Ve Ağustos da geldi...
Ben tabii bu yaz iş temposundan hala tatil yapamadım, neyse ki bayram haftası uzun zamandır iple çektiğim tatilime çıkacağım. Evet, birçoğunuzun tahmin ettiği üzere Marmaris'e gideceğim. "Çünkü her yaz bir başka güzel Marmaris..."
Biz yine bu sıcaklarda içinizi serinletecek dopdolu bir sayı çıkardık! Yılın en kalın sayılarından biri oldu bu. Göksel röportajım benim için bu sayının en özel yerinde. O, hayatımızda uzun süredir olan bir isim. Bazen mektubunu bulduk, bazen yalnız kuş olup göklerde süzüldük, bazen bi’ onu konuştuk, bazen karar verdik, bazen yalan aşklara isyan ettik, bazen acıyor deyip acımızı paylaştık. İşte o an’larda Göksel hep yanımızdaydı. Şimdi, mükemmel bir imaj ve tarzı daha içinden çıkardı: 80’lerin disko kraliçesi! Nostaljik görünüme rağmen o aslında yeniliğe o kadar hevesli ve tutkun biri ki, röportajımızın satır aralarında, gelecekte yapacağı işlere dair küçük ipuçları verip bizi iyice heyecanlandırdı. Tanısanız; asaletinden, zekasından ve hoşluğundan bir o kadar daha etkilenip onu daha çok seversiniz. Benim gibi…
|
Fotoğrafta ikimizde de bir yorgunluk ama tatlı bir gülümseme var.
Göksel'inki haklı sebepten: 24 saattir uyumamış. Ama o yine de enerjik ve zarif! |
Hiç Yok adlı şarkısı ve klibi çıktığı andan itibaren bayıldım. Bunu her yerde söyledim de, bir tek ona söylemedim sanırım: Bence bu yazın en iyi şarkısı ve klibi Göksel'in. Şarkı ile klibi birbirine uydurmak ayrı bir başarıdır, bu işte bu da başarılmış. Şarkı sözlerinin daha duygusal olup kliplerin sırf yaz mevsimi diye havuz başında çekildiği durumları da görüyor bu gözler... Ya da tam tersi... İşte Göksel buna çok dikkat etmiş. Sahi, Hiç Yok dışında sizin bu yaz sürekli dinlediğiniz bir şarkı var mı? Ozan Çolakoğlu ile birlikte çalışmaya devam etmek istediğini söyledi. Sonbahara yeni bir albüm planlıyor ve evinde hem plak çalan hem de dijital platformlardan şarkı dinleyen bir ruhtan nasıl bir albüm geleceğini merak etmeden duramıyor insan. "Maalesef artık single dönemindeyiz," diye içtenlikle anlatıyor durumu. Ama o en az bir, hatta belki iki albüm daha yapmak istiyor. O kadar değerli açıklamalarda bulundu ki röportajımız sırasında... "Artık her şey çok hızlı ve naylonumsu. Sosyal medya zamanımızı çalıyor, narsisizmi körüklüyor ve üretim enerjimizi alıyor." Katılmamak elde değil!
Röportajımızın ertesi günü, hoş bir tesadüftü bu, Göksel'in Hiç Yok'u seslendireceği ilk açık hava konseri vardı. Tabii ki koşa koşa gittim! Abartmıyorum, bugüne dek izlediğim en iyi konser olabilir. Göksel'in sahne coşkusu ve ışığı inanılmazdı. Aşkın Yalanmış ve Bi' Seni Konuşurum şarkıları da, yıllar sonra yeniden dilime dolandı. Son bir aydır en çok onları dinliyorum.
Dergiye dönecek olursak... Bu sayıda ilk kez kendi memleketim Trabzon’a dair bir yazı yazdım! Şehri her satırda adeta adım adım gezdim. Benim için inişler ve çıkışlar, yani yokuşlar şehri olan Trabzon’un kent merkezini sayfalar yettiğince anlatmaya çalıştım. Tabii şehrin bozulmaya başlayan mimari ve doğasından da bahsetmeden edemedim.
Galata’dan Beyoğlu’na yaptığım müze turumdaysa, içinde bulundukları binalarla da başlı başına birer sanat eseri olan ünlü müzelerde bir gezintiye çıktım. Yazımın açılışındaki fotoğrafta onları gördüğünüz için sadece bu üçünden bahsettim, ama dünyanın dört bir yanındaki rengarenk seyahat rotalarından yaşam konularına, yemek sayfalarından ay içindeki etkinlikleri derlediğimiz sayfalarımıza daha çok pek çok konu sizi bekliyor! Bize de Eylül sayısı için çalışmak düşüyor. Ve yeni kitabımın revizesini de bitirip yayınevine teslim ettiğim için, sanırım tatili en fazla hak edenlerden biri benim... Yani kitap zaten bitmişti de, bininci kez son okumasını yapıp artık benden, aklımdan çıksın istedim. Çıkarabilirsem...
Beni sosyal medyadan takip etmek için: