8 Ocak 2025 Çarşamba

Sinemaya gitmeyi sevmek ve Nicole Kidman'ın yeni filmi Babygirl üzerine

Haftanın tam ortasından merhabalar efendim.

Pek çok insan için anlamını kaybetmiş ve gereksizleşmiş olsa da sinemaya gitmek benim için hala geçerli bir hafta sonu aktivitesi. Evde kendi başıma film izlemekte başarılı olamıyorum; telefonum çalıyor, mesajlar üst üste geliyor veya aklıma bir şey geliyor, dur şunu da yapayım öyle devam ederim vb. derken dikkatim dağılıyor, bölünüyorum, filmi üç parça halinde ancak bitirebiliyorum. Oysa sinemada ışıklar kapanıyor ve filmi izlemeye mecbur bırakılıyorum. E bir de sinemaya tek dahi gitsen, diğer insanlarla birlikte kolektif olarak izlemenin ve ortak paylaşımda bulunmanın, yani ambiyansın verdiği keyif var. O nedenle, özellikle de beyaz perdede izlemek istediğim filmler olunca (paraya kıyıp) sinemaya gitmeye devam ediyorum.

Nicole Kidman ve Harris Dickinson’ın başrolleri paylaştığı, Antonio Banderas’ın da Kidman’ın kocası kontenjanından kadroda yer aldığı “Babygirl” ise sinemada gitmeye değecek bir film miydi, emin değilim (yine de izleyip merakımı giderdiğim için memnunum). Halina Reijn adlı bir yönetmen ve senarist tarafından oluşturulan hikaye "erotic thriller film" olarak geçiyor; yani erotik gerilim (ama laf aramızda bu iki kategorinin de pek hakkını veremiyor). Orta yaşlı bir CEO’nun (Nicole) kendinden yaşça küçük genç stajyeriyle (Harris) ateşli bir ilişki yaşamaya başladığı film, “Bu yıl canın ne isterse senin olacak” sloganıyla izleyiciye ilk kancayı atıyor. Tabii burada kastedilen para, sağlık, mutluluk, hatta aşk bile değil; çok daha tehlikeli anlamda cinsel bir manası var bu “canın ne isterse” sözünün. Filmin reklam ve pazarlama kampanyası gayet iyi de, ya kendisi?

Öncelikle, en iyi ve merak uyandıran sahneler zaten fragmanlara koyulmuş ve bütününü izlediğinizde filmin size fragmanlardakinden başka bir şey vermediğini anlıyorsunuz. Sanki zaten çoktan izlemiş olduğunuz bir film gibi, sadece bitmesini bekliyorsunuz. Oyunculuklar iyi evet ama senaryo o kadar kötü ki, iyi oyunculukların da bir anlamı kalmıyor. Bu konu çok daha iyi bir hikaye ve senaryoyla ele alınabilirmiş. Oyuncular oynamayı nasıl kabul etmiş? Herhalde Nicole’a, Antonio var demişler. Antonio’ya da, bak Nicole ile oynayacaksın demişler. Harris zaten genç kuşağın en iyi oyuncularından. Uzun lafın kısası “Babygirl” kötü senaryosuyla klişelerden öteye gidemeyen bir film olarak, benden ancak 5.5/10 puan alabiliyor.

Film yurt dışında 2024 sonunda vizyona girdi ama ülkemizdeki vizyon tarihi 24 Ocak 2025. Bense geçtiğimiz cumartesi günü, “11! Festivali” diye ilk kez düzenlenen bir festival kapsamında, Kadıköy Sineması’nda izledim. Buzzzzzzzzz gibi bir gündü (oysa bu hafta hava 16 derece; al sana iklim krizinin bir etkisi daha; bir gün 8 derece olup ertesi gün 16 derece olan gün döngüleri) ve filmin hemen öncesinde 125 liraya (ekonomik tarihe not düşülsün) bir salep içmiştim. Sanırım hem ön gösterim olduğu hem de filmin konusu ve oyuncuları itibarıyla salon tıklım tıklım doluydu (fuaye alanı da dolup taşmıştı, kadınlar tuvaletin önünde kuyruk olmuştu ve öyle ki erkekler tuvaletindeki kabinden bile gözümün önünde bir kadın çıktı), uzun zamandır bu kadar dolu bir salonda film izlememiştim. Altunizade'deki Capitol AVM'nin sineması Spectrum Cineplex'te gittiğimiz filmlerde salonda genelde sadece ben ve Bennu abla oluruz. Dolayısıyla söylemeden geçemeyeceğim: Sinemada gösterilse kimsenin izlemeyeceği filmler “festival” kapsamında sunulunca insanlara cazip mi geliyor ne? 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

3 Ocak 2025 Cuma

2025'in ilk yazısından ve iklim krizinden herkese merhaba!

