12 Aralık 2024 Perşembe

SİNEMADA İKİ FİLM


Son günlerde sinemada iki filme gittim.

İlki, The Substance. Yani Cevher.

Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir film. Kadınlara dayatılan ve belki kadınların da artık kendi kendilerine dayattıkları gençlik/güzellik takıntısının mide kaldıran sahnelerle anlatımı. Bennu (Yıldırımlar) abla ile birlikte sinemada izledik. Film Mubi'de de var.


Not: Kendinizi olduğunuz halinizle sevin çünkü en güzel haliniz o. 


İkincisi de Wicked. Adı sanırım Türkçeye çevrilmemiş.


Oz Büyücüsü'ndeki Batının Kötü Cadısı Elphaba ve Kuzeyin İyi Cadısı Glinda'nın, aynı adlı kitaptan uyarlanan müzikalden uyarlanan bir sinema filmi... 


Evet, bu, Oz Büyücüsü'nden ilhamla yazılan başka bir kitabın müzikal uyarlamasının film uyarlaması.


Böyle filmleri sinemada izlemeyi seviyorum. 


Süre 2 saat 40 dakika. Paribu'daki 305 liralık ekstrem bilet fiyatına rağmen, salon da oldukça doluydu. Ama Türkiye'de Box Office'e göre ilk iki buçuk haftasında yalnızca 38 bin izleyiciye ulaşmış Wicked, ki bu böyle bir film için hayli düşük bir sayı... ABD'de ise rekor üstüne rekor kırıyor. 2024 yılının en iyi açılış hasılatını elde eden üçüncü filmi oldu ve bir Broadway uyarlaması için şimdiye kadarki en iyi hasılatı elde etti.


İki kısımdan oluşan filmin ikinci kısmı da 21 Kasım 2025'te vizyona girecek. 


Hmmm, demek seneye doğum günüm cuma gününe denk geliyor! 


Peki siz sinemada en son hangi filmlere gittiniz?







21 Kasım 2024 Perşembe

HOŞ GELDİN 29!

Hoş geldin 29. 🥳 Yeni yaşımda da üretmeye devam etmeye, hayal gücümde dolaşan hikayeleri özgürce yazmaya, yepyeni bir roman çıkarmaya ve mütemadiyen gülümsemeye kararlıyım. Belki başka sürprizlerim de olur. En çok da kendime! 🎈 #BenimKüçükŞaheserim'de A.'nın da dediği gibi: "Taze, güneşli bir hava vardı, yeni başlangıçlar veya bazı bitişler için mükemmeldi." Bakalım bir sonraki sayfada bizi neler bekliyor? 😌

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

19 Kasım 2024 Salı

"SİZİ TANIYORUM"

Dün arkadaşımla bir müzedeki bitmek üzere olan sergiyi görmeye gidecektik. Havanın soğuk, pofuduk bulutların gri olduğu sonbahar günlerinden biriydi ve ben uzun zaman üstüne bindiğim Haliç vapurunda oturmuş diğer yolcuları gözlemlerken haklarında tahminlerde bulunuyor, kendi kendime hikayeler uyduruyordum. Müzelerin pazartesi günleri kapalı olduğu aklımıza gelince hemen planı değiştirdik ve Balat’ta buluşmaya karar verdik. Bir şeyler yedik, içtik, epey sohbet ettik.

Saatler sonra dönüş vakti geldiğinde tekrar Üsküdar vapuruna bindim. Sabah yine aynı vapurda geldiğim yaşlıca bir kadın yolcu, sanki beni bekliyormuşçasına orada oturuyordu. Belki de onu tekrar görmeyi bekleyen bendim çünkü o an habersiz olduğum bir yazgı çoktan işlemeye başlamıştı. Koca vapurda gittim karşısındaki koltuğa oturdum.

Şöyle bir yüzüme baktı, telefonunda bir şeyler yaptı ve ardından "Sizi tanıdım," dedi bana. Acaba sosyal medyadan mı derken, meğerse kitabımdan tanımış.

Kitabımı yaz başında okumuş, ona kızı almış. Instagram'ı yokmuş, şimdi internete kitabın ismini yazınca beni bulmuş, daha önceden fotoğrafıma baktığı için beni hatırlamış. "Ben hep klasikleri okurum," dedi. "Kızım sizin kitabı verince bu ne dedim, ön yargıyla başladım ama çok beğendim."

