25 Ekim 2013 Cuma

YOKUŞ AŞAĞI HİSLER BUNLAR

"Yokuş Aşağı Emanetler"de her şey gibi siz de oyunun bir parçasısınız. Sokakta geçen bu ilgi çekici işle, deneysel tiyatro seyirciliğine hiç hesapta olmayan bir şekilde hızlı ve muhteşem bir giriş yaptım! Hem de oyunun seyirci sayısındaki 40 ifadesinin yanına "+1" ekleyerek.


Her şey çarşamba günü okulun kütüphanesindeki dergiyi karıştırırken ayın etkinlikleri bölümünde gördüğüm şu cezbedici sözle başladı: "Yılın en deneysel tiyatro oyunlarından..." Deneysel tiyatro sözcüğü her zaman kalbini yerinden hoplatmış biri olarak, bu cümleye nasıl kayıtsız kalayım? Tamam hayatımda defalarca tiyatro seyrettim (hatta oynadım/yazdım) ama özellikle son yıllarda popülerleşen deneysel tiyatroların hiçbiri benim şehrimde oynanmıyordu. Madem ki İstanbul'dayım ve böyle bir fırsatla karşılaştım, neden kaçırayım ki? Yalnız akşamki oyuna bilet almam için biraz aceleci davranmam gerekecek.
Oyunu internetten iyice araştırdıktan sonra sahiden de epeyce "deneysel" olduğunu öğreniyorum:
- Sadece 40 seyirci kendilerine verilen kulaklıklarla yokuş aşağı yol alarak takip ediyor.
- Oyun 60 dakika sürmektedir ve seyirciler sahnelerin oynanacağı noktalara birlikte hareket edeceklerdir.
- Oyunun büyük kısmının sokakta geçmesini göz önünde bulundurarak hava durumları nedeniyle seyircilerin yanlarında şemsiye, yağmurluk vs… getirmeleri önerilir.

- Oyunda kapalı devre ses sistemi kullanılacaktır. Seyirciler oyunu; kendilerine kimlik karşılığı verilecek olan kulaklıklarla takip edecektir.


Benim ilgim bunları okuduktan sonra iyice kabardı tabii... Deneysel topraklara başlangıç yapmak için harika bir oyun bu! Derken ne göreyim: "23 Ekim Çarşamba 20:30 *Sezonun SON Oyunu" diye bir ifade. O andan itibaren kafamda şu iki kelime dönmeye başladı: Sezonun SON Oyunu, 40 seyirci... Sezonun SON Oyunu, 40 seyirci... Hemen ilgili kişiye mail attım ve acele edersem bilet bulabileceğimi öğrendim.

İçine girdiğim türlü halet-i ruhiyelerden sonra okul çıkışında hemen (İstanbul trafiğinde "hemen" kelimesinin anlamı neyse o kadar "hemen" tabii) Kumbaracı50'nin gişesine ulaştım. Gişedeki bayan bana "Üzgünüm," demesin mi! E oyun 40 kişilik tabii, kulaklık var mıdır yok mudur, olmazsa olmaz. Ama ben ısrar edince oldu. Oyun ilk ve muhtemelen son kez 40+1 kişiyle başlayacaktı.

Akşam oldu, hava karardı, rüzgar çıktı, ben üşüdüm. Oyunun daha sezon başında yani sonbaharda bitmesini hiç de garipsemedim, hatta mantıklı buldum (hava şartları yüzünden). Her sezon oyun bu dönemlerde bitiyormuş. Neyse, gelin buradan sonra neler olduğunu zaman tünelimden okuyun (Yeri gelmişken not: Ben bu yazıda oyunun içeriği ve performans değerlendirmesinden çok, ilk deneysel tiyatro tecrübemi ve hislerimi sizlerle paylaşacağım. Yazının devamını o niyetle okuyun. Bilginize.)
 
 

20.00 - "Cahilim bu deneysel topraklarda..." diye düşünerek oyunun başlayacağı yer olan Gönül Sokak'a yarım saat erken gidiyorum. İstiklal'in renkliliği, neşesi ve sesi sokağa adım attığınızda pat diye kesiliveriyor. Ben her an için tetikte olarak, yürümeye başlıyorum. Sokağın başında karakterlerden birini görmeyeyim mi! Elindeki kibrit kutularını satmaya çalışan, yüzü gözü kir içinde ve tuhaf kostümlü bir dilenci kadın. "Abi bir kibrit alır mısın?" diye soruyor ve ekliyor: "He?" Ben de ona anlamlı anlamlı bakıyor, gülüyorum. Gülen gözlerim aslında, "Ben sizi tanıyorum, az sonra oyunda sizi izleyeceğim, o yüzden sözlerinizi hiç ciddiye almıyorum! Bana yutturamazsınız ki!" diyor.

20.05 - Sokağı karşıdan görecek şekilde buz gibi soğuk olan havada İstiklal'de bir duvara yaslanmış, diğer seyircilerin gelmesini bekliyorum. Oyunculardan biri olduğunu düşündüğüm dilenci kadın Gönül Sokak'ın başındaki elektrik direğine sarılıyor. Aman, role gireyim derken çarpılmasın sakın? "Deneysel" de bir yere kadar.

20.10 - Dilenci kadın gelene geçene kibrit satmaya çalışıyor. E daha oyun başlamadı ki?

20.15 - Sahneye çıkan sen olacakmışsın gibi hissediyorsun.

20.20 - İstiklal'i bilirsiniz: Ellerinde kocaman saksafonlar olan yabancı sokak  müzisyenleri, komiklik yapan cambazlar, hatta oyunun olduğu akşam kristal topunu havada elleriyle yöneterek herkesi "Acaba ip mi var?" diye düşündüren sihirbaz... O an benim için hepsi oyunun potansiyel bir parçasıydılar!

20.22 - Sanırım kibritçi kadın oyunun bir parçası değil, yalnızca bir kibritçi kadın: Çünkü kendi gibi olan ve mendil satan küçük bir kızla bir şeyler konuşuyor. Sanırım ona da kibrit satmaya çalışıyor. Kız da ona mendil satmak istiyor. Kibritçi kadın ısrar edince kız ürkerek gidiyor. Çok ayıp ettim suratına gülerek... Ben sanmıştım ki...

20.25 - Gönül Sokak'a gireceğim ama dilenci kadın tekrar bir şeyler satmaya çalışacak ya da bana yaptığımın hesabını soracak diye korkuyorum. Bakayım, "deneyciler" gelmediler mi hala? Ama bu ne son dakikacılık?

20.30 - Her şeyi göze alıp Gönül Sokak'a giriyor, kibritçi kadının yanından geçiyorum. Bir yandan da "Beş tanesi bi' liraaa!" diye caddeden geçenlerle konuşuyor. Az sonra bu sesleri bana verilen kulaklıktan da duyacağım ve onun gerçek bir oyuncu olduğuna emin olacağım.



Oyun başında Dudu karakteri hikayesini çalıştığı restoranın balkonundan anlatıyor. Siz de kulaklıklarınızı taktıktan sonra başınızı yukarı kaldırıp dinlemeye başlıyorsunuz. Ama oyunun ilk dakikaları olduğundan ve sokaktan geçenler sizi dürtüp "Ne oluyor burada?" diye sorduğundan pek de odaklanamıyorsunuz. Mesela benim aklımda kalanlar sanırım "yemeklerin hikayesi" muhabbeti ve yeşil lahana oldu.

Sırasıyla Dudu, Kibrit, Palyaço ve Kağıtçı (tabii bir de onlardan anahtar toplayan kolsuz Anahtarcı) oyunda sanki şöyle bir görünüyorlar. Rolleri, replikleri hem güldürüyor hem hüzünlendiriyor. Ama hepsi sadece bir kez konuşuyorlar. Onun dışında kalan dakikalar da caddeler boyunca yürüyerek geçiyor. Tabii bunların hepsi oyunun bir parçası.

Oyun Gönül Sokak'ta başlayıp, Kumbaracılar Yokuşu boyunca devam ederek Kumbaracı50'deki bir odada sona eriyor.

Yoldan geçen herkes oyuna katılıyor. Bazen bir motosikletli, bazen evine yetişmeye çalışan bir kadın, bazen meraklı bir adam, bazen bir kedi.


