25 Aralık 2015 Cuma

LÜKSELİŞE GEÇİYORUZ!

Bu başlıkta bir yazı yazmak iki-üç yıldır aklımdaydı (bakın ay da demiyorum, yıl). Başlık ve yazacaklarım kafamda dönüp duruyordu ama yazıya dökmeye bir türlü fırsat bulamıyordum; bana çok olur böyle, yazacağım şeyleri kafamda yazar bitiririm ama yazıya geçirmeye zaman bulamam bazen. Nihayet, akşamın şu saatinde de olsa, lükselişe geçmemizle ilgili o yazımı sonunda yazabileceğim. Hayır, "yükseliş" demek istemedim, gayet de "lükseliş" demek istiyorum.


Son zamanlarda ihtiyacımız olmadığı halde ne çok şey satın aldık, alıyoruz, farkında mısınız? Karaköy'de yirmi liraya çay içiyor, hafta sonu hap kadar kahvaltılara yüz lira bayılıyoruz. Bildiğimiz boyama kitaplarını "stresten uzaklaştırır" başlığıyla yayınlandığı için yeniden ve yeniden alıyor, elimizden Starbucks veya EspressoLab kahve bardaklarını düşürmüyoruz. Peki bunları neden yapıyoruz? Kahveyi gerçekten de içmek istediğimiz için mi içiyoruz, yoksa tamamen çevremizdeki insanlar arasında kendimize bir yer edinebilmek, "kahve içen insan"ın yaşam stiline kavuşmak için mi? Hey! Tamamen kendini kandırıyorsun ve bunun için üstüne bir de para ödeyip daha da mutsuz oluyorsun, hala farkında değil misin?

Bu durumu kitap sektöründe de çok sık gözlemleyebiliyoruz. Koşun, gidin en yakındaki kitapçıya ve bakın: Kitapların içeriğinden çok kapak kalitelerinin ön plana çıktığı bir dönemdeyiz. Sert, kalın, yaldızlı, süslü, cicili bicili kapaklar satıyor. Ama o kitaplar neyi anlatıyor? İşte bunun bir önemi yok! Bu üzücü bir durum. İçerikten çok o kitabın nasıl göründüğüne, Facebook'taki post'larımızda nasıl gözükeceğine bakıyoruz. Yani önemsiz olan her şeye! 

Örümcek Ağındaki Kız 35 liraya satılırken, benim mütevazi Ters Düz'üm internetten 10 liraya alınabiliyor. Bence olması gereken de bu. Kitap fiyatlarının acilen düşmesi gerekiyor. 

Eğer birisi bana günün birinde parasıyla nasıl rezil olacağını sorarsa, ona şiddetle Karaköy'e gitmesini söylerim! Kahvaltıyı küçücük haplar şeklinde yemeye çalışıp aç kalıyoruz, üstüne bir de 60-70 lira veriyoruz, bundan daha güzel rezillik olabilir mi? Müşteriyi kazıklama konusunda Karaköy Namlı Gurme'yi kimse geçemez. Bir de hala deli gibi önünde kuyruklar oluşturuyor insanlar. Tek kişi gitseniz sanki beş kişi gitmiş gibi 100 lira ödeyebiliyorsunuz bu mekanda. 

Karaköy Namlı Gurme ve benzeri diğer her yer bildiğiniz market peynirini sanki uzaydan gelmişçesine özelleştirir ve başına eklediği sıfatlarla o peynirin fiyatını beş katına çıkarır... 

Her şeyin "organik" olduğunu öne sürerek kahvaltı tabağı için yüz lira isteyen yerler... E tabii ki organik olacak, ya ne olacaktı? Zaten organik olmak zorunda, bu ekstra bir özellik değil ki, zorunluluk. 

Bebek'te yapılan kahvaltılar da ayrı bir gizem... Zeytin eklentileriyle kahvaltı görünümü verilmiş bir meyve tabağına neden kırk lira veriyoruz bilen var mı? İki üç armut kabuğu o kadar para eder mi sahiden?

Dem benim de çok sevdiğim bir mekan ama Allah aşkına yani... Bir liralık çay ne ara on liraya çıktı ve biz bunu normalleştirdik? 

Starbuck, EspressoLab gibi kahvecilerden neden çıkmaz olduk? Gerçekten kahve mi içmek istiyoruz yoksa kahve içtiğimizi diğer "herkes"e göstermek için mi kahve içiyoruz? 

Ve Şütte, Subway gibi yerlerde niçin içinde sadece mayonez ve salam olan bir ekmeğe yirmi lira veriyoruz?

