18 Ocak 2017 Çarşamba

DONUYORUM ANLASANA! BİHTER ZİYAGİL.


Tamam, biraz dramatize ederek anlatacağım elbette.

Ama yalan yok.

Kıyıda köşede "Ölüyorum anlasana!" diye dolanan Bihter Ziyagil'den halliceyim.

DONUYORUM ANLASANA!

Ama yok, anlatılmaz bu, o kadar soğuk ki... Görünürde hava çoğu zaman açık ve güneşli aslında. Ne kar var ne yağmur. Aslında biraz kar yağsa belki bu soğuk da kırılacak. Geçen gün -6 dereceydi. Soğuktan ellerim ve dudaklarım çatlamış durumda (neyse ki bugün krem aldım). Şehirdeki nehirler, göller hep buz tutmuş, gerçekten inanılmaz bir görüntü. Frozen yani ortalık.


Önceki yazımda bıraktığım yere dönecek olursak, evet pazar günü IKEA'ya gittik ve ben battaniyemi aldım! Pazar günkü saat 13'te IKEA'ya gidiş için toplanma yeri Rönnen'in lobisiydi. Ama ESN Malmö'den Felix ise neredeyse 13.30'da geldi (hava zaten 17'de kararmış oluyor). Yani yine bir organizasyon eksikliği vardı. Ayrıca hep birlikte bir servise doluşup gideceğiz gibi sanmıştık, ama belediye otobüsüne binip gittik. Türk kızlarından biri "böyle olacağını bilse" gelmeyeceğini söyledi, çünkü Jojo kartı bir basışta 22.50 SEK harcıyor. Yani 9,50 lira. Evet, burada en pahalı şey ne yiyecek ne konaklama, ama ulaşım.



Ben 79 SEK'e bir battaniye aldım, daha ucuzları ve pahalıları da vardı. Odaları yan yana olan ve zaten önceden beri arkadaş olan Daniel ve Sunny (adı Chi San, Sunny demesek de olur) de ortak kullanmak için bir kirli sepeti aldılar. Poşetler paralı olduğu için poşet almadık ve battaniye elimde kaldı. Üstelik sonra marketten de iki bisküvi aldım. Cookie gibi olan iki katlı dev bisküvi 35 SEK, diğeri 10 SEK tuttu. Onlar da elimde kaldı. Daniel de dondurulmuş kanelbulle aldı, o gün tanesi 15 kron olarak yemiştik ya hani, işte bu dört tanesi 20 krondu (ama sonradan dediğine göre Daniel kanelbulleyi mikrodalgada yakmış ve katları kokmuş). Sonra tekrar üst kata çıkıp yemek yedik. Daniel eşyalarımızla birlikte bir masada oturup beklerken, Sunny ve ben de sıraya girdik. Ben İsveç köftesi aldım. Türkiye'deki IKEA'larda olanlardan biraz farklı bir sunumları var. Tavuktan yapılan köfte, patates püresi, bezelye ve o klasik reçelleriyle birlikte. Ben bu reçeli köftenin yanında değil de kahvaltıda alsam? O değil de, İsveç'e geldik hala balık yemedik. (Bu arada dönüşte yine Erasmus'tan üç Türk kızı otobüse para vermemek için orta kapıdan bindiler, ben tabii şok oldum, insan, hele de yurt dışında böyle bir riske nasıl cesaret edebilir?)


İsveç'te Erasmus konumuzla ilgili olarak, odamın soğukluğundan, kaloriferin az yandığından bahsetmiştim. Battaniyem oldukça işe yaradı bu anlamda. Kaloriferle ilgili herkes şikayet ediyor ama artık bu aramızda espri oldu. Kaloriferler maksimum seviyede yanıyormuş zaten ve daha fazla açılması mümkün değilmiş. Belki de buralılar fazla sıcağı sevmedikleri için.


BEVERLY HER YERDE!

Size Beverly'den bahsettim mi? Burada tanıştığım çoğu Erasmus öğrencisi gibi o da Hong Kong'dan ve Daniel'la sürekli eğlenceli bir atışma içindeler (zaman zaman benim de Daniel'den yana dahil olduğum). Bu nedenle ilk haftanın TRENDING TOPIC listesinde kesinlikle ben, Daniel ve Beverly varız! Hele IKEA'dan dönüşte ben ve Daniel önde, Beverly ve başka bir kız arkada oturdu ve Beverly'nin yansıması da bizim önümüzdeki cama vurup durdu. Daniel de bu anı ölümsüzleştirince, biz otobüste kahkahalarla gülmeye başladık. Bu da sonradan Daniel'le aramızda "She's everywhere" olarak espri konusu oldu. Yani Beverly her yerde! Silueti her an odamızda, aynamızda belirebilir, duvarlardan geçip vücut bulabilir yani. :) İşin ilginç yanı, İsveç'te, en azından Malmö'de belediye otobüsleri aynı İstanbul'dakiler gibi, yani gürültüyle konuşabiliyorsunuz.

Beverly'yle ilgili notlar devam ediyor... O da Hong Konglu olmasına rağmen, bana Daniel ve Chi San'ı "bebek" gibi bulduğunu söyledi. Çünkü malum, oranın erkeklerinin sakalları vs. yok. Ama bunun bir de avantajı olduğunu söyledi, çünkü asla yaşlanmayacaklardı! Beverly gerçekten komik kız! (Neyse ki Daniel bunu duyunca sadece gülüp geçti, Daniel'i kesinlikle ilk andan beri sevdim. Bazı kültür şokları da yaşamadık değil gerçi.)


Pazartesiden itibaren ana derslerimiz başladı ve introduction week'e bay bay demek zorunda kaldık. Comics, International Perspectives dersim vardı. 13-15 arası. Bu ders ana ders olduğu için nihayet gerçek İsveçlilerle tanışma fırsatım oldu. Ve çoğu Ejderha Dövmeli Kız'dan fırlamış gibiler! Piercingli, tattoolu gerçek Lisbeth Salanderlar! Dersin hocası esprili biri. İki tane zorunlu okuması var. Sonra 16-19 arası da İsveççe dersi vardı. Ana derslerimiz başlayınca, İsveççe dersi akşama kaydı. Salı günü 10-12 ve 13-15 olmak üzere yine comics dersi vardı. Jojo kartımda sadece 20 SEK kaldığı için otobüse binmedim, ilk kez okula yürüyerek gittim. Yolu bilmediğim için otobüs yolunu takip ettim, hatta okuldan yürüme dönen bir kızla karşılaştım, yaklaşık 40 dakika sürdü. Bir daha mı? Bu soğukta asla yürünmez!









Kar yoktu ama gördüğünüz gibi nehirler buz tutmuştu. Çiçek fotoğrafları okul binasının yanındaki Malmö Saluhall'dan. Taze taze çiçeklerim var, çiçekçi geldi hanım! Son fotoğrafta da okul kütüphanesinin ayaklarınızın altına serdiği denizi görüyorsunuz.


Dersin öğle arasında sınıftan Therese, bir başka İsveçli daha ve Erasmus'tan Karen'le yerel bir hamburger zinciri olan Max'a gittik. (Öncesinde tren istasyonundaki makinelerden kartıma 50 SEK daha doldurdum.) Ben çocuk menüsü aldım (35 SEK), baya oyuncak verdiler kart gibi. Ve dersten sonra Therese beni Malmö Şehir Kütüphanesi'ne götürdü. Evet, her zaman her yerde kitaplar! Önce çizgi roman bölümüne baktık (bakarken orada yine dersten bir çocuğu gördük), sonra ben tabii ki Stieg Larsson'u aradım. Ama Millennium serisinden eser yoktu. Bunun yerine, daha da ilginci, yazarın başka bir kitabını bulduk. Therese onu hiç okumamış! Bu tabii ki beni çok şaşırttı! İsveç polisiyeleri her yerde çok popüler. İsveç dışında. 




İSVEÇÇEYE DEVAM ETMEK YA DA ETMEMEK?

Ve sonra akşam 16'daki İsveççe dersinde hoca derse devam etmek isteyenler için bir form verdi. Bu iki haftalık İsveççe dersi bitecek ve devam etmek isteyenler için 23 Şubat'ta devamı başlayacakmış. O da akşam 17-19 arasında olacakmış. Daniel, Chi San ve diğerleri devam etmeyi düşünmüyor sanırım, ama bence neden olmasın? Kimse fazladan ders yükü almak istemiyor ve üstelik, ders 4,5 kredi olduğu için dönünce ben de okulda saydıramayabilirim, ama yine de İsveççe öğrenmek hoş bir şey. "Jag bor i Sverige nu för jag är intresserad av svenska deckare!" Şu an İsveç'te yaşıyorum çünkü İsveç polisiyeleriyle ilgileniyorum, demek. İsveççe öğrenmeye devam edip Ejderha Dövmeli Kız'ı orijinal dilinden okuyacak olmak daha da hoş bir şey! Nasıl olsa tüm kitabı ezbere biliyorum!




Ve fotoğrafta yine Beverly'yi görüyorsunuz. Burada, dün akşamki ESN Malmö toplantısında ikram kuyruğundayız. Saat 19. Üç saatlik İsveççe dersi yeni bitmiş, hava desen zaten 17'de çoktan kararmış ve şu an psikolojik olarak çoktan gece yarısı olmuş ama biz yine de gün ortasıymış gibi enerjik bir şekilde oradan oraya koşturuyoruz. Gece yarısı gibi hissetmemin en büyük sebebi sokaklarda pek araba ve insan olmaması. Noodle, bisküv (IKEA'dan 35 krona aldığımla aynı sanırım) ve kahve sırası! ESN üyeleri St. Petersburg ve Lapland'a yapılacak geziler hakkında bilgi verdiler. Neden Stockholm yok? NEDEN başka bir ülkeye gezi düzenleniyor da İsveç'in en merak edilen kentine gidilmiyor? Ama biz Stockholm'e kesinlikle gideceğiz. Zaten bu, benim İsveç'e gelmemin başlıca sebeplerinden. 





Bugün ise boş gündü, güne yine Willys'e giderek başladım. Yine harika bir müsli (buranın müslileri, granolaları bir harika oluyor), süt, "dağ kızılcığı ekmeği" ve dudak ve el/yüz kremleri aldım. Ekmek 17,90 SEK, süt 10,90 SEK, müsli 26,90 SEK, el kremi 21,90 SEK, iki dudak kremi 15,90 SEK. Toplam 92,60 SEK. Burada marketten 90-100 SEK'ten aşağı çıkamıyorum. Bizde 39 liraya denk geliyor.



Hemen bu dağ kızılcığı ekmeğine bir açıklama getireyim: Açıkçası ben de aldıktan sonra internetten araştırdım. Lingonlimpa, dağ kızılcığı ekmeği demekmiş. Ben alırken öylesine seçip almıştım. Anlaşılan kızılcıklar olmuş, selelere dolmuş! Bu sabahki kahvaltım böyle oldu. Ve sallama İngiliz çayım öhöm. God morgon Sverige! 

BİSİKLET ALIYORUM!

Bu arada, geleli çoktan bir hafta oldu ve artık bisiklet almam gerek! Bugün sabah Daniel'le birlikte Rönnen'e gidip bana bisiklet baktık (biraz yağmur atıştırıyordu, ıslak ıslak selelere oturdum). Benim bisiklet almamı benden çok Daniel istiyor, çünkü birlikte şehirde gezmek istiyoruz. 350 SEK'e iki tane denedim ama bana küçük oldular. Garajda bir bisiklet daha vardı, onu satacak olan kişi yarın sabah burada olacak, onu da deneyeceğim. O da 300 SEK sanırım. Yarın artık bir bisiklet alıp 16'daki İsveççe dersine bisikletle gitmek istiyorum! Ve bisikletimi odamdan görünen bu bahçeye park etmek istiyorum. (Aslında garaja koymak istiyorum ama burada herkes dışarıda bırakıyor, yağmuru vs. geçtim çalınır mı diye de düşünmüyor. Aslında düşünüyorlar ama yine de dışarıda bırakıyorlar. Bisiklet hırsızlığı yok sanmayın, tam aksine çok yaygın Malmö'de.)



Yani... Çok güzel bir ilk hafta geride kaldı... Şimdiden bir hafta geride kaldı! Biliyorum, önümde daha çoooook haftalar var ve umarım hepsi böyle güzel geçer! 

(Otobüs binişlerimi saymazsak: Pazar gününden bugüne totalde 301,60 SEK harcamışım. 127 liraya denk geliyor.)

(Bu arada Skam diye Norveç yapımı bir dizi var. İlk iki bölümünü izledim. Siz duymuş muydunuz? Ve bu arada Talihsiz Serüvenler Dizisi'ni izleyemedim henüz. Birazcık başına baktım.)

instagram.com/ofluoglumert 

facebook.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert 


5 yorum:

  1. en başından beri dedik keşke daha sıcak bir yer seçsen diye ; yine de baya tadını çıkarıyor gibi görünüyorsun :) umarım bütün haftalar böyle dolu dolu geçer

    YanıtlaSil
  2. Benim oğlum da Tallinn'de bisiklet aldı rahat gezmek için. Ama 170 Euro civarıydı fiyatı. Yanlış anlamadıysam 300-350 Sek bisiklet için gayet uygun değil mi? Tallinn İsveç'ten daha ucuz olduğu halde bisikletin fiyatı çok iyiymiş.
    Diğer haftalar da böyle keyifli geçer umarım.

    YanıtlaSil
  3. Aaa , demek Isvec'tesin, kacirmisim. Cok ilginc! Basarlar dilerim sana orada. Ama su siralar Türkiye de feci sogukmus, o konuda pek bir fark yok yani:)

    YanıtlaSil
  4. ah çok sevdim bu ikinci yazını da. böyle ayrıntılı anlatman da çokoş. eh evet bu soğukta senden de bekliyoz kuzey polisiyesi. bizim türk kafası yine ha otobüste ortadan binmek. o soğukta napsın insanlar hep depresyonda olsalar gerek değil mi :)

    YanıtlaSil
  5. çok detaylı anlatmışın,orada olmak istedim vallahhh :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

HOŞ GELDİN 29!

Hoş geldin 29. 🥳 Yeni yaşımda da üretmeye devam etmeye, hayal gücümde dolaşan hikayeleri özgürce yazmaya, yepyeni bir roman çıkarmaya ve mü...