Çok sayıda yeni Türk yazar var, haklısınız, fakat bu isimlere, en azından yakın hissettiğimiz bazılarına şans vermek gerek dedim ben de. Benim de henüz okumadığım, keşfetmediğim, hiç duymadığım bir sürü yazar ve kitap var, sadece görünür olabilenleri, reklamı yapılanları biliyoruz, diğerlerinden haberimiz bile yok ve bu çok üzücü, haberimiz olsa da vaktimiz yetmiyor veya beğenecek miyiz beğenmeyecek miyiz bilmediğimiz bir kitabı risk alıp okumak istemiyoruz, okur olarak işimiz zor ve karmaşık. Kızınız tesadüfen bulup almasaydı, siz de benim kitabımdan bihaber olacaktınız örneğin.

Yol boyunca tatlı tatlı sohbet ettik. Bana gelecek kitaplarımı da sordu, ona şimdilerde üstünde çalıştığım yeni bir roman olduğunu söyledim. Karaköy iskelesinden binenler oldu, vapur bir anda kalabalıklaştı. İkimiz de Üsküdar’da indik. İyi akşamlar. Çok memnun oldum. Sahiden de çok şaşırmış ve çok memnun olmuştum. Keşmekeşin içinde farklı yönlere sapıp, kaybolduk.

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

17 Kasım 2024 Pazar

PAZAR ŞARKISI

Bu pazar sabahı karanlıkta (her zamanki gibi) erken kalktım, epeydir aklımda olan bir senaryoyu yazmaya başladım.

Lady Gaga'nın yeni şarkısı Disease çıktı biliyorsunuz. Gaga, bu şarkıyla birlikte jazzy çalışmalardan sonra tekrar bilindik eski formuna geri dönmüş gibi görünüyor. İki dakikalık kısa şarkıların moda olduğu şu rezil dönemde yeniden dört dakikalık bir şarkı duymak iyi geldi. Şarkının akustik Antidote versiyonunu paylaşıyorum.

Birazdan Kadıköy'e gidip kitapçıları gezeceğim. Havalar artık iyice soğudu, belki bir salep de içerim. Herkese bol okumalı, yazmalı, dinlemeli, izlemeli, farkına varmalı iyi pazarlar diliyorum. 


8 Kasım 2024 Cuma

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar bulurum, malum. Bunu çoksatanlardaki kitapların kötü olduğunu düşündüğüm için yapmam elbette, çünkü hiç de öyle düşünmem. Sadece, o sıralar herkesin okuduğu kitapları okumak bana bir dayatma gibi gelir, onları okumaya mecburmuşum gibi hissettirildiğimi düşünürüm, o nedenle de o kitaplardan itilirim. Ayrıca, büyük çoğunluğun satın aldığı kitap (ve bakın burada sadece satın alınma raporu var, beğenilip beğenilmeme yargısından henüz haberimiz yok, kaldı ki beğenilse bile), bakalım benim için doğru kitap mı canım?

Hal böyle olunca, uzak durduğum o raflardan bir kitap çekip aldığıma kendim de şaşırdım. Şans vermek istediğim kitap Nakano Eskici Dükkanı idi (çünkü kapağıyla ve konusuyla beni de tavlamıştı). Kitabın içeriğine hiç değinmeyeceğim çünkü bu yazının konusu bu değil. Kitap 2019'da fotoğrafik bir kapakla çıkmış. O dönemler pek ses getirmemiş. 2024 yılı baskısındaki yeni ve hakikaten güzel olan lezzetli kapağı ise amacına ulaşmış ve okurların ilgisini çekmiş gibi görünüyor. Zira kitap aylardır çoksatanlarda ve daha da orada kalacağa benziyor. Başarılı bir kapak çalışmasının, yani dış tasarımın, (tek başına yeterli olmasa da) bir kitabı sattırmaktaki yadsınamaz önemini görüyoruz.

Nakano Eskici Dükkanı'nda aradığımı bulamasam da, kitap, şimdi bir küçük resim tablosu niyetine masamın üstünde gayet güzel duruyor.

Yazımın başında değindiğim, çok sattığını bildiğimiz ama beğenilip beğenilmediğine ilişkin bir fikrimizin olmadığı kitap konusuna gelecek olursak, yine verdiğim örnekten giderek, biraz araştırınca Nakano'nun da karmaşık yorumlar aldığını ve sanki ekseriyetle beğenilmediğini gördüm. Demek ki, bir kitabı çoksatan rafında görünce hepimiz aynı tuzağa düşüyoruz. O kitabı alıyoruz, iyi olup olmadığını bilmeden. Çünkü "o kitabı almış olan bir sürü insan var ve bu bir sürü insan yanılıyor olamaz" algısına kapılıyoruz. Bu merak sayesinde de kitap onunla henüz tanışmamış olan insanlara satılmaya devam ediyor ve satılma döngüsü devam ediyor.