Merhaba!

Göz açıp kapayıncaya dek bitirdiğimiz 2024 artık tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı ve 2025 yılı başladı. Şurası kesin ki bu yıl da hemencecik bitiverecek ve bir de bakacağız ki 2026'ya geri sayım yapıyoruz. Bari hem kişisel hayatlarımızda hem ülke olarak hem de dünyaca iyi şeyler yaşasak bu yıl...

Yeni yılın daha ilk günlerinden kimsenin içini karartmak istemem ancak (şirketin son anda zorunlu olarak verdiği iki günlük yılbaşı tatili sebebiyle bir son dakika uçak bileti alarak gittiğim memleketim) Trabzon'dan İstanbul'a dönerken uçakta cam kenarında oturdum ve Karadeniz'in en yüksek dağlarının, en ulaşılmaz zirvelerinin bile kupkuru oluşunu yolculuk boyunca endişeyle izledim.

On yıl öncesine dek bu mevsimde uçaktan baktığımda aşağıda bembeyaz bir manzara görürdüm, şimdiyse her yer kurak bir kahverengi; dağlarda karın çok az olması ve hatta hiç olmaması iklim krizine dair en çarpıcı tablo değilse ne? (Kitap kulübümün blog gibi kullanmaya başladığım instagram sayfasında videosunu paylaştım.)

Gezegenimizin, ülkemizin günden güne giderek kuraklaşıyor olması karşısında hepimiz elimizden geldiğince bir şeyler yapmalıyız. Mesela bence işe, belki dolaylı da olsa çevreyi korumak adına, her gün olmazsa olmazımızmış gibi şu zincir kahvecilere giderek plastik bardak çöp dağlarının üretilmesine neden olmayı ve gerekli gereksiz her şeyi adresimize sipariş vererek kargo paketi ve ambalaj çöpleri üretmeyi azaltarak başlayabiliriz. Yanımızda sürekli aynı poşeti ya da bez çantayı taşıyarak her alışverişte lüzumsuzca poşet almaya son verebiliriz. Düşününce, yapabileceğimiz küçük ama etkili çok şey var aslında. Yeter ki yaşadığımız bu gezegeni bencilce tüketmeyelim. Onu umursayalım. Çünkü evimizi umursamalıyız.

Herkese mutlu bir yıl dilerim...

Mert'in ek notu: 2024'le ilgili hepimizi üzen bir ayrılık hakkında yazmadan olmaz... Sibirya’da üreyen ve Akdeniz çevresinde kışlayan ince gagalı kervançulluğu, nesli tükenen kuş olarak resmen kabul edilerek tarihe geçti. En son 1995 yılında Fas’ta gözlemlenerek “nesli kritik” (CR) kategorisine alınan türün uzun zamandır görülmemiş olması sebebiyle statüsü “soyu tükenmiş” (EX) olarak güncellendi. İnce gagalı kervançulluğu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı Palearktik bölgesinin ana karasında bulunan türlerden soyu tükenmiş kategorisine alınan ilk tür oldu. İklim krizinin ciddiyeti ve canlıların doğal habitatlarının korunması gerektiğine dair sadece bu tür kaybına bakarak bile çıkarmamız gereken çok önemli dersler var.


Bu arada, Benim Küçük Şaheserim'e Trabzon'da D&R raflarında bu şekilde rastladım. Trabzonlu bir yazar olarak kitabımı kendi memleketimde böyle görmek sevindirdi. Genelde rafların arasında oluyor, kimsenin de kitaptan haberi olmuyor (hatta her kitapçıda bulunamıyor bile). En iyisi Remzi Kitabevi mağazalarından veya Trendyol, Hepsiburada, Amazon gibi sitelerden edinmek. Her kitabın okuyucusuyla buluşması dileğiyle...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

12 Aralık 2024 Perşembe

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim.

İlki, The Substance. Yani Cevher.

Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir film. Kadınlara dayatılan ve belki kadınların da artık kendi kendilerine dayattıkları gençlik/güzellik takıntısının mide kaldıran sahnelerle anlatımı. Bennu (Yıldırımlar) abla ile birlikte sinemada izledik. Film Mubi'de de var. Yani Mubi üyeliğiniz varsa platformdan izleyebilirsiniz ama biz büyük ekrandan izlemeyi tercih ettik.

Not: Kendinizi olduğunuz halinizle sevin çünkü en güzel haliniz o.

İkincisi de Wicked. Adı sanırım Türkçeye çevrilmemiş.

Oz Büyücüsü'ndeki Batının Kötü Cadısı Elphaba ve Kuzeyin İyi Cadısı Glinda'nın, aynı adlı kitaptan uyarlanan müzikalden uyarlanan bir sinema filmi...

Evet, bu, Oz Büyücüsü'nden ilhamla yazılan başka bir kitabın müzikal uyarlamasının film uyarlaması.

Böyle filmleri sinemada izlemeyi seviyorum.

Süre 2 saat 40 dakika. Paribu'daki 305 liralık ekstrem bilet fiyatına rağmen, salon da oldukça doluydu. Ama Türkiye'de Box Office'e göre ilk iki buçuk haftasında yalnızca 38 bin izleyiciye ulaşmış Wicked, ki bu böyle bir film için hayli düşük bir sayı... ABD'de ise rekor üstüne rekor kırıyor. 2024 yılının en iyi açılış hasılatını elde eden üçüncü filmi oldu ve bir Broadway uyarlaması için şimdiye kadarki en iyi hasılatı elde etti.

İki kısımdan oluşan filmin ikinci kısmı da 21 Kasım 2025'te vizyona girecek.

Hmmm, demek seneye doğum günüm cuma gününe denk geliyor!

Peki siz sinemada en son hangi filmlere gittiniz?

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

21 Kasım 2024 Perşembe

HOŞ GELDİN 29!

Hoş geldin 29!

Yeni yaşımda da üretmeye devam etmeye, hayal gücümde dolaşan hikayeleri özgürce yazmaya, yepyeni bir roman çıkarmaya ve mütemadiyen gülümsemeye kararlıyım. Belki başka sürprizlerim de olur. En çok da kendime!

Benim Küçük Şaheserim'de A.'nın da dediği gibi: "Taze, güneşli bir hava vardı, yeni başlangıçlar veya bazı bitişler için mükemmeldi." Bakalım bir sonraki sayfada bizi neler bekliyor?

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

En son çıkan kitabımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

19 Kasım 2024 Salı

"SİZİ TANIYORUM"

Dün arkadaşımla bir müzedeki bitmek üzere olan sergiyi görmeye gidecektik. Havanın soğuk, pofuduk bulutların gri olduğu sonbahar günlerinden biriydi ve ben uzun zaman üstüne bindiğim Haliç vapurunda oturmuş diğer yolcuları gözlemlerken haklarında tahminlerde bulunuyor, kendi kendime hikayeler uyduruyordum. Müzelerin pazartesi günleri kapalı olduğu aklımıza gelince hemen planı değiştirdik ve Balat’ta buluşmaya karar verdik. Bir şeyler yedik, içtik, epey sohbet ettik.

Saatler sonra dönüş vakti geldiğinde tekrar Üsküdar vapuruna bindim. Sabah yine aynı vapurda geldiğim yaşlıca bir kadın yolcu, sanki beni bekliyormuşçasına orada oturuyordu. Belki de onu tekrar görmeyi bekleyen bendim çünkü o an habersiz olduğum bir yazgı çoktan işlemeye başlamıştı. Koca vapurda gittim karşısındaki koltuğa oturdum.

Şöyle bir yüzüme baktı, telefonunda bir şeyler yaptı ve ardından "Sizi tanıdım," dedi bana. Acaba sosyal medyadan mı derken, meğerse kitabımdan tanımış.

Kitabımı yaz başında okumuş, ona kızı almış. Instagram'ı yokmuş, şimdi internete kitabın ismini yazınca beni bulmuş, daha önceden fotoğrafıma baktığı için beni hatırlamış. "Ben hep klasikleri okurum," dedi. "Kızım sizin kitabı verince bu ne dedim, ön yargıyla başladım ama çok beğendim."

Çok sayıda yeni Türk yazar var, haklısınız, fakat bu isimlere, en azından yakın hissettiğimiz bazılarına şans vermek gerek dedim ben de. Benim de henüz okumadığım, keşfetmediğim, hiç duymadığım bir sürü yazar ve kitap var, sadece görünür olabilenleri, reklamı yapılanları biliyoruz, diğerlerinden haberimiz bile yok ve bu çok üzücü, haberimiz olsa da vaktimiz yetmiyor veya beğenecek miyiz beğenmeyecek miyiz bilmediğimiz bir kitabı risk alıp okumak istemiyoruz, okur olarak işimiz zor ve karmaşık. Kızınız tesadüfen bulup almasaydı, siz de benim kitabımdan bihaber olacaktınız örneğin.

