacımızı karşılayamıyoruz, istediğimiz yere ulaşım sağlayamıyoruz. Kendimizi ait hissettiğimiz bir yer kaldı mı, o bile tartışılır oldu artık.
Düşünmeden edemiyor insan: Acaba biz bu dünyada yaşıyor muyuz, yoksa çile mi dolduruyoruz?
instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert