17 Eylül 2023 Pazar

BU FİLMDE İKİ BAŞROL DE AYNI KİŞİ!

Tilda Swinton'ın son filmi Sonsuz Sır (The Eternal Daughter)'ı dün Kadıköy Sineması'nda, 14.00 seansında izledim. Yanımdaki kızın "bakın en marjinal Kadıköylü benim" diye görünmek adına filmin en sessiz olunması gereken sahnelerinde çantasından çıkardığı havucu kart kurt kemirmesi dışında fena bir deneyim değildi. Biletler 110 lira; Capitol'deki Spectrum'un 160 veya pek çok Cineverse'ün 175 lira olduğunu düşünülecek olduğunda maalesef 110'a ucuz diyoruz. Büyük ekranda film izlemek benim için hala vazgeçilmez ve çok heyecan verici, bu yüzden sinemaya gitmeye devam ediyorum. Ayrıca evde izlenen filmlerdeki telefon ya da kapı çalınca filmi durdurma hadisesi olmadığı için kesintisiz bir film izleme deneyimi yaşamayı seviyorum. 

Filmde sinemacı bir kadın olan Julie (Tilda Swinton) ile hakkında bir film yazmak istediği yaşlı annesi Rosalind (o da Tilda Swinton) her an bir şeyler olacak hissi veren ama nihayetinde pek de bir şey olmayan gizemli, eski bir otele yerleşiyor ve tekinsiz müzik fonda çalmaya başlıyor. Bu anne-kız otelin tek konukları gibi. Ha, bir de köpekleri Louie. Julie ile Rosalind'i film boyunca asla aynı çerçevenin içinde görmüyoruz; ta ki finale dek. Film tür olarak korku diye sınıflandırılmış olsa da korku'nun k'si bile yok -bu bir dram. Dramı nerede görsem tanırım.

Bu arada sinema salonu (şaşırtıcı şekilde) kalabalıktı. Salonun 1.5/4'ü doluydu, ki bu günümüz için iyi bir rakam. Geçenlerde Spectrum'da gittiğim Bırak Artık Şu Yalanlarını'yı koca salonda tek başıma izlemiştim. 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

11 Eylül 2023 Pazartesi

DOĞANIN SESİ: TRABZON

Şimdinin yurt içi uçak biletleri, birkaç yıl öncesinin yurt dışı uçak bileti fiyatlarına ulaştı. Kısa süreli bir kaçamak için İstanbul'dan Trabzon'a geldim. Tek yön uçak bileti 1696 lira. Bugünün Türkiye'sinde memleketinize seyahat etmek için gidiş-dönüş yaklaşık 4 bin lirayı gözden çıkarmak zorundasınız. 

Efendime söyleyeyim köftesiydi, pidesiydi, ekmeğiydi, balığıydı derken Trabzon'da ne yenir sorusunun yanıtını layığıyla verdikten sonra, Maçka'ya gittim. Eğer bu blog'un sıkı bir okuruysanız bildiğiniz üzere Maçka, Bozbalık romanlarım için ilham aldığım o güzel yer... Ters Düz de Uçurum Zamanı da Maçka'nın hayali bir köyü olan Bozbalık Köyü'nde geçiyor. 

Bir elimde haftanın 25 liralık Oksijen gazetesi, diğerinde okuduğum kitap, Maçka'nın yeşilinde içime bol bol temiz hava çekmekle meşgulüm. Trabzon şehir merkezindeki sıcak, bunaltıcı, nemli havanın aksine Maçka'ya sonbahar gelmiş, hava bir hayli serin, kısa kollu tişörtümün üstüne kalın bir hırka geçirme ihtiyacı hissediyorum. 

Düşünüyorum: Acaba doğa neden insanın kendini en huzurlu hissettiği yer? Göğe yükselen yemyeşil çam ağaçlarının asaleti, dağların tepelerini görünmez kılan incecik sis, kuşların ve kelebeklerin insanın her türlü ekonomik probleminden habersiz oradan oraya uçmaları bir an için dünyanın derdini tasasını unutturduğundan olsa gerek... Nietzsche"Doğayla baş başayken kendimizi öylesine rahat ve keyifli hissetmemizin nedeni, doğanın bizim hakkımızda bir görüşü olmayışıdır" demiş. Lakin acı bir gerçek var ki, şehir yaşamı eninde sonunda bizi çağırıyor. 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert


3 Eylül 2023 Pazar

BU KİTABI SAKIN OKUMAYIN!

