1 Mayıs 2014 Perşembe

BENNU YILDIRIMLAR: NEV-İ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR OYUNCU


Her sezon iddialı projelerle evlerimize konuk olan Bennu Yıldırımlar’la, "Buluşma Yeri" adlı oyununun bu sezonki son gösterimini yapacağı gün Kağıthane'deki tiyatroda buluştum. Büyük finale doğru giden "Umutsuz Ev Kadınları" ile ilgili ipuçları almaya çalıştım. Kızıl saçlarının ortaya çıkış öyküsünü de dinledim. O açık sözlü, sevecen, samimi, tatlı dilli, mütevazı ve… kesinlikle çok yetenekli! Çünkü karşımdaki Bennu'nun bugüne dek canlandırdığı ve en akılda kalan Elif, Fikret ya da Nermin karakterleri ile hiçbir şekilde alakası yok.

Mert Ofluoğlu: "Umutsuz Ev Kadınları" ile başlayalım… Dizi bu sezon bitiyor mu?
Bennu Yıldırımlar: Dizi bu sezon bitiyor… Artık çekim açısından son dört haftamıza geldik.
Mert: Sekiz bölüm mü oluyor yani?
Bennu: Evet, biz altmışardan iki bölüm olarak Fox TV’ye geçmiştik. Onlar ("Desperate Housewives"ı kastediyor) sekiz sezon çekmişler. Biz de şu an yedi ve sekizi birleştirerek finale doğru gidiyoruz.
Mert: İzleyiciyi orijinalindeki gibi bir son mu bekliyor?
Bennu: Orijinaline yakın diyeyim ben. Yazarlar gerçekten de bu topluma ve bu coğrafyaya daha uygun bir hale getirdiler. Bizim toplumun benimseyebileceği bağlantılarla gidiyorlar. Gerçekten iyi bir adaptasyon o açıdan. Biz tabii onların yaptığı şeyleri yapamayacağımız için (Gülüyor), bizim topluma uygun şeyleri uygulamaya çalışıyoruz.
Mert: Siz "Desperate Housewives"ı izler miydiniz ya da bu diziden sonra izlemeye başladınız mı?
Bennu: Daha öncesinde, yani Cnbc-e’de yayınlandığı dönemler alt yazılarını okurken doğal olarak uyuyakaldığım, ama ilginç bulduğum ve sevdiğim bir diziydi. Uykudan öncesi dizimdi yani! Ben tabii böyle bir şeyin içinde yer alacağımı bilmiyordum. Sonrasında da özellikle orijinaline bakmadım, çünkü bizde epeyce farklılıklar var. Toplumsal farklılıklarımızdan dolayı her şeyi uygulayamama durumumuz var. Bu Amerikalılarla ortak bir yapım. Ortada Amerikan ve Türk versiyonları var. Bize yakın ülkeler örf ve adetlerine yakın olduğu için bizimkini tercih ediyorlar. O yüzden oldukça değişim yapılıyor. Ama ana hatlarıyla ve olay örgüleri açısından aynı gidiyor.
Mert: Canlandırdığınız Nermin karakteri mutfakta pek hamarat… Diziden öğrendiğiniz bir yemek tarifi var mı? Ya da diziye eklediğiniz?
Bennu: Yok (Gülüyor)! Hiç yapmadığım yemekleri yapıyorum. İkimizin hayattaki amaçları farklı, yani Nermin’le benim (Gülüyor)!
Mert: Belki diğer özellikler açısından kesiştiğiniz noktalar oluyordur… Mesela siz de onun gibi titiz ve düzenli misiniz?
Bennu: Ben de düzenli bir insanım, düzensiz değilim. Fakat her tarafı temizleme duygum yok! Bu ülkede yaşayan her kadın gibi, özellikle mutfağın ve banyonun temiz olmasına dikkat ederim. Ama bu bizim ülkemizde zaten genel bir şeydir, yani bunu yapıyor diye bir kadına ekstra garip bakılmaz.

