30 Eylül 2016 Cuma

İÇERDE'N BİLDİRİYORUM VE ARKADAŞLAR İYİ MİDİR?


Sezon geçmiyor ki ekranda yeni bir mafya dizisi olmasın! Geçen sezondan devam eden Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz'dan sonra, bu yıl da tabancalı tüfekli, bıçaklı sopalı, kanlı kasaplı bir dizimiz oldu (Kurtlar Vadisi vardı on yıl önce, hala var mı o?). Kebapçı Celal'in bıçaklı kıymalı sahneleri bana biraz fazla geldi. Diziyi kadın seyirciyi düşünmeden yapmışlar sanki. Hep kavga hep dövüş. Hele ilk bölümde, duygular resmen es geçilmişti. O naiflik yoktu. Sert ve soğuk bir ilk bölümdü. İki hafta önce, ilk bölümü 19 Eylül Pazartesi akşamı yayınlanan diziyi ben ancak bugün, hatta biraz önce izleyebildim. Konu fena değil. Yani. Dizinin son sahnesine kadar bir şekilde izliyoruz. Son sahnede ters köşe oluyoruz. Ama ben internette okudum, hakikaten Köstebek filminin aynısı! Uyarlama değil. O filme bir gönderme yok. Bu nedenle esinlenmişler/çalmışlar yorumları yapılıyor sık sık. Bir anda soğudum diziden. İçerde meğer Köstebek filminden uyarlama/esinlenme/çalınmaymış! Yaşadığım hayal kırıklığı ve diziden ışık hızıyla soğumam. Dizinin başında yazmıyor yani teknik olarak bir uyarlama değil ama filmle olan konu benzerliği "izleyicilerin gözünden kaçmamış".


Çağatay Ulusoy'un romantik serseri rollerinden fazlasıyla sıkılmıştım ama sanırım ilk kez bu dizide gerçek bir karaktere bürünmüş. Çağatay Ulusoy bu dizide oyunculuğunu gösterebileceği bir rol seçmiş, iyi seçim. Ama Kuzey Güney'deki Kuzey'i fazlasıyla hatırlatmıyor mu? Sarp olmaya çalışırken mimikleriyle, hareketleriyle sanki Kuzey'i taklit ediyor gibi geldi bana. Ama onu bir tek Kıvanç Tatlıtuğ başarabilir. Bir kere bu bir. Aras Bulut İynemli'yi izlemeyi severim. Yaş olarak Ulusoy ve İynemli birbirlerine ne yakın ne uzak duruyorlar. Bensu Soral'ın avukat, Damla Colbay'ın gazeteci rolünüyse fazla karikatürize buldum. Çıplak Gerçek'teki rolüyle hafızalara kazınan Mustafa Uğurlu, kötü polis rolüne çok uymuş ama sinir edici bir karakter gerçekten. 


Toygar Işıklı yine Karadayı'nın müziklerine benzer müzikler yapmış. Sanırım o da artık Serdar Ortaç gibi kendini tekrar etmeye başladı. Tamam müzikler, jenerikler güzel, hatta çok güzel. Ama biz bu melodileri daha önce elli defa duyduk yani. 

Aslında zaman atlamalı, flahback'li dizileri bizim seyirci hiç sevmez. Ama İçerde sevildi. Bunu da hiç şüphesiz mafyalı, tabancalı, kavga dövüşlü sahneleri seven erkek seyirci sağladı. Bakalım dizi nasıl devam eder? Bu hafta en çok izlenen dizi oldu kendisi. 

Ama hayıııır, uzun zamandır iyi karakter rolleriyle ekranlarda olan Çetin Tekindor'a ben bizim kitaptaki şeyin rolünü verecektim, anladınız siz! Artık kapıldı kendisi! 

Gelelim Arkadaşlar İyidir'e... Pazar akşamları yayınlanan bir gençlik dizisi. Reytingleri başta iyiydi, şimdi düşmeye başladı. Çünkü dizide bir kötü kız var ki, yani yaptıkları akıl almıyor. Niye o kadar kötülük saçıyorsun Gizem? 

Dizi üniversite birdeki öğrencilerin hayatlarını anlatıyor ama o kadar çok öptün öpmedin muhabbeti var ki, hani bırakın liseyi, ilk okulda bile böyle muhabbetler dönmüyor artık. Yani dizi arada kalmış. Teenage'lere mi hitap ediyor yoksa genç yetişkine mi? 