Yol boyunca tatlı tatlı sohbet ettik. Bana gelecek kitaplarımı da sordu, ona şimdilerde üstünde çalıştığım yeni bir roman olduğunu söyledim. Karaköy iskelesinden binenler oldu, vapur bir anda kalabalıklaştı. İkimiz de Üsküdar’da indik. İyi akşamlar. Çok memnun oldum. Sahiden de çok şaşırmış ve çok memnun olmuştum. Keşmekeşin içinde farklı yönlere sapıp, kaybolduk.

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

17 Kasım 2024 Pazar

PAZAR ŞARKISI

Bu pazar sabahı karanlıkta (her zamanki gibi) erken kalktım, epeydir aklımda olan bir senaryoyu yazmaya başladım.

Lady Gaga'nın yeni şarkısı Disease çıktı biliyorsunuz. Gaga, bu şarkıyla birlikte jazzy çalışmalardan sonra tekrar bilindik eski formuna geri dönmüş gibi görünüyor. İki dakikalık kısa şarkıların moda olduğu şu rezil dönemde yeniden dört dakikalık bir şarkı duymak iyi geldi. Şarkının akustik Antidote versiyonunu paylaşıyorum.

Birazdan Kadıköy'e gidip kitapçıları gezeceğim. Havalar artık iyice soğudu, belki bir salep de içerim. Herkese bol okumalı, yazmalı, dinlemeli, izlemeli, farkına varmalı iyi pazarlar diliyorum. 


8 Kasım 2024 Cuma

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar bulurum, malum. Bunu çoksatanlardaki kitapların kötü olduğunu düşündüğüm için yapmam elbette, çünkü hiç de öyle düşünmem. Sadece, o sıralar herkesin okuduğu kitapları okumak bana bir dayatma gibi gelir, onları okumaya mecburmuşum gibi hissettirildiğimi düşünürüm, o nedenle de o kitaplardan itilirim. Ayrıca, büyük çoğunluğun satın aldığı kitap (ve bakın burada sadece satın alınma raporu var, beğenilip beğenilmeme yargısından henüz haberimiz yok, kaldı ki beğenilse bile), bakalım benim için doğru kitap mı canım?

Hal böyle olunca, uzak durduğum o raflardan bir kitap çekip aldığıma kendim de şaşırdım. Şans vermek istediğim kitap Nakano Eskici Dükkanı idi (çünkü kapağıyla ve konusuyla beni de tavlamıştı). Kitabın içeriğine hiç değinmeyeceğim çünkü bu yazının konusu bu değil. Kitap 2019'da fotoğrafik bir kapakla çıkmış. O dönemler pek ses getirmemiş. 2024 yılı baskısındaki yeni ve hakikaten güzel olan lezzetli kapağı ise amacına ulaşmış ve okurların ilgisini çekmiş gibi görünüyor. Zira kitap aylardır çoksatanlarda ve daha da orada kalacağa benziyor. Başarılı bir kapak çalışmasının, yani dış tasarımın, (tek başına yeterli olmasa da) bir kitabı sattırmaktaki yadsınamaz önemini görüyoruz.

Nakano Eskici Dükkanı'nda aradığımı bulamasam da, kitap, şimdi bir küçük resim tablosu niyetine masamın üstünde gayet güzel duruyor.

Yazımın başında değindiğim, çok sattığını bildiğimiz ama beğenilip beğenilmediğine ilişkin bir fikrimizin olmadığı kitap konusuna gelecek olursak, yine verdiğim örnekten giderek, biraz araştırınca Nakano'nun da karmaşık yorumlar aldığını ve sanki ekseriyetle beğenilmediğini gördüm. Demek ki, bir kitabı çoksatan rafında görünce hepimiz aynı tuzağa düşüyoruz. O kitabı alıyoruz, iyi olup olmadığını bilmeden. Çünkü "o kitabı almış olan bir sürü insan var ve bu bir sürü insan yanılıyor olamaz" algısına kapılıyoruz. Bu merak sayesinde de kitap onunla henüz tanışmamış olan insanlara satılmaya devam ediyor ve satılma döngüsü devam ediyor.

Bir de, şu sıralar kitapçılar, kütüphaneler, sahaflar ve antikacılarda geçen tematik romanlara pazarlama kampanyası yapılıyor gibi geldi bana, ne dersiniz? Okur olarak sahiden de bu tip "nostaljik" yerlerde geçen romanları seviyoruz doğrusu...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

Sinemaya gitmeyi sevmek ve Nicole Kidman'ın yeni filmi Babygirl üzerine

Haftanın tam ortasından merhabalar efendim. Pek çok insan için anlamını kaybetmiş ve gereksizleşmiş olsa da sinemaya gitmek benim için hala...