27 Ocak 2025 Pazartesi

Kitap kulübümün Şubat ayı kitapları

Kim bilir? Belki de aynı kitabı okuyor, aynı sayfaya ayracımızı koyuyor, aynı karakterlere hayran oluyoruz ve aynı olay örgüsü karşısında ağzımız açık kalıyor. Tüm bunları yaparken birbirimizden ayrı olmamıza gerek yok. İşte tam da bu ilhamla oluşturduğum ve ilk kitap toplantısını 2023’te yaptığımız Mert’in Kitap Kulübü’nün blog'umda da şöyle detaylı bir duyurusu olmasın mı dedim ve şubat ayının buluşmasına hazırlanırken, henüz kulüpten haberi olmayanlarınız da haberdar olsun diye bu paylaşımı yapayım istedim.

Mert’in Kitap Kulübü, sizi kitapların büyülü dünyasında aynı okuma zevkini paylaştığınız yeni insanlarla tanışıp sosyalleşmeye ve toplantının kitabı hakkında çay sohbeti eşliğinde tartışmalar yapmaya davet ediyor. Evet, İstanbul’da buluşup kitaplar hakkında yüz yüze konuşuyoruz, çünkü masa etrafında birbirimizi görerek yaptığımız o gerçek, sahici paylaşımların verdiği his gibisi yok.

Şubat ayı buluşmamızın ana kitabı olarak belirlediğim kitap, Afro-Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından Nobel ödüllü Toni Morrison'ın iki farklı sınıftan iki farklı siyahi karakter arasındaki ilişkiyi ele alan çarpıcı romanı Katran Bebek; yan kitapsa, Wilhelm Jensen'ın Antik Çağ'dan kalma bir rölyefi saplantı haline getiren genç arkeoloğunun peşinden İtalya'ya uzanan ve psikanalitik bir incelemeye tabi tutulan (hem de Freud tarafından) ilk edebiyat yapıtı olan novellası Gradiva: Bir Pompei Düşü. Sel Yayıncılık ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları kitapları. Buluşmaya iki kitabı da okuyarak gelmeniz bekleniyor ancak kitaplardan en az birini okuyarak katılmanız zorunludur. 

Buluşmamızı, 22 Şubat cumartesi günü saat 15'te Üsküdar/Bağlarbaşı'nda bir kitabevi-kafede gerçekleştireceğiz. Detaylı adresi katılımcılara iletiyor olacağız. İstanbul kitap kulüpleri arayanlara duyurulur!

Kulübün sistematik bir buluşma takvimi bulunmuyor. Buluşmaları daha ziyade, okuyup diğer bibliyofil insanlarla birlikte masaya yatırmak ve üstünde derinlemesine konuşmak için beni dürten kitaplar oldukça organize ediyorum (ayrıca bunda mekân ayarlamak gibi bana küçük çaplı stres yaşatan organizasyonel sıkıntıların da payı var ama oralara şimdi hiç girmeyelim).

Eğer siz de katılmak isterseniz, şubat ayının kulüp kitabı duyurusunu yaptığım instagram.com/mertinkitapkulubu'nden bekleniyorsunuz. Kayıt için kayıt formunu doldurmanız gereklidir ve herkesin konuşabileceği samimi bir ortam için katılım kontenjanla sınırlıdır.

Görüşmek üzere! 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

8 Ocak 2025 Çarşamba

Sinemaya gitmeyi sevmek ve Nicole Kidman'ın yeni filmi Babygirl üzerine

Haftanın tam ortasından merhabalar efendim.

Pek çok insan için anlamını kaybetmiş ve gereksizleşmiş olsa da sinemaya gitmek benim için hala geçerli bir hafta sonu aktivitesi. Evde kendi başıma film izlemekte başarılı olamıyorum; telefonum çalıyor, mesajlar üst üste geliyor veya aklıma bir şey geliyor, dur şunu da yapayım öyle devam ederim vb. derken dikkatim dağılıyor, bölünüyorum, filmi üç parça halinde ancak bitirebiliyorum. Oysa sinemada ışıklar kapanıyor ve filmi izlemeye mecbur bırakılıyorum. E bir de sinemaya tek dahi gitsen, diğer insanlarla birlikte kolektif olarak izlemenin ve ortak paylaşımda bulunmanın, yani ambiyansın verdiği keyif var. O nedenle, özellikle de beyaz perdede izlemek istediğim filmler olunca (paraya kıyıp) sinemaya gitmeye devam ediyorum.