Hani şu yazımda yazmıştım ya, aynen dediğim gibi oluyor: Şundan gönül rahatlığıyla emin olunabilir ki Miss Turkey kızları  bundan sonra Kösem Sultan'ın hareminde, çeşitli gençlik dizilerinde ve yalılı/köşklü dizilerde arz-ı endam edeceklerdir. 


İşte Aslı Melisa Uzun da sıfır oyunculukla Arkadaşlar İyidir'in başrolüne konmuş. Rol yapamıyor, sesini kullanamıyor. Bir tuhaf yani. Güzel mi? (Ya bana sorarsanız güzel de değil.)

İdris Nebi Taşkan da sesini kullanamayan bir diğer oyuncu. Sesi kısık resmen. Sesi çıkmıyor. Hasta olmuş gibi. Bazı dizilerde dublaj yapıyorlar ya, esas dublaj ona lazımmış. Kulak tırmalayıcı bir sesi var. Oyunculuğu da donuk. Bir de Engin Öztürk'ün küçüklüğü sanki.



Akın Akınözü'nün oyunculuğunun da gelişmeye çok ihtiyacı var. O da Şükrü Özyıldız'ın çocukluğu sanki. Saçlar aynı.



Kısacası, Arkadaşlar İyidir oyunculuk yapamayan üç başrolü ve lise dizisi mi yoksa üniversite gençliği mi olduğuna karar veremediği senaryosuyla, daha çok gitmez gibi görünüyor. Finali yakındır. 

Öyle işte... Kördüğüm hakkında da karmaşık duygular içerisindeyim. Sevdiğim bir dizi ama iyice kördüğüm oldu artık. Neyse ki Feyza'yı canlandıran Tülay Günal hala dizide. Geçen sezon finalinde kendisini vurmuştu çünkü. Belçim Bilgin'in ayrılması iyi oldu çünkü onun da dediği gibi "Naz'ın hikayesi bir kördüğüme dönmüştü". Peki madem ilk bölümden ayrılacağı belliydi, Fox'un yeni sezon tanıtımında işi ne? 


Ama Fox'un yeni sezon tanıtımı muhteşem olmuş! Muhteşem Yüzyıl Kösem: Bağdat Fatihi IV. Murat (evet, dizinin bu sezonki adı da bu)'i de çok güzel geçirmişler aradan! Tarihi karakterlerin duvarda bir tabloda olması akıllıca. Herkes gibi dans etselerdi inandırıcı olmazdı diye düşünmüş olmalılar. O müzik de hoşuma gitti. Nurgül Yeşilçay, Farah Zeynep Abdullah ve Aslı Tandoğan'lı ilk bölümü izlemeyi düşünüyorum. 

(İzlenecekler birikti...) 


27 Eylül 2016 Salı

BU YAZ NASIL GEÇİP GİTTİ?

Acısıyla tatlısıyla bir yazı daha geride bıraktık... Yaz güzel mevsim. Ama her güzel şeyin bir sonu var. İşte bu yazın benim için nasıl geçtiğinin, çektiğim fotoğraflarla kısa bir özeti... Kısa dediğime bakmayın, Haziran'dan Eylül'e nereye gittiğimden nerede ne hissettiğime her şeyi anlattım!



Temmuz'dan başlayalım.

Temmuz'un ilk haftası Antalya Kemer Göynük'teki beş yıldızlı Otium Hotel Life'taydım.

Otelin eğlence ekibi az sayıda kişiden oluşuyordu. Gündüz yoga dersi verenle akşam havuz başında dans eden aynıydı mesela. Yine de hepsi samimi ve güler yüzlüydü. 

Yemekler... Eh, açık büfe işte... Hiç et yoktu. Hep ıvır zıvır şeyler vardı, turistler beşer beşer götürüyordu tabakları. Ama meyve, tatlı çeşidi oldukça boldu. Yemekler de lezzetliydi.

Hiç et yok diye herhalde tepki gelince, bir akşam Türk gecesi yaptılar. Kebaplar, mantılar, aklınıza gelen gelmeyen ne varsa...

Kısacası mide fesadı...

Ve çöpe giden bir sürü yemek... Keşke oteller bir yerlere verseler günün sonunda artan yiyecekleri... Yazık olmasa...


Genelde hep havuza girildi. Böyle güzel bir havuzu vardı. Ben bu fotoğrafı sabah herkes uyuyorken kalkıp çektim tabii.


Deniz biraz dalgalıydı ama Kemer'in denizi açık olduğu için dalga hep olur zaten. Plaj neredeyse boştu, herkes havuz başında olduğundan. Ben birkaç kez denize de girdim. Oteldeki son akşamlardan birinde azıcık yağmur da yağdı, rüzgar esti... 


Akdeniz akşamları bir başka oluyor... 🎈



Akşam güneşi kimeydi?



Bu arada bu fotoğrafı da aradan koyayım, burası Afyon... Afyon'da vişneli ekmek kadayıfı mutlaka yenir!


Ve bu fotoğraf da Trabzon'dan... Doğu Karadeniz, aniden bastıran yaz yağmurlarıyla (ve hemen ardından çıkan güneşleriyle) ünlüdür. Hani bir genel kültür yarışmasında sorulursa diye... 


Derken... geldik Marmaris'e! Her yaz Marmaris, çünkü hep bir başka Marmaris!





Bu fotoğraflar Selimiye'den... Hani evet, son zamanlarda adını Kenan İmirzalıoğlu/Sinem Kobal haberlerinde duyduğunuz Selimiye'den... Selimiye hakkında daha detaylı bir yazıyı şurada yazdığım için bu kısmı kısa tutuyorum. 


life is better with water 💦 diyorum...



Benim için tatil bisikletsiz olmaz. O nedenle her gün bisiklet sürdüm! Ve haliyle bisikletim sık sık bozuldu, lastiğine bir şey oldu orasına burasına derken sürekli bisikletçi arar hale geldim! Tatil beldelerinde bisikletçi bulmak bir dert, çünkü en ufak bir tamirat işinde bile yeni bisiklet parası istiyorlar. Detayları şurada yazmıştım.


Fokur fokur kayna vişne reçeli...🍒 Evde pişiyor hem de mis gibi! Ben özellikle kırmızı renkli reçelleri daha çok seviyorum! Vişne, kızılcık, hamofta, çilek, erik... Ve daha nicesi... Hepsine bayılırım! Reçelsiz bir kahvaltı sofrasını hayal bile edemiyorum!



Kahvaltı demişken... Yaz, uzun ve keyifli kahvaltı sofralarıyla, muhabbetle doluydu... Kızılcık, vişne, çilek reçelleri, ayrıca tabii ki bal da gördüğünüz gibi sofranın başköşelerinde. 


Araya bir kendi fotoğrafımı koyayım. 


Ben tatildeyim, peki ya Ters Düz? Ters Düz tatilde!


Burası Marmaris'te ilk kez bu yaz gittiğim çok hoş bir kafe. Adı sanırım Birinci Peron'du.



Ve günübirlik Datça! Detayları şurada yazmıştım. 


Yaz sıcağında en iyi buz gibi İsveç polisiyesi okunur.☀❄ deyip Camilla Lackberg siparişlerimi verdim. Yabancı'yı bitirip şurada yorumlamıştım. Şimdi Saklı Çocuk'u okuyorum.




Tatilde bol bol kendi kitabımı da yazdım! Hani Ters Düz'ün ikincisini... İkinci kitabı bitirme çalışmaları tüm hızıyla sürüyor... Çok az kaldı!
                             

Yazı çalışmaları sürüyor... Şu renklere bakar mısınız, tablo gibi tablo! 


Yine Selimiye'deyiz. Always happy, positive and energetic.


Selimiye'de sabahları çıkan sıcacık köy bazlaması... Haritaya benziyor. 





Çiftlik Koyu... 



Ve Haziran, Temmuz, Ağustos derken Eylül geldi, tatil yerleri sakinleşti... An itibariyle Marmaris'in koyları da beach'leri de bize kalmıştır! 🐬 Bu fotoğraf Turunç'tan. 


Yaz... bitmesen? 


İçmeler'den denize bakış... 


Bon appetit! 🐝 Joya Del Mar bu yıl çok kalabalıklaşmış ve hizmet kalitesi düşmüş ama yemeklerin lezzeti aynen devam... 



