Tilda Swinton'ın son filmi Sonsuz Sır (The Eternal Daughter)'ı dün Kadıköy Sineması'nda, 14.00 seansında izledim. Yanımdaki kızın "bakın en marjinal Kadıköylü benim" diye görünmek adına filmin en sessiz olunması gereken sahnelerinde çantasından çıkardığı havucu kart kurt kemirmesi dışında fena bir deneyim değildi. Biletler 110 lira; Capitol'deki Spectrum'un 160 veya pek çok Cineverse'ün 175 lira olduğunu düşünülecek olduğunda maalesef 110'a ucuz diyoruz. Büyük ekranda film izlemek benim için hala vazgeçilmez ve çok heyecan verici, bu yüzden sinemaya gitmeye devam ediyorum. Ayrıca evde izlenen filmlerdeki telefon ya da kapı çalınca filmi durdurma hadisesi olmadığı için kesintisiz bir film izleme deneyimi yaşamayı seviyorum.
Filmde sinemacı bir kadın olan Julie (Tilda Swinton) ile hakkında bir film yazmak istediği yaşlı annesi Rosalind (o da Tilda Swinton) her an bir şeyler olacak hissi veren ama nihayetinde pek de bir şey olmayan gizemli, eski bir otele yerleşiyor ve tekinsiz müzik fonda çalmaya başlıyor. Bu anne-kız otelin tek konukları gibi. Ha, bir de köpekleri Louie. Julie ile Rosalind'i film boyunca asla aynı çerçevenin içinde görmüyoruz; ta ki finale dek. Film tür olarak korku diye sınıflandırılmış olsa da korku'nun k'si bile yok -bu bir dram. Dramı nerede görsem tanırım.
Bu arada sinema salonu (şaşırtıcı şekilde) kalabalıktı. Salonun 1.5/4'ü doluydu, ki bu günümüz için iyi bir rakam. Geçenlerde Spectrum'da gittiğim Bırak Artık Şu Yalanlarını'yı koca salonda tek başıma izlemiştim.