Şehir yaşamı bizi kalabalıkla, trafikle, stresle
mücadele etmeye zorlarken, doğal olana hasret bıraktığı da hepimizin malumu. Mutfak
alışverişlerimizi alış veriş merkezlerinin en alt katlarındaki marketlerden
yapmaya mecbur kalıyoruz. Üstelik her şeyin tadından, yapaylığından
yakınıyoruz. Artık ne salatalıklar salatalık gibi kokuyor ne domatesler domates
gibi… Küçük bir köye yerleşip meyveyi dalından, sebzeyi tarladan yemek
hangimizin hayali değil ki? Şehir yaşantısının içine sıkışıp kaldık. Elmanın,
üzümün, muzun bile ithaline kaldık. Her şey çok ama çok pahalı.
Yine de, sağlıklı beslenmenin öneminin giderek arttığı
günümüzde, "organik" olan her şeye rağbet gösterdiğimiz bir gerçek. "Organik" beslenmeyle her geçen gün
biraz daha fazla ilgilenir hale geliyoruz. Aslında bir zamanlar sebze meyvenin
veya köy kahvaltısının önüne "organik" sıfatını getirme gereği duymuyorduk.
Doğal olanı tüketmek, talep etmek lüks değildi. Market rafındaki sebze meyveye
güvenle uzanır, evimize, mutfağımıza rahatlıkla sokar, soframıza huzurla koyardık.
Tabii süt, yoğurt, yumurta için de bu böyleydi.
Sonra giderek bir pazarlama taktiği haline geldi bu "organik" kelimesi. "Organik" ürünler, özellikle metropolde yaşayan, doğal olana erişmesi güç olan insanlar için büyük önem taşıdığından, bu durum yeni bir sektör yaratmış durumda. Etrafımızı hormonlu besinler ve katkı maddeli gıdalar sarmışken, marketlerde, "organik" olduğunu öne süren bir sürü ürünle çevrelenmiş durumdayız! Tabii bir şeyin önüne "organik" kelimesi geldi mi, fiyatı da normalinin üç beş katına çıkıyor. Ben en büyük
şoku, her yaz gittiğim Marmaris'e bağlı küçücük Selimiye kasabasında bile
İstanbul'daki süper "organik" marketlerden birinin şubesinin açıldığını görünce
yaşamıştım! İneklerin, keçilerin özgürce gezdiği, sebzenin ve meyvenin en
doğalının yetiştiği bir Ege kasabasında bile insanlar meyvelerini bir süpermarketten
almak durumunda kalıyorsa… durum ciddi demektir.
Ancak iyi haberler de yok değil: Yeniden doğal olana dönüş başladı. Dışarıya çıktığımızda artık fast food değil, salata yiyoruz (Ben zaten her zaman ev yemeklerinden yana kullanmışımdır tercihimi). İstanbul’un pek çok yerinde organik pazarlar kuruluyor. Tabii satılan şeyler ne kadar "organik" bilinmez, ama yine de ilgi büyük. "Köylü" teyzelerin
sattığı, tamamen doğal olduğuna inandığımız o son karpuzu alabilmek için birbirimizle yarışıyoruz! Bir zamanlar ezik büzük ve çürük gördüğümüz için almadığımız meyveler, şimdi bizden
intikam alıyor. Çünkü artık hepimiz onların peşindeyiz! Oturduğumuz yerden, internet üzerinden erişebileceğimiz pek çok organik çiftlik de var. Yine de bu stresli, kalabalık şehirde, yediğimiz her şey organik olsa bile, nefes alabileceğimiz doğal alanların sayısı çok az.
Yoksa hepimiz Bozbalık'a mı taşınsak, ne dersiniz?
Beni sosyal medyadan takip etmek için: