12 Nisan 2016 Salı

İTÜ TV'Yİ DUYMUŞ MUYDUNUZ?

Bu sabah yine 06.30'da sebepsizce gözlerimi açtım. Hayır yani dün de oldukça geç yatmama rağmen. Madem yine-yeni-yeniden erken kalktım, ben de her zamanki gibi bilgisayarımı açıp bloguma bir şeyler yazayım bari dedim. Caz radyomu açtım, çayımı yanıma aldım ve klavyenin başına geçtim! Bu yazımın konusu İTÜ TV. Daha önce İTÜ TV diye bir şey duymuş muydunuz? Eğer duymuşsanız, sizi kutlarım. Ama muhtemelen İTÜ TV'yi şu anda ilk kez duyuyorsunuz ve ne olduğu hakkında da hiçbir fikriniz yok. Zira araştırma süremiz içinde ben İTÜ TV'yi bilene pek rastlamadım, doğrusu hiç rastlamadım. Evet, bu Esra Hoca'nın dersinin bir ödevi. Daha öncesinde biz de İTÜ TV'yi hiç duymamıştık. Bu ödev sayesinde İTÜ TV ile tanıştık. İnternette hakkında yazılmış o kadar az yazı var ki, böyle bir yazı yazıp bu konuyu Google'ın arama motoruna sokmayı kendime bir görev bildim. Arayan bulabilsin diye yani.

TRT'DEN ÖNCE O VARDI! 

İTÜ TV, 1952 yılından 1970’te yayınına son verilene (ve 1971’de vericilerini TRT’ye devredene) kadar yayınlarını sürdürmüş olan bir kanal. Yalnızca ülkenin ilk televizyon kanalı olmakla kalmadı, Türkiye’de televizyonculuğu birtakım gönüllü insanların çalışmalarıyla başlatan deneysel bir kanal da oldu. İTÜ TV'de yayınlar tamamen deneme amaçlı yapıldı ve programlar çoğunlukla eğlence/yaşam üzerineydi. "Meteoroloji" haberleri verildi ama bugün bildiğimiz anlamda ana haber verilmedi. Sadece, saat 19.25-1940 arası "Haftanın Olayları" programı vardı. Bu programda "günün son haberleri" sunuldu.

 

"ANTENCİ" OLMADIĞINDAN "MİNARECİ" DİKTİ 

Şimdi hikayeyi biraz başa saralım: 1938 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Kürsüsü Başkanı Mustafa Santur Avrupa'da "televizyon"la tanıştı. O dönemde toplumun televizyon diye bir aygıtın varlığından bile haberi yoktu. Santur, televizyon yayını konusundaki ilk resmi girişimini İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanlığı’na yazdığı 16 Temmuz 1951 tarihli mektupla yaptı. Bu mektupta "televizyon tesisi kurmak çok münasip olacaktır" diyerek gereken cihazların tahmini bedelinin 36.000 lira olduğunu söyledi, üniversite de bu isteğe olumlu yanıt verdi. Santur, başarılı öğrencilerinden biri olan Adnan Ataman’ı TV yayınlarını başlatmakla görevlendirdi. Ataman TV ile zaten çok daha önce Amerika'da tanışmıştı, bu nedenle öğretmeninin ona verdiği bu görev onu çok heyecanlandırdı. Böylece, Böylece Taşkışla’da televizyon için küçük bir stüdyo hazırlandı. Ancak anten sorunu ortaya çıktı. Halit Kıvanç o günleri yıllar sonra “İTÜ’de TV” adlı anı kitabında şöyle anlatıyor: “Ülkemizde TV olmadığından ‘antencilik’ diye bir meslek de var olmamıştır. Düşünülür, taşınılır ve bir minareci bulunur. O nasıl minare tamiri için o yüksekliğe çıkıyorsa, TV anteni için de yukarılara çıkamaz mı? Direk de, Perşembe Pazarı’nda gemi direği yapanlara hazırlatılır.” Buradan da anlaşılacağı üzere, ülkemizde televizyon yayıncılığı adeta "el birliği" ile başlatılmıştırİTÜ TV bir dönüm noktasıdır. İTÜ TV toplumda televizyon kültürünün oluşmasında (ve kısmen) yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır. Artık insanlar haberleri ve toplumsal gelişmeleri yalnızca gazete ve radyodan değil, televizyondan da alabileceklerdir…



Dediğim gibi, İTÜ TV hakkında ikincil kaynak neredeyse hiç yok. "Toplumsal Tarih" dergisindeki Servet Yanatma imzalı makaleye göre M. Tali Öngören ilk yayının 9 Temmuz 1952’de gerçekleştiğini söylemekte. Halit Kıvanç’ın anı kitabına göreyse İTÜ TV 1952 yılının Mart ayı içinde kurulmuş. Kıvanç yine aynı kitapta “televizyonun resmen açılışı”nı 1952 yılının Nisan ayında bir pazar günü olarak gösteriyor. Kısacası İTÜ TV’nin ilk yayın günüyle ilgili kesin bir bilgi elde etmek oldukça güç. Yine de, İTÜ TV’nin yayın hayatına 1952 yılı içerisinde başladığı kesin ve net. İlk kameramanın Adnan Ataman, ilk spikerin Fatih Pasiner olduğu gibi “ilk”ler konusunda da kafa karışıklığı yok. Servet Yanatma’nın makalesinin de Halit Kıvanç’ın anı kitabından oldukça yararlanılarak yazıldığı göze çarpmakta. Bu noktada, İTÜ TV hakkında yazılmış en önemli ikincil kaynağın, o dönem İTÜ TV’de program yapmış en önemli isimlerden olan Halit Kıvanç tarafından yazıldığını söyleyebiliriz (Kıvanç genel olarak “Talih Kuşu” ve “Mini Gol” gibi eğlence yarışmalarına imza atmış).

EN SPONTANE RÖPORTAJ! 

İTÜ TV’nin yayın hayatına devam ettiği tarihlerde hakkında yazılmış bir gazete yazısı vs. var mı diye arşivleri taramak adına Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne gittik. Oraya Kabataş’tan tramvay ile kolaylıkla gittik, ancak binayı bulmamız, esnafın da bilgi eksikliği ya da yanlış bilgisi nedeniyle biraz uzun sürdü. Neyse ki nihayet bulduğumuzda, öğrenci kimliğimiz ile içeri son derece rahat bir şekilde girdik. Çalışanlar oldukça ilgiliydi. Ancak benim aklımda daha geniş çalışma alanları olan bir kütüphane vardı, oysa Beyazıt Devlet Kütüphanesi sadece üç dört uzun masadan ibaretti. Bu nedenle oturacak yer bulmakta zorlandık. Gazeteler de çok ağır ve hacimli oldukları için bir masanın tamamını biz kapladık. Hemen yanımızda da biri oturuyordu: Fulya HanımO kadar yardımsever ve sevecen biriydi ki, bana dönerek gazetelerden neyi araştırdığımı sorunca, laf lafı açtı ve ben "Siz İTÜ TV'yi bilir misiniz?" diye sorduğum an, kader ağlarını ördü. Meğer tam da yanımda İTÜ TV'yi izlemiş biri oturuyormuş! Tesadüfe, şansa bakar mısınız? Spontane bir şekilde röportaj yaptım. Araştırmamız için en değerli ve en kıymetli olan birincil kaynak, İTÜ TV’yi izlemiş birini bulup kısa da olsa röportaj yapmam oldu.


O dönemi anlatan Fulya Hanım’ın heyecanı, gözlerinde beliren anıları, kullandığı kelimeler gerçekten bambaşkaydı. Örneğin İTÜ TV’de stüdyodaki dekoru anlatırken “sahne çok yeknesaktı” demesi veya “biz rahmetli Muzaffer Teyze’lere telesafirliğe giderdik” diye anlatması, hiçbir ikinci kaynakta bulunamayacak doğallıktaydı… Çünkü her ne kadar ikincil kaynaklar da bilgi veriyor olsa da, o günleri yaşamış, o günlere tanıklık etmiş birinin anlatımından daha güzel olamaz hiçbiri. Mesela Fulya Hanım’ın o günlerden aklında en çok Fecri Eyüboğlu ve Halit Kıvanç kalmış. Gönül Yazar, Zeki Müren gibi ünlü isimlerin katıldığı programları ise hatırlamıyor. İTÜ TV deyince ilk aklına gelense TV'deki ilk show olan "Ebcioğlu Show". "Fecri Eyüboğlu sürekli espriler yapardı. Şarkı söylerdi. Sahneye çıkanların samimi davranışları çok hoşumuza giderdi. Bazen yayında aksaklık olur, görüntüye Türk bayrağı gelir ama biz gene de programın başlamasını sabırsızlıkla beklerdik. Zaten televizyon genelde öğleden sonra açılır ve önce Türk bayrağı dalgalanırdı. Biz heyecanla ekranın açılmasını beklerdik. O günlerin en tanınmış ünlüleri çıkardı ama kim olduklarını hatırlayamıyorum.”

