Daha aylar öncesinden, hatta yazın, bu dizinin tutacağını söylemiştim. Nitekim tuttu da. Hem de ne tutmak! "Paramparça" ilk bölümüyle 1 Aralık'ta yayınlanmış ve rating listelerinde 3. olmuştu. Bu çok iyi bir başlangıçtı. Ama en iyisi bu hafta geldi: "Paramparça", yıllardan beri rating'lerde 1.liğini koruyan "Karadayı"yı tam anlamıyla paramparça ederek Total ve AB'de zirveye oturdu! "Karadayı" ancak ABC1'de zirveyi korurken, "Paramparça" onda da 2.liği aldı. Dizi iyi, oyuncular iyi, senaryo iyi, müzik iyi, çekimler iyi... Daha ne olsun! Yan karakterler bile çok iyi dizide. Kısacası... "Paramparça"ya mutlaka bir şans verin. Ama senaryonun her an klişeye kayabilme riski var. Umuyorum ki senaristler bu hataya düşmezler. Eğer böyle devam ederse, "Paramparça" ekranların yeni "Aşk-ı Memnu"su, yeni "Yaprak Dökümü", yeni "Öyle Bir Geçer Zaman Ki"sidir!
Günümüzde Twitter ve Facebook
gibi ortamlardan sevdiğimiz, hayranı olduğumuz kişilere ulaşmak (Tamam, hala
çok kolay değil ama) oldukça kolay. En azından eski yıllara göre… Çünkü
Yeşilçam Sineması’nda bir seyirci ulaşmak istediği aktörün/aktrisin önce
adresini bulur, sonra mektup yazıp imzalı bir fotoğrafını istermiş. Cevap
gelirse, ki bu çok düşük bir ihtimalmiş, dünyada sizden mutlusu olmazmış!
Bu fotoğrafta da yaşlı
amcamız dönemin magazin gazetesi olan (Günümüzde de yeniden yayımlanmaya
başladı ama elbette tabletten okunanını tercih etmiyoruz) “Ses”in bir sayısını
okuyor. Meğer bizim Ajda Pekkan Taksim Gazinosu’nda yakışıklı bir beyefendi ile
görüntülenmiş!
Serginin fotoğrafta
gördüğünüz bu bölümü de hayli ilginçti. Fotoğrafta, yetmiş yaşlarında iki
teyzemizi seçtikleri plağı takarak film müziklerini dinlerken görüyorsunuz.
Onlar bu müziği en son genç kızlıklarında duymuşlardı!
Galerinin dizaynı
gerçekten çok hoştu. Zaten kapıdan içeri girdiğiniz an, sanki bir zaman
tüneline girmişsiniz gibi hissediyorsunuz. İlk filmden, ilk sinema salonuna,
ilk tiyatro oyuncularından ilk yönetmene, en çok film izlenen yıldan en kötü
yıla hepsini görebiliyorsunuz. İstanbul’da Beyoğlu’ndaki sinema salonlarının
sıralandığı küçük harita da gerçekten güzel düşünülmüş bir işti. Ama gönül
isterdi ki koskoca Türk Sinemasını anlatan böyle bir sergide (yani bu harita
bölümünde) yalnızca İstanbul ile sınırlı kalınmasaymış; Ankara, İzmir, Trabzon
gibi illerin eski sinemalarına da yer verilseymiş. Çünkü ülkemizde sanatın
başkenti olma özelliğini İstanbul’a veriyor olabiliriz; fakat bu, diğer
şehirlerin kültür-sanat tarihlerinin yetersiz olduğunu anlamına gelir mi? Sergiyle
ilgili tek olumsuz eleştirim bu olabilir.
Bunun dışında hiçbir
şikayetim yok. Sevdiğim diğer bir çalışma da şampuan reklamlarında yer alan
aktrislerin posterleri! Hollywood yıldızlarıyla ve Yeşilçam yıldızlarının marka
yüzü oldukları bu afişlerin karşılaştırılması gerçekten ilginçti. Buna “yıldız
savaşları” denmez de ne denir?
Serginin güzel
taraflarından biri de hem Türkçe hem İngilizce hazırlanmış olması. Bu müzedeki
diğer sergiler gibi…
Kısacası… Eski günleri yad
etmek, sinemanın siyah-beyaz, sepya tonlarındaki günlerine geri dönmek, o
dönemleri hatırlamak ya da hiç bilmiyorsak öğrenmek (mesela ben çok değerli
bilgiler öğrendim bu sergiden) ve günlük hayatın koşuşturmasına küçük bir mola
vermek istiyorsanız İstanbul Modern’deki bu sergiyi gezmenizi şiddetle
öneririm. Sergi 25 Eylül’de başladı ve 4 Ocak’ta son bulacak. Yani son bir
ayınız var! Hala gitmediyseniz elinizi çabuk tutun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!