30 Mayıs 2016 Pazartesi

UÇAK BİLETİ YAKMAK İÇİNDİR


Uçak bileti yakmak içindir.

O nedenle yanan bilete de paraya da üzülemeyeceğim maalesef (içi kan ağlıyor).

Aslında bunun sorumlusu hep bizim okul.

Geçen yıl sınavlar 28 Mayıs'ta bitmişti. Bu yıl daha başlamadı bile. Sınav takvimi bugün başlıyor. 1-11 Haziran arası. 

Benim ilk sınavım 1 Haziran'da, sonuncusu 9 Haziran'da.

Ben de biletimi geçenlerde 9'undan sonraki bir tarihe almıştım. E ama baktım sınav takvimi açıklanmış, benim son sınavım da 9'unda, dedim üç dört gün de üç dört gündür, ne duracağım buralarda, yeni bilet aldım!

Bizim okul çok sinir bozuyor bazen.

Mesela gelecek dönemin akademik takvimi hala belli değil.

Okuldaki yemek yerleri okulun kütüphanesinden büyük.

Falan filan.

Neyse...

Yakında sizler için kitaplığımdan harika bir post hazırlıyorum, takipte kalın! 

Beni daha çok içerik için diğer hesaplarımdan da takip edebilirsiniz:

instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
facebook.com/ofluoglumert 


28 Mayıs 2016 Cumartesi

PHHHOTO: GİF YAPMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ



Sonsuza dek dönen giflerden hoşlananlardan mısınız? O zaman size tavsiyem, hemen şu anda telefonunuza Phhhoto uygulamasını indirmeniz. Ben de çok ama çok taze bir Phhhoto indiricisiyim. Şu ana dek sadece iki gif yaptım. Peki Phhhoto nedir? Phhhoto nasıl kullanılır? 

Phhhoto için Instagram'ın gifli hali diyebiliriz. Zaten yapılan gifler genelde Instagram hesaplarında paylaşılıyor, bkz: @ofluoglumert.  Çünkü Phhhoto henüz çok yaygın değil, hele bizim telefonlarımızda hiç yaygın değil. Pek fazla kullanıcısı yok. Hani "Arkadaşımı face'de, twit'te, insta'da ekledim, bi' de phhhoto'da ekliyim" derseniz öyle kalabilirsiniz, çünkü arkadaşınız muhtemelen Phhhoto kullanmıyordur. Uygulama cidden çok yeni ve henüz pek keşfedeni yok. Ama bir giren bir daha çıkamıyor, çok aktif kullanan fenomen hesaplar da var. Siyah ve fosforlu yeşil renkleriyle başta pek bir itici ve karanlık gelse de, aslında çok eğlenceli bir uygulama. Ve neye benziyor aslında biliyor musunuz, Harry Potter'daki hareketli gazete haberlerine! Evet! İşte bu da onun kişiseli! 

Aranızda kullanan ya da hiç değilse duymuş olanlarınız varsa lütfen yorumda belirtin, çünkü kimler kullanıyor gerçekten çok merak ediyorum! Benim Phhhoto hesabım http://phhhoto.com/ofluoglumert

Beni daha çok içerik için diğer hesaplarımdan da takip edebilirsiniz:

instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
facebook.com/ofluoglumert 



27 Mayıs 2016 Cuma

İSTANBUL'DA 3 KAFE

O KAFE 8/10


Cevahir AVM'nin en üst katında bulunan O Kafe'yle beni çok sevdiğim canım arkadaşım Deniz tanıştırdı, buradan kendisine bir kez daha sevgilerimi sunayım... Her ne kadar ismi nedeniyle (bkz: "O kafedeyiz", "Hangi kafe olm?", "O kafe işte!") çeşitli kafa karışıklıklarına yol açmaya müsait olsa da, yapay palmiyeler ve gece kulübünü andıran kırmızı ışıklandırmalarıyla enteresan bir mekan burası. Biz ilk gittiğimiz gün kahve içip waffle yemiştik. Aslında dışarıdan bakıldığında içine girmeye korkacağınız bir yer burası, çünkü dediğim gibi ışıklandırmalar ve aynavari duvarları nedeniyle her yerde kendi yansımanızı görüp "Aman Allah'ım, ne kadar güzelim!" egonuzu yükseltebilir, bünyede çarpıntıya sebep olabilir. Ama şaka bir yana, burası cidden değişik bir mekan. Hele de samimi dostlarınızla gidince kendinizi soyutlayıp sohbete dalabileceğiniz pek çok köşeye sahip. Ya zaten hani bazı insanlar vardır, onlarla sokakta kaldırımda da otursanız vakit geçirmekten keyif alırsınız, mekanın önemi yoktur ya, işte Deniz benim için onlardan biri (bu noktada sevgili canım arkadaşım Esra'nın adını anmamak olmaz, ikisini birleştirerek Desra forever demek istiyorum). Öyle veya böyle, O Kafe benim için hep Deniz'in beni götürdüğü yer olarak kalacak...