Ve... İşte tatilin belki de son fotoğrafı. Marmaris Marina'dan. Sadece bir hafta öncesinden. Tatilin sonuyla birlikte rüzgarlar gelmişti. 🍃 Mevsim dönüyordu ve biz inatla yalınayak dolaşmaya devam ediyorduk. 👣

Ee, peki sizin yaz tatiliniz nasıl geçti? Anlatın haydi! 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

facebook.com/ofluoglumert 

25 Eylül 2016 Pazar

HOŞ BİR PAZAR ÖĞLENİ


Un helvası, dondurma, muzlu puding, çaylar ve samimi bir mekan. Yüzümde yediklerimden değil, sohbetin güzelliğinden kaynaklanan bir gülümseme. Tabii lezzetler de yerinde. Avizede sallanan fincanlara dikkat. İşte sonunda, Velvet Kafe Velvet Kafe dedikleri yerdeyim! Detaylar yazıda!

Bu pazar günü ne yapmalı ne yapmalı... Bir şeyler yazmak, roman yazmak, blog yazmak, blog okumak, kitap okumak, dergi okumak, dizi/film izlemek... Hepsi cazip seçeneklerdi, ne de olsa hava bulutlu mu güneşli mi belli değildi. Ama sonra Firdevs Yöreoğlu dile geldi ve dedi ki: 


"Sen Bihter Ziyagil'sin aptallık etme."

Yani tercümesiyle:

"Sen 7/24 tempoda okula (ya da diyelim ki) işe giden şehir insanısın. Aptallık etme. Bi' pazarın var bari tadını çıkar."

Tamam, dedik, en yakın arkadaşlarımdan biri olan Pınar'la kendimizi Galata'da, Velvet Kafe'de bulduk.

Taksim'de Pınar'ı beklerken bu fotoğrafı çektim. 

Bu Velvet Kafe'yi ilk kez Itır Hoca'dan duymuştum (kendisinin de doğum günü bu arada, tekrardan mutlu yıllar!).

Sonra internette de araştırdım epey. 

Herkes un helvasından bahsediyordu internetteki post'larda...

Ben bugün gitmeden incelediğim bir post'ta da pudingini gördüm, dedim olmadı ikisinin de tadına bakarım... 

Sonra her ikisinden de sipariş verdik.

Hem dondurmalı un helvasından hem de muzlu pudingden...


Ama internetteki efsaneye göre, çayı hangi fincanda içmek istersek o fincanda getiriyorlarmış. Oysa bize soran olmadı! Bu nedenle biraz hayal kırıklığına uğradık. Buna ek olarak, internette çalışanların çok misafirperver, güleryüzlü olduklarından bahseden post'lar okumuştum. Ama biz öyle ultra bir güleryüz göremedik. Ve bundan şu dersi çıkardık: İnternette gördüğün her şeye inanma!

Peki Velvet Kafe'de fiyatlar nasıl? 

Şimdi fiyat listesine geçiyorum: 

Un helvası: 10 lira + dondurma: 2.5 lira 

Puding: 10 lira

Çay: 5 lira

Un helvası ve dondurma çok lezzetliydi. Puding üstüne biraz fazla geldi. Çayı da maalesef biraz pahalı ve yetersiz bulduk. Çünkü sadece kuru bir çaydı. Artık en kötü kafelerde bile çay tabağının yanında bir küçük kurabiye, bir dilimcik kek ya da hiç olmadı, küçücük bir çiçek vererek sunumu güzelleştiriyorlar, yapmayın!


Kafenin ambiyansı oldukça hoş... Avizedeki fincanları sevdim ben en çok. Ama yer sıkıntısı var. Biz kasanın en önündeki masaya oturduk. Kafe dört beş masadan ibaret. Yani konuşulacak çok özel şeyleriniz varsa, sizi hop şu yazıma alayım! 

Bu arada, Pınar airbnb'den bularak gittiği Fransa'daki odasını anlattı... Günlük sadece 15 Euro vermiş (ben burada şok oldum tabii ki) ve ev sahibesi çok tatlı bir çiftmiş! Bir ara benim de şu airbnb'yi çözmem gerek! 

Ve... Velvet'e giden ya da airbnb'yle bir yere gidenleriniz varsa, yoruma bekliyorum!

Pazarın geri kalanını herkesin bol kitaplı geçirmesi dileğiyle! 




SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...