Malum bugün Sevgililer Günü, o nedenle ben de size sevgilimi göstermek istiyorum.
Daha sadece iki ay önce yumurtadan çıkıp dünyaya gözlerini açmış olan bu bebek sultan papağanının babası olmaktan çok mutluyum.
Aslında henüz yalnızca üç haftadır benimle olmasına rağmen şimdiden birbirimize fazlasıyla alıştık. Evinde daha önce kedi ya da köpek beslememiş biri olarak bir kuş edinmek “Acaba yapabilir miyim?” diye uzun süre enine boyuna düşünüp sonunda kararımı verdiğim bir adımdı. Neticede o da bir can, hem de şu kadarcık. Kendisi tanıdığım birçok insandan daha karakterli, dost canlısı ve dürüst.
Bebek kuşların cinsiyeti erişkinliğe girmeye başladıkları beş-altı aya kadar belli olmazmış. O nedenle kendisinin dişi mi yoksa erkek mi olduğunu henüz bilmiyorum, açıkçası çok da umurumda değil. Yine de isim koyma aşamasında ilk başta Meraklı gibi bir şey düşündüm, çünkü onu eve ilk getirdiğimde kafasını kutusundan sabırsızca bir çıkarışı var ki, hiç unutmayacağım. Ama sonra dedim ki durun, bir eve iki Meraklı (ya da Geveze) fazla olur. Arkadaşlarım beni “bir yazara yakışacak” daha havalı isimler koymam konusunda sıkıştırıp durdu, o da nasıl bir şeyse. Kısa bir an için aklımdan Marilyn/Merlin koymak geçti; böylece yazılışları farklı olsa da okunuşları aynı olan bu iki isim, sultan papağanımın dişi olması durumunda adını Marilyn Monroe’dan, erkek olması durumunda da Büyücü Merlin’den alır diye düşündüm ve insanlara “Vay canına, işte bu gerçekten bir yazara yakışacak kadar yaratıcı!” dedirtmeyi başardıktan sonra, durun yahu şaka yaptım diyerek gerçek adını açıkladım: Lokum. Çünkü gerçekten Lokum. Aşşşşşırı şirin, sevimli ve tatlı olduğu için onu hep Lokum diye sevdiğimi fark edince, dedim Lokum olsun.
Doğmamış çocuğuna instagram açan ünlüfenomeninfluenceronparmağındaonmarifetanneblogger’lar gibi olmayayım diye ona henüz “Lokum the Kuş” gibi bir hesap açmadım ama benim de ne yapacağım belli olmaz hani. Uzun lafın kısası artık kendisi kitaplarımla dolu evimin ikinci sahibi, benim Lokum Kuş’um.
Evde sultan papağanı bakmakla ilgili kendi üç
haftalık tecrübelerime dayanarak birkaç şey söylemek istiyorum:
* Bir kere genelde muhabbet kuşu mu yoksa sultan
papağanı mı ikileminde oluyor insanlar; ikisi de kuş olsa da netice itibariyle
biri kuş, biri papağan. Sultan papağanı bakmak muhabbet kuşu bakmaya göre daha
zor olabilir. Çünkü sultan papağanları gerçekten bir köpek gibi ilgi istiyor,
yalnız kaldığında strese giriyor, mutsuz oluyor. Muhabbet kuşu bakmak bu
anlamda bir tık daha kolay olabilir. Ben de önceleri hep muhabbet kuşu
istiyordum ama sonra sultan papağanlarını görünce fikrim değişti.
* Benim kuşu aldığım bilgili abi bana bir sürü şey
söyledi ve bir sürü şey de sattı: Kalamar kemiğinden gaga taşına, enerji
bloğundan dal darıya, ballı sarı kuş yeminden kuş krakerlerine kadar bir sürü
şeyimiz oldu. Ama aslında sultan papağanları için en önemlisi kalamar kemiği,
gaga taşı, normal yemi, yem kabı, suluğu ve tüneği. Diğer o ekstra yiyeceklerle
pek ilgilenmiyor. En azından şimdilik.
* Sultan papağanınız eve ilk geldiğinde onu bir hafta, hatta on gün hiç dışarı salmamanız gerekiyor. Kuşum kafeste sıkılır diye düşünmeyin zira bunu onun iyiliği için yapıyorsunuz. Çünkü nasıl bir ortama geldiğini bilmediği için, öncelikle kafesinin içinden evi gözlemleyip uçabileceği alanların haritasını çıkarması gerekiyor. Aksi halde duvarlara çarpıp ölebilir bile. Yani bu son derece hassas bir konu.
