Sırrın var mı?
İçinde tuttuğun herhangi bir şey, bir küçük düşünce, kafanın arka plan sekmesinde dönüp duran bir bilgi, kulak zarının dibindeki bir inşaat kadar gürültülü ya da belki arı vızıltısı kadar (ve ben tam bunu yazarken odama vızıldayarak devasa büyüklükte bir kraliçe arı girdi, kimse bunun bir işaret olmadığını söylemesin, acaba bana ne anlatmak istiyor) belli belirsiz de olsa seni rahatsız eden herhangi bir fikir, senin sırrın olabilir.
Herkesin bir sırrı vardır.
Burada illa da bir kurgu romandaki ya da televizyon dizisindeki kadar abartılıp dramatize edilecek kadar karanlık bir sırdan söz etmiyorum.
Küçük bir çocukken bir soğuk sandviç tezgahından sandviç çalan adamı görmüşsündür, adam da seni görmüş ve eliyle "Şşşşt" yapmıştır, ardından senin şaşkın bakışların altında "olay yeri"nden hızla uzaklaşırken yaşlı sandviççi amca sana dönmüştür ve tüm sevecenliğiyle "Söyle bakalım ufaklık, ne istiyorsun?" diye sormuştur, sen birazdan para vererek bir sandviç alacak olmana rağmen senden çok büyük yetişkin bir adamın o sandviçi rahatlıkla çalıp yoluna devam etmesine sessiz kalmışsındır ve aslında bu da pekala bir sırdır.
Bazen dersin ki: Hepsi iki dudağımın arasında ama, bıraktım kafamın içinde kalsınlar.
Bazen de zihnindeki düşünceler asla susmaz, seni asla
rahat bırakmaz, yakandan tutup seni kendine döndürerek onlarla yüzleştirmeye çalışacak
kadar küstah olurlar. Elinde olsa kafanı duvarlara vura vura patlatarak
hepsinden kurtulmak istersin.
Ama onları zihninden atmak
için çabalaman gerekli midir? Belki kaybedeceğin, yooo, belki de kazanacağın bu mücadeleye
girmek yerine, onlarla yaşamayı öğrenemez misin? Onlara, seni anlıyorum,
pişmanlık, seni anlıyorum, özlem, seni anlıyorum, öfke, seni anlıyorum, hayal
kırıklığı, seni anlıyorum, yalnızlık ve ne olur sizler de beni anlayın deyip,
zihninde kendi hallerinde yaşamalarına, ama bir daha asla yoluna çıkmamalarına
izin veremez misin?
Yine de bazen bir sırrı paylaşmak ister canın.
Kendince çok değer verdiğin o sırrını
anlatacak birini bulmayı...
Ruhunu açacağın, kalbini akıtacağın, gerçekten
içini dökeceğin ve tüm bunları koşulsuz bir teslimiyet ve iç güvenliğiyle
yapabileceğin birini...
Burada iki zor aşama vardır. Kendine sorman gereken ilk
soru şudur: Bunu yapmayı gerçekten istiyor muyum?
Bunca zamandır içinde tuttuklarını ilk kez sesli bir
biçimde birine anlatmak, onları daha gerçek mi kılar ve hayatını daha dönülmez bir noktaya mı sokar? Bilemiyorsun. Belki bu seni daha kötü çıkmazlara sürükleyecek,
belki yeni kapılar açacak. Belki bundan sana zarar gelecek, sırrın
ortalığa saçılacak. Ya da belki de hiçbir şey olmayacak. Sadece anlatmış,
düşüncelerini dillendirmiş ve boşluğa bırakmış olacaksın.
Sırrını birine anlatmayı gerçekten istiyor musun
sorusunun cevabı eğer evetse, o zaman geçilecek ikinci aşama daha zor bir
soru olarak önünde belirir: Bunun için doğru insan kim?
Hiç şüphesiz akla ilk önce ailenden biri veya çok yakın bir arkadaşın gelir.
