Trabzonlu
olup da Kalandar nedir bilmeyen birinden Kalandar'ı çok seven birine geçiş yaptığım şu günlerde bu değişik şenliği sizler için anlatacağım…
ZAMANA
KARŞI YARIŞ: YAŞADIĞIM EN HIZLI GÜN
Tarihlerden 13 Ocak 2015 Salı. Eğer İstanbul - Trabzon uçağım 1 dakika geç kalkmış olsaydı, 18.00'da Meydan'dan kalkan Kalandar servisini kesinlikle kaçıracaktım. Neyse
ki şans benden yana gidecekti, ama o gün bunu bilmediğimden, açıkçası hiç
ümidim yoktu: Kesin yetişemeyecektim. Çünkü Türkiye bir haftadır kar ve buzun
etkisindeydi, ayrıca benim uçağımdan önceki Trabzon uçakları iptal edilip
duruyordu. Hatta biz "acaba uçak kalkacak mı" bilinmezliği içinde 15.45’teki
uçağa 15.15’te alınırken, saat 12.00’ın yolcularının uçağı rötar üstüne rötar
yemeye ve insanlar sinirden kudurmaya devam ediyordu.
Ama mucizevi bir şekilde bizim uçak sorunsuz bir kalkış
ve iniş gerçekleştirdi. Saat 16.00’da kalkmış, 17.20’lerde Trabzon’a inmişti.
Zamana karşı yarışım da o an başladı. 17.40’ta bavulumu almış bir şekilde koştur
koştur havaalanından çıktım. Bizimkilerle hasret gidermek bir yana, sarılıp
öpüşemedim bile neredeyse, beni havaalanından alıp Meydan’a bıraktıklarında
bavullarımı da onlarla eve yolladım! Saat tam 18.00’da Kalandar servisinin son
yolcusu olarak yerimi almıştım.
Bu yaşadığım bir rüya olmalıydı!
ROMAN ARAŞTIRMAM İÇİN KARAKONCOLOS’TAN
KALANDAR’A
Bu Kalandar’ı nereden duydum, nasıl merak saldım inanın bilmiyorum. Aslında bir Karadenizli olarak Kalandar diye bir şeyin varlığından bile pek haberdar değildim, ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu, sadece kulağımda belli belirsiz bir Kalandar sözcüğü vardı o kadar. Bir yıl önce gazetede "Doğu Karadeniz’deki efsanevi karakoncolos yaratığını" anlatan iki üç cümlelik bir yazıya rastladığımda, karakancolosu iyice araştırıp mutlaka yazdığım romanın bir yerinde kullanmaya karar vermiştim. Karakoncolos da beni yöredeki bir etkinlik olan Kalandar’a dek götürmüş ve bu şenlikle ilgilenmemi sağlamıştı. Yörede böyle bir şey yapılmasından hayli etkilenmiştim. Uçak tarihim 13 Ocak olunca da, madem romanda da anlattım, o zaman yaşayıp kendim de görmeliyim şu Kalandar’ı dedim.
Peki nedir bu Kalandar? Kalandar, Rumi Takvim’e göre
yılın ilk ayı. Kalandar’ın birinci günü, Miladi Takvim’e göre Ocak ayının 14.
gününe tekabül ediyor. Nasıl ki yeni yıl 31 Aralık akşamı kutlanıyor, işte
Rumlar da o akşamı 13 Ocak’ta kutluyor.
Bir zamanlar Doğu Karadeniz’de yaşayan Rumlar vesilesiyle
yörede yaşayan halkların da benimseyip kutladığı bir şenlik olan Kalandar, şimdi
yörede pek fazla Rum kalmadığından uygulanırlığını yitirmiş. Ama köylünün
ilgisi sebebiyle çeşitli yaylalarda çeşitli şenlikler yapılmaya devam ediliyor.
Kalandar’ın ritüeli, etkinliği, uygulaması çok!
En basit ve herkes tarafından bilinen Kalandar
uygulaması, erkek çocukların bir evin kapısına “çanta atıp” mani söyleyerek
içine elma, armut, ayva, mandalina gibi şeyler konulmasını talep etmesi. Herkes
biliyor dediysem, herkes eksi ben. Çünkü ben bu çanta/sepet atma işini bile
bilmiyordum! Ama bana kızmayın. Bu gelenekten köylerde yaşayıp haberdar
olmayanlar dahi var. Kalandar bir dağın yamacından diğerine büyük farklılıklar
gösterebiliyor da ondan…
DAĞLARIN
ETEKLERİNDE, VADİNİN DERİNLİKLERİNDE…
Meydan’dan Maçka’ya giden yol 1 saat sürdü. Hava karanlık
olduğu için yolu sadece minibüsün farları aydınlatıyordu ama ben etrafımızın
ağaçlarla, ormanlarla, köy evleriyle çevrili olduğunu biliyordum. Kenarlara
yığılmış çamurlu kar kütlelerine bakılırsa birkaç gün öncesinden iyi kar
yağmıştı –zaten çığ düştüğü haberlere çıkmıştı– ama yollar buz tutmamıştı neyse
ki. Tabii buz tutmadı dediysem, minibüs çıkması gereken yere kadar da çıkamadı.
