Havaalanına iner inmez yaylaya, Kalandar kutlamasına gittiğimi anlattığım o yazıyı okumuştunuz. Benim için gerçekten güzel bir başlangıç olmuştu yarıyıl tatiline, tadı hala damağımda o "ilk" Kalandar'ın... Şimdi ise Trabzon'daki tam on yedi mekanın son durumunu anlatacağım. Balık, köfte yemek için yerler önereceğim sizlere, kafeleri tanıtacağım. Ama acıkırsanız hiç karışmam!
Kalkanoğlu Pilav
Şimdi ne yazsam, ne söylesem de burayı hakkını vererek anlatsam size... Aslında Kalkanoğlu başlı başına ayrı bir yazıda incelenmeyi hak ediyor. Zira kendisi sadece Trabzon'un değil, tüm Türkiye'nin en köklü, en tarihi lokantalarından biri. 1856 yılındaki Osmanlı-Rus savaşında ordunun yemek ihtiyacını karşılamak için en ucuz, en pratik ne yapılır diye düşünülürken Süleyman Ağa diye biri pilav yapmaya başlamış. İşte Süleyman Ağa savaştan sonra da pilav yapmaya devam etmiş ve derken yerini bu lokantaya bırakmış. Şimdi aynı ailenin dördüncü kuşağından torunları işletmeye devam ediyor Kalkanoğlu'nu... Tam 150 yıldır pilav kazanı ateşin üstünden hiç inmemiş yani...
Trabzon'un en otantik sokaklarından birinde, sahile yakın bir mevkide konumlanıyor Kalkanoğlu. İlk gittiğimde, "Keşke tam deniz kenarında, şöyle dalgaların döve döve çarptığı bir yerde olsaydı," diye düşünmüştüm. Öylesi daha çok yakışırdı çünkü. Bir kulübeyi andıran şirin bir yer burası. Masaların altında gelenlerin yazdığı küçük notlar, duvarlarda eski Trabzon fotoğrafları var (O zamanlar her yer deniz. Yani denizler doldurulmamış, yollar yapılmamış. Doğa harika...). Kalkanoğlu'na ikinci gidişim oldu bu benim. Daha önceden babamların gittiğini işitirdim de niyeyse ben sonradan keşfettim burayı. Menüde sadece pilav, et, kuru fasulye, kayısı hoşafı ve turşu var. Gittiğinizde masayı hepsiyle donatmak neredeyse adetten (Bu arada hesap da şiştikçe şişiyor elbette, bakmayın siz nostaljik kalplere oynadıklarına, bir esnaf lokantası gibi göründüğüne, aslında pahalı bir yer burası). Pilavı gerçekten yumuşak, yumuşacık. Gerçi Trabzon'da pilav hep güzeldir, ama burası nam salmış işte. Yapma yöntemleri özel çünkü, tıpkı Osmanlı zamanında askerlere yapıldığı gibi koca bir kazanda yapıyorlar. Yani gerçekten lezzetli. Kuru fasulyesi, eti... Karnınız gerçekten güzel bir ziyafet çekiyor. (Şimdi internette Taksim'de Kalkanoğlu adında bir pilavcı olduğunu gördüm ama bağlantılı yerler mi hiçbir fikrim yok.)
Yemek kalitesi: Çok iyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Körfez Köfte
Çocukluğumdan beri her pazar akşamı gittiğimiz restoran... Körfez Köfte... Akçaabat'ta, deniz kenarında, köfte ve balıkta sadece Trabzon'un değil, tüm Türkiye'nin en iddialı, en lezzetli restoranlarından... Her şeyi lezzeti, her şeyi güzel... "Yok ben köfte almayayım, balık olsun" diyenlerdenseniz kaşarlı somonunu şiddetle tavsiye ederim. Son gittiğimde yeni bir uygulamasıyla şaşırttı beni Körfez: Yemek sonrasında getirdiği ikramlarda bütçesini hafifletecek bir yol seçmiş. Eskiden Laz böreği, baklava ve meyve tabağı veren köftecimiz, artık sadece tatlı ve sıkı durun, patlamış mısır veriyor! Bir restoranda, sanki bir kafeymişçesine patlamış mısır ikram edilmesi bana başta biraz tuhaf geldi, yani sırıttı, ama köftenin üstüne fena da olmuyormuş hani.
