Roman yazan biri olarak 140 karakterle nasıl baş edeceğimi ben de merak ediyorum.
Sanırsınız Dünya Edebiyatı'ndan ya da Ömer Seyfettin'den seçmeler... Geçen aylarda açtığım twitter'ımı da tıpkı blog'larım gibi edebi bir dille kullanmaya çalışıyorum, buyurun kendimden seçtiğim tweet'lerim... Takip etmeden de okuyabilirsiniz: https://twitter.com/ofluoglumert
Kafam Kafa'da, ama bir yandan da bu fazla mesai beni 45 derecede fena çarptı. Editör, gazeteci, yazar durumları da sahne tozu yutmak gibi!
Yıllardır blog'u olan biri olarak ondan aldığım zevk ne twitter'da ne facebook'ta... Ben her 'sosyal medya' için blogu kullanıyorum.
Havalar bir öyle bir böyle olunca insanlar da bir öyle bir böyle oldu....
Dokunmatik ekranda yanlış kişilerin tweet'lerindeki yıldızlara dokunacağım da turuncu olacaklar diye ödüm kopuyor!
Ters Düz'ü yazarken ben de ters düz oldum!
İstanbul trafiğinde geçirdiğim iki saatte yeni bir hikaye yazmaya başlayabilirdim... Zamanın trafikte geçmesi ne kötüymüş!
Bilgisayar mühendisi değilim ama sabahtan beri kesintisiz bilgisayarın başındayım. HTML ile uğraşıyorum. Her şey bloglarım için.
Evet? Yazın kumdaki ayağının fotoğrafını çekmeyen, sosyal ağlarda paylaşmayan, altına da "Güneş damlar içime..." yazmayan kaç kişiyiz?
Ben de aksi gibi sabah 05.45'te karanlığa uyandım... Rüyamda yazdığım bir yazıyla ilgili bir şeyler görüyordum... Aksi gibi daha uyuyamadım.
PES EDİYORUM! 140 karakter veya 6 saniye gibi kısıtlamalar benlik değil!
Canlı yayınlanan programları dizi niyetine izlemeye başladım: Çoğu sunucu rol yapıyor! Ama çok samimi ve sıcak sunucular da var tabii.
"Karagül" ve "Yer Gök Aşk" gibi dizilerde izlediğimiz canlı toprak renkleri ve arka plandaki bozkır manzarası bence.
Bir ben kaldım: "Muhteşem Yüzyıl'da oynamayan bir ben kaldım!" demeyen... Şeyda Coşkun'la sahilde iki ileri bir geri yürümeyen...
O yazıda "gece gibi bir gün" derken bunu kastetmiştim işte.
Hayatlarımız internet üstündeki hesapların ve şifrelerin anlamsız kavgasıyla saçma bir şekilde son sürat devam etmekte...
Uçak yere temas eder etmez koltuklardan ıslık sesleri yükselmeye başladı bile!
Akıllı telefonlardan bahsediyorum canım. Ve "dünyayı kurtaracak olan" kullanıcılarından!
İlk günden arkadaşımın gözünü korkutmayayım diye hayatımda ilk kez 1 saniye içinde kitap gördüm ve aldım.
Alarmdan önce kalkıp alarmı kapatan tek insan benim... Ya!
En zevkli işlerimi yapıyorum: Okulun dergisine yazı yazıyorum, sonra da Kafa Dergi için yazdığım yazıyı yayımlayacağım.
"Aklım inanmaz o yalanlara... İnce hesaplara, mutlak sonlara! Zaman kalmaz oyalanmaya... Nice telaşlara, korkak yaşlara!"
Bir kez daha internetin, şifrelerin, hesapların, elektronik postaların ihanetine uğradım ve bu sefer yalnızım... HELP!
Yüzyılımı değiştirmek istiyorum, olmaz mı?
Hem kahkaha attıran hem üzen hem de tüyler ürperten bir dizi olduğu için "Umutsuz Ev Kadınları" hâlâ favorim. Kara mizah, sır, polisiye...
Bir haftanın daha bittiğini Üniverzete'ye yazarken anlıyorum.
Alternatifler olduğu sürece keşkeler de olacaktır.
Bienal hakkında bol fotoğraflı ve gözlem içeren uzun bir yazı sizleri bekliyor. Evet, gecenin bu saatinde.
"Burada senden başka neredeyse 7 milyar insan daha olduğunu unutma. Bir önemin yok. Gerçekten, kimsenin umurunda değilsin."
Yatcaz kalkcaz hooop oradayım: Marmaris!
En sevdiğim şey bavul hazırlamak. En sevmediğim geri dönünce o bavuldakileri yerleştirmek. (Neysedahaonudüşünmeyevar)
Kuzey'in büyüleyici gürlükteki yeşili, İç'in sonsuzluk tarlasına uzanan bozkırı, Güney'in iç ısıtan sıcacık makisi... Hepsini seviyorum!
Bir ay arayla yine Susurluk'ta tost... Darısı Ayvalık'ın başına!
Şehirde kalanlar "Şehir bize kaldı", tatile gidenler "Siz evde oturun" tweet'leri atıyor. 3. güne kalmaz ortalık karışır, demedi demeyin.
Marmaris'te doğum günümde yani 21 Kasım'da girdiğim denizden sonra, 14 Ekim'in denizi nedir ki?
Yüz fotoğraftan ve bir sürü gözlem notundan oluşması muhtemel bir Rodos yazısı yakında Kafa Dergi'de!
Kış uykusuna çeyrek kala Marmaris gerçekten yazdan çok ama çok farklı: Gün boyu yağan yağmur ve kapkara gökyüzü... Hepsini blogda yazacağım!
En sevdiğim şeylerden biri de yolculukta araba giderken camın arkasından fotoğraf ve video çekmek.
Birinin twitter'ında şu cümleyi gördüm: "X Üniversity". Modaya uyayım derken rezil olmak tam olarak budur. Neyse ki dedim de düzeltti...
Burada saniyeye 1743 tweet, metrekareye 29 akıllı telefon düşüyor. Okulumuz öğrencileri teknolojiyi kullanmada bir numara!
Telefon değil, pizza ince olmalı.
Biraz zamansız tweet'ler atmak lazım. Beş hafta sonra da okunabilir olmak lazım. Biraz felsefi, edebi ve lezzetli yazmak lazım. Bence.
Bugün yazdığım en son tweet: "Şekersiz sakız"ların ağızda bal tadı bırakması reklam dünyasının "tatlı" yalanlarından biri değil midir?
hah haaaa.
YanıtlaSilblog en iyisi.
hem blog hem twit götüremedim twiti kapadım.
140 evet yetmiyodu.
ben de yarı edebi yarı mizahi yazıyodum.
twit ortamı izlemek için çok iyi ama yaa.
:)