Mert: "Umutsuz Ev Kadınları"nın bir özelliği de repliklerin çok doğal, samimi ve hayatın içinden olması… Sizin de senaryoya yaptığınız eklemeler oluyor mu?
Bennu: İlk sezon bu kadar büyük eklemeler yapılamadı. Daha işin başında olduğumuz için o kadar rahat değildik. Şimdi, ekleme derken doğaçlama ya da başka bir şeylerin üretilmesinden bahsetmiyorum. Hem ağza yatkınlık hem oyuncu olarak derdini anlatmak açısından hafifçe bir değişim oluyor, ama zaten yazılanı takip ediyoruz. İlk sezon daha motamottuk, ama bu karakterin içine girememe durumundan dolayıydı.
Mert: Bölümleri yayınlanmadan kaç gün önce çekiyorsunuz? Bir de sizin setinizde haftanın beş günü çalışılıyor sanırım, oldukça şanslısınız.
Bennu: Evet, beş gün… Fakat ilk iki sezon böyle değildi, biraz sıkışıktık. Örneğin dizi pazar gecesi yayınlanacaksa çekimler cumartesi gecesi bitiyordu. Ama bu sezon gerçekten çok rahatız.
Mert: Hep öyle derler ama sizin setiniz gerçekten çok uyumlu ve bir aile gibi olduğunuz belli… Üç sezon boyunca setten hiçbir anlaşmazlık ya da kavga haberi okumadık. Ayrıca Kanal D’den Fox’a geçerken sürenin uzamasına rağmen ücretlerinizde bir artış olmadığı da bir fedakarlık örneği olarak basında yer aldı. Kısacası, sette nasılsınız?
Bennu: Sette iyiyiz canım, iyi anlaşan bir ekibiz gerçekten. Bir işin devam etmesi gerekiyorsa, herkesin bir ortak noktası bulunuyor. O açıdan gerçekten şanslı bir setteyiz.
OYUNCULUĞUMU SERGİLEMEYE ÇALIŞIRKEN MEDYA BAŞKA TÜRLÜ ALGILIYOR
Mert: Ben geçen hafta dizinin çekildiği Gül Çıkmazı’nı gidip gördüm… Gül Çıkmazı’nın gerçek sakinleriyle sizin aranız nasıl?
Bennu: Gül Çıkmazı gerçekten güzel bir yer. Yani orada yaşayan insanların mutlu olduğuna inanıyorum. Bizleri de seviyorlar. Mesela bizim oturduğumuz apartman olarak gösterilen apartmanda, girişte bir Gül Hanım var, orada gerçekten de günler falan yapılıyor. Geleneksel! O kadar güzel şeyler pişiriyorlar ki biz de onlardan yiyoruz (Gülüyor)!
Mert: Peki Nermin için içlerinde hem değerlerine en bağlısı hem de onlardan bir o kadar uzaklaşabileni diyebilir miyiz?
Bennu: Nermin sanırım ne yaşadığını fazla dışarıya vurmamak üzere geliştirmiş karakterini. Ama sonuçta her şey ona patlıyor, bir şeyler oluyor yani (Gülüyor)! Elinden gelen her türlü yardımı gösterdiği halde, başka şeyler de gelişebiliyor.
Mert: Kızıl saçlarınız çok karakteristik… Ama dizilerde bu saç rengine sahip olanları genelde daha vamp ve kötü kadın rollerinde görüyoruz. Gerçi sizin de “Gökten Üç Elma Düştü” diye bir filminiz oldu. Yine de size gelen roller daha çok “iyi ev kadını” rolleri. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bennu: O vamp kadın kötü değildi zaten. Kötü olmadığı için oynadım onu. Karakter olarak nedenleri vardı. Nedenlerine inandığım şeyi yapmak isterim tabii. Ama kızıl saç ve vamp… Bilmiyorum yani. Sarışın da öyle o zaman, başka renkteki insanlar da öyle. Zaten “Gökten Üç Elma Düştü” tam “Yaprak Dökümü”nün olduğu sıradaydı. Daha farklı bir şey de olabilir hayatta diye yapmak istedim. Ama tabii medyanın başka türlü gösterme duyguları var. İşte “Fikret soyundu, Fikret bilmem ne yaptı!” diye. Siz oyuncu olarak başka bir şeyi de yapabileceğinizi kendinize kanıtlamaya çalışırken, onlar böyle algılıyorlar. Böyle sunmaya çalışıyorlar. Yanlış bir algı oluşturuyorlar. Orada böyle kötü bir durum yoktu. Bu kızıl saç durumu da, çok daha önce, “Saygılı Yosma” oyununda oynarken, saçın rengi tiyatrodaki ışıkla biraz daha kızıl görünsün diye oldu… Tam kızıl değil benim saçım, ama o zamandan beri böyle gidiyor. Yani bu dizi için de olmadı. Hatta “Umutsuz Ev Kadınları”ndan önce “Artık kurtuldum bu saç renginden!” dedim, tekrar beni bu renk istediler. Zor bir renk. On günde bir kuaföre gidiyorum. Çok çabuk uzuyor saçım ve rengini de tutturmak gerekiyor. Böyle bir derdim var. Dizi bittiği an kumral rengime dönmek istiyorum. Çünkü on günde bir kuaföre gitmek beni gerçekten çok sıktı.
Mert: Artık sıkıldınız yani…
Bennu: Epey sıkıldım! Yani şimdiki kızılın vamplıkla bir ilgisi yok. Ama orijinalini izleyenlerin, bu kadınların bizim yaptıklarımızdan çok daha farklı şeyler yaptığını bildiğini biliyorum. Biz onları yapamıyoruz işte… Anlatabiliyor muyum?