Bir de, şu sıralar kitapçılar, kütüphaneler, sahaflar ve antikacılarda geçen tematik romanlara pazarlama kampanyası yapılıyor gibi geldi bana, ne dersiniz? Okur olarak sahiden de bu tip "nostaljik" yerlerde geçen romanları seviyoruz doğrusu...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

28 Ekim 2024 Pazartesi

İPİN UCU KAÇTI, FAHİŞ FİYATLARI TUTABİLEN YOK!

Farkında mısınız, son zamanlarda her şeyde bir "ederinden fazla" fiyat alma fırsatçılığı çıktı? AVM restoranlarında asla o kadar etmeyecek olan sıradan yemeklere 300-400 lira ödüyor, mağazalarda asla o kadar etmeyecek olan giysilere 3 bin, 4 bin lira veriyoruz. Ayakkabılar 5 bin lira. En son bir sırt çantası aldım, 3 bin 100 lira. İpin ucu kaçtı. Tutabilen yok. Bir simit şu an 15 lira ama 50 lira da deseler sorgulamadan alacak noktaya geldik. (Zaten bazı fırınlar kafasına göre 18, 20 liradan da satmaya başladı simidi.)

Bugünlerde malum, Contemporary İstanbul sergisi ile ilgili belirlenen giriş ücreti tartışılıyor. İzzet Çapa "Bu paraya sergi mi olur arkadaş" diye tepki gösterdi. Fazıl Say da ona cevap verdi filan. Ben de fiyatı aşırı bulanlardanım. Öğrenciye 850 liraya bilet satmak nedir?! Öğrenci değilsen de 1250 lira. Ne oluyoruz yahu, sergi bu, sergi! Yapın şunu 200-300, hadi bilemedin 400 lira, herkes gidip gezebilsin. 

Bu arada, Kylie Minogue'un Tension 2025 dünya turu biletlerine bakıyorum da, 99 dolara bile konser bileti var. Yani İngiltere gibi pahalı bir ülkede bile 3.400 liraya böyle bir konser izleyebilirsiniz (arkalardan da olsa). İstanbul'da bir sergiye 1250 lira vereceğim parayı saklayıp böyle bir konsere gitmeyi tercih ederdim. Tabii ki bu dünya turunda Minogue Türkiye'ye uğramıyor (ve bu hiç şaşırtıcı değil). Eskiden ne güzelmiş, tüm dünya starları konserlerinde İstanbul'a gelirlermiş (-miş diyorum çünkü gittiğim tek bir tanesi bile olmadı benim). Mesela Lana Del Rey'i filan İstanbul'da izlemek ne güzel olurdu doğrusu. Ek olarak, Güldür Güldür Show'un bilet fiyatlarının 1925 liradan başladığını da (evet, yanlış duymadınız) tarihe not düşmek isterim. (Ama hadi yine bir sergidense bir tiyatroya/şova o para verilebilir.)

Kylie demişken, Can't Get You Out of My Head yıldızının Tension II albümü geçtiğimiz günlerde çıktı. Minogue, 2020'nin sonuna doğru çıkardığı Disco albümü ile müzikal olarak disco ve dance-pop sularında gezinmiş, beni de dinleyici kitlesi arasına o albümle katmıştı. Akabinde 2023 yılında çıkardığı Tension albümü ile sound olarak yine beni benden almıştı ve albüme adını veren Tension şarkısını belki bir yıl içinde belki bin kez dinlemişimdir (az değil bence). Padam Padam çok ses getirdi filan. Kylie de bu ilgiden memnun kalmış olacak ki, Tension dönemini bitirmeyerek albümün devamını çıkardı (bizde de Hande Yener yapar böyle devamı olan albümleri). Lights Camera Action, Good As Gone, Taboo ve Kiss Bang Bang ilk etapta dikkatimi çeken şarkılardan oldu. Öyle çok iyi değil, ortalama düzeyde şarkılar ama pop olarak dinlerseniz fena da değiller hani. 

Ve son olarak... 

"Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!"

Atatürk'ümüzü saygıyla anıyoruz, arıyoruz. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun! 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