Belki nefis bir San Sebastian cheesecake yiyip bir kahve içerken
birdenbire açarsın konuyu ve saatler dertleşerek geçer gider, belki biraz olsun
için rahatlar, bir anda ortada sır mır kalmaz, oh, bu kadar kolay mıymış, evet,
aslında bu kadar kolaymış, sonra sinemaya gidip bir filmde insanların daha
büyük sırlardan dolayı ödediği bedelleri izlersiniz.
Sırrını bir psikologa da anlatabilirsin. Tıpkı ailenden biri
veya çok güvendiğin bir dostun gibi, ona da anlatabilirsin ve o sana onlardan
daha iyi fikirlerle karşılık verir. Yani işin uzmanı olmayan biri seni yalnızca
dinler ve kendince yorumlayıp fikirlerini sunar ama bir psikolog daha iyi bir
bakış açısı kazanmana yardımcı olabilir. Ailen ve dostun gibi o da seni dinler,
yalnızca bunun için para alır ve süresi kısıtlıdır. Elbette, sana gerçekten
yardımcı olmak isteyecektir. Ama nihayetinde onun gözünde sen onlarca
müşterisinden başka bir şey değilsindir. Bu kötü bir şey mi? Hiç şüphesiz çok
uzun bir başka yazının konusu bu. Yani parayla sırlarını anlatıp
rahatlayacaksın, üstüne yeni bakış açıları kazanacaksın. Teşekkürler, belki
başka sefere. Belki de o bakış açıları zaten senin içinde. Belki de tek
istediğin, birine anlatmak. Sadece anlatmak. Anlatmak. Anlatmak.
O zaman, şimdiye dek hiç olmayan bir seçenek çıkar
karşına: Hiç tanımadığın birine anlatmak. Çok korkutucu, ama çok güzel.
Hayatında daha önce hiç var olmamış biri. Ailen değil, arkadaşın değil, işin
uzmanı bir psikolog değil. Sana sokaktan geçen, otobüste gördüğün ya da
şimdilerde koronanın cirit attığı havaalanında karşılaştığın bir yabancı kadar
tanıdık ancak. Ya da belki bir zamanlar gittiğin spor salonunda, yogada, atölyede,
hatta belki gerçek hayatta bile değil, internette tanıdığın biri. Tabii ona
hissettirmeden bazı kriterlerden geçirdiğin ve nihayet ona güvenebileceğin
an'ın artık geldiğinden emin olduğun biri. Hayatın o insanı karşına sırrını
açman için çıkardığını düşündükçe, cazibesine iyice kapılırsın bu fikrin.
Ona güvenebilir misin? Muhtemelen güvenmemelisin. Ama bu
korkunç fikrin cazibesi seni çoktan kendine doğru çekmeye başlamıştır bile ve
bazen de o riski alıp güvenmen gerektiğini hissedersin. Anlatmanın, konuşmanın,
açılmanın büyüsüne işte o zaman kapılırsın. Bazen sadece anlatmak ve anlaşılmak
istersin. Hepsi bu.
Ters Düz'ün sonunda, madalyonun iki zıt yüzü olan üvey kardeşler Ece'yle Nilgün'ün kaderlerini sonsuza dek birleştiren sır (ya da henüz okumadığınız diğer kitaplardaki diğer karanlık sırlar) gibi, bir sır iki insanı yakınlaştırıp hayatlarını sonsuza dek birbirine bağlayabilir. Bu istemeden de olabilir; yani insan karanlık sırrına bir diğerini istemeden de dahil edebilir. Ya da bile isteye yapar bunu. İlki daha çetin bir durum gibi görünse de, aslında bu ikincisi daha zordur. O karar an'ı çok zordur çünkü. Söylemek mi, söylememek mi? Ona nasıl güveneceksindir? İleride sırtından vurulmayacağının garantisi var mıdır? Yoksa ona kendi ellerinle güçlü bir koz mu veriyorsundur?
Ama sırrın hayatları birbirine bağladığı o an'dan sonra, geri dönüş yoktur.
O sıkı düğümü işte kimse çözemez artık.
