26 Şubat 2017 Pazar

BRÜKSEL'DE NE YAPTIM? BRÜKSEL GEZİSİ VOL.1

Dikkat: Fazlasıyla Tenten, Manneken Pis/İşeyen Çocuk, çikolata, waffle, çizgi roman, French fries, müze ve Euro muhabbeti içerir!

Brüksel'e gitmek hiç aklımda yokken, bizim Hong Kongluların planına dahil olmamla kendimi Tenten'in ülkesinde bulduğumu biliyorsunuz. Evet, Belçika'dan bildiriyorum! Belçika'nın başkenti olan Brüksel'e, 17 Şubat sabahı Kopenhag'dan gittik, 21'inin akşamı da döndük. 5 gün Brüksel için gerçekten çok fazlaydı, biz biraz fazla kalmış olduk, bence 2-3 gün Brüksel için ideal. Tabii bir gün de Brugge'a gittik. Bu yazımda sizlere Brüksel'de gezilecek yerler, Brüksel'de ne yenirBrüksel'den ne alınırBrüksel'de mutlaka gitmeniz gereken yerler ve müzeleri anlatacağım. İlk kez denediğim Airbnb maceramı ve Brugge gezimi de sonraki yazılarımda detaylıca anlatacağım elbette.

Belçika yolcusu kalmasın! Arkadaşım şak diye çekti bu fotoğrafı ve doğallığa bayıldım, yüzümde resmen güller açmış! Birkaç günlüğüne İsveç SEK'inden kurtuluyorsun Mert, ama biliyorsun, Euro da can yakacak. (Not: Daha havaalanından dışarı adım atar atmaz yaktı bile, hiç merak etmeyin.


Brüksel uçak biletimizi her ne kadar ucuza almış olsak da, 
Malmö'den Kopenhag'a gitmek ve Brüksel Charleroi Havaalanı'ndan Brüksel şehir merkezine gitmek, uçak biletinin neredeyse iki katı fiyatına denk gelmiş oldu. Öncelikle, Malmö'den Kopenhag'a gitmek 89 DKK (yani bizdeki değişen karşılığına göre 45-55 lira arası). Kopenhag'dan Brüksel'e uçuş yaklaşık bir buçuk saat. Brüksel Charleroi Havaalanı'ndan Brüksel Midi'ye gitmek 57 liraya denk geliyor. Gelirken kişi başı 15 Euro verip taksiyle geldik (57 lira), dönüşte de yine kişi başı 14 Euro (53 lira) verip havaalanı otobüsünü kullandık. Ama bitmiyor. Midi de merkezi bir yer değil. Midi'den merkeze gitmek için de 2.10 Euro'luk metro bileti almanız gerekiyor. Bu bilet de 8 lira. Yani uçak bileti hariç, 225 lira gibi de havaalanından şehre-şehirden havaalanına (ve Kopenhag-Malmö arası) gitmek için vermek durumundasınız. Brüksel'de ulaşım nasıl derseniz, böyle işte, pahalı. Hoş İsveç kadar pahalı değil. Ama dediğim gibi, bir yanda SEK, diğer yanda Euro olunca kıyaslama yapmak da zor. Şimdi hiç vakit kaybetmeden madde madde anlatmaya başlıyorum, ki Brüksel'e gitmek için yazımı okuyanlar aradığını bulabilsin: 

Brüksel'de gezilecek yerler 

1 - Grand Place 




Grand Place, Brüksel'in hiç şüphesiz en hareketli meydanı. Başınızı nereye çevirseniz dört bir tarafınızda pek çok tarihi bina göreceksiniz. Aynı zamanda sokakları at üstünde gezmek isterseniz böyle mini bir gezi de yapabilirsiniz. Grand Place birçok kafeye, restorana, hediyelik eşya dükkanına, waffle'cıya da ev sahipliği yapıyor. Biz Şubat'ın ortasında gittiğimizde bile çok kalabalıktı, yazın kim bilir nasıl olur... 

