25 Şubat 2015 Çarşamba

YENİ KEŞİF: YELDEĞİRMENİ!

Rönesans esintili lavta ve tiorba konserinin ardından yeni keşif: Yeldeğirmeni. Kenara çekil Karaköy!

"Belçikalı müzisyen Sofie Vanden Eynde'nin Rönesans çalgıları olan 10 telli lavta ve 14 telli tiorba ile bir performans sunacağı konserde 17. yüzyıl Fransız müziğinden bir seçki dinleyeceğiz." Konserin afişinde yazan cümle buydu. Rönesans çalgılarından bir konser dinleme fikri hemen ilgimi çekti tabii. Ne var ki saati 20.30, yeri de Kadıköy Yel değirmeni Sanat Merkezi idi. Ben de şehre (hala) yabancı biri olarak Yeldeğirmeni'ni daha önce hiç duymamışım. Hatta İstanbullu olan arkadaşlarımdan bile Kadıköy'ün bu semtini bilmeyen varmış. İnsan hiç değilse adını bilir yahu. Onları kınıyorum...

 
Bu konsere -konser demeyeyim artık, dinleti demek daha doğru olacak- büyük beklentilerle gitmiştik. Günümüzde neredeyse unutulan iki enstrümanı dinleyecektik. Ama pek de aradığımızı bulamadık. Şöyle ki, lavta, uda ve tambura benziyordu. Tiorba da öyle. Yani ses olarak çok orijinal, ilk kez duyduğumuz bir şey dinlemedik. Ama yine de atmosfer ve sanatçının seyircisiyle olan ilişkisi bizi konserin -dinletinin- sonuna dek orada tuttu. Salonun neredeyse boş olması ise üzücüydü. Demek ki Yeldeğirmeni Sanat Merkezi'ni bundan sonra takip etmek gerek.
 
 
Gelelim yazının esas konusuna... Bu dinleti vesilesiyle gittiğimiz Yeldeğirmeni'nde nefis kafeler keşfettik! Meğer burası yeni yeni dönüşmekte olan bir Karaköy'müş de haberimiz yokmuş! İrili ufaklı, iki üç masalı bir sürü şirin kafe var sokaklarda... Yani, henüz sayıları üç beş, ama gittiğimiz Choice kafedeki yaşlıca Hasan Bey buranın popülaritesinin artacağından emin: "Buranın en eskisi biziz. Mart'ta birinci yılımıza gireceğiz. Bizden sonra yapıldı diğer kafeler. Yakında Kadıköy'dekiler de bizi öğrenecek, buralar dolup taşacak, rekabet artacak." Anlayacağınız her an "Karaköy out Yeldeğirmeni in" olabilir!
 
 
Burada ben trileçe yedim. "Siz mi yapıyorsunuz?" diye sordum. Hasan Bey, "Hayır ama fabrikadan taze alıyoruz" dedi. Yani kendi yapımları değildi, şu sıralar her yere dağıtan bir markanın yapımıydı. O nedenle tadı daha öncekilerle aynıydı. Ama çok güzel bu trileçe ya! Trileçenin esprisi içinde aynı anda hem inek, hem manda ve hem de keçi sütü olması. Çoğu yer bu kurala uymuyor tabii. Maliyeti çok olacağı için. Burada nasıldı bilemem, ama fiyatı 7.50 lira idi. Uzun lafın kısası konser vesilesiyle Yeldeğirmeni'ne yolumuz düştü, bu yeni Karaköy'ü keşfetmiş olduk... Siz de kısa sürede keşfedin haydi!

 
"Kim Korkar Hain Kurttan?" oyununu duymuşsunuzdur. Geçen sezondan beri oynuyor. Ben gitmeye hala sıra getiremedim. Önümüzdeki ay gitmeyi planlıyorum. Ama önce sizden tavsiye almam gerek. Siz gittiniz mi? Beğendiniz mi? Yazın bana, ona göre giderim veya gitmem!

 

2 yorum:

  1. Ne kadar ilginç bir atmosferde dinleti olmus cok begendim
    En ustteki kemerde latince bir dua yaziyor "regina sacratissimi. .." diye başlayan . Ilgimi cekti de söyliyim dedim.

    YanıtlaSil
  2. trileçe bayılırıım :) oyunu izledim iyi tabii ama bu kadrodan değil iyi kadroymuş. klasik oyun ya. who is afraid of virginia vulf? :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...