Tıpkı yapmayı istemek değil, yapmak gibi...
Sizinle bir anekdot paylaşmak istiyorum...
Geçenlerde instagram'da yer bildirimiyle koyduğum fotoğrafa bir takipçim mesaj attı.
"Ben de yazar olmak istiyorum, çok yakınım size şu an, çay içelim mi?"
"Tamam" dedim.
Bir kafede buluşup yarım saat kadar oturduk.
"Siz Ters Düz'ü ne zaman yazdınız?" dedi.
"2013 yılında yazdım" dedim.
"Ya Uçurum Zamanı?"
"Onu da 2016’da yazdım" dedim.
“Ama kitap geçen aylarda çıktı!” dedi. (2021, Ekim)
Ona, eğer benim gibi tanınmamış bir yazarsanız kitabınızı yayımlatma çabasının tam bir savaş meydanı olduğundan bahsettim. Ayrıca yazılan bir metnin bazen yılları, bazense koca bir ömrü bulan bir “demlenme, olgunlaşma, yalınlaşma” süreci olduğunu da söyledim.
Sonra, “Ben de kitap yazmak istiyorum, nasıl yazabilirim?” dedi.
Dedim: “Yazma pratiğiniz var mı?”
“Yok” dedi.
“Ben okuma yazmayı öğrendiğim 1. sınıftan beri yazıyorum,” dedim.
“Nasıl ya?” dedi.
“Hiçbir zaman kitap yazıp tanınayım gibi bir amaçla yazmadım. Yazmak benim için bir tutku... Burada sizi beklerken bile beş sayfalık bir hikâye yazdım mesela" dedim.
Şaşırdı.
Yazmak içten gelen bir şey.
Bir anda roman yazayım, hikâye yazayım, senaryo yazayım da şöhret olayım gibi bir olay yok ki.
Kaldı ki zaten yazmakla tanınmanın birbiriyle hiç alakası yok.
Kısa yoldan tanınmak isteyen günümüz gençleri, yani yaşıtlarım da, sosyal medyada fenomen olmayı ya da Survivor’a katılmayı seçiyor.
Uçurum Zamanı’nın sonsözünde de yazdığım gibi: “Yazan insanlar olarak bizler bu yolculukta bir yere varmamayı, varamamayı da göze almış insanlarız; bizler bu yolculuğun kendisini seviyoruz.”
“Yazmayı istemek” diye bir şey yok zaten.
“Yazmak” var.
Bu arkadaşımızın çay teklifini belki bir faydam dokunur diye kabul etmiştim.
Belki de dokunmuştur :)
Sizinle bir anekdot paylaşmak istiyorum...
Geçenlerde instagram'da yer bildirimiyle koyduğum fotoğrafa bir takipçim mesaj attı.
"Ben de yazar olmak istiyorum, çok yakınım size şu an, çay içelim mi?"
"Tamam" dedim.
Bir kafede buluşup yarım saat kadar oturduk.
"Siz Ters Düz'ü ne zaman yazdınız?" dedi.
"2013 yılında yazdım" dedim.
"Ya Uçurum Zamanı?"
"Onu da 2016’da yazdım" dedim.
“Ama kitap geçen aylarda çıktı!” dedi. (2021, Ekim)
Ona, eğer benim gibi tanınmamış bir yazarsanız kitabınızı yayımlatma çabasının tam bir savaş meydanı olduğundan bahsettim. Ayrıca yazılan bir metnin bazen yılları, bazense koca bir ömrü bulan bir “demlenme, olgunlaşma, yalınlaşma” süreci olduğunu da söyledim.
Sonra, “Ben de kitap yazmak istiyorum, nasıl yazabilirim?” dedi.
Dedim: “Yazma pratiğiniz var mı?”
“Yok” dedi.
“Ben okuma yazmayı öğrendiğim 1. sınıftan beri yazıyorum,” dedim.
“Nasıl ya?” dedi.
“Hiçbir zaman kitap yazıp tanınayım gibi bir amaçla yazmadım. Yazmak benim için bir tutku... Burada sizi beklerken bile beş sayfalık bir hikâye yazdım mesela" dedim.
Şaşırdı.
Yazmak içten gelen bir şey.
Bir anda roman yazayım, hikâye yazayım, senaryo yazayım da şöhret olayım gibi bir olay yok ki.
Kaldı ki zaten yazmakla tanınmanın birbiriyle hiç alakası yok.
Kısa yoldan tanınmak isteyen günümüz gençleri, yani yaşıtlarım da, sosyal medyada fenomen olmayı ya da Survivor’a katılmayı seçiyor.
Uçurum Zamanı’nın sonsözünde de yazdığım gibi: “Yazan insanlar olarak bizler bu yolculukta bir yere varmamayı, varamamayı da göze almış insanlarız; bizler bu yolculuğun kendisini seviyoruz.”
“Yazmayı istemek” diye bir şey yok zaten.
“Yazmak” var.
Bu arkadaşımızın çay teklifini belki bir faydam dokunur diye kabul etmiştim.
Belki de dokunmuştur :)
(Kitaplarımı incelemek için bu linke bakabilirsiniz: https://www.kitapyurdu.com/yazar/mert-ofluoglu/184576.html)
instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
e tabi yazmayı seven isteyen yazar zaten işte :)
YanıtlaSilYazının bana da bir faydası dokundu. :)
YanıtlaSilGerçekten güzel oldu.
Çok doğru. Yazmak istiyorum da ne yazsam diyenler çok oluyor. Düşünmezsin ki içinden geldiği için yazmaya başlarsın önce zaten. :)
YanıtlaSilKitaplarınızı merak ettim. Edinmeye çalışacağım. Söylediklerinize de katılıyorum. Yolunuz açık olsun, nice kitaplarınız okuyucular ile buluşsun. :)
YanıtlaSilYazmak çok farklı bir eylem, kelimeler kendilerine öylesine yer ediniyor ki o kelimelerin kurduğu dünya büyüyor ve indan kopamıyorsunuz...
YanıtlaSilYazdım. Sevince yazdım, üzülünce yazdım, hep yazdım. Biri okusun, biryerde basılsın diye değil. Rahatlattığı, hafiflettiği için yazdım. Evin her yeri türbe gibi yazılı kağıt parçaları ile dolu.
YanıtlaSilSanırım bir gün çakma Mina Urgan olucam :)
Yazmak güzel bir eylem benim için de. Yazmadıkça ruhum eleme sürükleniyor. Yazdıkça buluyorum kendimi. Ben de yazmayla tanıştığım ilk günden beri yazıyorum. Yıl yıl defterlerim hala durur.
YanıtlaSilÇok güzel açıklamışsınız. Yazmak yazmak yazmak lazım. Ve sabır.
YanıtlaSilBende yeni kitap yayınladım. Kolay gibi görünse de çok uzun bir süre verdim.
Bloğumda paylaştım. İnceleyebilirsiniz.