Fulya Hanım araştırmamıza gerçekten çok katkı sağladı. Zaten Esra Hoca da İTÜ TV’yi izlemiş biriyle röportaj yapmamız gerektiğinin önemine değinmişti, ama biz maalesef böyle bir kişiyi bulamamıştık. Kütüphanede karşımıza tesadüfen Fulya Hanım çıkınca da çok sevindik. Böylece hem birincil kaynak adına iyi bir araştırma, hem de hocamızın dediğini yapmış olduk. 

 

Birincil kaynak olarak baktığımız gazetelerde İTÜ TV’den ziyade TRT hakkında radyo haberlerine rastladık. Mesela Ocak 1968 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi Dekanlığından” başlıklı bir ilan da ilgimizi çekti. İlanda o dönemin yazı biçimiyle aynen şöyle diyordu: “Yaz yarıyılı televizyon kursu 1 Mart 1968 cuma günü başlıyacaktır. 17 Şubat 1968 cumartesi günü saat 13’e kadar aday kaydını yaptıranlar arasında 19 Şubat 1968 pazartesi günü Radyo Bilgisinden yapılacak imtihanda yeterli görülenler kursa kabul edilecektir. Aday kaydı için 18 yaşını bitirmiş olmak şartiyle ilgililerin iki adet vesikalık fotoğraf ve nüfus hüviyet cüzdanları ile birlikte Gümüşsuyu binasındaki Dekanlık Öğretim Bürosuna başvurmaları ilan olunur.” Gazetede “Teknik Üniversite televizyon programı” ilanlarına da rastladık.

İTÜ TV HER ŞEYİYLE BİR İLK OLDU...

Bugün 20 yaşında olan bizler her an her istediğimizi istediğimiz cihazdan izleyebilen bir kuşak olarak, İTÜ TV’nin kuruluş hikayesini ve yaşanan zorlukları kafamızda canlandırabilmemiz son derece güç. O günkü olanaklar dahilinde yayınına 14’te başlaması ve 20.40’ta sonlandırıyor olması hayal gücümüzü hayli zorladı. Bir kanalın belli bir saatte açılıp belli bir saatte kapanması düşüncesi garip geliyor. Sabah uyanıp televizyon açamamak acaba nasıl bir his? Çünkü bugün artık bizler sabahın beşinde elimizdeki küçücük telefondan müzik dinleyebiliyor, kaçırdığımız diziyi daha sonra internetten izleyebiliyor, hatta bir programı üç boyutlu bile izleyebiliyoruz. O dönemin teknik şartları o kadar kısıtlı ki... Program olarak da çeşitlilik neredeyse hiç yok. Bugün istemediğimiz kadar yarışma, dizi, belgesel, haber programları, diğer farklı formatlar ve tematik kanallar var. Biz istediğimizi içlerinden seçip alıyoruz, hatta bazen beğenmeyip burun kıvırıyoruz. O dönemin izleyicileri adeta önlerine konanı yemişler gibi. Çünkü yemek zorundaydılar, başka bir seçenekleri ya da “zap” yapıp geçecekleri başka bir kanal yoktu. Tabii her şeyin bir ilki vardır ve İTÜ TV ülkemizde televizyon sektörü için atılmış ilk adım. Ben bu ödev sebebiyle İTÜ TV'yle tanıştım. Peki siz? Siz İTÜ TV'yi duymuş muydunuz? Yoksa ilk kez bu yazıdan mı öğreniyorsunuz? Haydi yazın, yorumlarınızı bekliyorum!























Instagram hesabım: instagram.com/ofluoglumert
Twitter hesabım: twitter.com/ofluoglumert
Facebook hesabım: facebook.com/ofluoglumert


4 yorum:

  1. Harika bir yazı olmuş; daha önce hiç duymamıştım :) Neden internette böyle önemli tarihi kaynaklar bulunmuyor hayret doğrusu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen, işte ben de tam bu yüzden hakkında yazmak istedim... :)

      Sil
  2. ilk senden duydum. fulya hanım ne hoş olmuş evet. şu halit kıvanç kitabını bulup okurum amaaa :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar b...