TÜRK-ALMAN KİTABEVİ KAFE 8/10


İstiklal Caddesi'nin Tünel ucunda, İsveç Konsolosluğu'nun hemen yanında bulunan Türk-Alman Kitabevi'nin önünden geçer, "Ne küçük yer burası, kim sığacak?" diye düşünürdüm. Meğer Doctor Who'nun telefon kulübesi evi gibi, dışarıdan küçük görünüp içine girdiğinizde kocaman bir üst katı olduğunu keşfettiğiniz bir yermiş burası... Dışarıdan bakıldığında içinin bu kadar büyük olduğunu tahmin edemezdim doğrusu. Her yanı satılık Almanca (ve Türk yazarlarından çeviri) kitaplarla dolu olan bu kafe, gerçek anlamda sessiz bir ortam sunuyor. Öyle ki biz Can'la önemli bir konu konuşmak için gitmiştik ve fark ettik ki yanlış yere gelmişiz. Çünkü bizim haricimizde ses çıkaran tek grup, arka masamızda oturan ve "Ayyyaaahhh snapchat güncellenmiş mi kiiii?" konusunu tartışan kız grubuydu. Ben yemek üstüne inanılmaz tok bir şekilde gittiğimden kek ve pastalarda aklım kalsa da, latte içtik. Sonra çay da içelim dedik ama çay yok muydu neydi anlamadım. Neyse. Kırmızı tuğla duvarlarıyla gerçekten hoş bir yer burası. Fiyatları benzeri diğer yerlerden bir tık daha pahalı, ama böyle bir atmosfer için kesinlikle değer.

HARVARD KAFE 8/10 


Etiler'deki Harvard Kafe'ye ilk gittiğim günü anlatacağım. Masaya oturduğum an yanımda bulunan raftaki kitaplara bir göz atayım dedim. İlk başta kitapların dekorasyon amaçlı eskitilmiş görünümleri olduğunu düşünmüştüm, ama o da ne, elime ben diyeyim beş, siz deyin on santim kalınlığında bir toz tabakası gelmez mi! Yok yahu meğer hakikaten de iki yüz yıllık kitapları koyup unutmuşlar orada! Bu girizgahtan sonra, gelelim kafe eleştirimize. Aslında burası bir kafeden çok bir restoran. Ortam lüks ve şık, fiyatlar haliyle birazcık pahalı. Rezervasyonsuz gitmenizi de tavsiye etmem çünkü yer bulmak oldukça zor oluyor (Pınar'ın doğum günü için orayı ayarlamıştık). Burada yemek yeyip üstüne nefis cheesecake'lerin tadına bakarak, nefis müzikler eşliğinde hoş bir zaman geçirebilirsiniz. 



Arkadaşlar bu da yazının sonundaki alakasız ekran görüntüsü olsun ama bu nedir yahu teker teker gelin olm?! Bir de yani gecenin o saatinde Facebook şaka gibisin...

Beni diğer hesaplarımdan da takip edebilirsiniz:

instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
facebook.com/ofluoglumert 


25 Mayıs 2016 Çarşamba

TERS DÜZ'ÜN DEVAM KİTABINDA İÇLERİNDEN BİR TANESİ HAYATINI KAYBEDECEK!


Ölüm çanı kimin için çalıyor? Aşk, sır, dram, entrika ve gizemin eksik olmadığı Bozbalık Köyü, Ters Düz'ün devam kitabında yine birden çok olaya sahne olacak. İkinci kitapta da Bozbalık'ta ölüm kontenjanı yine çok dolu. Ana karakterlerden biri şok edici bir şekilde hayatını kaybedecek!