* Ben Lokum’un evimdeki tam bir haftası dolduğunda
kafesinin kapısını açtım. Dışarı çıkmaya tereddütlü ve ürkek görünüyordu ama
sonra bir adım, iki adım derken dışarı çıktı ve salonda fır fır uçmaya başladı. Gitti perdelere tutundu, sonra yere indi,
sonra küçük bir dışkı bıraktı. Ama bunlar gerçekten önemli şeyler değil,
seven katlanıyor. Bir de sonuçta ıslak mendille filan çok rahat silebileceğiniz
şeyler. Yoksa ben biraz temiz ve titizimdir. Ama dediğim gibi, seven
katlanıyor. Bir sultan papağanı aldığınızda kafesinin yanı sıra onu uçurduğunuz
ortamın da temizliğine dikkat etmeniz gerek.
* Lokum hem hareketli bir papağan hem de henüz bebek olduğu için, kendi
yemlerinden veya kafesine astığım dal darısından yerken kafesten dışarıya,
yerlere, halıya ister istemez küçük susamlar, çekirdekler, tozlar fırlıyor.
Bunun maalesef ki bir çözümü yok. Yani kafesin çevresini de temiz tutmanız
gerekiyor. Bunun şöyle bir kısmi çözümü var, o da kafese alttan geçireceğiniz
ince bir tül. Ama o bile Lokum’u kesmiyor. Yerler hep susam!
* Kuşlar yükseği sever. Kafesi bir sehpanın üstüne
koymanız, kuşun sizinle göz hizasında olabilmesi açısından da önemli. Ayrıca
kafesin içinde de kuşlar yüksekte vakit geçiriyor. Yani kafesin zeminine
indiğini ben çok nadir gördüm, genelde hasta olduklarında ya da yemsiz
kaldıklarında yere dökülen yemleri aramak için böyle yapıyorlar. Lokum da
sürekli tüneğinde ya da gaga taşının üstünde oturuyor, Örümcek Adam gibi
tellere tutuna tutuna geziyor filan. Bazen saatlerce aynı yerde oturuyor. Orada sıkılmıyor
mu acaba diye üzülmüyor değilim. Ama sonra ıslıklar çalıyor ve keyfinin gayet
yerinde olduğunu anlıyorum.
* Lokum’u gerçekten hala çözmeye çalışıyorum. Mesela bazen ben yanındayken çok ötmüyor ama sonra ben yazı yazmak üzere odama gittiğimde başlıyor ortalığı yıkmaya! Ötüyor da ötüyor! Nereye gittin, diyor yani bana, beni çağırıyor. Böyle komik ve tatlı bir sultan papağanı kendisi. Sonra yanına gidiyorum, susuyor. Sonra odama gidiyorum, yine ötüyor. Sabahtan öğlene kadar genelde en hareketli olduğu ve ıslık çaldığı zaman dilimi. Mesela ben elimi yıkarken su sesi duyduğunda da sürekli ötüyor. O su sesiyle şakıması arasında bir bağlantı var. Ritmik ve melodik şeylere karşı çok hassaslar. Kuşunuza bol bol şarkı açın.
* “Kuş uykusu” dedikleri şey kesinlikle doğruymuş, bunu bizzat tecrübe ederek öğrendim. Lokum’u uyurken çok nadir görüyorum. Çünkü ne zaman ben parmak ucunda bile olsa
salona gitsem, gözleri anında açılıyor ya da zaten açık oluyor. Hakikaten çok sessiz bir ortamda uyuyorlar.
Bir de sanırım kuşlar gözleri açık uyuyor. Bunun sebebi, ortam güvenli mi diye
içgüdüsel bir tetikte olma hali. Akşamları gözleri açık uyuyor, sonra herhalde
ben uyurken o da tamamen uyuyordur. Bazen de kafasını kanatlarının altına
yumuşturarak uyuduğu bir şekil var ki, orada tam bal, tam Lokum! Gözlerini
kapalı gördüğüm uyku biçimleri de var yani.
* Ve henüz hiç banyo yaptırmadım. Kış olduğu için hasta olur diye yaptırmak doğru olmuyormuş. Havalar ısınınca bakalım neler olacak?
Hepinizi öpüyoruz. (Ve daha birlikte zaman geçireli bir ay bile olmadan telefonumu bin tane fotoğrafıyla doldurduğumu düşünürsek vay geldi kameramın başına.)
Beni instagram'ımdan takip ediyorsanız, hikayelerimde Lokum'u da bundan sonra bol bol görebilirsiniz!
Kitapyurdu Mert Ofluoğlu kitapları