2 - Manneken Pis






Grand Place'tan sadece birkaç sokak ötede yer alan bu küçücük, yalnızca 61 cm olan heykel nasıl da tüm Brüksel'i birbirine katıyor bir bilseniz! İşeyen Çocuk'la selfie çektirmek için Hong Konglusundan Türk'üne, millet birbiriyle nasıl yarış ediyor bu küçücük heykelin önünde, görmeniz lazım! Orijinal İşeyen Çocuk Heykeli küçücük ama şehrin her yerinde kendisine türlü kılıklara girmiş bir şekilde rastlamanız mümkün. Çikolatacılarda işeyen çocuk çikolatalarından tutun işeyen Şirinler'li kartpostallara kadar her yerde var. Hatta, ünlü saat markası Swatch ona özel işeyen çocuklu saat bile yapmış, size o kadarını söyleyeyim. Kendisi benim pazartesi modum olur bundan sonra. 

Peh, yine mi pazartesi? 
3 - Galeries Royales Saint-Hubet

Bizdeki Kapalıçarşı'nın çok çok çok daha küçüğü gibi olan, ama gerçekten tarihi bir binaya sahip bu Brüksel çarşısı oldukça eski ve şık dükkanlara ev sahipliği yapıyor. Çarşı pazar gezmesi, çizgi roman figürleri avı, çikolata tadımı... Çikolata kaplı vitrinler tok karınları bile acıktırır, o yüzden pek fotoğraf koymayacağım. Hayır gözlerimize de yazık, dişlerimize de. 


4 - Atomium 


Şehir merkezine uzakta ve biraz ters bir yerde olan Atomium, şans eseri, bizim kaldığımız eve çok yakındı. İlk başta biraz korkunç bir görüntüsü var, sonra alışıyorsunuz. 

5 - Sablon 


Sablon da yine merkezde, parkları olan bir yer...

6 - La Boutique Tintin

Birazdan içerideki her şeyi alacaktı... 

Şimdi gelelim esas konuya!  
Brüksel'de hiçbir yere gitmesem bile buraya illa gidecektim! La Boutique Tintin'e, yani Tenten Butik'e! Aman aman Tenten meraklısı olmasam da, çizgi roman seven biriyim ve Tenten'i de seviyorum. Gerçi tam bir çizgi roman şehri olan Brüksel'e gelmelerine rağmen Tenten hakkında hiçbir fikirleri olmayan Hong Konglu arkadaşlarım Tenten'i gördüğüm her yerde heyecanlanmamı anlayamadılar. Tenten Butik'te resmen kendimi kaybettim. Bir sürü şey aldım tabii, birazdan oraya da geleceğim. Ama buraya mutlaka gidin. Grand Place yolu üstünde zaten, giderken illa önünden geçiyorsunuz.






7 - Çizgi Roman Müzesi 


Comic Museum Brussels ya da The Belgian Comic Strip Center ya da kısacası Çizgi Roman Müzesi, 7 Euro'ya giriş yapılan (26,50), saat 18'de kapanacak olan ama sonra gidemem diye 17'de gittiğim müze. Biraz alelacele gezmiş oldum ve pek bir şey anlamadım ama gezmesem de aklımda kalacaktı. Tabloda, üçüncü kuşaktan beşinci Mertovski'yi görmektesiniz. Şaka şaka, bizim Tenten'in Kaptan Haddok'u. Belçika çizgi romanları deyince bizim aklımıza hep Tenten geliyor, ama aslında Şirinler, Red Kit, Asteriks de Belçikalı. Daha az bilinenlerden Gaston, Spiru, Corto Maltese de buralı, hatta Corto Maltese grafitilerine de Tenten'inkiler kadar rastlamak mümkün sokaklarda... Brüksel, bir çizgi roman severin kesinlikle gelmesi gereken bir yer. Brüksel'e gelip de çizgi roman kültürünü keşfe çıkmadan olmaz. Ama grupça gezdiğimiz için müzenin ancak günün sonuna kalmış olması gibi, yine aynı sebepten dolayı, gördüğüm pek çok kitapçı ve mağazaya da giremedim. Brüksel'e bir ara tek başıma tekrar mı gitsem, ne dersiniz? 








