Yıllardır iyi bir televizyon izleyicisiyimdir ve her dizinin birbirinin üç aşağı beş yukarı aynısı olduğunu da bilirim. Ancak ilk bölümüyle dün akşam yayınlanan Hatırla Gönül, bu kuralı kesinlikle yıktı geçti. Ben böyle muazzam bir ilk bölüm izlediğimi hatırlamıyorum. Resmen ekrana kilitlendim, başından kalkamadım. İki saat resmen su gibi aktı. Oyunculuk, hikaye, çekimler... Her şey süper ötesiydi. Gelecek haftayı iple çekiyorum.
Ekranı haftalardır "Anlaşıldı, bu sezon iddialı bir dizi falan yok" düşüncesiyle mutsuz mutsuz seyrediyordum. Çünkü ben, beni ekran başına kilitleyecek, gelecek haftayı iple çektirecek bir dizi izlemek istiyordum. Sonunda istediğim oldu! Hem de ne olmak! İlk bölümüyle dün akşam seyirci karşısına çıkan Hatırla Gönül'e tesadüf eseri şöyle bir bakayım dedim. Güya beş dakikalığına koyuldum izlemeye, ama daha ilk saniyesinden itibaren, ekrandan kalkamadım resmen, bağımlısı oldum ve "Tamam, işte o iddialı dizi sonunda geldi!" diye çığlıklar attım. Aşk, gizem, sırlar ve polisiye... Tam benlik bir dizi. Sahici oyunculuklar, muhteşem bir senaryo ve harika çekimler... Ben bu diziyi izlerim. Bence siz de izlemelisiniz. Hatta öyle umuyorum ki dün akşam bu diziyi izleyerek harika bir iki saat geçirdiniz. Ne yani? Yoksa siz yine O Hayat Benim'i mi izlediniz? Birazdan Hatırla Gönül'ü izlemeyerek neler kaçırdığınızı okuduğunuzda, kesinlikle pişman olacaksınız... Ama neyse ki daha yolun başı... Gelecek pazara kadar ilk bölümü izleyerek siz de Hatırla Gönül'e Bağımlı Olanlar Derneği'ne katılabilirsiniz.
Gökçe Bahadır, dizinin adından da anlamış olacağınız üzere Gönül karakterini oynuyor. Ama durun yahu, oynamıyor, bildiğiniz yaşıyor, yaşatıyor Gönül'ü! Neyse, buraya daha detaylı geleceğiz. Önce hikayeyi anlatayım size. Dizi, Gökçe Bahadır'ın kendini Jülide karakteri olarak tanıtmasıyla açılıyor: "Neden hatırlamıyorum?" diye soruyor kendi kendine Jülide, yani Gökçe Bahadır. Ama bu bir dakikalık sahneden sonra 4 ay öncesine, Gökçe Bahadır'ın Gönül olduğu günlere dönüyoruz.
Hemşire Gönül ve hastanenin sahibi zengin cerrah Tekin (Onur Saylak) birbirlerini aşkla, tutkuyla seviyorlar. Tekin, Gönül'le evlenmek için sabırsızlanıyor. Hatta ailesine karşı gelerek Gönül'le evlenmek istiyor. Gönül gelinlik provalarına gidiyor vs. Ama, tam da mutlu sona ulaşmak üzereyken, Tekin'in eski sevgilisi İlknur ortaya çıkıyor ve Tekin'in aslında hiç de göründüğü gibi biri olmadığı konusunda Gönül'ü uyarıyor. Gönül, yetimhanede büyümüş, anne babası olmayan bir kız. Tek dayanağı Tekin. Ama onun da karanlık bir adam olduğunu öğrenince hayatı mahvoluyor. (Detaylarına az sonra geleceğim) Kabus gibi bir gecede Gönül, Tekin'den kaçıyor ve yolu o gün hapisten çıkmış olan Yusuf'la (Engin Öztürk) kesişiyor. Yusuf da oğlunun intikamını alma derdinde. Ve tam da bu noktada, aslında Gönül'le yolları bir kez daha kesişiyor...
O kabus gibi gecenin detaylarına gelmek istiyorum... Şimdi. Hemen her dizinin bir yerinde mutlaka iki karakter arasındaki arbede, birinin kafasında vazo kırma, şamdan devirme gibi bir sahne oluyor. Son zamanlarda Avrupa dizilerinden etkilendiğimizden midir nedir, bu sahneleri daha çok kullanmaya başladık. Evet, Hatırla Gönül'de de böyle bir sahne vardı ama o kadar inandırıcı, o kadar gerçekçi ve o kadar samimiydi ki, ben o sahneyi yaşadım resmen! Anlatayım. Gelinlik provası sırasında Gönül'ün yanına İlknur diye bir kadın geliyor ve İlknur, Gönül'e yakışıklı ve zengin Tekin'in aslında göründüğü gibi bir adam olmadığını, resmen bir psikopat olduğunu, kendisini dövdüğünü söylüyor (Hatırlayın: Umutsuz Ev Kadınları'nda da bir kadın Nermin'e Altay hakkında böyle şüpheci şeyler söylemişti, bu sahnelerde Gül Çıkmazı'nı hatırladım doğrusu). Gönül ona inanmak istemiyor ama aslında çoktan şüphelendi bir kere. İlknur'la Tekin yan yana geçiştiklerinde Gönül Tekin'e o kadını tanıyıp tanımadığını soruyor, Tekin de tanımadığını söylüyor. Gönül de bu konuyu kapatıyor. Ertesi gün, hemşire olarak çalıştığı hastaneye bir zarf geliyor. Zarfın içinden ne çıksa beğenirsiniz? Evet, İlknur'la Tekin'in fotoğrafları ve İlknur'un yüzünün gözünün mosmor olduğu bir fotoğraf. Ve bir de İlknur'un evinin adresi. Tekin'in gerçekten de tekinsiz biri olabileceğinden iyice şüphelenen Gönül, zarftaki adrese gidiyor ama ikinci şok onu gittiği adreste bekliyor: İlknur, önceki gece intihar etmiş.
Gönül, darmadağın olmuş bir vaziyette, kafasında sorularla evine gidiyor. Ne düşüneceğini bilemiyor, Tekin'den ciddi anlamda şüpheleniyor. Evine girdiğinde, Tekin'in de evde olduğunu görüp korkuyor (meğer yedek anahtar varmış tekinsiz Tekin'de). Tekin'in hiçbir şeyden haberi yok. Gönül'ün soğuk davrandığını görünce soruyor ve Gönül de ona İlknur'un darp fotoğraflarını gösteriyor.
"Resmen iftira atıyor! Eğer için rahatlayacaksa, yarın beraber gidelim, senin önünde yüzleşeyim onunla!" diyor Tekin. Ama Gönül cevap veriyor: "Artık çok geç. İlknur ölmüş. İntihar etmiş." Tekin'se "Sen İlknur'un evini nereden biliyorsun?" diyor. Gönül, "Sana eski sevgilinin öldüğünü söylüyorum, sen bana bunu mu soruyorsun?" diyor. Tekin, "O deliydi. Eninde sonunda kendine bir şey yapacağı belliydi. Ama keşke bizim ilişkimize zarar vermeden önce yapsaydı." Ve Gönül'ün şu sorusu ortamı iyice geriyor: "Dün gece neredeydin Tekin?" Tekin: "Sen ne ima ediyorsun?" Gönül: "Onunla ilk karşılaştığında bana onu tanımadığını söylemiştin. Ben bu kadar rahat yalan söyleyen birine nasıl inanacağım? Ya ben gerçekten neye inanacağımı şaşırdım... Böyle olmaz Tekin. Böyle evlilik olmaz. Ben bu kadar yalanın üstüne bir yuva kuramam. Üzgünüm. Ben yapamayacağım."
Ve Gönül, parmağındaki yüzüğü çıkararak masaya koyuyor. Bu da, kabusun başlangıcı oluyor.
Tekin bakışlarıyla adeta "Tak o yüzüğü parmağına" diyor. Ama Gönül yüzüğünü masaya koymuş, Tekin'e arkasını dönmüş bile. Tekin, "Bu tek başına verebileceğin bir karar değil" diyor kısık bir sesle. Gönül de "Evet öyle," diyor. "Sen istesen de istemesen de bu böyle. Şimdi beni yalnız bırakır mısın lütfen?" Tekin inatçı ve kararlı: "Hiçbir yere gitmiyorum." Gönül daha da inatçı, çünkü az sonra başına gelecek olan felaketten habersiz: "Ben giderim o zaman."
Ama Tekin onu kolundan çekip durduruyor. "Bırakmam seni, sen benimsin!" diyor. Gönül, Tekin'in gözünün döndüğünü anlıyor ve onun suyuna gitmek için "Tamam, tamam canım" diyor. Ne var ki Tekin onu hırpalamaya, canını acıtmaya başlıyor. Gönül kaçmak isterken Tekin onu itiyor ve Gönül'ün başı aşağıdaki karede gördüğünüz gibi, yüzüğü koyduğu masanın kenarına çarpıyor. Burası çok önemli, çünkü Gönül'ün yaşayacağı hafıza kaybının sebebi bu.
Tekin, sinirden deliye dönmüş bir halde, "Bu yüzük parmağından çıkmayacak anladın mı?" diye bağırarak, yüzüğü Gönül'ün parmağına takmaya çalışıyor. Ve Gönül'ün parmağını kırıyor. Gökçe Bahadır öyle güzel yapmış ki bir zor sahneyi, ağlamaları, "Ağğğhh parmaaaağaaam" diye cırlaması çok sahici, çok inandırıcı. Gerçekten canının yandığını hissediyoruz orada. Ah be... İşte, vitrinde durduğu gibi durmuyor o yüzük o parmakta diye soğuk ve kötü bir espri de yapayım. (Cidden kötüydü.)