Oyunun konusunu siteden aldım:

Oyuncular: Gülşah Fırıncıoğlu, İsmail Sağır, Kathrin Hildebrand (konuk oyuncu -Ama o akşamki son oyunda böyle biri yoktu), Selen Şeşen, Sinem Öcalır, Yaman Ömer Erzurumlu

Kentsel dönüşüm kapsamında, yaşadıkları mekanların anahtarlarını teslim edip İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan seyirciler, yaşamlarına devam edecekleri yere nakledilmek üzere toplanırlar. Seyircilerin yolu; hatırlanmak için son akşamlarında hikayelerini emanet olarak geridekilere bırakıp, onlara katılan dört farklı karakterle kesişir. Katılanların hikayelerine tanık olarak hep birlikte Kumbaracı Yokuşu’ndan geçerler. Ancak herkesin anahtarını teslim edip ayrılmaya o kadar istekli olmadığı bu yolculuk, pek de planlandığı gibi gitmez.

Böyle bir oyunun başarısı için yalnızca oyuncuları kutlamak yanlış olur. Çünkü teknik ekip de adeta oyunun bir parçası. Kalabalık kaldırımlarda 40+1 seyirciyi bir arada tutup oradan oraya taşımak ve ses düzeneğinde hiçbir sorun oluşturmadan oyunu tamamlamak da ayrı bir sanat.
O günkü oyunun en genç seyircisi sanırım bendim. Zaten genç aşık çiftler ve kadınlar vardı onun dışında. Aman yanlış anlaşılmasın: Oyun herkese hitap eden bir oyun. Ben çok beğendim, size de tavsiye ederim. Ama ne yazık ki: Seneye...

Ve oyundan çıktıktan sonra twitter hesabıma içimden gelerek şunları yazdım: Deneysel tiyatro seyirciliğine hızlı ve muhteşem bir giriş yaptım! "Yokuş Aşağı Emanetler" harikaydı!

İsim: Yokuş Aşağı Emanetler
Meslek: Tiyatro (Deneysel)
Sicil: 8/10
TL: 25 - 40
İçimde kaldı: Keşke Dudu ve Palyaço'nun performansları kısacık olmasaydı.

8 yorum:

  1. gelicem yine.
    iyimiş oyun.
    ya ben de yazayım tiyatro barik.
    tiyatro konser bi de güzel kafeleri yazcam yeni yılda.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben gittiğim yerleri yazamıyorum, çünkü oralarda fotoğraf çekerken utanıyorum:/ bir kere Lefkoşa'da bir yerden bahsetmiştim ama or'da kimse yoktu, dolayısıyla fotoğraf çekmek çok ta sorun olmadı..
      halbuki o kadar güzel dekorasyona sahip restoranlar, oteller, kafeler var ama olmuyor işte, utanıyorum kalabalıkta fotoğraflarını çekmeye..

      Sil
    2. ah bilirim bilirim.
      yazarım fotosunu belki netten alırım.
      ya da bi başkasına çektiririm.
      :)

      Sil
    3. hımm, başkasına çektirmek iyi fikir bak..
      tabii bizimkiler bana söylenmezse:)
      merci

      Sil
  2. ay bir bilet alabilmek için bile stres yaşıyorsunuz İstanbul'da yaa, adamı erken götürür bu kadar stres...yapacağın keyif için bile stres yapıyorsun, şaka gibi..
    bu deneysel tiyatroyu Türkiye'de ilk yapan Mehmet Ali Alabora ve eşi mi, yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum..bizim "büyük kasaba" Antalya'ya çokkk uzun zaman sonra böyle birşey gelir herhalde:)

    YanıtlaSil
  3. yazını çok keyifle okudum. kadınlar olması normal. bizde tiyatro kitap benzeri şeyler kadınsı olarak görülür zaten. deneysel tiyatro canlı izlemedim. ama film halinde izledim. fransızlar italyanlar yapıyo. bir evde diyelim oyun. seyirciler de evin içinde dolaşıyor. kulaklığa gerek yok tabii. ama izlerim bi ara.
    :)

    YanıtlaSil
  4. Yazin paylasimin cok ilginc geldi..deneysel tiyatro hic izlemedim..en son tiyatroyu Turkiyede ki senelerimde izlemistim...cok ziyaret edrmiyorum ama blogun ilginc...paylasimlarini seviyorum:)

    YanıtlaSil
  5. Bknz: Çok şanslı olmak. :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

KİTAP ALINTISI

Yeni romanım Benim Küçük Şaheserim'den bir alıntı:  "Kitaplar onun ecza dolabıydı. Hastalanırsa -ruhu hastalanırsa- hangi kitabı aç...