GÜL ÇIKMAZI’NDA ÇEKEMEYECEĞİMİZ SAHNELER VAR
Mert: Peki sizce bizde de artık öyle cesur sahnelerin rahatlıkla çekilebilmesi gerekir mi? O seviyeye gelindi mi?
Bennu: Yanlış anlaşılmaya çok uygun bir toplum yapısı içindeyiz. Bir defa orijinalinde zaten villalarda yaşayan, birbirlerinden en azından bahçelerle ayrılan bir konumdalar. Biz Gül Çıkmazı’nda apartmanlarda altlı üstlü oturan, hani müstakil olanı da var, ama daha buranın insanına uygun bir şekilde yaşıyoruz. Böyle yapmak durumunda kalıyoruz doğal olarak. Geçen anlattılar da orijinalindeki Macide sabah altıda kahvesini dışarıda içen bir kadınmış ve benim oynadığım karakterin bir dönemi var işte, devamlı eve erkek alıyor. Kadın eve alıyor erkek arkadaşlarını ve sabah saat beşte çıkmalarını istiyor ki daha sonra altıda kahvesini içen komşusu görmesin.
Mert: Bu sahneyi göremeyeceğiz belli ki, ama buna denk bir sahne olacak herhalde?
Bennu: Hayır! Böyle bir şey yapabilir misin? Yani şimdi bizim o Gül Çıkmazı’nda bunu yapamayız. Zaten Nermin’in karakteri de dinine daha düşkün, kuralları daha iyi bilen bir insan olarak yansıtıldığından dolayı bunların hepsi uygulanamıyor işte. Orijinalinde Katolik bir yapı, Katolik baskıcı bir anne, bu yüzden bunalan ve “Yeter anne, senden nefret ediyoruz!” diyen çocuklar varken; bizim yapımızda bu kadar temizlik ve titizliğine özen gösteren, halıların uçlarını sildiği için basılmamasını isteyen bir Türk annesine kimse “Yeter anne, senden nefret ediyoruz!” demez. Böyle hafif çelişkilerimiz var tabii, izleyenler görüyor. Oradaki karakterin buraya birebir uygulanması mümkün değil. Bu sefer başka bir algılama olur. Sonuçta zaten sattığımız ülkeler belli, onu da kaldıramazlar. O zaman Amerikalılarınkini alırlar daha iyi!
Mert: Şimdi tam da bu konuya geliyordum: Sizin oynadığınız dizilerin Orta Doğu’da da yayınlanıyor olması gibi bir durum var. “Yaprak Dökümü” ve “Umutsuz Ev Kadınları” gibi. Sosyal medyadan da geri dönüşler aldığınızı görüyorum. Onlar ne düşünüyor sizinle ilgili?
Bennu: Seviyorlar elbette… “Yaprak Dökümü”nde daha fazla yorum alıyordum ama, açıkçası çok da bilmiyorum çünkü bazı siteleri çok da takip etmiyorum.
Mert: Eşiniz Bülent Emin Yarar’la aynı yazarın (Duşan Kovacevic) farklı tiyatro oyunlarında oynuyorsunuz? Bununla ilgili evde konuşuyor musunuz?
Bennu: Konuşuyoruz tabii (Gülüyor)! Ben Kovacevic’in üç tane oyununda oynadım. Bülent “Profesyonel”e hala devam ediyor.
Mert: Kapalı gişe, bilet bulamıyoruz!
Bennu: Eee, tabii, iyi oyun, güzel oynanıyor. Bizim de işte “İntiharın Genel Provası” ile başladı. Ondan sonra “Buluşma Yeri” ve en son da “Dar Ayakkabıyla Yaşamak”. Biz Kovacevic’i seviyoruz. O da bizi seviyor, geldi, gördü.
Mert: Aaa, gerçekten mi?
Bennu: Evet. “Dar Ayakkabıyla Yaşamak” adlı oyunun prömiyerine geldi. Şu anda da “Buluşma Yeri” ile “Dar Ayakkabıyla Yaşamak”a devam ediyoruz.
Mert: Her yerde karşımıza çıkan bir oyuncusunuz… Öyle ki, İstanbul Modern’deki sinema perdesinde de yine sizin suratınızı görünce hiç şaşırmadım! Gülsün Karamustafa’nın “Meydanın Belleği” adlı bir video çalışması… Ona katılımınız nasıl oldu?
Bennu: Gülsün Hanım rica etti, güzel projeydi, benim de kafama yattı, o yüzden katıldım. Biz o dönemler onunla iki tane video çalışması yaptık. Senin dediğin Taksim’in hikayesi üzerineydi, çok ilginçti. Diğeri de yer değiştiren milletler hakkındaydı. Balkanlardan Anadolu’ya ya da Anadolu’dan Balkanlar’a gidenlerle ilgili çok hoş bir şeydi o da. Yani bu sizin izlediğiniz şey ve benim bahsettiğim şey bütün dünyayı dolaştı. Japonya da dahil olmak üzere. Böyle bir sanat dalı var: Video art. O da onu iyi yapıyor. Gülsün Karamustafa aslında iyi bir sinemacı ama sinemacılar hemen her yıl üretim içinde olan insanlar değil… O da keşke sinema filmi de çekebilse… Özellikle kadın yönetmenler açısından… Çok fazla yoklar ya… Biz de çalışsak… Ama böyle böyle diyerek senelerimiz geçiyor işte. Keşke daha fazla film çalışmasında bulunabilse oyuncu! Ama böyle bir ülkede yaşamıyoruz. Oyunculuk biraz yanlış bir meslek bu ülkede… Her yerde olma durumuna gelince… Sadece televizyon yapan bir insan değilim. 1988’den beri Şehir Tiyatroları’nda çalışmaktayım. Yani birincil görevim tiyatro.
Mert: Peki tiyatro-dizi-sinema sıralamasını nasıl yaparsınız?
Bennu: Önce tiyatro tabii. Dizi işi oluyor, ama devam edip etmeme durumu belli değil. Ne derler… Neyin ne olacağı konusunda bilgimiz olmuyor. Beş altı bölümde de bitebilir. Sinema tabii insanın hayatta olmasını istediği bir şey, ama tabii dediğim gibi bu ülke standartlarında devamlı film çekilmediğini de biliyoruz. Arada bir şeyde yer alırsanız ne ala!
Mert: Sizinle ilgili dikkatimi çeken bir başka şey de, sürekli aynı göründüğünüz! Yani her projede sanki aynı yaştasınız…
Bennu: Gerçekten mi?
Mert: Kesinlikle! İnternetteki her fotoğrafınız sanki aynı gün çekilmiş gibi…
Bennu: Gerçekten mi! Genetik sanırım. Bir süre daha idare edebilirim (Gülüyor)!
Mert: Uyguladığınız bir güzellik formülünüz var mı peki?
Bennu: Tabii ki cilt bakımlarına önem veriyorum. Ben pek makyajlı dolaşan bir insan değilim. Zaten hemen hemen her gün makyaj yapılıyor. Ama temizliğime ve bakıma önem veriyorum. Spor da yapıyorum. Böyle koşuşturmalı bir hayatın içinde durup da aşağı inme şansım olmuyor.
Mert: Sizi magazinde göremiyoruz?
Bennu: Allah Allah (Gülüyor)!
BENİM HAYATIMDAN GAZETECİLERE BİR ŞEY ÇIKMIYOR
Mert: Bu bilinçli bir seçim mi yoksa siz saklanmıyorsunuz ama gazeteciler mi sizi bulamıyor?
Bennu: Benim hayatımdan bir şey çıkmıyor onlara bence. Bir de insanlar çıkarmak istedikleri şeylere doğru da yönlendirebilirler gazetecileri. Her şey karşılıklı bence!
Mert: Set dışında nerelerde vakit geçiriyorsunuz? Gittiğiniz ve bize tavsiye edebileceğiniz bir semt var mı?
Bennu: Ben on yıl Kuzguncuk’ta oturdum. Şimdi birazcık daha ilerisine gittim ama Kuzguncuk kopulacak bir yer değil. Zaten gençler de biliyordur bunu. Üsküdar, Kadıköy… Tiyatrolar var… Anadolu Yakası düzen, temizlik ve tarihi dokuyu koruma açısından bence Avrupa Yakası’ndan daha iyi. Sıkışık değil. İnsanın nefes alacağı noktalar var. Ama bir olanağım olsa, yaz kış Büyük Ada’da yaşamak isterim. Böyle bir olanak olamıyor, çalışma saatlerinin bitiminden dolayı…
Mert: Yaz geliyor. Tatil rotanızda nereler var peki?
Bennu: Biz çeşitli yerlere gidiyoruz. Asos’ta kalma durumu biraz daha uzun oluyor, ama ben o kadar uzun kalmıyorum. Sonra annemlerin yanına Ayvalık’a gitme falan derken işte bütün yaz geçiyor.
Mert: Bir oyuncu olarak sizin yerli ya da yabancı izlediğiniz diziler var mı? Bir de beğendiğiniz oyuncular tabii…
Bennu: Ben bu tip soruları sevmiyorum. Bir şeyi sonuna kadar takip ettiğim söylenemez. Ama denk gelince izlediğim şeyler oluyor. Özellikle yabancı yapımlar.
Mert: İsim vermenizi, nokta atışı yapmanızı istesem?
Bennu: Mesela en son “Lie to Me” diye bir dizi vardı, belki dikkatinizi çekmiştir. Ona denk geldikçe baktım. O hoşuma gitti. “Game of Thrones”… Yani bütün o sizin de bildiğiniz şeylere zaman buldukça bakıyorum. Son dönemlerde genelde sabah akşam haber dinliyorum. Çünkü ülkenin gündemi… Takip etmek zorlaşıyor. Böyle bir gündemi olan bir ülke daha yok sanırım. Çok özel bir ülkede yaşıyoruz!


HAYATIMDA NERMİN GİBİ BİR KADIN YOK
Mert: “Umutsuz Ev Kadınları”nda unutamadığınız, çok sevdiğiniz, güldüğünüz ya da sizi zorlayan bir sahne var mıydı?
Bennu: Karşılıklı eğlendiğimiz çok sahne oluyor. Zorlanmaya gelince… Nermin ile benim yaşam tarzımız hiç uyuşmuyor. Birçok şeyi karakterinizin şartları altında arka arkaya yaparken bazı anlarda zorlanabiliyor insan. Ben yaptığım bu karakterle hayatımda karşılaşmış bir insan değilim! Bir sahne vardı mesela, önce namazını bitiriyor, çocuklarını arıyor, hepsiyle hiçbir şey söylemese de kendince bir vedalaşma yaşıyor, sonra bir sürü hapı içmeye çalışıyor, kapı çalıyor, kapıda Yasemin, kapıyı açmadan konuşuyor işte “Ben ölmeyi hak ediyorum!” gibi şeyler söylüyor… Bunların hepsinin üst üste olması kendi karakterime, kendi yaşadığım Bennu karakterine ters. Hepsini yapmak beni zorladı. Zorlandığım noktalar oluyor yani. Nermin’i anlamak açısından üç yıldır ben de kendimce bir savaş veriyorum. Çünkü bu tarz bir kadın yok hayatımda, olmadı.
Mert: Evet, ben de röportaja gelmeden önce gerçekte nasıl biri olabileceğiniz üstünde kafa yoruyordum ama sahiden de birbirinizden çok farklısınız!
Bennu: Oldukça farklıyız. Epeyce…
Mert: Dış görünümünüz için spor diyebiliriz. Ama canlandırdığınız karakterler nedense hep daha eski stil ve geleneksel?
Bennu: Giyinme tarzları, saç yapısı insanları değiştiriyor. Kendime uyguladığım tarzda bir rol gelmedi. Bu gidişle de gelmeyecek. Yetmiş yaşına kadar geleceğiz böyle (Gülüyor)!
Mert: Son soru: Dizi bittikten sonrası için, yani önümüzdeki sezon adına netleşen projeleriniz var mı? Sinema, tiyatro ve yeni bir dizi olarak?
Bennu: Benim oynadığım oyunlar açısından tiyatro bu sezon bitecek. Önümüzdeki sezon için tiyatro anlamında henüz bir şey yok. Televizyon açısından da bir şey yok. Ama mutlaka bir şekilde görüşmeler yapılacaktır. Ben uzun zamandır non-stop çalıştığım için yine bir ikilem içinde kalacağım sanırım. Sinemacılar da biraz apar topar geliyorlar, geçen yaz iki tane gelmişti, kabul edemedim çünkü gerçekten çok yorgundum. Sonra çekilmiş hallerini gördüm.
Mert: Peki kendi dizinizi izliyor musunuz?
Bennu: Denk geldikçe izliyorum. Ama bana haber sorsan sana daha çok bilgi verebilirim.
Mert: Bu içten cevaplarınız için çok teşekkür ederim!
Bennu: Ben teşekkür ederim.
Kamera arkası:

1. O kesinlikle ama kesinlikle çok mütevazı ve sevecen biri. Röportaj teklifimi kabul etmesi de büyük incelikti doğrusu. Sonrasında, birlikte çekildiğimiz selfie'yi kendi Instagram hesabında yayınlaması da bu jestinin bir devamıydı sanki. Facebook'ta röportajın haberini paylaşınca anneannem altına aynen şöyle bir yorum yapmıştı: "Senin kafandakileri uygulamanı çooook beğeniyorum. Medeni cesaretini çok güzel yerlerde kullanıyorsun. Tebrikler... Bennu Hanım'ı da gençleri cesaretlendirdiği için tebrik ediyorum." Bennu Hanım cidden de benim gibi hevesli gençlere önem veren bir sanatçı. Emin olun ki onun gibi mütevazı ve kibar sanatçılara pek rastlanmıyor.  

2. Hayvanlara karşı çok yardımsever… Ben önceleri kendi için alıp masanın dibine gelince kediye verdiğini sansam da, o tostu kediyi beslemek için almış. Ama yüz bulan kedi kucağına tırmanıp elini tırmıklayınca ve benim ses kayıt cihazını yalamaya başlayınca Bennu Hanım, "Üstümden iner misin? Tırmık olayından hiç hoşlanmam! Seni tanımıyorum hayvan olarak! A-aaa! Tipe bak! Anaaa, taciz ediyorsun sen beni! Ama ben sana mama verdim, kuzucuğum? Evet, Mert, devam edelim!" diyor. Ben de, "Bennu Hanım bana öyle güzel pozlar kaçırttınız ki…" diyorum. 

3. Aslında röportajı yirmi dakikada yapıp bitirdik. Sonrasında masada kalıp, sohbet ettik.

4. Röportajdan birkaç saat sonra Bennu Hanım'ın "Buluşma Yeri" oyunu vardı. Beni de davet etti, ben de oyunu izledim. Müthiş bir oyun! Eğer gelecek sezon da oynarsa, sakın kaçırmayın derim...



UMUT VADEDEN BİR SOKAK OLAN GÜL ÇIKMAZI'NDA 7 DAKİKA 

Umutsuz Ev Kadınları'nın çekildiği Gül Çıkmazı'na gitmeyi ne zamandır istiyordum. İki hafta önce bir pazar günü, dizinin Küçükyalı'da çekildiği bu sevimli sokağa gittim. Ortada daha böyle bir röportaj meselesi yokken, oraya gittikten sonra Bennu Hanım'a mail attım ve o da kabul etti. Şans oldu gerçekten... Şimdi, röportajdan önce gerçekleştirdiğim ama belki de röportajın bir habercisi olan Gül Çıkmazı turumdan görüntüler ve notlar!
















Komedi, dram ve polisiyeyi harmanlayan "Desperate Housewives"ın çok başarılı bir uyarlaması olan Umutsuz Ev Kadınları benim hiçbir bölümünü kaçırmadan izlediğim tek dizi. Dizinin çekildiği Gül Çıkmazı'na gitmek de uzun zamandır aklımdaydı, ama bir türlü fırsat bulamıyordum. Üstelik oraya nasıl gidebileceğim konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Dizi büyük finaline gittiğinin sinyallerini verince, "Dur bari bitmeden gideyim!" diye düşünüp internette şehir haritası üzerinden yaptığım araştırmalar sonucunda, Küçükyalı'daki Gül Çıkmazı'nı bulmayı başardım. Sıra oraya gitmeye geldiğindeyse kafamda bir endişe belirdi: "Burası alt tarafı bir sokak... Hem de son derece sıradan bir sokak... Evlerin önünde fotoğraf çektirmem, mahalleliyi şüphelendirmeyecek mi?" Üstüne üstlük en olmayacak günde gidiyordum: Mahalle sakinlerinin evlerinde keyif yaptığı güneşli bir pazar gününde!

Aslında, sokağın gerçek sakinleriyle tanışıp röportaj yapma fikri kafamda oraya gidince doğmasaydı, sorular bile hazırlayabilirdim. En azından pazar günü gitmezdim! Ama insanları rahatsız etmek istemediğim için, bu anlık plan aklıma geldiği an iptal oldu.