20 Ekim 2024 Pazar

PAUL AUSTER, GÖRÜNMEYEN KİTAP YORUMU

Görünmeyen'i az önce bitirdim. Yaz başında okuduğum Yanılsamalar Kitabı'ndan sonra, Paul Auster'dan okuduğum ikinci kitap oldu (Can Yayınları). Uzun bir yazı yazmak amaçlı sonraya ertelemek yerine, vakit bulduğum şu soğuk ama güneşli pazar günü, hakkında birkaç satır da olsa yazıp paylaşayım isterim. Romanı okumaya ana karakterimiz Adam’ın gözünden başlıyoruz fakat ilerleyen bölümlerde anlatıcılar değişiyor. Hikâye, kimi zaman birinci tekil kişi ağzından, kimi zaman ikinci tekil kişi ağzından, kimi zaman da üçüncü tekil kişi ağzından yazılarak finale ulaşıyor. 1967’de başlayıp 2007’ye dek uzanan olayları anlatan (romanın yayımlandığı yıl ise 2009), zamanlar arasında (bir de New York ve Paris arasında) gidip geldiğimiz bir roman bu. Romanın konusuna pek girmeden söylemek gerekirse, anlatılan çeşitli olayları çeşitli karakterler açısından “doğruyu söyleyen hangisi” diye düşünerek okuyoruz. Örneğin, Adam ve Rudolf arasındaki meselede olay hangisinin anlattığı gibi oldu? Veya yine Adam ve Gwyn arasında yaşanan olaylarda kime inanmalıyız? Aşk üçgenleri, seks ve hatta ensest gibi riskli konularda dolaşan kitabın bu konular nedeniyle her okura hitap etmeyebileceği de mutlaka not düşülmeli. Roman içinde roman, kurgu içinde kurgu seven okurlar kaçırmasın.

Ve kitaptan iki alıntı: “Çünkü acı gerçek değişmiyor: Dünyada adaletten çok şiir var.”

“Bilirsiniz, istediklerimizle elde ettiklerimiz çok nadir örtüşür…”

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

24 Mayıs 2024 Cuma

GERÇEK AŞKI BULMAK: HAYAL Mİ, YOKSA ÜMİT VAR MI?

Gerçek aşkı bulmak… Hepimiz onu arıyoruz, değil mi? Yoo, bazılarımızın hiç de böyle bir derdi yok. Hatta belki de sadece küçük bir azınlığımız gerçek aşkın peşinde. Nereye baksak insanlar “Önce öpüşelim de, sonra tanışırız” zihniyetinde. Dahası, tanışmayı istemiyor bile. Hızlı tüketilen fast food gibi görüyor karşısındakini. Kişiyi tanımaya emek harcamak istemiyor. Seni tanımakla mı uğraşacağım, bana istediğimi ver, alıp gideyim diyor. Yok eğer bunu sen kabul etmiyorsan, kolayı var, gelsin sıradaki! Ne kadar ilkel, ne kadar duygusuz, ne kadar vahşice geliyor kulağa. Önce tanışalım, sohbet edelim, dünya görüşlerimizi paylaşalım, ortak ilgi alanlarımızdan bahsedelim, bakalım birbirimizden hoşlanacak mıyız, beraber zaman geçirmek isteyecek miyiz, bunu bir anlamaya çalışalım diyen insan sayısı çok az. Çünkü derdi bu olan yok gibi. Elbette ben varsam, sen varsan, böyle insanlar da bir yerlerde var demektir, ama nerede? Yolumuz o insanla nasıl kesişecek? Yoksa aynı kitapçıda, kafede, otobüste rastlaştık da, birbirimizi haberimiz olmadan ıskaladık mı? Niyeti bu olan insanlar kalabalıkların içinde yalnız kalmış, bir türlü birbirine ulaşamamış. Günümüzdeki ilişkilerin sığlığından, çirkinliğinden, bayağılığından şikayet ede ede, küsmüş, içine kapanmış. Evet, derinlikli bir şeyler, bedeni değil, ruhu tatmin edecek gerçek bir ilişki bulmaya çalışmak hayli güç. Çoğunluk günübirlik hazların peşinde koşarken, birlikte anlam bulacağı kişiyi, gerçek aşkı arayanın sayısı pek az. Veya artık umudunu o kadar yitirmiş ki, o da pes etmiş, diğer tarafa geçmiş. Ne yazık ki böyle bir dönemde yaşıyoruz (ya da belki de her dönemde bu böyleydi - gel gör ki izlediğimiz diziler bile artık bu duygusuz, aşksız, sadece beden üzerinden ilerleyen ilişkiler üzerine kurulmaya başladığına göre şimdilerde her şey daha vahim) ve bunu kabul etmeyenlerimiz için aşk ilişkileri özelinde hayat pek de kolay değil gibi. Ama biz duruşumuzdan, doğrularımızdan ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz. Zira umut var. Umut hep var. Elbette bizim gibi düşünen insan, oralarda bir yerlerde. Aşkı bulacağız. Aramakla bulunmaz, ama bulanlar da arayanlardır. Bunun için öncelikle bu niyetle yola çıkmak gerek.

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

17 Mayıs 2024 Cuma

İMZA GÜNÜNDEN...


Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen imza günümden fotoğrafları instagram ve twitter hesabımda paylaştım. Asıl detaylı paylaşımlar sosyal medyamda ama buraya da bir kare koymak isterim. Aynı gün hem Anneler Günü olmasına hem de Fenerbahçe maçına rağmen gelen, gelmek isteyip de gelemeyen herkese, tüm okurlarıma ve her daim arkamda duran yayınevim Remzi Kitabevi'ne teşekkür ederim. Kitap sohbetleriyle dolu harika bir günü geride bıraktık. Yeni kitaplarda ve imza günlerinde yine buluşmak üzere! 