Kim bilir, belki birden çok... 

İkinci kitapla ilgili iki yeni ön tanıtım kolay fragmanı:



Kitap hakkında yazılmış bazı yazılar: 

http://sadevederin.blogspot.com.tr/2015/12/ters-duz-mert-ofluoglu.html

http://biposetkitap.blogspot.com.tr/2015/12/ters-duz-mert-ofluoglu-kitap-yorumu.html


http://okumagunlugum.blogspot.com.tr/2015/12/ters-duz-mert-ofluoglu.html


http://adammutlu.blogspot.com.tr/2016/03/ters-duz-mert-ofluoglu.html

http://bahargulce.blogspot.com.tr/2016/01/ters-duz-mert-ofluoglu.html


http://herseydenkonusmali.blogspot.com.tr/2016/01/ters-duz-mert-ofluoglu.html


http://kitapgunesim.blogspot.com.tr/2016/03/ters-duz-mert-ofluoglu-kitap-yorumu.html


http://duygusalzeka.blogspot.com.tr/2016/01/kitap-yorumu-s-duz-mert-ofluoglu.html

https://yormuyorum.blogspot.com.tr/2016/05/ters-duz-bir-mert-ofluoglu-kitab.html

http://oceannekizsevgisi.blogspot.com.tr/2015/12/ters-duz-kitap-tantm.html


http://dikiskis.blogspot.com.tr/2016/01/taze-taze-ters-duz-mert-ofluoglu.html



24 Mayıs 2016 Salı

BÜYÜK MARKALAR NEDEN BİZE İHANET EDİYOR?


Bu yıl ayakkabıdan yana yüzüm hiç gülmedi nedense...

İyi markalardan satın almama rağmen ikidir büyük ve sözde güvenilir markaların ihanetine uğruyorum.

Evet...

Önce Derimod, şimdi de Desa...

Sonbaharda, Derimod'dan aldığım ayakkabının içi soyulmuş, un ufak olmuştu...

Şimdi de, Desa'dan daha yeni aldığım ayakkabının tabanı çıktı! Şaka gibi, ama gerçek! Ayakkabıyı daha dördüncü giyişimde baya altı çıktı ayakkabının, tabandan koptu yani, yolda öyle kalakaldım!

Böyle bir rezillik olabilir mi? 

Sen büyük, güvenilir, sağlam markalardır, bir sorun çıkmaz diye ayakkabını git iyi yerden al, sonra bin türlü sorunla uğraş! 

Hani gören de salı pazarından alınan ayakkabılar olduğunu sanır...

Yok yahu, Derimod ve Desa'dan bahsediyorum, hani şu her AVM'de olan, vitrinlerinde şık ayakkabıların sergilendiği Derimod ve Desa'dan!

Sonuç: Sinirlenme hali, işin yoksa git değiştir, yok aman kim uğraşacak...

Önce tamirciye verdirdim yaptırdım bu Desa'dakinin tekini. 

Sonra diğerinin tabanı da çıkınca artık yeter deyip soluğu Desa'da aldım...

Hatalarını anladılar, çünkü ayakkabıda cidden bir imalat hatası vardı, ayakkabıyı alıp geri dönüş yapacaklarını söylediler...

Bir hafta sonra aradıklarında dersteydim, açamadım...

Baktım bir daha arayacakları yok bunların, ben geri aradım...

Telefonu açan halkla ilişkiler sorumlusunun konudan haberi bile yoktu!

"E" dedim "Siz beni aramışsınız? Ben de ayakkabı yapıldı sandım?"

"Ben şimdi bakıp döneceğim size."

"Tamam, bekliyorum."

Günler geçti dönmedi.

Sonra mail attım...

Anlayacağınız iş uzadı da uzadı...

Siz peşinden koşmazsanız ilgilenecekleri yok...


Ve ayakkabıyı tamir edip vermediler, elimdeki faturayı hediye çeki gibi kullanabileceğimi söylediler... Aslında bunu bile söylemediler, ben ağızlarından cımbızla aldım lafı... 

Süresini sordum...

Mağazadaki adam süresiz dedi, mail atan kadın on beş gün dedi... Böyle de birbirlerinden haberleri yok işte! 