Gönül'ün parmağı kırılınca Tekin de bir an için afallıyor ve Gönül, masadaki vazoyu Tekin'in başında kırarak onu bayıltıyor. Parmağının acısı bir yanda, yaşadığı şok diğer yanda derken evden kaçıyor. Kendini sokağa attığı gibi bir arabanın onu ezmesinden son anda kurtuluyor. Arabanın arkasından söylediği "Dur ne biçim geliyorsun ya?" repliğine bayıldım. İnanılmaz doğaldı.
Tabii sonra Tekin (yani Onur Saylak) uyanıyor ve her yerde deli gibi Gönül'ü aramaya başlıyor. Gönül'se o sırada hastanede, dizinin ikinci yakışıklısı ve ikinci aşkı olacak olan Yusuf'la tanışıyor. Sonra da geceyi çocukken kaldığı yetimhanenin müdiresinin evinde geçiriyor. Lile Gürmen oynuyor bu emekli müdireyi. Karadayı'da Feride'nin annesi rolüyle tanıdığımız Lile Gürmen, bu role de çok ama çok yakışmış. Hafif eli maşalı, muazzam bir tip.
Arada daha çoook olay oluyor. Mesela Gönül'ün babası sahneye çıkıyor ama Yusuf'la da o adam arasında bir bağlantı var. Şimdi bu detaylara çok girmek istemiyorum çünkü zaten o sahneyi anlattığımdan yazı epey uzadı. Son sahnede Gönül eşyalarını almak için eve girdiğinde, Tekin de evde ve dizinin birinci bölümü bu sahneyle bitiyor.
Gökçe Bahadır, Gönül rolünün altından ustalıkla kalkmış. Ağlamasına bayıldım ben bu dizide. Dudaklarının titremesi, gözlerinde yüklü olan anlamlar... Yer yer Yaprak Dökümü'ndeki Leyla'yı da hatırladım. O kadar güzel ağlıyor ki, hep ağlasa diyesiniz geliyor, hep göz yaşlarını tutamasa! Onur Saylak'la muazzam bir ikili olmuşlar. Tutkulu, psikolojik bir aşk hikayesi bu aslında. Onur Saylak'ın canlandırdığı "fevri" Tekin, çok kısa bir süre sonra herkesin dikkatini çekecek bir karakter olacak bence. Saylak'ı kocaman tebrik etmek lazım Tekin'i bu kadar inandırıcı oynadığı için. Engin Öztürk de hayli iyi ama onun yerine başka bir erkek oyuncu da olabilirmiş belki. Ya da daha doğrusu şöyle söyleyeyim, bu ilk bölümün merkezinde Gönül-Tekin vardı, daha Yusuf'un hikayesini tam keşfedemedik, daha onun derdini tam anlayamadık.
Kısa lafın uzununa, göz yaşlarının kısasına gelecek olursak... Hatırla Gönül, bizim ortalama seyircimiz için biraz karışık bir iş. Zaman atlamasını da bizim izleyicimiz pek anlayamıyor sanırım (Mesela zamanda başa sarılma oldu dizide, o dört aylık ara ne zaman kapanacak ya da kapanacak mı soruları oluştu benim kafamda). Geçen yılın en iddialı dizilerinden olan Saklı Kalan da, karışık hikayesi ve zaman atlaması yüzünden mesela yayından kaldırılmıştı. Çünkü bizim izleyici karmaşık olaylara, kafa karıştırıcı detaylara gelemiyor ne yazık ki, maalesef. Oysa bakın, ne kadar güzel bir dizi var burada. Gökçe Bahadır var, Onur Saylak var, Engin Öztürk var. Güzel bir hikaye, samimi bir senaryo var. Kaliteli müzikler var. Aşk var. Dram var. Sırlar var. Gerilim var. Kadın-erkek ilişkilerine, suça, şiddete çarpıcı bir bakış açısı var. Dizinin yapımcılarına tavsiyem, dizinin gününü değiştirmeleri. Star TV, niye hep en çok hazırlandığı dizileri pazar gününe yem ediyor anlamış değilim. Geçen sezon da aynısını büyük beklentileri olan Serçe Sarayı için yapmışlardı. Sonuç: En az üç sezon sürmesi, dünyayı fethetmesi planlanan Serçe Sarayı onuncu bölümde yayından kaldırıldı. Ne olur, Hatırla Gönül'ün gününü değiştirin. Salı yapın, çarşamba yapın ama mutlaka pazardan alın bu diziyi. Çünkü pazar günleri bir "O Hayat Benim"dir gidiyor insanlarda, ama bu dizi reyting kurbanı olmayı hiç hak etmiyor. Hem de hiç. İlk bölümüyle reyting listelerine 10. sıradan giriş yaptı, ama ben eminim ki ilerleyen haftalarda arayı kapatacak, 3.-4. olacaktır bu dizi. Kesinlikle izleyin, izlettirin. Böyle samimi, hayatın içinden hikayelere her zaman rastlanmıyor. Bu sefer de ekrana küstürmeyelim böyle güzel bir diziyi.