21 Haziran 2025 Cumartesi

Eskişehir: Mutlu İnsanlar Ülkesi

Nedense böyle tanımlayasım geldi Eskişehir’i.

Sokakta gördüğüm yüzler mutlu, insanlar kendiliğinden yardımsever, herkes çok nazikti çünkü.

Onlar mutlu olunca, ben de mutlu oldum ister istemez.

Mutluluk böyle bir şey çünkü. 

Bulaşıcı.

Yürüdüğünüz kaldırımdaki insanlar kibar, huzurlu, saygılı olunca, bu sizin tavırlarınıza, sizin duygu durumunuza da sirayet ediyor fark etmeden.

Ortamı bozmamak için, siz de uyum sağlıyorsunuz.

Çıkıntılık yapamıyorsunuz.

Yapsanız da sizi ciddiye alacak kimse yok. 

Seyirciniz yok.

Ve dikkat edin bakın, seyirci olmayan ortamlarda çıkıntılık yapılmaz genelde.

Büyük şehirlerin sorunu budur belki de. Her tipten, her çeşit insan var ve her an bir kargaşa çıkabiliyor, bir kavga patlak verebiliyor. 

Kaotikliğe müsait bir atmosfer hakim.

Oysa daha küçük yerlerde bu nispeten mümkün değil.

İnsanların genel duygu durumu neyse siz de onu kapıveriyorsunuz ve kavga çıkarmak, ortalığı karıştırmak için fırsat toplayan tipler de genelde aradığını bulamadığı için bunu yapamıyor. 

En basit örnek olarak, İstanbul'da toplu taşımaya bindiğimizdeki o kalabalığı düşünün. İtişmeler, birbirimize söylenmeler. Hatta iş daha da ileri giderse kavgaların, yumruklaşmaların çıktığını ana haberlerde görüyoruz, değil mi?

Ya da işte, "yan baktı" kavgası, "yol vermedi" kavgası...

Şu koca dünyada nedense bir tek bizim ülkemizde görürüz böyle saçma sapan haberleri!

"Bana bakışını sevmedim" diye aniden birbirini öldüren insanlar var. Korkunç.

Eskişehir'de belki en az on kez tramvaya bindim, hepsi de kalabalıktı, ama hiçbirinde böyle bir durumla, beni ittin-itmedin, söylendin-söylenmedin durumuyla karşılaşmadım.

Kimse kimseyle ilgilenmiyordu çünkü.

Herkes sadece kendiyle ilgileniyordu.

Kimse her an patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi dolanmıyordu sokakta.

Sırf bu bile, bir Avrupa şehrindeymiş gibi hissetmeme yetti.

Daha bırakın Porsuk Nehri'ni, Venedik'i andıran gondolları, güzelim kafeleri, tramvayları...

Sadece sokaktaki insanlar bile bana Avrupa'da hissettirmek için kafi geldi.

Eskişehir'e gitmeden önce duyduğum şehir efsanesi buydu benim de.

"Avrupa şehri gibi."

Cidden öyleymiş, hatta az bile söylemişler.

Bunlara tespit bile diyemem elbette; olsa olsa naçizane gözlemlerim...

Bana katılmayanlar mutlaka çıkacaktır.

Eskişehir'de yaşayanlardan muhakkak itirazlar yükselecektir.

Ama Eskişehir'de birkaç gün geçiren bir turist olarak kentin bana verdiği duygu bu oldu: Huzur, dinginlik, sakinlik, mutluluk...

E bu da fena bir şey mi canım? Ne güzel işte!

Bu yüzden Eskişehir çok seviliyor, çok fazla turist ağırlıyor.

Yılmaz Büyükerşen kenti çok güzel tasarlamış, fotoğraflardan da görülüyordur. 

Bu yazıya başka türlü girecektim aslında.

Şimdi hatırı kalmasın diye, önden hazırladığım o girişi de paylaşıyorum.

Hatırlarsınız değil mi, pandemiden önce uçak dergileri vardı.

Hatırlayınız efendim.

Pandemiyle birlikte bu dergiler de sessiz sedasız kapandı gitti.

Oysa insanların interneti kapatıp bir şeyler okumaya en çok vakit ayırdığı yer -mecburi olarak- uçaklardı.

İşte ben 2018 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden mezun olunca, böyle bir dergide yazı işleri müdürü olarak çalışmaya başladım.

O zamanların büyük bir dergi grubunun ünlü bir havayolu için hazırladığı dergiydi (konuyu dağıtmamak üzere, meraklısını LinkedIn’e veya Instagram’ımda yüz fotoğraf aşağıya davet ediyorum).

Çok ama çok yoğun, gecesi gündüzü olmayan bir işti fakat şimdiye dek manevi tatmini en çok duyduğum, en keyif aldığım işlerimden biriydi; çünkü çocukluğumdan beri hayalim olan şeyi, dergi yayıncılığını, yazarak içerik üretme işini yapıyordum.

Seyahat yazıları, kültür-sanat dosyaları, röportajlar, araştırmalar, güncel haberler, neler neler…

İnsan ilişkilerini ve iletişimi sevdiğim için, pek çok farklı, alandan yepyeni insanlarla tanışma kısmı en sevdiğimdi.

Dergide çalıştığım dönem, 2019 yılının sonbaharında OMM Müzesi’nin görkemli açılışına davet edilmiş ve trenle Eskişehir’e gelmiştim.

Şimdi tam altı yıl sonra yeniden Eskişehir’de, yeniden OMM Müzesi’nde olunca o eski günlerimi hatırlamadan edemedim.