Ve faturadakinden daha ucuz bir ayakkabı alsam aradaki farkı iade etmiyorlar, ama pahalı alırsan sen üstünü ödüyorsun!

Ben de üstüne para ekleyip yeni bir ayakkabı aldım...

Yani...

Tamir parası, onları telefonla aradığımda harcadığım para, üstüne bir de mecburen aldığım yeni ayakkabının ilave parası... Sadece zarar yarattı bu Desa bana! Hem maddi anlamda hem de zaman kaybı anlamında! 

Tekrar ediyorum, pazardan alınmamış bu ayakkabı, Desa'dan alınmış, Desa'dan! 

İşte bu yüzden başlıkta ihanet dedim, bu ihanettir, müşterinin güvenine yapılmış bir ihanettir...

Onu bunu bilmem ama bir daha Derimod ve Desa'nın d'sini bile duymak istemiyorum, işte bundan eminim!

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

23 Mayıs 2016 Pazartesi

İŞTE TUTKUNUN FOTOĞRAFI


Artık bilgisayarım beni böyle karşılıyor. "Şu ikinci romanı ne zaman bitireceksin!" diye. Şaka şaka masayı şimdi ben böyle donattım, üzümlü kurabiye de bir çıtır ki sormayın. Neyse romanı yazıyorum yazıyorum bitmiyor. 1000 sayfa falan olacak sanırım kendileri. Bakalım cidden kaç sayfa olacak, ben de merak ediyorum. E hadi bana ve yazmayı tutku edinmiş herkese kolay gelsin. (Not: Zaten aşkla yapmasan çekilir dert değil!)

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

21 Mayıs 2016 Cumartesi

INSTAGRAM, BLOG'U ÖLDÜRÜR MÜ?

Evlilik aşkı öldürür mü gibi oldu bu... Neyse, lafı uzatmadan direkt konuya gelelim. Instagram, blog'u öldürür mü? Ben Instagram'a çok geç katılanlardanım. Geç dediysem, baya geç. Bu Ekim ayında katıldım, daha bir yıl bile olmadı yani. Biliyorsunuz, benim en aktif kullandığım sosyal medya blog'um, her şey derli toplu bir arada duruyor blogda. Ama arkadaşlarım çok ısrar etti Instagram da aç diye, öyle açtım işte Instagram'ı.

Bence, Instagram blog'u öldürmemeli. Ancak acı gerçek şu ki, öldürüyor. Bende böyle bir durum olmadı, yani Instagram açtıktan sonra blog'umu ikinci plana atmadım. Blog benim için her zaman en özel ve en güzel yerde duruyor çünkü. Instagram'sa daha anlık bir şey ve daha çok kişiye ulaşabiliyor. Ama asla bir blog değil. Blog'un izleyici kitlesi, blog kullanıcı ve yorumcuları hep daha elit. Daha farklı bir çizgide bloggerlar. O nedenle ben blog'umu çok seviyorum. Instagram asla blog'un yerini tutamaz. Ama evet, Instagram açanların neredeyse çoğu bir daha blog'larına yazı girmiyor. Bazen Instagram profillerinde blog linkleri görüyorum, tıklıyorum bakıyorum, aylardır yazı girilmemiş. Kullanıcı Instagram'ı kullanmaya başlamış, blog'u da eskimiş bir köşede. 

Ben Instagram'da belli konularda paylaşımlar yapıyorum, yani öyle her anını paylaşanlardan değilim (eğer öyle bir beklentiniz var idiyse, üzgünüm). Her gün de paylaşım yapmıyorum. Haftada bir iki fotoğraf paylaşıyorum. Yani kontrollü bir Instagram kullanıcısıyım. Paylaşımlarım genelde kitap, doğa ve kendi günlük yaşamım üzerine. 

Mesela bugün, "Windows masaüstü fotoğrafçılarını kıskandıran fotoğraflar çektiğim doğrudur! Bu da geçen yıllardan bir "uzun yol" fotoğrafı..." notuyla şu fotoğrafı paylaştım: 


Bazen böyle paylaşımlar... 



Bazense #bookstagram fotoğrafları paylaşıyorum... 