Saat 19.00’da başlayacak olan etkinlik, Yazlık (Rumca adıyla Livera) köyünün
muhtarının evinin önündeki açıklıkta yapılacaktı. Biz de arabadan inip beş
dakika boyunca oraya yürümeye başladık. Arabanın kuru zemini yerini çamurlu,
balçık balçık, adeta bataklık bir yola bırakmıştı. Hazırlıklı olan herkes çizme
ve bot giymişti, benim İstanbul ayakkabılarımsa anında çamur olmuştu tabii. Ama
şimdi sızlanmanın değil, Kalandar ruhuna bürünmenin zamanıydı!
Gece boyunca çay ve mısır ikramı yapıldı. Bu ikramlar
köyün muhtarı ve ailesinin yaptığı ikramlardı. Bir ara mandalina ve elma
sepetleri çıktı ortaya, devriyedeki jandarmalar için peynirli poğaça ve lahana
sarması da vardı.
SANKİ
CADILAR BAYRAMI!
Kalandar’da köyün genç erkekleri belli kılıklara
bürünürmüş. Bu şenlikte de geleneklere uygun olarak köyün genç erkekleri belli
kılıklar içindeydi. Yüzleri boyalı, kostümlü ve maskelilerdi. Kimi erkek
“çirkin gelin” denilen kılığa girmişti, kimi sakal bıyık takmıştı, kimi orman
adamı, kimi kurt adam olmuştu, kimi yaşlı bir kadın kılığındaydı… Meğer TRT
Avaz ekibi de belgesel için çekimdeymiş. Böyle olunca kostümlü erkekler temsili
olarak bir mani söyleyerek muhtarın evinin kapısına çanta attı:
"Kalandarız kulandarız / Biz Livera uşağıyız / Ahırda
dişi buzaklar / Yukarıda erkek uşaklar…"
Bu Kalandar’ın aslında Cadılar Bayramı’yla pek alakası
olmasa da bir nevi Cadılar Bayramı diyebiliriz çünkü sırf bu çanta atma işi bile
Cadılar Bayramı’nı andırıyordu. Maskeler, kostümler de cabası! En azından
Maskeli Balo yakıştırması yapabiliriz Kalandar için. Şenliğe katılan bizler
için de maskeler unutulmamıştı. Masaların üstünde çeşitli maskeler vardı. Bir
korku filminin setine döndü bir ara ortalık! Aslında bu maskelerin elle
yapıldığı, dikildiği de olurmuş. Ama bu şenlikte hepsi hazır alınmıştı.
İlginçtir ki, etkinlikte görüp sorduğum yetmiş seksen
yaşındaki teyzeler bile "karakoncolos"tan pek haberdar değildi. “Bizden önceki
Rumlar bilir onu en iyi” demekten başka pek yardımları dokunmadı ne yazık ki. Kimi
kostümler “karakoncolos olmak” niyetine giyildiyse de, tam anlamıyla bir
karakoncolos yoktu şenlikte…
Başka ne diyeyim… Saat 21.00 olduğunda minibüs tekrar
şehre dönmek üzere harekete geçince resmen karalar bağladım! İnanın çok
isteksizce, adeta üzüntüyle ayrıldım içi ısıtan Kalandar ateşinin yanından.
Geçirdiğim akşam inanılmazdı. İstanbul’u, trafiği, havaalanını bir anda unutmuş
ve Trabzon’a iner inmez bu harika şenliğe katılmıştım. Yetişebilmiştim. Şans benden
yanaydı. İstemiştim ve olmuştu. Çok mutluydum.
Bundan sonra her Kalandar’a katılmak istiyorum! Diliyorum
ki bir Kalandar’da ateş sizi de ısıtsın…
Not: Şu günlerde romana son halini vermekle meşgulüm. O nedenle kendimi biraz özletebilirim, hepinize sevgiler!
Sansin varmis ki, cok guzel ve degisik bir senlige yetismissin :) Ne mutlu sana... Ne ismini ne de boyle bir senlik oldugunu bilmiyordum, sayende butun detaylariyla ogrendim :)
YanıtlaSilçok orjinalmiş ilk kez duydum
YanıtlaSilçok eğlenmişsin ne güzel
karakoncolos bizim eski türk romanlarında geçiyo bak. gece çıkan korkunç yaratık gibi bişi. hatta rüyama karakoncolos geldi diyolar filan.
YanıtlaSilkalandar ilk senden duydum bak çok sağol. bunu incelicem çok sevdim. :)