İsveç'te üç haftanın ardından ruh halim: å, ä, ö.
Aslında daha yeni pazar akşamı yazmıştım, ama bugün İsveç'e gelişimin tam üçüncü haftası ve ilk ayımın son günü olduğu için yeni mini bir yazı yazayım dedim.
Hadi ama! Türkiye'de her yere kar yağarken, dünyanın en soğuk ülkesi İsveç'te sadece sert rüzgarlar esmesi hiç adil değil! Daha doya doya bir kar fotoğrafı çekmedim yahu! Malmö'deki ilk ayımın son gününden biraz kar diliyorum! Şubat'ta gelse de olur!
Dünkü İsveççe sınavından önce, comics dersinin lunch arasında, okulun Niagara kampüsündeki restorana gideyim dedim. Ne var ki gittikten sonra fark ettim buranın öğrenciler tarafından değil de daha çok öğretmenler ve diğer zengin kişiler tarafından tercih edildiğini. Ama yalan yok, çorbam verdiğim 78 SEK'in her bir kronuna değdi! Ayrıca istediğiniz kadar ekmek ve mini salata da alabiliyorsunuz. (Dün 78 SEK'i 31 olarak çevirmişti, şimdi yazıp baktım 33 olmuş! SEK her gün artıyor!)
Evet, İsveç usulü kızarmış pırasa ve patates çorbasından bahsediyorum.
Acayip lezzetliydi!
Klockan tolv äter Mert lunch på en restaurang i stan. Idag äter Mert potatis och purjolökssoppa med bakad purjolök och smetana.
Çorbanın üstündeki bu şeyse, siz yorumlarda "o ne, böcek mi düşmüş" demeden ben açıklayayım (hoş belki de demeyecektiniz ama neyse), kızarmış pırasa ve patates. Benim aklıma bile gelmedi böcek diye algılanabileceği ama fotoğrafı gören birkaç Türk arkadaşım "böcek mi o" diye sordu.
İsveççe sınavında başımızda pek çok "nöbetçi" (görevli öğretmen) vardı ve ortam LYS gibi gergindi. İnce uzun bir sınıfta girdik sınava ve tam puan 107 idi. Sınavdan önce kuralları okuyan görevli öğretmen, yangın alarmının çalması durumunda ne yapacağımızı BİLE söyledi. Evet, uçak kalkarken hosteslerin okuduğu talimatları dinliyormuşum gibi hissettim o an.
Bu arada sınavdan sonra Daniel'le yurda birlikte döndük yine. Ve bisikletimi alırken çok komik bir şey fark ettim: Birisi bisikletimin ön ışığını çalmış. Eh, işine yarasa bari çünkü ben hiç kullanmıyordum, zaten doğru dürüst yanmıyordu da. Böyle de pozitif yaklaşırım olaylara.
Ve yurda dönerken Lilla Torg'daki lamba heykelini bulmaya çalıştık ama bulamadık. Sonra bugün Deniz'e sordum, "kaldırıldı o" dedi.
Bu sabah 10.15'teki comics dersi için 8.30'da çıktım yurttan ve biraz fotoğraf çektim. Tabii sonra uğrayacağım dükkanları ve kafeleri de tespit ettim. Ya rüzgar esmese bisiklet sürmek çok keyifli. Yarın Lund'a bisikletle gideceğiz, bakalım nasıl olacak?
Öğle arasında 7-Eleven'dan bir Kex aldım, 17 SEK (7 lira). Çikolata sandım ama gofret çıktı, ayrıca 7-Eleven her şeyi normalden pahalı satıyor sanırım. Neyse kütüphaneye gittim, görevliye Ejderha Dövmeli Kız'ın İsveççe'sini sordum, ama yoktu, evet kütüphanede orijinali yok İngilizcesi var! Hayal kırıklığına uğradım.
Ve Sunny ile birlikte Karen'e yani öğrenci kulübüne üye olduk bugün (Daniel birkaç gün önce olmuş), hayır bedava değil, evet o da paralı, 79 SEK (34 lira). Aslında bu üyeliğin tam olarak ne işe yaradığını kimse bilmiyor. Bedava kahve, çarşambaları ucuz çorba ve şehirdeki bazı kafelerde indirim gibi avantajları var. Ama kart ancak iki hafta sonra çıkıyormuş, çok geç!
Dün ve bugün totalde 174 SEK harcamışım (74 lira). SEK'in her gün arttığını düşünecek olursak, sanırım marketten belli başlı bazı şeyleri önceden alıp depolamak gerek (ki yapmayacağım, biliyorum).
Böyle işte... Kar yağsa da biraz fotoğraf çeksem karlı...
Daha çok içerik için beni sosyal medyadan da takip etmeyi unutmayın!