26 Ağustos 2019 Pazartesi

SİZ BU ÇAĞDAN MEMNUN MUSUNUZ?


Hani diyorum bu denli sosyal medya çılgınlığı olmasaydı, insanlar yolda karşılaştıklarında kafalarını telefonlarına gömmek yerine birbirlerine selam verseydi, caz hala çok popüler olsaydı, analog fotoğraf makineleri telefon kameralarına yenik düşmeseydi, çizgi romanlar sadece sahaflarda bulunmasaydı, matbu kelimesinin anlamını herkes bilseydi, kitaplar story'ye koymak için satın alınmasaydı ve fotoğraflar instagram'da paylaşmak için değil de gerçekten o an'ı ölümsüzleştirmek için çekilseydi... 

Kendini bu düzene ait hissetmeyenler parmak kaldırsın! İki parmağı ben ve arkadaşım adına kaldırıyorum.


Sosyal medya adreslerim: 

20 Ağustos 2019 Salı

MARMARİS: TATİL DÖNÜŞÜ MELANKOLİSİ


Tatil dönüşü melankolisi.

Var değil mi böyle bir şey?


Bence var.


Artık çalışmaya başladığım için, hayatımda ilk defa bu kadar kısa bir yaz tatili yaptım.

Sadece bir hafta.

Ve dönüşte de "merhaba depresyon". 


Tamam, birçoğunuz "Bir haftayı da beğenmiyor musun?" diye bana kızabilir.

Ama okul zamanları her yaz en az bir buçuk - iki ay geçirdiğim şu cennette ilk kez bir haftacık geçirdim ve sonra pis, kirli, yapay plaza/ofis hayatına geri döndüm. Beni de anlayın. Ruh da beden de bunu kabullenmek istemiyor. 

Hem de Marmaris gibi bir yerden İstanbul'a dönünce. 

Instagram'dan takip edenleriniz görmüştür. 

Hızlandırılmış bir tatil oldu. 

Kısa olunca her gün bir şey yapmak istiyorsunuz ama hepsini yapamıyorsunuz.

Bisikletimle çok mutluydum! 

Her sabah 6.30-7 gibi kalkıp Marmaris-İçmeler sahil yolunda bisiklet sürdüm. 

Bu yazıda paylaştığım fotoğrafların hepsini sabah 8'de, bisiklet turumdan dönüşte çektim. Marmaris'te iki pedal üstünde olmayı çok seviyorum!

Stres yok, hava kirliliği yok, trafik yok... 


Fotoğrafı çekerken elimde birkaç yaz polisiyesi, kulağımda Amy Winehouse'un ruhunu taşıyan Kovacs'ın Cheap Smell albümü ve önümde sonsuz deniz var. Geç kalmış bir yaz tatilini telafi ettirir bence. 


Kovacs'ı başlı başına bir yazıda yazmak istiyorum, ama burada da değinmem gerek. İkinci albümü Cheap Smell geçen yaz çıkmış olsa da, ben bu yaz keşfettim Kovacs'ı ve bu albümü. Benim için bu yazın albümü budur. Soul, caz ve pop sularında gezinen şarkıları nefis. Besteler ve şarkı sözleri muazzam. Bence siz Kovacs'ı keşfetmek için gelecek yazı beklemeyin. Bu yaza dair tüm duygularım bu albümün içinde.

Son günkü bisiklet turum için arkadaşım alarmla erkenden uyanıp bana eşlik etmek istedi...

Kapanışı Mürekkep Kokunu İçime Çektim'in ilk bölümünün ilk paragraflarından bir alıntıyla yapmak istiyorum: "Yaz geride kalmıştı. Ne olursa olsun yaz, içinde umuda ve güzelliğe dair bir şeyler taşıyordu, ama sonbahar yalnızca kışın habercisiydi."

Neyse ki yaz hala bitmiş sayılmaz. 

Sayılmaz, di mi?

Beni sosyal medyadan takip etmek için: 

2 Ağustos 2019 Cuma

VE GÖKSEL'LE TANIŞTIM!


Ve Ağustos da geldi...

Ben tabii bu yaz iş temposundan hala tatil yapamadım, neyse ki bayram haftası uzun zamandır iple çektiğim tatilime çıkacağım. Evet, birçoğunuzun tahmin ettiği üzere Marmaris'e gideceğim. "Çünkü her yaz bir başka güzel Marmaris..." 

Biz yine bu sıcaklarda içinizi serinletecek dopdolu bir sayı çıkardık! Yılın en kalın sayılarından biri oldu bu. Göksel röportajım benim için bu sayının en özel yerinde. O, hayatımızda uzun süredir olan bir isim. Bazen mektubunu bulduk, bazen yalnız kuş olup göklerde süzüldük, bazen bi’ onu konuştuk, bazen karar verdik, bazen yalan aşklara isyan ettik, bazen acıyor deyip acımızı paylaştık. İşte o an’larda Göksel hep yanımızdaydı. Şimdi, mükemmel bir imaj ve tarzı daha içinden çıkardı: 80’lerin disko kraliçesi! Nostaljik görünüme rağmen o aslında yeniliğe o kadar hevesli ve tutkun biri ki, röportajımızın satır aralarında, gelecekte yapacağı işlere dair küçük ipuçları verip bizi iyice heyecanlandırdı. Tanısanız; asaletinden, zekasından ve hoşluğundan bir o kadar daha etkilenip onu daha çok seversiniz. Benim gibi… 


Fotoğrafta ikimizde de bir yorgunluk ama tatlı bir gülümseme var.
Göksel'inki haklı sebepten: 24 saattir uyumamış. Ama o yine de enerjik ve zarif!

Hiç Yok
adlı şarkısı ve klibi çıktığı andan itibaren bayıldım. Bunu her yerde söyledim de, bir tek ona söylemedim sanırım: B
ence bu yazın en iyi şarkısı ve klibi Göksel'in. Şarkı ile klibi birbirine uydurmak ayrı bir başarıdır, bu işte bu da başarılmış. Şarkı sözlerinin daha duygusal olup kliplerin sırf yaz mevsimi diye havuz başında çekildiği durumları da görüyor bu gözler... Ya da tam tersi... İşte Göksel buna çok dikkat etmiş. Sahi, Hiç Yok dışında sizin bu yaz sürekli dinlediğiniz bir şarkı var mı? Ozan Çolakoğlu ile birlikte çalışmaya devam etmek istediğini söyledi. Sonbahara yeni bir albüm planlıyor ve evinde hem plak çalan hem de dijital platformlardan şarkı dinleyen bir ruhtan nasıl bir albüm geleceğini merak etmeden duramıyor insan. "Maalesef artık single dönemindeyiz," diye içtenlikle anlatıyor durumu. Ama o en az bir, hatta belki iki albüm daha yapmak istiyor. O kadar değerli açıklamalarda bulundu ki röportajımız sırasında... "Artık her şey çok hızlı ve naylonumsu. Sosyal medya zamanımızı çalıyor, narsisizmi körüklüyor ve üretim enerjimizi alıyor." Katılmamak elde değil!



Röportajımızın ertesi günü, hoş bir tesadüftü bu, Göksel'in Hiç Yok'u seslendireceği ilk açık hava konseri vardı. Tabii ki koşa koşa gittim! Abartmıyorum, bugüne dek izlediğim en iyi konser olabilir. Göksel'in sahne coşkusu ve ışığı inanılmazdı. Aşkın Yalanmış ve Bi' Seni Konuşurum şarkıları da, yıllar sonra yeniden dilime dolandı. Son bir aydır en çok onları dinliyorum. 


Dergiye dönecek olursak... Bu sayıda ilk kez kendi memleketim Trabzon’a dair bir yazı yazdım! Şehri her satırda adeta adım adım gezdim. Benim için inişler ve çıkışlar, yani yokuşlar şehri olan Trabzon’un kent merkezini sayfalar yettiğince anlatmaya çalıştım. Tabii şehrin bozulmaya başlayan mimari ve doğasından da bahsetmeden edemedim. 

Galata’dan Beyoğlu’na yaptığım müze turumdaysa, içinde bulundukları binalarla da başlı başına birer sanat eseri olan ünlü müzelerde bir gezintiye çıktım. Yazımın açılışındaki fotoğrafta onları gördüğünüz için sadece bu üçünden bahsettim, ama dünyanın dört bir yanındaki rengarenk seyahat rotalarından yaşam konularına, yemek sayfalarından ay içindeki etkinlikleri derlediğimiz sayfalarımıza daha çok pek çok konu sizi bekliyor! Bize de Eylül sayısı için çalışmak düşüyor. Ve yeni kitabımın revizesini de bitirip yayınevine teslim ettiğim için, sanırım tatili en fazla hak edenlerden biri benim... Yani kitap zaten bitmişti de, bininci kez son okumasını yapıp artık benden, aklımdan çıksın istedim. Çıkarabilirsem... 

Beni sosyal medyadan takip etmek için: 

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...