Yemek kalitesi: Çok iyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Ercan Burger
Şimdi kırk yaş civarında olanların lise yıllarından beri varlığını koruyan Ercan Burger, Meydan'da bir ara sokakta yer alıyor. Trabzonlu olan herkes öğrencilik yıllarında bir dönem buraya takılırmış -ben hariç! Hamburgere çok düşkün olmadığım ve daha konsept mekanları sevdiğimden olsa gerek, Ercan Burger'e düşmez yolum pek. Şehirde hamburgerin içine patates koyma işini başlatan ilk yerlerden biri burası olabilir. Ercan Burger salaş bir yer. Masa ve sandalyelerden ibaret, o kadar. Hamburgerini yiyen kalkıyor. Yani oturayım, biraz vakit geçireyim, üstüne bir de cafe latte'mi içeyim diyebileceğiniz bir yer değil. Zaten menüsünde de sadece hamburger var! Belki bir de tost most vardır. Nedense son gittiğimde aşırı kalabalıktı. Resmen öğrenci yeri olmaktan çıkmış, herkesin gittiği bir yer olmuş. Bunun iki nedeni var: 1) Hamburgeri gerçekten lezzetli. 2) Fiyatı çok ucuz (Üstelik bu pahalılaşmış hali, eskiden çok daha ucuzdu!). Yani Mc Donald's'ta ya da Burger King'de bir hamburger yediğiniz fiyata burada üç tane yiyebilirsiniz, öyle söyleyeyim. (Fotoğraftaki o plastik kürdan-çatalsa yıllardan beri aynı. Önce patatesleri yiyip hamburgeri ferahlatmak için.)
Yemek kalitesi: İyi - Servis: Eh - Atmosfer: Eh - Fiyat: Çok ucuz
Ertuğrul Pide
Biliyorsunuz ki Trabzon demek ekmek demek, pide demek... Vakfıkebir ekmeğinin namı kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm Türkiye'ye hakimdir. Eğer araba yolculukları yapan biriyseniz hemen her on dakikada bir "Akçaabat köfte", "Trabzon ekmeği" tabelaları görebilirsiniz. Elbette bir yemek, meşhur olduğu yörede yenir. Pide de Trabzon'da, Ertuğrul'da yenir. İster kıymalı ister peynirli... Hepsi, her çeşidi muhteşem!
Yemek kalitesi: İyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Normal
Dam Balık
Şehirden yirmi beş, otuz dakika uzaklıkta, tabelası olmayan bir kulübe balıkçısı hayal edin... Öyle ki, arabayla defalarca "Neredeydi yahu bu?" diye önünden geçtik ilk gittiğimizde. Yoldan içerde olduğu için, bir de tabelası olmayınca bulmak zorlaşıyor Dam Balık'ı. Peki tabelası yoksa adını nereden biliyoruz? Dediğim gibi, burası bir kulübe, yani bir dam, o nedenle konuşula konuşula Dam Balık olarak ismini aldı. Son derece salaş bir yer. Hiçbir dekorasyonu yok. Hatta oldukça zor şartlarda yiyorsunuz yemeğinizi. Alçak tabureler, ilkokul sıralarını andıran küçük masalar... Bir aile işletmesi. Bu yüzden masraf yapmamışlar. Bundan üç dört sene önce, ilk açıldığında kulaktan kulağa yayıldı namı. İlk gidenlerden biri de bizdik. Bir adı bile olmaması şaşırtmıştı beni. Bunu sorduğumda işleten adam, "Bilerek tabela asmadık," dedi. "Buraya Trabzon'un önde gelen kişileri geliyor. Yoldan geçen kamyon şoförlerinin durmasını istemiyoruz. Bu nedenle tabela koymadık." Açıklamaya bakar mısınız? Hayli beklenmedik, hayli etkileyici. Ama artık tabelaları var sanırım, aslında emin değilim, ama üstünde "Dam Balık" yazan ıslak mendilleri olduğunu hatırlıyorum. Yani artık o kadar da gizlemiyorlar kendilerini. Bu nedenle Dam Balık'ın o eski tadı, havası, bakirliği kaçtı kaçacak... Ama yine de güzel. Balık yemek, üstüne ikram edilen patates, lokma ve kabak tatlısından tatmak da güzel...
Yemek kalitesi: İyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Trabzon Döner
Trabzon Döner de yeni açılan yerlerden... İstanbul'daki Kasap Döner'in çok daha temiz ve şık versiyonu gibi geldi bana (bir de ismi daha orijinal olsaymış süper olacakmış). Dönerini yemek için değil de, trileçe modasının Trabzon'daki yansıması nedir öğrenmek için gittim oraya. Trileçe bir anda neden, niçin moda oldu bilinmez, ama artık her yerde baş köşede kendisi. Aslında tam bir trileçe değildi burada yediğim. Yine de fena değildi. Fiyatı ise İstanbul'dakilerle kıyaslayınca, aslında olması gerekenin bu olduğunu hatırlattı bana: 3 lira.
Yemek kalitesi: İyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ucuz
Edward's ve türevleri
Artık emin olduğumuz bir şey var: Edward's tüm Trabzon'u abluka altına almaya kararlı! Zira önce Meydan'da bir pasaj girişindeki küçük Edward's Coffee ile başlayan yolculuğuna, geçtiğimiz yıllarda sahil yolundaki -restorancılığa kelimenin tam anlamıyla farklı bir boyut getiren- Chef Edward's'ı açması ile devam etti ve sıkı durun, taze bomba: Şimdi de Edward's Coffee'nin yanına Small Chef Edward's'ı açarak şehirdeki şube sayısını üçledi! Bu Edward's kimdir, nedir, koca bir muamma, ama yakında tüm Trabzon Edward's'lanacak, ben size söyleyeyim... Her şubesi de kaliteli ve kendine has konsepti olan yerler ayrıca. En son gittiğim klasik Edward's Coffee'de içtiğim damla sakızlı salebin tadı ise hala damağımda... Tek kelimeyle enfesti!
Yemek kalitesi: Çok iyi - Servis: İyi - Atmosfer: Çok iyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Time's Coffee
Bu fotoğrafı seviyorum ama, Time's Coffee'yi nedense hiç sevemedim ben. Orada her saat öyle saçmasapan bir kalabalık var ki, artık resmen midem bulanmaya başladı. İnsanlar niye gidiyor ki oraya? Fiyatları anlamsız ve menüsünde orijinal hiçbir şey yok. Ayrıca şık bir sunum yapmayı da bilmiyorlar. Örneğin çay içiyorsunuz, yanında ne bir kurabiye ne de susamlı simit... Kuru çay... Kalabalığı da dediğim gibi cabası. Yeri desen bir pasajın üst katında, metruk bir yer... Manzarası yok... Bir tek duvarda yüzlerce saat... O kadar...
Yemek kalitesi: Kötü - Servis: Kötü - Atmosfer: Eh - Fiyat: Ortanın üzeri
Soho Green's
Yemek kalitesi: İyi - Servis: İyi - Atmosfer: Çok iyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Vira
Pizza, hamburger gibi fast food'dan tutun ekler ve pasta çeşitlerine kadar hemen her zevke hitam eden bir cafe-bistro burası. En son bir doğum günü pastası yaptırdım ben, (65-70 lira) civarı, fena değildi. Kısa süre önce Meydan'da ikinci şubesini de açtı. Ama zirvede hala Trabzon'un Cihangir'i/Karaköy'ü/Erenköy'ü olarak nitelendirebileceğimiz Beşirli'de açılan orijinal şubesi var. Yol üstünde olduğu için her daim müşterisi var çünkü.
Yemek kalitesi: İyi - Servis: Eh - Atmosfer: Eh - Fiyat: İyi
Mitra
Bizim küçük Mitra'mız... Meydan'daki daimi lokasyonumuz... Hep güzel... Meydanın tam ortasındaki Mitra kafenin önünden geçerken, kendinizi kısa bir an için Fransa'da zannedebilirsiniz. Küçük bir yer olmasına rağmen ev sıcaklığındaki sevimli iç dekorasyonu ve kaldırıma dek uzanan masalarıyla Mitra, çay saati için şehrin en uygun kafelerinden. Arka planda çalan müzikler de pek hoş. Açıldığı günden beri bu Avrupai atmosferini koruyan Mitra’nın müşteri profilinde de Trabzon'a gelen yabancı turistler çoğunlukta zaten. Güzel haberse kurabiyelerin, keklerin ve dondurmaların çoğunun ev yapımı olması. Kışın salebi, yazın ev yapımı dondurması şiddetle tavsiye edilir. En son köstebek pastasını denedim, o da harikaydı!
Yemek kalitesi: İyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Normal
Cephanelik
Cephanelik ilk açıldığında "küçük dağları ben yarattım, herkes bana gelecek, beni zengin edecek" havalarındaydı (hoş hala da öyle), gerçekten de bir dönem patladı, ama şimdilerde sessiz sedasız müşteri bekliyor... Yeri ve tepedeki konumu onun tek şansı, ama müşteriyle olan iletişimini, o samimiyet çizgisini bir daha gözden geçirmeli. Ayrıca menüsünün de artık toparlanmaya, Edward's gibi, Soho gibi bir konsept belirlemeye ihtiyacı var. Yoksa hiç kimse kuru bir manzara için kazıklanmaya devam etmeyecek.