Müzede de Tenten Butik gibi bir mağaza vardı ve pek çok Tenten figürü satılıyordu. Ama aynı figürler her nedense biraz daha pahalıydı. Ben de bir daha Tenten Butik'e gidemeyebilirim diye alacaklarımı oradan almak istedim. Bu mağaza da müze gibi 18'de kapanacaktı ve işte o yüzden müzeyi yarıda kesip bir heyecanla Tenten figürleri almak üzere mağazaya koştum ve doya doya Tenten alışverişimi yaptım! (Gerçi sonra Tenten Butik'e gittim tekrar, neyse, aldıklarımı yazının sonunda göstereceğim.)

8 - Müzik Enstrümanları Müzesi 

Zurnanın zırt dediği yerde, Müzik Enstrümanları Müzesi'ndeyim...

Doğrusunu söylemek gerekirse, Müzik Enstrümanları Müzesi Çizgi Roman Müzesi'nden çok daha güzeldi. Çünkü Brüksel bir açık hava çizgi roman müzesi gibi zaten, o yüzden ilk müze beni pek tatmin etmedi sanırım. Ama Müzik Enstrümanları Müzesi gerçekten çok büyük ve detaylıydı, tarihten bugüne çok ilginç enstrümanlar vardı
Ne var ki, yine yeterli zamanımız yoktu, havaalanına gitmeden önce yalnızca 40 dakika falan gezebildik müzeyi. Giriş 6 Euro (23 lira) diye sizler için notumu da düştükten sonra, hemen anlatmaya başlayayım. Burada tarihten bugüne bir sürü enstrüman var ve size verilen kulaklıkla hemen hemen hepsinin sesini dinlemeniz mümkün. Vazo ve sünger ikilisinden oluşan bir enstrümandan tutun, deniz kabuğuna kadar ilginç pek çok "enstrüman" vardı. Bass clarinet yine beni etkiledi. Ama bakınmama rağmen fagot göremedim, belki de ben bulamadım vaktimiz az olduğu için. Neyse, buraya mutlaka gidin derim ben. Zaten bana da Çizgi Roman Müzesi'nde konuştuğum 3 Türk kadın "Burası güzel değil, Müzik Enstrümanları Müzesi'ne mutlaka git" demişti. 40 dakikacık da olsa, burayı görme fırsatı bulduğum için şanslıyım. 





Brüksel'de ne yenir, ne yemeli? 

1 - Waffle


Geldik en çok merak edilen konuya! Brüksel'de ne yemeli? 1 numarada tabii ki Waffle var! Peki Brüksel'de waffle'ı nerede yemeli? Biz hemen her gün waffle yedik, hepsi de kendine göre farklı ve güzeldi. Yani kesinlikle şurada yemelisiniz diyemem. Mesela ilk olarak Vitalgaufre Belgian Quality'de yedik. Ben kendinden vanilyalı waffle aldım, yani hiçbir şey ekletmeden, 2.45 Euro.(9,50 lira) Ama aslında 1 Euro'ya sade waffle alabileceğiniz yerler de var. Öyle alanlar da var. Ama ben üstüne bir şeyler ekleterek almayı seviyorum. Mesela bir alttaki fotoğrafta waffle 1 Euro'ydu ama muz, çilek ve Nutella eklettim, 4.50 Euro oldu (17 lira). Brugge'de de krema ve reçelli waffle'ı 3.50'a (13.50) almıştım. Tespit: Brüksel'de waffle'ın tadından çok görünüşü güzel diyebilirim.





2 - French Fries / Patates Kızartması 


Aslında French fries yani patates kızartmasının Brüksel'le özdeşleşmiş olmasını hala anlayabilmiş değilim, çünkü bildiğiniz yağlı, zararlı patates kızartması işte... Tabii ki zararlı her şey gibi lezzetli mi lezzetli, ama klasik kızartma. Fritland'in önünde bir saatten fazla kızartma kuyruğunda bekledik, kesinlikle çılgınlıktı! Daha da çılgın olanı, önümde yaşlı bir teyzenin bile kızartma kuyruğunda olmasıydı.