Bunlar da bu yazının şarkıları olsun: Edvard Grieg - Peer Gynt - Suite No. 1, Op. 46 - I. Morning Mood, Gram Rabbit - Devil's Playground, Sade - Long Hard Road, Anna Calvi - Eliza, Feist - Comfort Me, Elle King - Playing for Keeps, Hande Yener - Bana Anlat, Gram Rabbit - Desperate Heart, Adele - Rolling in the Deep, Edis - Perişanım, Hande Yener - Böyle Biriyim, Kovacs - Love Song, Lana Del Rey - High by the Beach.
Buralarda da çok konuşuyorum:
instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
Buralarda da çok konuşuyorum:
instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
Düşüncelerinin peşinden gitmek bazen çok yorucu oluyor Mert.Yazmak o yükü hafifletiyor bende.Kimselerle paylaşmadığını kaleminle paylaşmak iyi geliyor :)
YanıtlaSilNe güzel kullanmıssın kalemini (klavyeni) cok keyif alarak okudum...
YanıtlaSilEline sağlık mert çok begendim kullandığın her cümle çok doğru,kendş yaşadığım şeyler okumak iyi geldi
YanıtlaSil"Bazen, bir sırrı paylaşmak ister canın."
YanıtlaSilDemek ki durumu kabullendin ve değiştirmek istiyorsun bu gidişatı.
O zaman kimi seçtiğimiz aslında hayatında hangi yolu seçtiğimiz olabilir mi?
Güzel yazı için teşekkürler. :)
*hayatımızda olacak :D
SilSır, tatlı bir şeydir başlarda. Diğerlerinin onu bilmediğini düşünüp kendini tatmin ettiğin bir şey. Ama zamanla bu sırrı ruh kaldıramaz, fazlalık gibi hisseder. Ve yine zamanla onu bilenin yalnızca kendimiz olması bizi rahatsız etmeye başlar ve birden bunu kimseye kolaylıkla anlatamayacağımızı fark ederiz. Her şey burada başlar. Sürekli onun hakkında düşünür ve ona kafayı takarız. Onu birisine anlatmalıyım. Onu birisine anlatmalıyım. Onu birisine... Ve sonra düşüncelerimizi rahat bırakmayan bu konu biraz değişir ve kime sorusuna bırakır yerini. Senin de bahsettiğin gibi en zor kısımdır bu çünkü işin ucunda pişmanlık var ve ne yazık ki geleceği bilemeyiz. Her neyse ben aynı konu hakkında kendi cümlelerimle ilerledim ve çok uzattım bu yüzden burada bırakmalıyım :D Yazını çook sevdim, teşekkür ederim :)
YanıtlaSilheey iyimisin seeen :) hiç böle şeyler yazmazdıın :)
YanıtlaSilÇok hoş bir yazı olmuş. Emeğine sağlık.
YanıtlaSilBazen gerçekten çok ağır geliyor insana sırlar. Paylaşmak istersin ama paylaşman gereken doğru kişiyi bulamak. O sırların ağırlı tanışmaktan daha zordur.
Çok önemli bir çok konuyu aynı anda ele almışsınız :) dur, sakin, yavaş yavaş demek istedim okurken. Genellikle insanların en yakınlarıyla paylaşamadıkları ya da bunu tercih etmedikleri sırlarını paylaştıkları biriyim mesleğim gereği, dediğinizde haklısınız: iyi bir dinleyici bulabilmek büyük lüks..
YanıtlaSilama bu sırrı çok merak ettim ben, öğrenecek miyiz acaba ileride?:)
YanıtlaSilÇok güzel ifade etmişsin, o sesler çoğalınca uyutmayınca seni, yazmak iyi geliyor:)
YanıtlaSilBir kişiye ağır gelen, ama başkasıyla da paylaşılamayan...
YanıtlaSilEn zoru bu işte!
Konuyu tam açmadan da olsa bahsetmek iyi gelmiştir diye düşünüyorum :)
Sır tutmak ağırlık yapıyor insana, anlatmak iyi geliyor, ama kime? Çok hoş bir yazı olmuş, kaleminize sağlık�� ifadenin ustası inst.
YanıtlaSil