21 Haziran 2019 Cuma

ORADA, ORGANİK BİR KÖY VAR UZAKTA!


Şehir yaşamı bizi kalabalıkla, trafikle, stresle mücadele etmeye zorlarken, doğal olana hasret bıraktığı da hepimizin malumu. Mutfak alışverişlerimizi alış veriş merkezlerinin en alt katlarındaki marketlerden yapmaya mecbur kalıyoruz. Üstelik her şeyin tadından, yapaylığından yakınıyoruz. Artık ne salatalıklar salatalık gibi kokuyor ne domatesler domates gibi… Küçük bir köye yerleşip meyveyi dalından, sebzeyi tarladan yemek hangimizin hayali değil ki? Şehir yaşantısının içine sıkışıp kaldık. Elmanın, üzümün, muzun bile ithaline kaldık. Her şey çok ama çok pahalı.

Yine de, sağlıklı beslenmenin öneminin giderek arttığı günümüzde, "organik" olan her şeye rağbet gösterdiğimiz bir gerçek. "Organik" beslenmeyle her geçen gün biraz daha fazla ilgilenir hale geliyoruz. Aslında bir zamanlar sebze meyvenin veya köy kahvaltısının önüne "organik" sıfatını getirme gereği duymuyorduk. Doğal olanı tüketmek, talep etmek lüks değildi. Market rafındaki sebze meyveye güvenle uzanır, evimize, mutfağımıza rahatlıkla sokar, soframıza huzurla koyardık. Tabii süt, yoğurt, yumurta için de bu böyleydi.

Sonra giderek bir pazarlama taktiği haline geldi bu "organik" kelimesi. "Organik" ürünler, özellikle metropolde yaşayan, doğal olana erişmesi güç olan insanlar için büyük önem taşıdığından, bu durum yeni bir sektör yaratmış durumda. Etrafımızı hormonlu besinler ve katkı maddeli gıdalar sarmışken, marketlerde, "organik" olduğunu öne süren bir sürü ürünle çevrelenmiş durumdayız! Tabii bir şeyin önüne "organik" kelimesi geldi mi, fiyatı da normalinin üç beş katına çıkıyor. Ben en büyük şoku, her yaz gittiğim Marmaris'e bağlı küçücük Selimiye kasabasında bile İstanbul'daki süper "organik" marketlerden birinin şubesinin açıldığını görünce yaşamıştım! İneklerin, keçilerin özgürce gezdiği, sebzenin ve meyvenin en doğalının yetiştiği bir Ege kasabasında bile insanlar meyvelerini bir süpermarketten almak durumunda kalıyorsa… durum ciddi demektir.

Ancak iyi haberler de yok değil: Yeniden doğal olana dönüş başladı. Dışarıya çıktığımızda artık fast food değil, salata yiyoruz (Ben zaten her zaman ev yemeklerinden yana kullanmışımdır tercihimi). İstanbul’un pek çok yerinde organik pazarlar kuruluyor. Tabii satılan şeyler ne kadar "organik" bilinmez, ama yine de ilgi büyük. "Köylü" teyzelerin sattığı, tamamen doğal olduğuna inandığımız o son karpuzu alabilmek için birbirimizle yarışıyoruz! Bir zamanlar ezik büzük ve çürük gördüğümüz için almadığımız meyveler, şimdi bizden intikam alıyor. Çünkü artık hepimiz onların peşindeyiz! Oturduğumuz yerden, internet üzerinden erişebileceğimiz pek çok organik çiftlik de var. Yine de bu stresli, kalabalık şehirde, yediğimiz her şey organik olsa bile, nefes alabileceğimiz doğal alanların sayısı çok az

Yoksa hepimiz Bozbalık'a mı taşınsak, ne dersiniz? 

Beni sosyal medyadan takip etmek için: 

10 Haziran 2019 Pazartesi

MÜJDEYİ VERİYORUM: YENİ KİTABIM ÇIKIYOR!




Müjdeyi vermek için, kitaplarımda olayların geçtiği Trabzon-Maçka'daki "hayali" Bozbalık Köyü'nden daha muhteşem bir yer olamazdı: Yeni kitabım çıkıyor! 

Ece, Nilgün, Münevver, Burak, Ali, Meryem, Mehmet, Bora, Melek ve diğerlerinin hikayesi, yepyeni karakterlerle kaldığı yerden devam ediyor. Yine hem polisiye hem sır hem aşk dolu bir roman sizi bekliyor ve olaylarımız yine görünüşte kendi halinde, huzur dolu bir köy olan Bozbalık'ta geçiyor. 

Benimle birlikte, tam dört yıldır sabırla ve sürekli "Yeni kitap ne zaman çıkacak?" diye sorarak beklediğiniz için çok teşekkür ederim. İşte o an'a artık çok yaklaştık. 

Fotoğrafta havaya attığım, baskı öncesi revizelerimden heyecanlı bir bölüm. Kitabın adı ve konusu biraz daha sürpriz kalsın ama şu kadarını söyleyebilirim ki; yalanlar, entrikalar, gizemler, sırlar, ihanetler... Bozbalık’ta sular durulmuyor! 

Ece Duman ve ailesi, bomba gibi geri dönüyor. 

Sonbaharda.

Gelişmeler için takipte kalın!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...