OMM Müzesi küçük bir müze tabii. Binanın dış cephesinin karakteristiği, içinde sergilenen eserlerden daha çarpıcı.

10-15 dakika gibi kısa bir zamanda gezip çıkıyor insanlar.

Bol bol fotoğraf çekerek.

Tarihe not: OMM Müzesi giriş ücreti 150 liraydı ben gittiğimde.

Hemen yanındaki Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi'nin önünde muazzam bir kuyruk vardı. Hiç beklemeden geçtik orayı.

Burası tam bir müze kenti zaten. Gezilecek çok müze var!

İyi ki böyle güzel kentlerimiz, güzel müzelerimiz var.

Eskişehir'de gezilecek yerler nereler diyecek olursanız, say say bitmez... 

Ben iki buçuk gün kaldım, aklımsa gezmediğim yerlerde kaldı.

Porsuk Nehri boyunca yürümek harika zaten.

Odunpazarı evlerinin olduğu bölgeye de yarım gün ayırılmalı, bir kafede soluklanıp soğuk içecekler içilmeli, lületaşından hediyelik eşyalar satan dükkanlara girip çıkılmalı.

Sazova Parkı da mutlaka görülmeli. Özellikle çocuklu aileler sevecek, vakit geçirecektir. Masal Şatosu'na girmedim ben.

Yapay Aşk Adası var, oraya da vaktim kalmadı.

Şimdi az önce açtığım konuya dönecek olursam, her ne kadar resmen kapanıp gitmek üzere olan bir devir olsa da, iyi ki basılı dergicilik var ve ben o devri ucundan kıyısından da olsa yakalayabilmiş olduğum için şanslıyım.

Ama asıl, hala inatla dergi ve gazete almaya devam eden, bir şeyi matbu olarak okumanın, sayfaları parmak uçlarıyla hissederek çevirmenin keyfini bilen bizim gibi insanlar iyi ki var.

Tam yeri gelmişken söyleyeyim, Eskişehir'deki kitapçıları da gezdim.

Peki ne zaman gittim?

Havaların ters köşe yaparak beklenenden erken ısındığı bir Haziran günü, bayram vakti.

İstanbul’dan Eskişehir’e doğru yola çıkarken, beni cehennem sıcağıyla dolu bir Eskişehir turunun beklediğini bilmiyordum tabii.

Tek zorlayan bu oldu. Hava sıcaklığı. 

O nedenle gezemeyip otelde durduğum, dinlendiğim saatler de oldu.

Eskişehir'de nerede kalınır diyecek olursanız, ben Park Dedeman Eskişehir'de kaldım.

Küçük bir otel ama derli toplu.

Porsuk Nehri kenarındaki otellerden birinde kalmak istemiştik ama onların otoparkı yoktu.

Otoparkı olması sebebiyle Dedeman'ı seçtik.

Otele gittiğimizde tramvaya yakın olduğunu görünce de hoşumuza gitti.

Şehrin müthiş bir tramvay sistemi var. Her yere tramvayla gidebiliyorsunuz.

Eskişehir'i o ilk gelişimde pek gezememiştim.

Pek değil, hiç gezememiştim.

Açılışa katılıp, bir gece kalıp dönmüştük diye hatırlıyorum.

Şimdiyse keşfettim, doya doya gezdim, kente hayran kaldım, aşık oldum...

Balaban köftesinden/Balaban kebabından da yedim elbette.

Eskişehir'de balaban köfte nerede yenir sorusunun cevabı olarak Google size genelde Abdüsselam Balaban Kebap'ı öneriyor. Burası nehrin iç tarafında, bir ara sokakta. Ben de merak ederek gidip baktım ama önünde çok sıra vardı ve garsonlar yiyin de kalkın der gibi bakıyordu.

Hiç sevmem öyle stres altında yemek yemeyi.

Nehri gören başka bir kebapçıya oturduk, orada yedik biz. Sevdim. Pideli köfte gibi bir şey işte.

Sonraki gün başka bir yerde daha yedim, oradakini pek sevmedim.

Benim yediklerim 290-300 civarıydı. Abdüsselam'da ise 450'den filan başlıyormuş sanırım.

Neyse, yediğim içtiğim bana kalsın. (Birkaç ipucu isteyen, Instagram'da sabitlediğim Eskişehir hikayelerine bakabilir.)

Uzun lafın kısası; kentin muhteşem tasarlanmış planı, mimarisi ve bir İç Anadolu şehrinden beklenmeyecek yemyeşil ağaçlarla kaplı sokakları bir yana, sokaktaki insanların kendiliğinden gelen yardımseverlikleri ve nezaketleri de burayı adeta görmeyi unuttuğumuz bir mutlu insanlar ülkesine dönüştürüyor.

Eskişehir tren bileti hala nispeten uygun. 550 liraya döndüm. 1000 lira gibi bir rakama günübirlik bile Eskişehir'e gidip dönebilirsiniz. 

Eğer hala gidip görmediyseniz, benim gibi yapmayın.

Geciktirmeyin.

İlk fırsatta Eskişehir'i gidin, görün.

instagram.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

twitter.com/ofluoglumert

ofluoglumert.bsky.social (Evet, Blusky'da da yerimi aldım!)

En son çıkan romanımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

Kitabı sesli kitap olarak dinlemek için: https://www.storytel.com/benim-kucuk-saheserim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eskişehir: Mutlu İnsanlar Ülkesi

Nedense böyle tanımlayasım geldi Eskişehir ’i. Sokakta gördüğüm yüzler mutlu, insanlar kendiliğinden yardımsever, herkes çok nazikti çünkü. ...