Yemek kalitesi: Eh - Servis: Eh - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Ayasofya Müzesi
Yine güneşin yaktığı bir gün soluğu Ayasofya'da aldık... Tarihi kilise camiye dönüştürüldü, ama Müze Çay Bahçesi kaldığı yerden hizmet vermeye devam ediyor... Hala şehirdeki (bizim evden sonra) en mükemmel, en telli, en uzayan kuymağı yapan yer orası... Lüks bir çay bahçesi atmosferinde geçmesini istediğiniz pazar kahvaltıları için tercih edebilirsiniz...
Yemek kalitesi: Çok iyi - Servis: İyi - Atmosfer: İyi - Fiyat: Ortanın üzeri
Zigana Zitaş
Şimdi şehirden uzaklaşalım... Maçka'ya, Zigana'ya çevirelim rotamızı... Şehirde güneşin kavurduğu, dağda ise yağan karların hala erimediği Zigana'da, et yemek için Zitaş'a gittik... Bana Bates Motel'i andıran bungalov tipi kulübe-odaları da olan Zitaş'ta isterseniz bu odalarda kalın, isterseniz sadece yemek yiyin dönün... Restoran kısmı çok dumanlıydı ama, havalandırma yoktu veya yetersizdi, bu nedenle mutfak kapısından çıkan duman olduğu gibi insanın üstüne geliyor. Bunun dışında pirzolası gayet iyiydi. Sütlacı da öyle.
Gümüşkayak tesisleri
Çok saçma bir kalabalık var burada. Okullar, turlar kayakla kızakla kaymak için hep buraya geldiğinden olsa gerek... Ama o kargaşada hangi kızak hangi kayak kimin belli değil. Biz de beş dakika için kızakla kayalım dedik, ama kızaklar tüm günlük kiralandığı için tüm gün fiyatı verdik. Bilmek isteyenler için 15 lira. Yemek kalitesi ise hiç iyi değil. Kim işletiyor o da belli değil. Zaten dediğim gibi burası kayak merkezi. O nedenle kayma meraklısıysanız gidin. Bir de benim gibi güzel fotoğraflar çekmek için. Çektim ve şimdilik hepsini saklıyorum!
Başka neler neler...
- Gün geçmiyor ki Beşirli'de yeni bir kafe açılmasın... Yeni yeni pek çok kafe gözüme takıldı Beşirli'de... Ama semt altyapı çalışmaları nedeniyle -aylardır- koca bir şantiyeye döndüğünden, hepsini deneyimleme fırsatım olmadı...
- Trabzon gittikçe büyüyor mu, yoksa bana mı öyle geliyor? Sokaklar inanılmaz kalabalık! Bu sefer çok daha farklı, çok daha İstanbulvari bir Trabzon gördüm ben. Sadece insan sayısı değil, araba sayısı da artıyor sanki. Yollarda trafik var. Şaşırıyorum.
- Şehirde, abartmıyorum, üç ay içinde beş on tane otel açılmış! Kiminin yeri iyi, kiminin kötü. Herkes bir heves otel açıyor anlaşılan...
- Şubat ayında Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda "Ölüm Öpücüğü" dışında, ki ben kendisini geçen sezon bayılarak izlemiştim, yeni bir oyun olmaması da hem şaşırttı hem de üzdü beni. Şehirde İstanbul'dan gelen turne oyunlar, konserler vardı ama burada devlet tiyatrosunda oyun izlemeyi de seviyorum ben. Gişedeki kız yeni oyunun martta geleceğini söyledi, ne yazık ki yetişemeyecektim... Oysa Banu Manioğlu'ndan yeni bir komedi, Duygu Dokgöz'den yeni bir dram izlemek ne de güzel olurdu... Önümüzdeki sezona kaldı maalesef bu hayaller... Umarım yine "Ölüm Öpücüğü"nün tekrarını vermezler!
- Birkaç gündür Trabzon'da kitap fuarı var. Neredeyse tanıdığımız, sevdiğimiz her yazar orada. Buna rastlamadığım için üzgünüm. Olsun, biz de İstanbul'da CNR kitap fuarıyla yetiniriz, ne yapalım! (Günün birinde İstanbul'la Trabzon'u böyle kıyaslayacağım aklımın ucundan geçmezdi!)
facebook.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert