8 Nisan 2022 Cuma

YAZMAYI İSTEMEK DEĞİL, YAZMAK...


Tıpkı yapmayı istemek değil, yapmak gibi...

Sizinle bir anekdot paylaşmak istiyorum...

Geçenlerde instagram'da yer bildirimiyle koyduğum fotoğrafa bir takipçim mesaj attı.

"Ben de yazar olmak istiyorum, çok yakınım size şu an, çay içelim mi?"

"Tamam" dedim.

Bir kafede buluşup yarım saat kadar oturduk.

"Siz Ters Düz'ü ne zaman yazdınız?" dedi.

"2013 yılında yazdım" dedim.

"Ya Uçurum Zamanı?"

"Onu da 2016’da yazdım" dedim.

“Ama kitap geçen aylarda çıktı!” dedi. (2021, Ekim)

Ona, eğer benim gibi tanınmamış bir yazarsanız kitabınızı yayımlatma çabasının tam bir savaş meydanı olduğundan bahsettim. Ayrıca yazılan bir metnin bazen yılları, bazense koca bir ömrü bulan bir “demlenme, olgunlaşma, yalınlaşma” süreci olduğunu da söyledim.

Sonra, “Ben de kitap yazmak istiyorum, nasıl yazabilirim?” dedi.

Dedim: “Yazma pratiğiniz var mı?”

“Yok” dedi.

“Ben okuma yazmayı öğrendiğim 1. sınıftan beri yazıyorum,” dedim.

“Nasıl ya?” dedi.

“Hiçbir zaman kitap yazıp tanınayım gibi bir amaçla yazmadım. Yazmak benim için bir tutku... Burada sizi beklerken bile beş sayfalık bir hikâye yazdım mesela" dedim.

Şaşırdı.

Yazmak içten gelen bir şey.

Bir anda roman yazayım, hikâye yazayım, senaryo yazayım da şöhret olayım gibi bir olay yok ki.

Kaldı ki zaten yazmakla tanınmanın birbiriyle hiç alakası yok.

Kısa yoldan tanınmak isteyen günümüz gençleri, yani yaşıtlarım da, sosyal medyada fenomen olmayı ya da Survivor’a katılmayı seçiyor.

Uçurum Zamanı’nın sonsözünde de yazdığım gibi: “Yazan insanlar olarak bizler bu yolculukta bir yere varmamayı, varamamayı da göze almış insanlarız; bizler bu yolculuğun kendisini seviyoruz.”

“Yazmayı istemek” diye bir şey yok zaten.

“Yazmak” var.

Bu arkadaşımızın çay teklifini belki bir faydam dokunur diye kabul etmiştim.

Belki de dokunmuştur :)

(Kitaplarımı incelemek için bu linke bakabilirsiniz: https://www.kitapyurdu.com/yazar/mert-ofluoglu/184576.html)

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert 


 

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...