24 Nisan 2025 Perşembe

Depreme IKEA'da yakalanmak...

İçinden geçtiğimiz sürreal, distopik ve sahiden kara filmlerdekileri katbekat sollayan tuhaflıktaki günleri saymazsak, dün önemli bir güne, 23 Nisan'a uyanmıştık aslında. Ülke gündeminde süregiden tüm olumsuzluklara rağmen, belki de tüm bu olumsuzluklar nedeniyle, insanın içinde coşkuyla kutlama duygusu uyandıran bir güne... Ben de, tatil günü etraf kalabalıklaşmadan, sabah kahvaltıdan sonra, alınacak birkaç parça şey için IKEA'ya gideyim bari dedim. Böylece tuttum Ümraniye'nin yolunu... Mobilya katını gezmeye daha yeni başlamışken, hafif bir sallantı hissettim ve deprem mi oluyor dedim ama bizimkiler bir şey hissetmemiş, ortalık da sakin görünüyor, üstünde durmadım (sonradan haberlerde görünce anlayacaktım ki; hissettiğim bu sarsıntı, 6.2 şiddetindeki ana depremin öncü depremiymiş). Bundan bir yarım saat kadar sonra, yani peşimizdeki alışveriş arabasıyla yemek katına gelip kalabalığın içinde kendimize güç bela bulduğumuz boş bir masacığa oturduktan sonra, daha yemek sırasına bile girmemişken, tüm kat sallanmaya başlamasın mı! Hem altımızdaki zemin hem de üstümüzdeki lamba ve borular zangırdamaya başladığı andan itibaren bir anda Titanik benzeri filmlerdeki gibi bir kargaşa ve panik ortamı oluştu ve masalarında oturan insanlar, çoluklu çocuklu aileler yeni aldıkları yemeklerini, tepsilerini bırakıp aniden koşuşturarak katı terk etmeye başladı. Tıka basa dolu olan kat, göz açıp kapayıncaya dek boşaldı. Nasıl, nereden çıktılar, nasıl izdiham olmadı, bilmiyorum. Sanırım, aşağıdan yukarıya hareket eden yürüyen merdiveni kapatmışlardı ve hem oradan indiler hem de normal merdivenlerden. Bizimkilerse, on beş saniyelik deprem boyunca hiç istiflerini bozmadı. Sanırım, IKEA alçak katlı ve yatay bir bina olduğu, bir de sağlam bir bina hissiyatı verdiği için, kalabalığın peşine takılıp dışarı çıkmaya çalışmadık. Aslında ben çıkalım dedim ama soğukkanlılıkla içeride kalmaya devam ettik. Hoş bu arada zaten deprem de bitti ve ortalık yeniden normale dönmeye başladı. Nitekim sarsıntı bittiğinde, boşalan katta yalnızca biz ve birkaç masa daha kalmıştı. İnsanların dünya paralar verip satın aldığı tepsiler dolusu yemekleri de, masalarında ve hatta kasa önlerinde, trajik bir yalnızlık içinde terk edilip gitmişti. Her şey bittikten sonra dönüp parasını ödedikleri yemekleri yemeye devam ettiler mi, bilmiyorum. Özetle; bu seferkini çok ucuz atlattık, hepimize geçmiş olsun.

IKEA'daki küçücük metrekarelere maksimum konfor ve tarzla dekore edilmiş maket evlere bakarken, gerçekte böylesini dizayn etmenin pek de mümkün olmadığını düşünürüm hep. Oysa artık gözümüz bunlarda da değil, zira son haberlere göre Türkiye'de bir kişinin ev alabilecek parayı biriktirebilmesi için 52 yıldan fazla birikim yapması gerekiyormuş. Avrupa ülkelerinde ev alabilmek için 5 ila 10 yıl çalışmak yeterliyken, Türkiye'de tamı tamına 52 yıl boyunca maaşınızı biriktirmeniz gerekiyor ki, bir ev alabilesiniz! O da kesin 1+1, en ucuz evdir ha. Kısaca ev almak artık neredeyse imkansız da diyebiliriz (ve aldığınız evin depremde yıkılıp mezar olmayacağına dair bir garanti de yok). Ama artık insanlar son beş yılda iyice dibe vuran ekonominin ve hayat pahalılığının düzelmesini de geçti; hukukun düzgün olarak işlediği bir ülkede yaşamak istiyor. Ülkemizde, odaklanmamız gereken en önemli sorunlardan biri de işte bu deprem gerçeğiyken, keşke gündemi başka uydurma konu başlıklarıyla meşgul etmesek. Kanal İstanbul gibi akla zarar bir projeyle İstanbul'u ortadan ikiye bölüp tüm çevresini Araplara satmak yerine, hukuku, adaleti sağlayıp, olanca gücümüzle depreme karşı önlemlerimizi alsak. Elimizdeki güzelim ülkeyi, cennet vatanımızı böyle daha fazla mahvetmesek. Olmaz mı?

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

ofluoglumert.bsky.social (Evet, Blusky'da da yerimi aldım!)

En son çıkan romanımı incelemek için: https://www.remzi.com.tr/kitap/benim-kucuk-saheserim

3 yorum:

  1. Bayramda Antakya'ya gittik ve oradaki durum o kadar vahimdi ki... Şehir denen bir şey kalmamış, havada halen yıkımın tozları asılıyken ve insanlar konteynırlarda yaşamaya mahkumken derdimiz bu mu diyor insan? Ülkesini seven herkes aynı şeyi soruyor bence.

    YanıtlaSil
  2. Selam geçmiş olsun Mert. Bazı ülkelerde de ev almak zor biz de çok zor. Dünya yeni bir küreselleşmeye giriyor. Her şey değişiyor. Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
  3. çadırda yaşarız artık :)

    YanıtlaSil

İSTANBUL'DA KİTAP SÖYLEŞİSİ

Bu cuma günü Booky Kitabevi'nde Benim Küçük Şaheserim romanım etrafında gerçekleşecek bir söyleşinin konuğuyum... Umarım sorular zor yer...