Nicole Kidman ve Harris Dickinson’ın başrolleri paylaştığı, Antonio Banderas’ın da Kidman’ın kocası kontenjanından kadroda yer aldığı “Babygirl” ise sinemada gitmeye değecek bir film miydi, emin değilim (yine de izleyip merakımı giderdiğim için memnunum). Halina Reijn adlı bir yönetmen ve senarist tarafından oluşturulan hikaye "erotic thriller film" olarak geçiyor; yani erotik gerilim (ama laf aramızda bu iki kategorinin de pek hakkını veremiyor). Orta yaşlı bir CEO’nun (Nicole) kendinden yaşça küçük genç stajyeriyle (Harris) ateşli bir ilişki yaşamaya başladığı film, “Bu yıl canın ne isterse senin olacak” sloganıyla izleyiciye ilk kancayı atıyor. Tabii burada kastedilen para, sağlık, mutluluk, hatta aşk bile değil; çok daha tehlikeli anlamda cinsel bir manası var bu “canın ne isterse” sözünün. Filmin reklam ve pazarlama kampanyası gayet iyi de, ya kendisi?

Öncelikle, en iyi ve merak uyandıran sahneler zaten fragmanlara koyulmuş ve bütününü izlediğinizde filmin size fragmanlardakinden başka bir şey vermediğini anlıyorsunuz. Sanki zaten çoktan izlemiş olduğunuz bir film gibi, sadece bitmesini bekliyorsunuz. Oyunculuklar iyi evet ama senaryo o kadar kötü ki, iyi oyunculukların da bir anlamı kalmıyor. Bu konu çok daha iyi bir hikaye ve senaryoyla ele alınabilirmiş. Oyuncular oynamayı nasıl kabul etmiş? Herhalde Nicole’a, Antonio var demişler. Antonio’ya da, bak Nicole ile oynayacaksın demişler. Harris zaten genç kuşağın en iyi oyuncularından. Uzun lafın kısası “Babygirl” kötü senaryosuyla klişelerden öteye gidemeyen bir film olarak, benden ancak 5.5/10 puan alabiliyor.

Film yurt dışında 2024 sonunda vizyona girdi ama ülkemizdeki vizyon tarihi 24 Ocak 2025. Bense geçtiğimiz cumartesi günü, “11! Festivali” diye ilk kez düzenlenen bir festival kapsamında, Kadıköy Sineması’nda izledim. Buzzzzzzzzz gibi bir gündü (oysa bu hafta hava 16 derece; al sana iklim krizinin bir etkisi daha; bir gün 8 derece olup ertesi gün 16 derece olan gün döngüleri) ve filmin hemen öncesinde 125 liraya (ekonomik tarihe not düşülsün) bir salep içmiştim. Sanırım hem ön gösterim olduğu hem de filmin konusu ve oyuncuları itibarıyla salon tıklım tıklım doluydu (fuaye alanı da dolup taşmıştı, kadınlar tuvaletin önünde kuyruk olmuştu ve öyle ki erkekler tuvaletindeki kabinden bile gözümün önünde bir kadın çıktı), uzun zamandır bu kadar dolu bir salonda film izlememiştim. Altunizade'deki Capitol AVM'nin sineması Spectrum Cineplex'te gittiğimiz filmlerde salonda genelde sadece ben ve Bennu abla oluruz. Dolayısıyla söylemeden geçemeyeceğim: Sinemada gösterilse kimsenin izlemeyeceği filmler “festival” kapsamında sunulunca insanlara cazip mi geliyor ne? 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

3 Ocak 2025 Cuma

2025'in ilk yazısından ve iklim krizinden herkese merhaba!

Merhaba!

Göz açıp kapayıncaya dek bitirdiğimiz 2024 artık tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı ve 2025 yılı başladı. Şurası kesin ki bu yıl da hemencecik bitiverecek ve bir de bakacağız ki 2026'ya geri sayım yapıyoruz. Bari hem kişisel hayatlarımızda hem ülke olarak hem de dünyaca iyi şeyler yaşasak bu yıl...

Yeni yılın daha ilk günlerinden kimsenin içini karartmak istemem ancak (şirketin son anda zorunlu olarak verdiği iki günlük yılbaşı tatili sebebiyle bir son dakika uçak bileti alarak gittiğim memleketim) Trabzon'dan İstanbul'a dönerken uçakta cam kenarında oturdum ve Karadeniz'in en yüksek dağlarının, en ulaşılmaz zirvelerinin bile kupkuru oluşunu yolculuk boyunca endişeyle izledim.

On yıl öncesine dek bu mevsimde uçaktan baktığımda aşağıda bembeyaz bir manzara görürdüm, şimdiyse her yer kurak bir kahverengi; dağlarda karın çok az olması ve hatta hiç olmaması iklim krizine dair en çarpıcı tablo değilse ne? (Kitap kulübümün blog gibi kullanmaya başladığım instagram sayfasında videosunu paylaştım.)

Gezegenimizin, ülkemizin günden güne giderek kuraklaşıyor olması karşısında hepimiz elimizden geldiğince bir şeyler yapmalıyız. Mesela bence işe, belki dolaylı da olsa çevreyi korumak adına, her gün olmazsa olmazımızmış gibi şu zincir kahvecilere giderek plastik bardak çöp dağlarının üretilmesine neden olmayı ve gerekli gereksiz her şeyi adresimize sipariş vererek kargo paketi ve ambalaj çöpleri üretmeyi azaltarak başlayabiliriz. Yanımızda sürekli aynı poşeti ya da bez çantayı taşıyarak her alışverişte lüzumsuzca poşet almaya son verebiliriz. Düşününce, yapabileceğimiz küçük ama etkili çok şey var aslında. Yeter ki yaşadığımız bu gezegeni bencilce tüketmeyelim. Onu umursayalım. Çünkü evimizi umursamalıyız.

Herkese mutlu bir yıl dilerim...

Mert'in ek notu: 2024'le ilgili hepimizi üzen bir ayrılık hakkında yazmadan olmaz... Sibirya’da üreyen ve Akdeniz çevresinde kışlayan ince gagalı kervançulluğu, nesli tükenen kuş olarak resmen kabul edilerek tarihe geçti. En son 1995 yılında Fas’ta gözlemlenerek “nesli kritik” (CR) kategorisine alınan türün uzun zamandır görülmemiş olması sebebiyle statüsü “soyu tükenmiş” (EX) olarak güncellendi. İnce gagalı kervançulluğu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı Palearktik bölgesinin ana karasında bulunan türlerden soyu tükenmiş kategorisine alınan ilk tür oldu. İklim krizinin ciddiyeti ve canlıların doğal habitatlarının korunması gerektiğine dair sadece bu tür kaybına bakarak bile çıkarmamız gereken çok önemli dersler var.


Bu arada, Benim Küçük Şaheserim'e Trabzon'da D&R raflarında bu şekilde rastladım. Trabzonlu bir yazar olarak kitabımı kendi memleketimde böyle görmek sevindirdi. Genelde rafların arasında oluyor, kimsenin de kitaptan haberi olmuyor (hatta her kitapçıda bulunamıyor bile). En iyisi Remzi Kitabevi mağazalarından veya Trendyol, Hepsiburada, Amazon gibi sitelerden edinmek. Her kitabın okuyucusuyla buluşması dileğiyle...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

Benim Küçük Şaheserim şimdi sesli kitap olarak Storytel'de!

Herkese merhaba, Benim Küçük Şaheserim şimdi sesli kitap olarak Storytel 'de dinlenebilir. Azade'nin edebiyat, aşk ve gizem dolu m...