İşte böyle... Instagram bence blog'u öldürmesin... Blog'un yeri çok başka... Instagram'a sadece telefondan fotoğraf yüklenmesi de kullanıcıyı küçük telefon ekranına mahkum ediyor. Bilgisayardan da fotoğraf yüklenebilseymiş keşke. Bir de Instagram'da link verilmiyor. Bu da negatif yanlarından bir tanesi. Eh, Instagram demişken, eğer beni takip etmek isterseniz, detaylar aşağıda! 

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

20 Mayıs 2016 Cuma

YEDİĞİMİZ YOĞURT YOĞURT MU, İÇTİĞİMİZ SÜT SÜT MÜ?

Hani televizyonlarda, gazetelerde herkes bas bas bağırıyor ya "Sağlıklı beslenin! Sağlıklı beslenin!" diye, e tamam iyi hoş güzel de, bunu nasıl yapabileceğimizi de söyleseler keşke! Markette satılan beyaz peynir beyaz peynir mi, yoğurt yoğurt mu, süt süt mü? Hayır! Raf ömrü uzatılmış, içlerine kimyasal basılmış "şeyler" onlar, ama peynir değiller, yoğurt değiller, süt değiller... Yani sağlıklı diye tanımlanan şeylere nasıl erişeceğiz biz? Muzun kilosu neden pahalılandı mesela? Bir muz, tek bir muz üç lira ediyor resmen, yok artık! Doğadanın bize sunduğu bir meyve için tonla para ödüyoruz! Çiftçilik öldü, bahçecilik öldü, biz yok ettik doğayı, şimdi de her şey pahalılaştı, üstelik pahalılaşırken sağlıksızlaştı, hastalıklar çoğaldı, yayıldı... Meyve alıyoruz ama o meyve meyve mi? Sebzeler aynı şekilde... Meyve sebze mi yiyoruz, yoksa kimyasalları mı? Sütler, peynirler de artık fabrikasyon... E biz ne yiyelim? Ne yiyelim, nasıl yiyelim de sağlıklı beslenelim? Herkes yazıyor ama iş pratiğe gelince bunun yolunu gösterseler bize keşke...



Cem Seymen Para Dedektifi programında bu hafta Karadeniz'in, Trabzon'un, Rize'nin sorunlarını anlatıyor. Yaylaları anlatıyor. Orada öyle güzel bir şey söylüyor ki, ben de altına imzamı atarım! Turizm için diyor ki: "Yaylada bile hep endüstriyel ürünler... Burada Karadeniz'in kumaşı, Karadeniz'in balı, Karadeniz'in çayı, Karadeniz'in fındığı olmalı, Karadeniz'in pekmezi, Karadeniz'in reçeli, Karadeniz'in tereyağı olmalı... Mıhlama, kuymak olmalı... (Arkasındaki kafeyi göstererek) Burada hamburger olamaz... Hamburger bizim ürünümüz bile değil... Ben Karadeniz'e gelmişim, niye hamburger yiyeyim? Bu yörenin o muhteşem ürünlerini yemeliyim... Pizza niye yiyeyim? Burası İtalya mı? Hamburger niye yiyeyim? Bir İtalyan köyüne gideyim de mıhlama koysunlar önüme, bunu isteyebilir miyim? Acaba menülerine mıhlama koyabilirler mi? Türk mutfağı zengin ama yok... Hamburger yiyeceğiz, pizza yiyeceğiz, ondan sonra da turizmi geliştirmeye çalışacağız! Bu kadar çok endüstriyel ürünün satıldığı, dokusunu, doğasını, kendine özgü ürünlerini kaybeden bir yere turist gelip ne yapsın?"

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert


18 Mayıs 2016 Çarşamba

BOZBALIK KÖYÜ KAPILARINI AÇIYOR!





Bildiğiniz gibi, Ters Düz'deki olaylara ev sahipliği yapan Bozbalık Köyü'nün artık bir web sitesi var! Bozbalık'taki etkinlikler, mekanlar, köyde konaklama ve daha pek çok bilgi için hemen şimdi siteyi ziyaret edin. 

Not: İkinci kitap şu an yazım aşamasında. Takipte kalın. Ters Düz'ün devamı geliyor, Bozbalık'ta sular durulmuyor!

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

16 Mayıs 2016 Pazartesi

İNTERNET BİZDE DE BEDAVA OLUR MU?


Geçen günkü BBC'nin haberini hayranlıkla okudum.