6 Mayıs 2024 Pazartesi

12 MAYIS'TA SUADİYE REMZİ KİTABEVİ'NDE İMZA GÜNÜME BEKLERİM

Heyecanlıyım, çünkü 12 Mayıs Pazar imza günümde buluşuyoruz. Eğer bir maniniz yoksa tanışmaya, sohbet etmeye, anı biriktirmeye Suadiye Remzi Kitabevi'ne bekliyorum. Görüşmek üzere! 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

 

22 Nisan 2024 Pazartesi

İMZA GÜNÜ

Henüz daha vakit var ama ön duyuruyu yapmış olayım: 12 Mayıs pazar günü Remzi Kitabevi'nde (Bağdat Caddesi, Suadiye) 15.00-17.00 saatleri arasında Benim Küçük Şaheserim imza günüm olacak. Beklerim :)

Orada görüşmek üzere! 

Benim Küçük Şaheserim’e ulaşabileceğiniz bazı internet siteleri:

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-kucuk-saheserim/677014.html&manufacturer_id=184576

https://www.hepsiburada.com/benim-kucuk-saheserim-mert-ofluoglu-pm-HBC000061QD9K

Okuyanlarınızın kitapla ilgili yorumlarını heyecanla, merakla, şevkle bekliyorum. Geçtiğimiz günlerde Oksijen Gazetesi'ne verdiğim röportajda bir soru vardı, o soruya şöyle yanıt vermiştim:

"Yazarlar için olabildiğince çok okura ulaşmak elbette önemli. Neticede bir kitabı yayımladığımızda okurla buluşmasını arzuluyoruz. Okur yorumları, geri dönüşler bu anlamda besleyici ve kamçılayıcı oluyor. Ne var ki böylesine kitap bombardımanına tutulduğumuz ve raflarda hep aynı üç beş kitabın yer aldığı günümüz şartlarında görünür olabilmek çok zor."

O nedenle, sizin yorumlarınız, düşünceleriniz çok önemli... Çok kıymetli...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert 

19 Nisan 2024 Cuma

KİTAP ALINTISI

"Yazın son günleri, insanın dünyayı değiştirebileceğine dair hâlâ içinde umut taşıdığı günlerdir. Ama ne zaman ki mevsim döner, işte o vakit değil dünyayı, kendini bile değiştirebilmenin mümkün olmadığının ayırdına varır insan."

Benim Küçük Şaheserim’e ulaşabileceğiniz bazı internet siteleri:

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-kucuk-saheserim/677014.html&manufacturer_id=184576

https://www.hepsiburada.com/benim-kucuk-saheserim-mert-ofluoglu-pm-HBC000061QD9K

Okuyanlarınızın kitapla ilgili yorumlarını heyecanla bekliyorum.

Sevgiler,

Mert

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

7 Nisan 2024 Pazar

MERT OFLUOĞLU BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM GAZETE OKSİJEN RÖPORTAJ

Benim Küçük Şaheserim'le ilgili Gazete Oksijen’in sorularını yanıtladım. Röportajın tamamını Oksijen Gazetesi’nin web sitesinden okuyabilirsiniz.

Bir soru ve cevabımı buradan paylaşayım: Benim Küçük Şaheserim günümüz yazı ve okur dünyasına eleştiriler içeriyor. İyi bir okur sizin için ne ifade ediyor?

"Okur olmak zor, iyi bir okur olmak daha da zor bir iş. Kitapta Ali Cengiz şöyle diyor: 'Ne okuduğun konusunda daha seçici olman gerekir. Ve neyi okumaman gerektiğine dair de daha bilinçli olmalısın. Kötü romanların böyle bir tehlikesi vardır: O kadar bayağıdırlar ki okurun estetik zevkini alaşağı ederler. Ama öyle bir kitabı okuyarak âdeta lanetlenen okur, daha çok kötü roman okumak uğruna iyi edebiyattan bile feragat eder.' İyi okur, nitelikli metinleri bulup okuyan okurdur. Tabii günümüzde bu iş giderek zorlaştı. Her geçen gün bir sürü kitap çıkıyor ve okur da risk almak istemiyor. Dönüp dolaşıp iyi olduğundan emin olduğu eserleri, klasikleri okuyor. Yeni bir yazar ve roman keşfetme derdiyle uğraşmaktan kaçıyor. Bense tam tersi, kıyıda köşede kalmış, hiç kimsenin okumadığı romanları arar bulurum. Zaten Benim Küçük Şaheserim'in çıkış noktası da biraz buydu."

