16 Kasım 2013 Cumartesi

İÇİMDEKİ BLOG YAZMA AŞKI HER AN ÇOK GÜNCEL!

An itibariyle Ters Düz'ün 6. bölümünü de yayımlayarak 1 haftada 2 bölüm yayımlamış oluyorum. Her seferinde Kafa Dergi'ye yeni yazılar, örneğin kafamda dönüp duran Rodos ve Marmaris gezi yazılarını yazmak istiyorum, ama Ters Düz'ün istatistikleri öyle iyi ve o kadar çok istek geliyor ki, bari yeni bölümü yazayım diye düşünüp yine Ters Düz'ü güncellemiş oluyorum. Mesela şu son 5 saattir Ters Düz'ün 6. bölümünü yazıyorum. Şimdi de bu yazıyla eş zamanlı olarak yayımladım. Heyecanın doruğa ulaşacağı bir bölüm sizleri bekliyor.
 
Kafa Dergi'nin konsepti çok sevildi. Yani her ay bir dergi kapağı hazırlayıp bir internet dergisi gibi yayımladığım yazılar, her ziyaretçiden ilgi gördü. Kafa'nın bu kadar kısa süre içinde bu kadar çok insana ulaşacağını tahmin etmiyordum açıkçası.
 
Öte yandan Ters Düz'ün konsepti daha da ilgi gördü. Çünkü böylesi daha önce hiç yapılmadı. Televizyon dizisi gibi fragmanlar yayımlayıp sonra hikayeyi paylaşmak, "Hem okunan hem izlenen bölümler" sundu sizlere. Karakterler ve hikaye de sevilince, Ters Düz resmen patlama yaptı. İsteyen kitap okur gibi takip ediyor Ters Düz'ü, isteyen televizyonda pembe dizi izler gibi...

Her seferinde söylüyorum: İnternetteki en iyi "sosyal medya" aracı bu "blogspot". Facebook, instagram ve twitter'ın gördüğü işlevleri görürken edebi çizgisinden de hiçbir şey kaybetmeyen bir mecra bu "blogspot". 5 yıldır blogger'ım, ölene kadar da blogger olmaya devam edeceğim sanırım. Ben çok seviyorum "blogspot"u ve çok güncelliyorum. Boş da yazmıyorum hani, dolu dolu şeyler yazıyorum. Yorumlarınızda da bunu diyorsunuz ya, çok mutlu oluyorum. Ama yazı 100 kez okunuyorsa 1 yorum yapılıyor. Yorum yapmak ayrı bir yetenek ve zaman istiyor çünkü.

Uzun lafın kısası, sizi çok seviyorum. Çok "post" yayımlayınca hepsi aşağılara inip kayboluyor belki ama çok emek veriyorum dediğim gibi. Umarım hoşunuza da gidiyordur.

Hepinize iyi blog'lamalar!

Ters Düz'ün 6. bölümünde...

Ece evde beklediğinden de kötü bir manzarayla karşılaşır: Üvey kardeşlerinin her biri aynı evde ama ayrı bir dünyada yaşamaktadır. On yedi yaşındaki Nilgün evin sorumluluklarını yüklenmekten bıkmış usanmıştır, on beşindeki Mehmet olup bitenlere karşı sorumsuz davranmaktadır, on yaşında olan Bora annesizliğe hala alışamamışken babası da ölünce iyice içine kapanmıştır, altısındaki Melek ise yaşadığı aile trajedileri içinde akıl sağlığı gidip geldiğinden olanı biteni henüz fark etmemiştir bile. Ece bu durumu ve babasının mektubunu göz önünde bulundurarak Bozbalık'a taşınıp çocuklarla ilgilenmeye karar verir. Onu başta Nilgün olmak üzere kimse istemez. Herkes bir şekilde hayatına devam etmek istemektedir, ama yanlarında Ece olmadan. Nilgün'le sert bir biçimde tartışan Ece, buna yapmak zorunda olmadığının farkına varır. İstanbul'a dönmeye karar verir. Bora ise onu annesi yerine koymuştur, bu nedenle Ece'nin gidişine en çok üzülen o olur ve onun dönmesini bekler. Ece ise İstanbul'a doğru çoktan yola çıkmıştır.

Uçurum kenarındayken aşka nasıl tutunabilirsin?

4 yorum:

  1. Merhaba,
    yazma isteğiyle dolu bu güzel heyecanınız hiç kaybolmasın.Tanıdığıma sevindim.

    YanıtlaSil
  2. bence de blog yazmak en iyi şey nette ve blogspot da kaliteli ve elit.sen de civa gibisin valla.

    oda ve adam'ı izle bu arada.
    :)

    YanıtlaSil
  3. bendede bu güncel duygu çok hatta bişey yaparken kafa sesiyle blogcu dostlarla bile konuşuyorum ne diyeceklerini tahmin ediyorum :)) fazlaca patolojik belki ama olsun ben memnunun.arka bahçem gibi bana özel.
    heyacanını yitirmemeni diliyorum ki bu konuda umut vadediyorsun :))

    YanıtlaSil
  4. Blog yazma heyecanın güzel. Ben kaybettim ne yazık ki ve blogum açık olsa da aktif değil.

    Yazıların kaybolması sorununu, anasayfada kısaltılmış biçimde gösterterek az olsa çözebilirsin. Böylece daha fazla yazıyı daha kısa uzunlukta göstermiş olursun. :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...