Estonya'da wifi ücretsizmiş. Hem de 2000 yılından beri


Ücretsiz wifi sayesinde herkes her işini internetten hallediyormuş


Düşünebiliyor musunuz?


Bizler internet erişimi için evdeki internet hattına ayrı, cep telefonuna ayrı, ofise ayrı, yazlığa ayrı ayrı faturalar ödeyeduralımEstonya'da insanların böyle bir harcaması yok. Onların cephesinden bakıldığında bizimkisi (haklı olarak) tamamen gereksiz bir harcama


Yani birisi çıksa dese ki "Türkiye'de herkes evine ayrı cebine ayrı wifi hattı alıyor", "Aaa, deli mi bunlar?" der bir Estonyalı.


Bitmedi...


Yine bu habere göre, Estonya'da vergi beyanından seçimlere kadar her şey online ve elektronik yollardan yürüyormuş. 2007 yılından bu yana Estonyalı seçmenler dünyanın hangi köşesinden olursa olsun, online oy kullanıyor.


2000 yılından bu yana hükümet ve parlamento kağıt kullanmıyor. Bütün faaliyetler elektronik kayıt sistemiyle sürüyor.


Sağlık sisteminde ve reçete yazımında da kağıt yok.


Planlara göre 2020 yılında nakit para kalkacak.


Okullarda çocuklar 7 yaşından itibaren bilgisayar ve programlama dersleri görüyorlar.


Ve anayasasında "İnternet ücretsiz karşılanması gereken bir vatandaşlık hakkıdır" ibaresinin bulunduğu tek ülke de Estonya.


Ne diyelim, böyle haberler okuyunca insanın canı çekiyor... Keşke internet erişimi bizde de ücretsiz olsa... Olsa da, internet yüzünden her ay gereksiz harcamalar yapmaktan kurtulsak...


12 Mayıs 2016 Perşembe

KİTAPLAR, KİTAPLIKLAR, DUYGUSALLIKLAR


A a, hangi eve gitsem rafta bir tane Ters Düz!

Bu, fotoğrafın açıklayıcı cümlesiydi... 

Şaka bir yana, ben gittiğim evlerdeki kitaplıkları incelemeyi çok seviyorum.

O raflarda hangi kitapların durduğu, rafta nasıl sergilendikleri... Saatlerce kütüphane gezip kitap karıştırabilirim... Hiç sıkılmam...

Geçen yıl 5 Haziran'da şöyle bir yazı yazmışım. Onu hatırladım, hatırlatayım:

Babamın m-tr-z-ilyon tane dergisi ve kitabı var. Abartmıyorum, isteyen buyursun eve gelsin, yerinde incelesin, hatta gelmişken birkaç tanesini de hediye edelim, okuya okuya gitsin. Zira bu sayı her geçen gün artmakta ve artık kütüphane nefes alamıyor. Neredeyse antika değeri olanyüz binlerce teknoloji, bilim, sinema, televizyon, dekorasyon, seyahat, yaşam, çizgi roman ve mizah dergileri artık raflara sığmıyor! On adet ayrı ansiklopedi serisi var! 1960'lı yıllardan beri bir sürü dergi toplamış babam, daha eskilere ait sakladığı dergileri de var, ama kabaca böyle söyleyeyim. Atmaya kıyamazsınız, o kadar kıymetliler ki... Ben de aldığım her dergiyi kitabı saklarım. Ama bir yandan da düşünüyorum: Bu kadar şeyi sakla sakla ne olacak? Babam yıllardan beri saklıyor (sonuçta evdeki kütüphane de bu yüzden var), ben de saklıyorum ama aslında temizlik yapmak da lazım. Çünkü bu sefer yenilerini koyacak yer kalmıyor. Yüzlerce raf, çekmece, dolap var ama yetmiyor. Birine verecek olsan değerini bilecek bir alıcı çıkmıyor, satayım desen -en azından bizim ülkemizde- alıcısı çıkmaz.  Ayrıca niye satayım yahu güzelim dergileri? Hediye veririm daha iyi. Yani atsan atılmaz satsan satılmaz.Okul kütüphanelerine ve özel ilgi alanı olan kişilere vereceğiz biz de bazılarını, ama ver ver sonu gelmez yine de. Üstleri toz tutuyor, biz titizlikle saklıyoruz. Yani uzun lafın kısası aslında eşyalara kölelik, kitaplara hamallık yapıyoruz. Yahu şu teknoloji ne büyük nimet! Ne büyük temizlik! Yoksa bunca kitabı dergiyi biriktirmekten içinde kaybolur insan...