Benim Küçük Şaheserim’e ulaşabileceğiniz bazı internet siteleri:

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-kucuk-saheserim/677014.html&manufacturer_id=184576

https://www.hepsiburada.com/benim-kucuk-saheserim-mert-ofluoglu-pm-HBC000061QD9K

Okuyanlarınızın kitapla ilgili yorumlarını heyecanla bekliyorum.

Sevgiler,

Mert

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

2 Nisan 2024 Salı

BİR KİTABI NEDEN YARIDA BIRAKIRIZ? / IRIS MURDOCH ve SUSAN SONTAG KİTAP YORUMU


Pek yarıda kitap bırakma huyum yoktur, ama bazen de bir hikaye sizi içine çekmeyince çekmiyor ne yazık ki. İşte şu sıralar başlayıp devam edemediğim iki roman…

Iris Murdoch önemli bir felsefeci ve yazar. Kendisiyle tanışma kitabım olan Rüya Sakinleri’ni ise maalesef pek beğenemedim. Kitap, ölüm döşeğindeki Bruno’nun oğlu Miles’ı son bir kez görme isteğiyle açılıyor. Ancak sonrasında konu dağılıyor ve diğer pek çok karakter arasında tutarlıdan ziyade tutarsızca ve inandırıcılıktan uzak bir şekilde gelişen aşk hikayelerini okumaya başlıyoruz. Temelsiz, pat diye gelişiveren aşklar bunlar. Bruno’nun damadı Danby, Yalı Çapkını’nın İngiltere şubesi gibi, evin hizmetçisi Adelaide ile, sonra Miles’ın eşi Diana ile, sonra Diana’nın kız kardeşi Lisa ile flörtleşmeye, aşk yaşamaya başlıyor. “Ya tutarsa” misali kitaptaki her kadın karakter ile yakınlaşmaya çalışıyor ve bunu başarıyor da. Kitapta varoluşa dair saptamalar ve sorular da var, bunları okumak keyifli. Roman olaraksa beni tatmin etmedi. Olay örgüsünde aradığım lezzeti ve karakterlerde aradığım derinliği bulamadığım için, Rüya Sakinleri’ni yarıda bırakıverdim. Ancak pek çok eser vermiş olan yazarı bu kitabıyla değerlendirip bir kenara bırakmayacağım ve başka kitaplarını da (ileride) okuyacağım. Murdoch’un tüm kitapları Ayrıntı Yayınları’ndan çıkıyor.

Yarıda bırakmak durumunda kaldığım bir diğer kitap da, Susan Sontag’ın Can Yayınları’nın Can Modern dizisinden çıkan Ölüm Tüneli romanı oldu. Bu romanı yarıda bırakma sebeplerimden birinin, haletiruhiye olarak yanlış bir zamanda okumak olduğuna inanıyorum. İş yoğunluğu, kış havası, stresli zamanlar derken üstüne bir de karamsarlık ve depresiflik kokan satırlardan oluşan Ölüm Tüneli eklenince, “Hayatımda bu kadar fazla negatifliğe yer yok” dedim ve kitabı yarısına bile gelmeden bıraktım. Kitabın çıkış fikri oldukça ilginç aslında: İş gezisi için trene binen Dalton, tren tünelde arızalanınca trenden iniyor ve demiryolu işçisiyle tartışarak onu öldürüyor. Peki bu olay gerçekten yaşandı mı yoksa yaşanmadı mı? Sorunun yanıtını ben de merak ediyorum ama dediğim gibi, kitaba (şimdilik) devam edemedim. Konu itibariyle hayli kasvetli olan bu kitap belki de güneşli bir yaz gününde okunmalı.

Peki sizin şu sıralar yarıda bıraktığınız bir kitap oldu mu?

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

14 Mart 2024 Perşembe

YENİ ROMANIM BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM ÇIKTI! ARTIK SİZİNDİR...

Üçüncü romanım Benim Küçük Şaheserim, Remzi Kitabevi etiketiyle bugün çıktı!

Bu yeni romanımda, Remzi Kitabevi'nin paylaştığı videoda da söylediğim gibi, kütüphanede çalışan ve yazar olmayı delicesine arzulayan bir genç kız ile basılan kitabını yok etmek isteyen gizemli bir yazarın öyküsünü anlatıyorum. İçinde aşk var, gizem var ve tabii ki sürprizler var... 

Kitap tüm internet sitelerinde ve seçkin kitabevlerinde raflarda. Remzi Kitabevi mağazalarında kolaylıkla bulabilirsiniz ancak diğer kitapçıların raflarına çıkması birkaç gün sürebilir. 

Benim Küçük Şaheserim'e ulaşabileceğiniz bazı internet siteleri:

https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

https://www.hepsiburada.com/benim-kucuk-saheserim-mert-ofluoglu-pm-HBC000061QD9K

https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-kucuk-saheserim/677014.html

https://www.idefix.com/benim-kucuk-saheserim-p-2180756

https://www.amazon.com.tr/dp/9751421764/ref=sr_1_1?__mk_tr_TR=%C3%85M%C3%85%C5%BD%C3%95%C3%91&dib=eyJ2IjoiMSJ9.VpiW4HjLECQpeXe9x74v9TICe5YPIPz5MUpZ2fTiGXc.8XKtetQyGwd9ydXHNZPAJ62gKzVZj51unnGZf9HaX1Q&dib_tag=se&keywords=mert+ofluo%C4%9Flu&qid=1710433787&sr=8-1

Kitabı okuyanlarınızın düşüncelerini, yorumlarını, yazılarını heyecanla bekliyorum. Yazılar biriktikçe tıpkı Ters Düz'de yaptığım gibi bir sayfa açıp her yazıyı orada toplayacağım. Ara ara hala açıp okuyorum o yazıları (tabii bazı bloglar kapanmış, yazılar silinmiş, bunları görmek de üzücü - bloglar hep canlı kalsın, herkes yazsın, okusun, kimse bir yere gitmesin, buranın samimiyeti, lezzeti hiçbir yerde yok)... Heyecanıma ortak olan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki yanımdasınız... 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

Not: Blog'uma bir haller oldu. Yazılarımın arkası böyle duvar sıvası gibi beyaz çıkıyor! Nasıl düzeltilir hiçbir fikrim yok... 

8 Mart 2024 Cuma

BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM'İN GERİ SAYIM HEYECANI!

Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. İstanbul'da da dünkü güzel havanın aksine yağmurun hiç durmadan yağdığı bir gün. Üsküdar'dan Beşiktaş'a, Beşiktaş'tan Etiler'e geçerek yayınevim Remzi Kitabevi'ne gittim. Remzi Kitabevi'ne gittiğimde böyle bir sürprizle karşılaştım... Benim Küçük Şaheserim sizlerle 14 Mart'ta buluşacak ama matbaadan gelen ilk baskılar dumanı üstünde beni bekliyordu! Böylece kitabımla ilk kavuşmamı yaşamış oldum. 


Bu benim üçüncü kitabım ama yazdığım bir romanın basılı haliyle ilk kez karşılaştığım her sefer çocuksu bir mutluluk duymadan edemiyorum. Ve artık, romanın okuruyla buluşmasının geri sayımının heyecanı içindeyim... 

Kitap şimdi internet sitelerinde ön siparişte, haftaya perşembeden itibaren tüm seçkin kitabevlerinde! Ayrıca henüz kitap çıkmadan birkaç blog'da yazı görmeye başladım. Kitap çıkınca yorumlarınızı, yazılarınızı mutlaka bekliyorum. Heyecanıma ortak olan herkese kocaman teşekkürler. 💙

5 Mart 2024 Salı

BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM, 14 MART'TA REMZİ KİTABEVİ ETİKETİYLE ÇIKIYOR!


"Kana bulanacak bir gündü ve güneş bile bunu biliyormuşçasına kıpkızıl doğmuştu."

Kütüphanede çalışan ve yazar olmayı delicesine arzulayan bir genç kız… Edebiyatla kafayı bozmuş bir doçent… Basılan kitabını yok etmek isteyen gizemli bir yazar… Ve onları bir araya getiren o kitap...

Remzi Kitabevi'nden Benim Küçük Şaheserim, okuru insan ruhunun derinliklerine, tuzaklarla dolu arzulara, aşk ve cinsellik arasındaki hassas sınırlara doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

14 Mart'tan itibaren tüm internet sitelerinde ve seçkin kitabevlerinde!


4 Şubat 2024 Pazar

250 LİRA PROBLEMİ

Dün Bennu Yıldırımlar ile Almanya'nın Oscar adayı olarak seçilen Öğretmenler Odası filmine gittik. Vizyona giren iyi filmleri takip etmeye çalışıyorum. Sinema salonları peş peşe gösterime giren popüler filmlerle biraz hareketlenmiş gibi görünse de aslında hala çok boş. Bilet fiyatları artık özel tiyatro biletleriyle yarışır hale geldi, bu da izleyiciyi gittikçe daha seçici olmaya mecbur bırakıyor. Ben de düşünüyorum: Acaba 250 lirayı hangisine vermeli --- bir sinema filmine mi, yoksa tiyatro oyununa mı? Keşke her ikisine birden verebilsek! Aslında öte yandan da, bugün 250 lira dediğiniz şey bir yemek parası. Ortalama bir kafeye gidip ortalama bir yemek yediğinizde o parayı çoktan harcamış oluyorsunuz. Bir öğün yemeğe verdiğimiz parayı sıra bir sinema filmine bilet almaya, bir tiyatroya gitmeye, istediğimiz kitabı almaya geldiğinde harcamak istemeyebiliyoruz. Oysa karın doyurmak kadar ruhu sanatla, yeni fikirlerle, bakış açılarıyla doyurmak da önemli. O nedenle, sevgili dostlar, bugün kendinize bir iyilik yapın ve hemen kitapçılara koşun, tiyatrolara koşun, sinemalara koşun!

30 Ocak 2024 Salı

SUSAN SONTAG


Soğuk kış akşamlarında battaniyenin altına girip kitap okumak gibisi yok. Bazı insanlar akşamları film ya da dizi izlemeye meyillidir. Benim meylim de kitaplara... Aynı anda üç-dört farklı kitap okuyorum. 

Pazar günü sipariş verdiğim kitaplardan bir tanesi, Can Yayınları'ndan yeni çıkan Susan Sontag'ın Ölüm Tüneli adlı romanı. Kargo çalıştığım iş yerine dün hızla geldi ve ben de dün akşam ilk kırk sayfasını okudum. 1967 yılında yayımlanan bu roman öyle pek de eğlenceli bir roman değil. Romanın kasvetli atmosferi daha ilk cümlelerden itibaren sezinleniyor. Bize de okur olarak Sontag'ın bizi sürükleyeceği ruh hallerine kendimizi bırakmak kalıyor.

Kitabın ilk sayfalarından bir alıntı:

"Haftada beş gün, saat tam 10.00'da büroda boy göstermesi gerek. Diddy, her gün bunu yapabileceğinden şüphelense de her sabah bir şekilde bunu başarıyor." (Alıntıda büronun tam adı da geçiyor ama ben verilmek istenen ana mesajı gölgelememesi adına kısaltarak kullandım, Sontag umarım gücenmez.)

Peki siz şu sıralar ne okuyorsunuz?



18 Ocak 2024 Perşembe

KAYBOLAN BİR DİL ÜZERİNE

Mert'in Kitap Kulübü için bu ay seçtiğim kitap Audrey Magee imzalı Koloni'ydi.

Hikaye, 1979 yazında İngiliz ressam Bay Lloyd'un İrlanda'nın batı kıyılarındaki bir adaya gitmesiyle başlıyor. İsmini bilmediğimiz Lloyd'un amacı, burada üç ay kalarak kayalıkların resmini yapmak. Aslında gizli planı, adadaki İrlandalıların resmini yapmak. Bu arada arka planda, İrlanda'daki şiddetli patlamalar işleniyor. Huzursuz, çatışmalı bir dönem.

Bu küçük adada sadece on iki aile yaşıyor. Adanın yaşlıları İrlandaca konuşsa da çocuklar İngilizceyi de biliyor ve konuşuyor. Yani İrlandaca ölmek üzere. Kitap, İngilizcenin İrlandaca üstünde kurduğu baskıyı ve İrlandacanın giderek yok olmasını anlatıyor. Zaten ana karakterlerden biri de, Fransız bir dilbilimci.

Kitabı okurken aklımda şu gibi sorular belirdi:

Bir dilin kaybından kimi sorumlu tutmalı? O dili konuşmayı bırakanları mı, yoksa o dilleri ele geçiren dominant dilleri mi?

Kitaptan bir alıntı şöyle: "İngilizce konuşan ve İrlandalı isimlerini İngilizceleştiren Katolikler, İrlandaca bir ismi öğrenmekle ilgilenmeyen İngiliz işverenlerce tercih ediliyordu. İngilizce konuşan ve Protestanlığa dönen Katoliklerin durumu daha iyiydi."

Bir başka dikkat çekmek istediğim nokta daha var. Kitaptaki Fransız dilbilimci karakter JP Masson, 157. sayfada şöyle düşünüyor: "İngiltere'nin dilde bile toplumsal hiyerarşiye ihtiyaç duyması, İrlandalıların İngilizce konuşan güç sahibi kişilere hitap ederken sir veya sor sözcüğünü uyarlayıp kullanmasına yol açtı ve böylece daha önce var olmayan yeni bir dilsel ve sosyal eşitsizlik katmanı eklenmiş oldu."

Yorum sizin...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

5 Ocak 2024 Cuma

YENİ KİTAP, YENİ YAYINEVİ


2024 yılının ilk sürprizi benden gelsin. Yeni romanım Benim Küçük Şaheserim, Remzi Kitabevi etiketiyle çıkıyor. Yakında...

 

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...