İki gün önce yazdığım BU NASIL BİR TARZ? yazısı çok tıklandı ve okundu, hayli değişik, güzel yorumlar yapıldı. Zaten bu konu günlerdir gazetelerde de tartışılıyor, haber olup duruyor. Artık resmen midem bulandı. Sanki bir bilim haberiymiş, yılın skandalıymış gibi "Bu Tarz Benim" hakkında yazılıp çiziliyor. O nedenle sonsuza dek kapatıyorum ben bu konuyu.
Gelelim "Paramparça"ya... Dizi, kelimenin tam anlamıyla uzun zamandır durgunluk yaşayan dizi sektörüne canlılık getirdi. Bilenler bilir, benim Kafa Dergi'de yazdığım konuların başında "televizyon" gelir. O nedenle bu dizi hakkında yazmam da kaçınılmazdı ve işte yazıyorum.
1. REYTİNGLERDE ZİRVEDE
Dizi, yayınlandığı ilk hafta "Karadayı"nın gerisinde kaldı doğal olarak. Çünkü "Karadayı"nın çok oturmuş bir seyirci kitlesi var. Ama "Paramparça", daha ikinci haftasında "Karakayı"yı çok fena paramparça ederek 1.liğe ulaştı. Yani onu bile geçmeyi başardı. Hala da zirveyi kaptırmadı. "Karadayı"nın karizması çok fena bozuldu. (İmirzalıoğlu bir sonraki projesinde lütfen kahramanvari bir karakteri oynamasın. Her seferinde bir yerlere koşup duruyor, her seferinde birilerinin hayatını kurtarıyor. Artık zerre kadar inandırıcılığı kalmadı!) Dizi hakkında sosyal medyada da çok konuşulduğu, izleyenler izlemeyenlere diziyi anlattığı için dizi her geçen gün yeni seyirci toplamaya devam ediyor.
2. NURGÜL YEŞİLÇAY'IN YENİDEN DOĞUŞU
Son zamanlarda dizileri ve sinema filmleri pek fazla izlenmeyen Nurgül Yeşilçay ise dizisinin bu başarısından oldukça mutlu. Haksız da sayılmaz. "Sensiz Olmaz", "Bebek İşi", "Cinayet" gibi projeleri hiç ilgi görmemiş ve yayından kaldırılmıştı. Peki "Paramparça" niçin bu kadar tuttu?
3. ASLINDA KLİŞELERDEN ÖTEYE GİDEMEDİ
Aslında dizinin teması hayli klişe: Zengin erkek fakir kadın. Hastanede karıştırılan bebekler. Biri zengin, diğeri fakir olan aileler. Bu gerçek yıllar sonra ortaya çıkıyor ve her iki ailenin de hayatı değişiyor. Yani ta Yeşilçam'dan beri izlediğimiz türde bir dram. Erkan Petekkaya'nın oynadığı Cihan bir yalıda oturuyor, her şeye sahip, ama mutsuz bir evliliği var.
4. DİLARA KARAKTERİ ÇOK DOĞAL
Cihan karakterinin eşi Dilara'yı Ebru Özkan canlandırıyor. Ebru Özkan, kelimenin tam anlamıyla uzun süredir ekranlardan uzaktaydı. Arada birkaç işi olmuştu ama kısa sürede yayından kaldırılmıştı. Onu görünce "Hanımın Çiftliği" geliyor aklımıza bu nedenle. Kendisi epeydir ekranda olmadığından ve onu magazinde de neredeyse hiç görmediğimizden, rolüne cuk diye oturdu Özkan. İnanılmaz inandırıcı. Çok doğal, çok güzel. Çok zengin bir kadın. Yoga egzersizlerini aksatmıyor. Boş vakitlerinde yardım vakıflarında çalışıyor.
5. MEYMENETSİZ KERİMAN
Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı Gülseren karakteri ise kocası Almanya'ya gidince, kızıyla görümcesinin yanına sığınmış. Görümcesi, yani kızının halası da Keriman. Gülseren, onunla yaşamaktan mutsuz ama elden ne gelir. Eee, ne de olsa iyi karakterlerimize hayatı dar eden kötü karakterlere de ihtiyaç var bir dizide. Nursel Köse de, bu huysuz ve dedikoducu Keriman karakterini mükemmel canlandırıyor. Cidden meymenetsiz ve sevimsiz bir karakter. Ama tıpkı "Karagül"deki Özlem gibi, ortalığı karıştırsa da izlesek diyorsunuz. Köse zaten bol ödüllü bir oyuncu. Web sitesine yazdığı şu cümle ise hayli ilginç: "Hayatım saç spreyi reklamlarına konu olacak kadar hareketli ve parlaktır. Sabah Berlin, öğlen Cannes, akşam Antalya… Saçlar hala kalıp gibi…"
6. ÜNLÜLER GEÇİDİ
Bitmedi... Cemal Ünal da oynuyor bu dizide! Kendisi, Cihan'ın ortağı. O da çok zengin. Dizimizin kötülerinden. Ama hareketleri, tavırları pek sempatik. Bu nedenle kızılmıyor da kendisine.
7. MÜZİK
Dizinin müziği de çok güzel. Ben çok beğeniyorum. Dilime takılıp duruyor.
8. ÇEKİMLER
Ve çekimleri... Sinema çekimi gibi. Çok estetik, çok şık. Zaten yönetmen de "Kayıp Şehir"in yönetmeniydi aynı zamanda. O yüzden çekimleri pek güzel.
9. GELELİM DİZİNİN SAÇMALIKLARINA: SEMPATİK KLİŞELER
Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı Gülseren karakteri, dizinin neredeyse her bölümünde taksiye biniyor. Yahu Gülseren parası olsa önce evin kirasını ödeyecek, her gün iş arıyor. Peki taksiye niçin biniyor? Bu parayı nereden buluyor? İşte orası muamma! Bazen otobüse de biniyor. Ama taksiye de binmeye devam ediyor.
Dizinin her bölümünde bir kaza sahnesi var. Birilerine araba çarpıyor, motosiklet çarpıyor. Karakterlerimiz dokuz canlı, ölmüyorlar!
Gülseren'in kızı Hazal'ın, aslında çok zengin bir ailenin çocuğu olduğunu öğrenmesi üzerine annesini hemen satması ise biraz yapmacık. Gerçek hayatta bir çocuk böyle yapmaz. Önce bir afallar, bir kafası karışır. Annesi hakkında, "O benim annem değil. O Gülseren. Beni doğuran kadının adı Gülseren" demez. Yani bunları aklından geçirse de, iğneleyici bir biçimde dile dökmez. Bu da dizinin tutarsızlıklarından biri.
Ve... Klişeler saymakla bitmiyor! Gülseren'e ilk bölümde çalıştığı yerin sahibi, sonra arkadaşı taciz ediyor. Bu da klasik "güçsüz kadın erkeklerin tacizine uğrar" durumu...
Son söz... Diziyi izleyin... Bir şans verin... Yeni şeyler anlatmıyor, bildiğiniz bir hikaye... Ama yine de bağımlısı olacaksınız... Ve buna şaşıracaksınız...
Taksi konusunda hakkın var benim de aklım takıldı 40 lira mı ne parası vardı cebinde evden çıkarken. Kızını eve bıraktı taksiyle. Aha dedim gitti parası. Ama bitmemiş :D
YanıtlaSilKlişe işte. Yeşilçamdan alıntı diziler tutuyor. Misal fatmagülün suçu ne falan. Ya galiba millet olarak acıya hüzne bayılıyoruz. Ondan tutuyor. :)
Ah bu dikkatsizlikler... Kolaya kaçmalar. Zamanı doldurmak için uzatılan sahneler. Beni bitiriyor. İçim daralıyor. En şahanesinden bile olsa tekrar bağlantı kurmam zor oluyor. Ama bu dizinin sadece ilk bölümünü izleyebildim. Senin bu yorumundan sonra diğer bölümleri de izlemeye çalışacağım. Umarım seninde yazında belirttiğin saçmalamaları bundan sonra tekrarlamazlar yoksa yine sıkılır bırakırım. Her zamanki gibi eline sağlık :)))))
YanıtlaSil