Bu yazıyı yazdığım günleri çok iyi hatırlıyorum. Sürekli kitap, daha çok kitap alıyorduk ve bu yazıyı yazarken "ARTIK YETEEER!" dediğim bir dönemdi.


Ne değişti?

Hiçbir şey.

Hala çok kitap alıyoruz ve kütüphanede kitap koyacak yer kalmadı artık!

Zaten ben hep ne diyorum: Bizim evde aslında kitaplar yaşıyor! Biz onlara misafirliğe gelmişiz! 

Aslında sizlere evdeki kütüphanemizle, benim en çok sevdiğim ve ara ara elime alıp karıştırdığım kitaplarımla, odamla, çalışma masamla ilgili bol fotoğraflı daha çok yazmak istiyorum. Geçen odamı tanıttığım bir yazı yazmıştım ya hani, öyle şeyler yazmak hep aklımda. Çünkü biliyorum ki sizler de kitap, kağıt, kalem, kırtasiye delisisiniz benim gibi. 

Unutursam, mutlaka hatırlatın.

Şimdilik iyi akşamlar! 

Beni bloglarımın yanı sıra daha çok içerik ve paylaşım için aşağıdaki sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz: 

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

11 Mayıs 2016 Çarşamba

BOZBALIK KÖYÜ'NÜ ÇİZMİŞ!


Herkese merhaba! Dün kendi yaptığım birkaç çizimimi paylaşmıştım, bugün de sıra benim için yapılan bir çizimi paylaşmakta... Ters Düz'de olayların geçtiği kurgu ürünü Bozbalık Köyü'nü okurken kafasında hayal ettiği gibi çizmiş Cihan! Şu huzurlu, sakin ve doğa harikası Bozbalık manzarasına bakınca onca sırrın, gizemin, entrikanın ve karanlıkta gizlenen diğer şeylerin Bozbalık'ta gerçekleşiyor olduğuna inanmak güç doğrusu. Eh, ne demişler, görünüşe aldanmayın! #yokböylebirköy

En öndeki evi Ece ve kardeşlerinin evi olarak düşünüp çizmiş...

Bozbalık'ın kendi sayfası için: http://bozbalikkoyu.blogspot.com.tr/

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

10 Mayıs 2016 Salı

ESKİ ÇİZİMLERİMDEN BİRKAÇI

Bugün biraz nostalji yapıp eski çizimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum...

İlkokulda okuma yazmayı öğrendiğimden beri yazdığımı zaten biliyorsunuz, ama aslında ilkokuldan çok daha önceye dayanan ilk merakım çizmek benim. Çizmek, özellikle de çizgi roman yapmak benim için her zaman vardı. İlkokulda saman kağıtlara kurşun kalemle çizdiğim ve sonra renkli boya kalemleriyle renklendirdiğim bir sürü çizgi roman dizimi hala saklarım (ama onlar benim için çok özel, şimdilik kendime saklayayım). Altta paylaşacaklarım kurşun kalemle değil, daha sonraları mürekkepli kalemle yaptığım çizimlerimden birkaçı...


Çok çok çok eskiden yaptığım çizgi roman serilerimden sevdiğim bir kare! Karakter büyüleyici su altı dünyasına tehlikeli bir dalış yaparken...



Bu arada, hakkında birkaç şey söylemeden geçmeyeyim... Benim de büyük zevkle okuduğum, hatta Ters Düz'de bile bunun izlerine rastlayabileceğiniz Zagor'u hepiniz bilirsiniz... İşte geçtiğimiz ay, Zagor'un yaratıcısı İtalyan grafiker Gallieno Ferri 87 yaşında yaşamını yitirdi. Kendisi 120 bölüme ve 600 kapağa imzasını atmıştı. Ben Zagor'u çocukken çok severdim, hala da ara ara açıp okurum. Zagor ve Çiko yola bundan sonra meşhur Ferri'siz devam edecekler...

Ee, nasıl, beğendiniz mi çizimlerimi? Yedi yıl önce falan yapmıştım sanırım bunları... 

Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...