İlk izlenimim, sokağın oldukça küçük olduğuydu... Cidden, küçücük bir sokaktı Gül Çıkmazı. Televizyonda gösterilen o heybetli sokaktan eser yoktu. Aynısı Aşk-ı Memnu'nun çekildiği Sarıyer'deki eve gittiğimizde de başımıza gelmişti. Ev de, bahçesi de küçücüktü. İyi de arabalar tek hamlede o daracık alanda nasıl dönüyormuş gibi bize gösteriliyordu? "Hep kamera hilesi bunlar..." demiştim o zamanlar. Aynısını Umutsuz Ev Kadınları için de rahatlıkla söyleyebilirim artık.

Ben, dizinin gerçekten fanatiği olarak, Gül Çıkmazı'na giden ilk insan olacağımı falan düşündüğümden olacak ki bizim gibi fotoğraf çektirmeye gelen diğer grupları görünce şok oldum. Pazar günü olmasına rağmen, insanlar geliyordu. Ama gelenler kimlerdi biliyor musunuz? Ortaokula giden küçük kız çocukları... "Diziyi ben izlemiyorum ki!" moduna girip suçu yanımdakilere attım ben de!


Biz "Yasemin'in evi hangisi? Acaba o kızlardan birine sorsak mı?" diye sesli bir biçimde düşünürken, o kızlar da kendi aralarında "Nermin'inki hangisi? Acaba onlara sorsak mı?" diye aralarında tartışıyorlardı. Böylece onlar bize Yasemin'in evini gösterdi, ben de onlara Nermin'in evini gösterdim. Ama o evin Nermin'in evi olmadığını söylediler, orası Elif'in eviymiş. Nermin ile Elif aynı binada oturuyorlardı sanırım, altlı üstlü...

İşte böyle...

8 yorum:

  1. Vallahi bence çok güzel olmuş .Büyük bir keyifle okudum. Senin sayende Bennu hanımın nasıl birisi olduğunu öğrendim.Vallahi çok beğendim ben. Resimlerde on numara. Koy hürriyete yayınla o derece. Kolay gelsin efendim. Ha unutmadan çok uzundu bayağı bir süre ayırdım okumak için:D

    YanıtlaSil
  2. Çokbaşarılı bir ropörtaj ;sorular,tesbitler güzel.Usta işi olmuş evlat koooocaman bir aferin sana seni tanıdığım için gurur duyacağımı biliyordum zaten. Yolun açık olsun...

    YanıtlaSil
  3. Tebrik Mert. Yolun hep açık olsun.
    Çok başarılı bir röportaj gerçekten. Bennu hanımı çok severim. Her rolü bana hep çok doğal gelir.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir röportaj olmuş :)
    Hiç sıkılmadan okudum ki sıkılmak mümkün değildi :)
    Gül çıkmazının fotoğrafları da bi o kadar güzeldi.
    Tebrikler :)

    YanıtlaSil
  5. Tebrikler çok güzel bir röportaj olmuş.Keyifle okudum,Bennu hanım rolünün hakkını veren sevdiğim bir sanatçı..Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. aaa severim ben de yaa. gül çıkmazı giderim tamam. kağıthanede şehir tiyatrosunda yaptın herhalde görüşmeyi. orda başka bi sahne bilmiyom yaa :)

    YanıtlaSil
  7. Harikasın kafadergi! Süper Baba'yla girdi hayatıma ve doğal duruşuyla hep gönlümde yaşadı. Bennu Yıldırımlar'ı çok beğenirim...

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel bir buluşma olmuş

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

YENİ ROMANIM BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM ÇIKTI! ARTIK SİZİNDİR...

Üçüncü romanım Benim Küçük Şaheserim, Remzi Kitabevi etiketiyle bugün çıktı! Bu yeni romanımda,  Remzi Kitabevi'nin paylaştığı videoda ...