Zülfü Livaneli, yazmakla ilgili olan kitabında, "Bence bir romanın, bir kitabın gerekliliği olmalı. Mutlaka yazılması gereken bir kitapsa yazılmalı. Eğer gerekli olmayan bir roman yazıyorsanız, o kitap için kesilen ağaca, harcanan mürekkebe, emeğe yazık" diye yazınca, çok mu ağır konuşmuş diye düşündüm ama, aklıma hemen birbirinin aynısı olan ve yüz binlerce baskı yapan romantizmi bol Wattpad kitapları geldi, hak verdim.

Yazın son ayında biraz kafa dağıtayım diye normalde pek elimin gitmediği yayınevlerinden birinden birkaç kitap söyledim. Bu kitaplardan biri Epsilon Yayınevi'nden Colleen Hoover'ın Verity adlı kitabıydı. Verity, kitaptaki karakterlerden birinin ismi ve bunun Türk okur için yeterli gelmeyeceği düşünülmüş olacak ki, kitabın Türkçe baskısına bir isim daha eklemişler: "Verity: Gerçeğin Diğer Kıyısı". Tamam. Olur. Sorun yok.

Kitabın arka kapağına bakacak olursam beni "tüyler ürpertecek bir psikolojik gerilim romanı" bekliyordu; Collen Hoover "içgüdülerime, bilinçaltıma ve gerçeğe meydan okuyacaktı"! Gerçeğe meydan okundu mu okunmadı mı bilmiyorum ama ben hayatımda okuduğum EN KÖTÜ kitaplardan birini okudum, o kesin. Nedensellikten uzak bir kurgu, klişenin de klişesi olaylar, berbat bir yazım dili, hiçbir psikolojik derinliği olmayan, sığ mı sığ, kağıt karakterler…

Kağıt demişken, aslında kağıt üstünde kitabın konusu umut vadediyordu: Ünsüz yazar Lowen, geçirdiği kaza sebebiyle yatalak olan ünlü yazar Verity'nin çoksatan serisini tamamlamak üzere eşi Jeremy'nin de yaşadığı malikaneye taşınır ama Verity'nin otobiyografisini okudukça dehşete kapılır. Yine kitabın arka kapağından bize takdim edildiği üzere bu aynı zamanda bir aşk kitabı ve çok geçmeden Lowen'le Jeremy arasında yakınlaşma başlıyor -zaten başlamasa şaşarız! Evet, koca Lowen, karısı Verity üst kattaki odasında yatalak vaziyette yatar ve çocukları Crew evin içinde top sektirirken, kitap serisini tamamlamak üzere "işe" ve eve aldığı Lowen'le öpüşüp koklaşıyor. Hadi Jeremy'yi geçtim de, ya sana ne demeli Lowen, kızım senin hiç mi iş disiplinin, etik anlayışın yok? Sen o eve Verity'nin çalışma odasındaki notlara bakmaya mı gittin yoksa Hanımın Çiftliği gibi malikanenin hanımı olmaya mı? Peki ya tüm bu olayların arasında psikolojik gerilim nerede, ara ki bulasın! Birkaç gıcırdayan kapı, yazarın içsesiyle yazılmış notlar ve yatalak olan Verity'nin aslında yatalak olmadığı iması olunca editörler herhalde bunun bir "psikolojik gerilim" olduğunu sanmışlar. Ya da kitap satsın diye hemen yapıştırmışlar.


Kitabın sonuna yaklaşırkenki birkaç bölümde okurda "Aaa, tamam, meğerse yazar şunu şunu anlatmak istemiş" etkisi yaratılmaya çalışıldıysa da yok, hiçbir şey bu kitabı kurtarmaya yetmiyor.


Bu kitap Mert'in Kitap Kulübü'nden içeri zinhar giremez!


instagram.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

twitter.com/ofluoglumert

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...