2 Kasım 2022 Çarşamba

BARBARIAN: BÖYLE KORKU FİLMİ OLMAZ OLSUN!

 
Efendim tam da doğum günü ayıma girmişken niçin böyle iç karartıcı, sinir bozucu, klişelerden öteye gidemeyen, hatta klişelerden bile daha vasat kalan bir film hakkında yazıyorum?

Öyle ya, Kış Uykusu'nu ya da Aşk, Mark ve Ölüm'ü yeni izlemişim, onlar hakkında yazayım ya?

Öncelikle, ne yalan söyleyeyim, filmin ilk yirmi-yirmi beş dakikası bir gerilim filmi olarak gayet iyiydi.

Yaratmaya çalıştığı atmosfer bende karşılık buldu.

Ne zaman ki film, gerilim filmi olmaktan çıkıp "korku filmi olucam ben ya" demeye başladı, işte oradan sonra, tüm vasatlıklar peşi sıra geldi. 
 
Disney+'ta ya da internette her yerde bulabileceğiniz, izlediğim en saçma filmlerden biri olan Barbarian'da, olaylar şöyle gelişiyor:

Bir kadıncağız, Amerika'nın Detroit şehrinde bir iş görüşmesine gideceği için, Airbnb'den ev tutuyor. Ve bu eve de, gecenin bir yarısı varıyor. Evde kalacak, ertesi gün de görüşmeye gidecek. Bir iş görüşmesi için şehir değiştirip ev tutmak filan artık ne kadar mantıklı, onun yorumunu size bırakıyorum. O iş ne, bu da yanıtsız kalıyor. Kızım, ne teklif ettiler sana, milyarder olacaksın mı dediler de, gözünü karartıp her şeye rağmen o Airbnb evinde kalmaya devam ediyorsun? Zira hava aydınlanır aydınlanmaz, bu hanım kızımız Airbnb diye tuttuğu evin, şehrin terk edilip hayalet kasabaya dönmüş bir semtinde olduğunu fark ediyor. Etrafta in cin top oynuyor, her yer enkaza dönmüş. Ama kızımız, adeta Amerika'da sıradan bir günmüşçesine, gene de hiçbir şeyi yadırgamayıp o semtteki o evde kalmaya devam ediyor. Üstelik, iş görüşmesi yaptığı kadının da her ne hikmetse "orada kalmanı tavsiye etmem" demesine rağmen.

Neyse, filmi tekrar geri saracak olursak, hanım kızımız gece vakti eve gidiyor, bir de ne görsün, evi meğer başka bir adam daha tutmuş. Bu adam da, öyle veya böyle, bir şekilde hepimizin aşina olduğunu düşündüğüm oyunculardan, İsveçli Bill Skarsgård. Hani o bu filmde oynuyorsa film herhalde belli bir standardın üstündedir diye düşünüyordum ben, ama pek de öyle değilmiş. (Gerçi,
Skarsgård filmin yaklaşık 40. dakikasında "bundan sonraki saçmalıklarda ben yokum" diye miadını doldurarak parasını alıp Hollywood'u terk edip köyüne, İsveç'e dönüyor.)


Kızımız ve çocuğumuz bu evi aynı anda "book" etmiş iki kişi olarak, evi kiraladıkları Airbnb sahibini arıyorlar ama, kendisi toz duman! Bu nasıl bir saçmalık filan diye kısa süreli bir şok yaşasalar da, kısa sürede aman neyse ya moduna geçip o gece aynı çatının altında kalmayı kabul ediyorlar. Ama sakın bizim romantik yaz dizilerimiz gelmesin aklınıza! Detroit'te adeta bir İstanbul beyefendisi olan çocuğumuz, kendi yatağını hanım kızımıza veriyor ve kendisi geceyi kanepede geçiriyor. O gece boyunca da, biz seyirciler biraz korkalım diye, bu çocuk uykusunda bir şeyler sayıklayıp hanım kızımızın ürpererek uyanmasına neden oluyor. Ama çocukta hiçbir korkutuculuk yok. Her şey, hedef şaşırtmaca. Çünkü tehlike, evdeki bu yabancı değil. Keşke o olsaymış da daha orijinal bir hikaye izleseymişiz, ama değil!

Neyse, ertesi gün oluyor ve hanım kızımız, tuvaletini yaparken, tuvalet kağıdı bitiyor ve evin içinde tuvalet kağıdı arayışına çıkıyor. (Etrafta A101 filan da yok, oraya şube açmayı unutmuş herhalde.) O sırada da aşağıdaki mahzene/bodruma iniyor. O sırada da bodrumdaki gizli kapıyı keşfedeceği tutuyor. O sırada da kapıdan geçip geçide ulaşıyor ve yine o sırada da geçidin içindeki bir başka geçidi keşfediyor. Geçitler, tüneller derken böyle matruşka bebek gibi, evin altında evin kendisinden çoooooooooooooook daha büyük bambaşka bir alan olduğunu görüyor. Tünellerden aşağı iniyor, kapıları açıp kapıyor, bunları yaparken de korkmuyor ha! Gayet sıradan bir şeymiş gibi, tünel boyunca ilerliyor. Neyse uzun lafın kısası, o tünellerde barınan, orada, o karanlıkta yaşaya yaşaya yaratığa dönüşen bir kadının eline düşüyorlar. Hem kızımız hem de çocuğumuz. Merak etmeyin, daha fazla spoiler vermeyeceğim, zaten filmin bu aşamasından sonrası, vasatlıklar, klişeler ve tahmin etmesi hiç de zor olmayan sinir bozucu geçmişe dönüş sahneleriyle geçiyor... Bu yaratığımsı kadın da, siz deyin Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gollum, ben diyeyim bambaşka bir yaratık, hani öyle böyle değil. Ölmek de bilmiyor. Sonuçta insan bu. Ama yok, sanki fantastik bir yaratıkmış gibi, ağzından tükürükler saça saça böğürüp, metrelerce yükseklikten de düşse, atlayıp zıplasa da, araba da çarpsa, ölmeyen bir kadın kendisi.

Tabii film, Airbnb sistemine, ev sahiplerinin evden bihaber olmasına, Amerika'da polislerin suça karşı olan kayıtsızlığına, "yeterli kanıtınız yok" laflarına, hanım kızımızın kendini o cehennemden kurtardığında derdini kimseye anlatamamasına da küçük küçük değiniyor, iyi de yapıyor.

Benden, o da filmin açılış sahnelerindeki başarının ve gerilimi iyi ayarlayan müziklerin hatrına 4/10 puan alan bu filmi üç güne bölerek izledikten sonra, düşünmeden edemiyorum:

Acaba senarist bize hangi mesajı vermek istemiş?

a) Airbnb'den ev tutma!
b) Airbnb'den tuttuğun evin muhitine dikkat et!
c) Bir yabancıyla aynı evde kalma!
d) Tünel gördüğünde kaç!
e) Fazla merak iyi değil!
f) Hepsi!

Ve kafamda deli sorular: Bu hanım kızımız, işe alındı mı? İşe alındıysa, Detroit'te nerede yaşamaya başladı? İş, ne işiydi? Yemek kartı ve ulaşım dahil mi? SGK+özel sağlık sigortası yaptılar mı? 

Siz siz olun, Barbarian'ı korku filmi niyetine izlemeyin dostlar.
 
Sevgiler.

4 yorum:

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...