Eklettiğin her sos 0.80 Euro, evet, mayonez ve ketçap için bile para veriyorsun Brüksel'de. İlk yediğim sade kızartma 3 Euro'ydu. Sonra Dila Chez Papy Resto Snack'e gidip Andalouse soslu yemeden dönmememi söyledi, ondan yedim, orada da 3.20 Euro'ydu mesela. (Andalouse sos hardallı baharatlı gibi değişik bir sos, sevdim, ama meğer daha önce de yemişim.) Belçika'da olmanın zararları... Bol bol waffle, çikolata ve yağlı patates kızartması.


3 - Çikolatalar, bagetler ve diğer şeyler 



Lezzetli bir çorba ve peynirli baget sandviç, 4 Euro... 






Brüksel'den ne alınır?


Maison Dandoy ve Passion Chocolat, çikolatanın yanı sıra bisküvi ve onlar her ne kadar elmalı/zencefilli ekmek dese de bize göre baya kek/pasta olan bu "ekmekler" konusunda da önde gelen çikolata dükkanlarından. Passion Chocolat'tan aldığım bu küçük ekmek sadece 2.95 Euro idi ve tadı inanılmazdı, ama bitti! Ben de Dila'ya tavsiye verdim: "Dila hala nasıl bu elmalı ekmekten hiç yemedin, hemen dene!" 

Aman aman Brüksel'de akşam mı olurmuş... Önümüzde esrarengiz sokak lambaları yanar, ikide bir tramvaylar mı geçermiş... Manzarama çay, peynirli sandviç ve kruvasan kaldırıyorum o halde!



Çikolata, hediyelik eşya kısmını geçtikten sonra, kesinlikle Tenten veya başka bir çizgi roman figürü almalısınız diyorum! Ben irili ufaklı Tenten figürleri, Kastafiore'li magnet, Tenten dosyası, Brugge'da bir tasarım mağazasından gözlük şeklinde metal kitap ayracı aldım. EURO tabii ki can yaktı (sadece ayraç 7.50 Euro, yani 28,50 liraydı öyle söyleyeyim), ama Brüksel'e de kaç kez gidilir ki? İşte Belçika ganimetleri... (Bi' kısmını yedim.) Brüksel'dekitümTentenleritopladım-tabiikikitapayracıdaaldım-gözlükşeklindekibuayracınasılalmazdım

Brüksel şehir merkeziyle ilgili anlatacaklarım bunlar... Ama Brüksel macerası bitti mi? Tabii ki hayır! Daha sizlere ilk Airbnb deneyimimi ve Brugge'u anlatacağım... Takipte kalın! 




23 Şubat 2017 Perşembe

ŞAŞIRTICI DERECEDE İYİ BİR ŞARKI TAVSİYESİ

ayşe hatun önal selam dengesiz ile ilgili görsel sonucu

Herkese merhaba! İsveç'e geldim geleli hep İsveç'teki hayatım ve seyahatlerim hakkında yazar oldum, yazmaya da devam edeceğim, ama şimdilik bu rutine kısa bir ara verip bambaşka bir şey, bir şarkı hakkında yazmak istiyorum. Evet, şaşırtıcı derecede iyi bir şarkı hakkında. 

İnternette gezinirken tesadüfen rastlayıp dinlediğim bu şarkı, yani "Olay", bana Hande Yener'in 2006'da çıkardığı ve elektronik, dans, house, caz gibi farklı müzik türlerini harmanladığı alternatif albümü "Apayrı"yı hatırlattı... Müzik otoriteleri tarafından Hande Yener'in en iyi albümü olarak değerlendirilen, zamanında pek çok ödül kazanan ve bugün bile en çok dinlenen albümlerden biri olan "Apayrı"dan ve onu takip eden başarılı birkaç albümden sonra, Hande Yener'den maalesef gittikçe kötüleşen ve birbirini tekrarlayan şarkılar dinledik. Su gibi duru olan sesine yazık ettiği bir gerçek... Ayşe Hatun Önal içinse tablo şimdilik tam tersi gibi. Yani aşağıdan yukarıya, vasattan iyiye, hatta mükemmele koşuyor Önal. "Çeksene Elini" gibi kötü bir çıkıştan sonra, "Çak Bir Selam"la muhteşem bir dönüş yaptı ve şimdi de yeni albümü "Selam Dengesiz"le müzikal tarzını baştan aşağı revize etti. Elektronik, dans ve alternatif sound'larla dolu bu yeni albümüne bayıldım! Çıkış şarkısı "Olay"ın sound'u, alt yapısı ve klibi kusursuza yakın, on numara! Şarkıyla birlikte klibi de gerçekten oldukça başarılı ve çıta üstü buldum. Albümdeki diğer şarkıları da şöyle bir dinledim, "Dur Dünya", "Devran" ve "Dengesiz" de çok iyi duruyor. Sözlerde de basite kaçılmamış, üstüne düşünülmüş ve şiirsele yakın duruyor. Bu albüm bana "Apayrı"nın tadını verdi, o nedenle çocuksu bir şekilde mutluyum dinlerken... Hande Yener'in 2006'da çıkardığı "Apayrı" albümünde yakaladığı Avrupai sound'u, Ayşe Hatun Önal'ın 2017'de çıkardığı "Selam Dengesiz"de buldum. Bence yeni bir şeyler dinlemek isteyenler bu yeni Ayşe Hatun Önal'ın bu yeni müziğine bir şans vermeli.

Son söz; umarım Hande Yener'in yakında çıkacak olan yeni albümü de en az Ayşe Hatun Önal'ın yeni albümü kadar iyi olur. Çünkü Yener'in acilen hak ettiği şarkıları söylemesi ve gelip geçici değil, kemik dinleyici kitlesine de hak ettiği şarkıları vermesi gerek.

Not: Yazı neden kırmızı oldu, hiçbir fikrim yok ve düzeltemedim. Sanırım bir HTML hatası. 


16 Şubat 2017 Perşembe

BELÇİKA YOLCUSU KALMASIN!

Merhaba, merhaba! Yarın bu saatlerde (saat şu an burada 6.30) Kopenhag-Brüksel uçağıma gitmek için İsveç'le Danimarka'yı birbirine bağlayan Öresund Köprüsü'nden geçen bir takside olacağım ve hava muhtemelen yeni aydınlanıyor olacak, güzel manzara olacak. Taksi diye havalı havalı konuştuğuma bakmayın, Gomore diye, Uber'e benzer bir taksi uygulaması bu. Bana da hiçbir şey sormayın çünkü Kim ayarladı, "Trenden çok daha ucuz, hem kapımıza gelecek" dedi, "Tamam" dedik. Ama 5 kişi olduğumuz için bir taksi 6.30'da gelip 3'ümüzü alacak, diğer taksi de 7'de gelip kalan 2'mizi. Uçak da 9'da. 

Ah, bu Belçika seyahatinde hiç denemediğim şeyler deneyeceğim. Gomore'yi bir kenara bırakacak olursak, en büyük deneyimim hiç şüphesiz Airbnb olacak. Evet, daha önce hiç Airbnb'de kalmadım ve şimdi hızlı bir başlangıç yapacağım: Tam 4 gece, 3 gün başka, son gün başka bir ev! Dönünce hepsini yazacağım.

Peki bu Belçika'ya gitmek nereden çıktı? Aslında benim aklımda bile yoktu, iki hafta önce Daniel "Brüksel'e ucuz bilet bulduk, gelmek ister misin?" dedi, "Neden olmasın?" dedim ve kendimi bir anda daha önce adını bile duymadığım Ryanair'den Brüksel gidiş-dönüş uçak bileti alırken buldum. Üstelik cuma, pazartesi ve salı, yani üç gün derse de girmemiş olacağım; Daniel'se ders kaçırmış olmayacak çünkü zaten dersi olmadığı için bu tarihleri seçti (dangerous boy*). Ama bizler Erasmus öğrencisi olduğumuz için ve zaten yoklama da alınmadığı için hocalar bile derslere girme zorunluluğumuz olmadığını söylüyor başından beri. O yüzden bu bir sorun değil. Sadece, organizasyonda küçük bir hata var, o da Brüksel için 5 koca günün çok çok fazla olduğu. Yani kime söylesem, "2 gün yeterdi, 5 gün de ne" diyor. Ah Daniel ah... Neyse, Brugge'a gideriz dedik. Diğer günler de gezeriz işte öyle. Hem gitmişken uzun kalmak bence de daha iyi, benim bir itirazım yok yani. 

Neyse işte, Airbnb ve Gomore haricinde, bu Ryanair'i de ilk kez deneyeceğim. Ryanair'in biletleri gerçekten ucuz (hatta Danieller daha iki gün önce yine Ryanair'le Litvanya'ya gittiler sırf bu yüzden). Ama bu yüzden bazı sıkı denetimleri var, ya da en azından sitesinde öyle yazıyor. Mesela kabin bagajınız 10 kiloyu geçmemek ve 55x40X20 ölçülerinde olmak zorunda. Zaten götüreceğimiz bir sırt çantası ama, ben emin olamadım, çünkü sırt çantam birazcık büyük, o nedenle pazartesi bisikletle IKEA'ya gidip kendime bezden küçük, basit bir sırt çantası aldım (hatta normalde 49 SEK'ti ama kasiyer kadın family kart fiyatı olan 29 SEK'e verdi bana). Uçakta da hepimiz ayrı ayrı oturacağız, check-in'den dolayı. Ve dönüş check-in'imizi Belçika'dan yapmamız gerek ama orada nerede printer nerede bulacağız, bilmiyorum. Çünkü biniş kartını printer'dan çıkarmak gerekiyor. 


Ah ben bunu nasıl yaptım? İsveç'e geleli bir ay oldu, bir fotoğraf koyup altına nasıl SE SE SE yazmadım? Olmaz, tutmazlar beni Instagram'da! Gecikmeden ötürü özür dileyerek bugün çektiğim bu rengarenk fotoğrafı bahane edip SE SE SE diye bol keseden paylaşıyorum. Belçika'ya gittiğimde BE BE BE diye de yazacağım söz.



IKEA'dan aldığım bez çanta. 

Evet, kısacası ani ve spontane bir şekilde, ama güzel de bir şekilde yarın Belçika'ya gidiyorum! 
Tam tamına 5 gün kalacağım. 4 gece, 5 gün. Yarın sabah gidip salı günü akşamı döneceğim.

Müze konusunda çok heyecanlıyım, hangi birine gitsem emin değilim, çünkü bizim ekip maalesef pek müzeci değil. Belçika bir çizgi roman şehri ve ben de bir çizgi roman delisiyim ama Tenten, Red Kit, bunlar Hong Konglular için hiçbir anlam ifade etmiyor maalesef. Yine de ben mutlaka Çizgi Roman Müzesi ve Tenten Butiği'ne gideceğim. Sanırım hep birlikte hareket ederiz. Bunun dışında daha çok müze var Brüksel'de, acaba hangisini öne koymak gerek? Waffle, patates kızartması, çikolata mutlaka yenecek, ama eğer daha önce Belçika'ya, Brüksel'e gitmiş olanlarınız varsa "Mert bak şunu yapmadan döneyim deme sakın"larınızı bekliyorum. Ve sonraki gezilerim için de bana fikir verebilirsiniz, "Bak şuralar da sana yakın, mutlaka git" diye... 

Bakalım 5 gün boyunca neler olacak? Neler yapacağım? Nereleri gezeceğim? Neler yiyeceğim? Ne kadar para harcayacağım (biliyorum, en çok bu kısmı merak ediliyor)? Hepsini yazacağım! Dönünce. O zamana kadar Belçika anlarım için beni instagram'dan takipte kalın! 

Bu arada, Tenten'e selamınızı söylerim!

*aramızda bir espri 



SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...