Bizi asla doyurmayan, aksine içlerindeki katkı maddeleriyle vücudumuza zarar veren kötü pizzalara, hamburgerlere, bisküvilere niçin hala para veriyoruz? 

Özellikle de yemek alanı için bu sorular bitmez... 

Başka alanlardan başka örnekler de var... 

Örneğin üstüne para verip kendimizi kapattığımız odadan kaçış oyunları... Örneğin büyüklere boyama kitapları... 


Belki de en güncel örnek şu "büyükler için" boyama kitapları! Neymiş, içimizdeki sanatçıyı keşfederken, aynı anda gündelik hayatın tüm stresinden uzaklaşacakmışız! Yahu Allah aşkına, siz gerçekten birilerinin sizin ruh sağlığınızı iyileştirmek için mi bu boyama kitaplarını satışa çıkardığına inanıyorsunuz? Normal boyama kitaplarının başına "büyükler için" etiketi koyup, çocuk boyama kitaplarını iki lirayken yirmi liraya çıkaran bir sistem bu! Bu şekilde kuru boya satışlarını da artırdılar. Yani amaç tamamen ticari. Kimse sizin ruh sağlığınızı falan düşünmüyor. 

En basitinden, sokak simidi 1 lirayken aynı simidi pastaneden alınca o simide 2 lira veriyoruz. Tiyatro oyunları, sinema filmleri giderek pahalılaşıyor. Ama aynı zamanda AVM'ler tıklım tıklım. Bu da garip bir çelişki. İşte tüm bunlar çok ciddi araştırma konuları. Mesela sosyolojik perspektif bu "hiçbir şey almamıza gerek olmadığı halde her şeyi almak istememiz" durumlarını "sosyal ilişkilere dahil olabilmek, arkadaş edinebilmek için" diye açıklarken, psikolojik perspektife göre bu sonu gelmeyen alma alışkanlığımız "yalnız olduğumuz bu çağda alışveriş bize tatmin sağlıyor" diye açıklıyor. Anlayacağınız bu konular benim burada yazdığım kadar yüzeysel ve basit değil... 

Her geçen gün yeni bir akıllı telefon çıkıyor ve senden, sendeki eski(yen) model diye üzülmen bekleniyor. Bu, firmaların senin duygularınla oynadığı kirli bir ticaret, bunu anla artık! Elbette her gün yeni bir model çıkararak daha, daha, daha, dahA, daHA, dAHA ve DAHA çok para kazanmaya çalışacaklar, ama bu sendekinin eskidiği anlamına gelmez, kesinlikle gelmez. Eğer olaya böyle bakarsan her gün her şeyini yenilemen gerekir. Yeni bir telefon da neymiş ki? Yeni bir klima, yeni bir televizyon, yeni bir bilgisayar, yeni bir araba ve hatta yeni bir ev de alman gerekir. 

Uzun lafın kısası... Artık her şeyin fiyatı arttı. Gereksiz yere arttı. Ve biz hala saçma bir ısrarla almaya devam ediyorsak, bir simide yirmi lira vereceğimiz gün de gelir, bir çaya yüz lira vereceğimiz gün de... 


"Kitapta olaylar hızla başlıyor ve heyecan hiç duraksamıyor. Karakterler sıcacık ve inandırıcılıkları oldukça yüksek olmuş. Sanki Melek’le Bora’nın saçlarını okşadım okurken... Ayrıca betimlemelerle de beni Trabzon’un olmayan Bozbalık Köyü’ne götürüp getirdi yazar."
Bu cümleler kitap hakkında yazılan yeni bir eleştiriden... Ama ya hayır... Ben bu samimi, sıcacık, içimi ısıtan yorumları beni hiç tanımayan, sadece kitabımı okuyan insanların yaptığına inanamıyorum!
Daha kitap çıkalı iki hafta oldu, ama bilmiyorum bu okuduğum kaçıncı güzel eleştiri... Henüz kötü bir yorum almadım!
"Kitapların, dizilerin metropollerde geçmesi zorunluymuş gibi bir algının oluştuğu günümüzde, kitabını Trabzon’un bir köyünde geçirmeyi seçmiş olması çok güzel... Büyük şehir koşuşturmacasından sıkılmışsanız, bir yerlere kaçabilecek bir tatil arıyor fakat bulamıyorsanız, şöyle yemyeşil huzurlu bir yerlere gidip kafa dinlemek arzusundaysanız, Bozbalık’ta size de yer var!"

İlginiz ve desteğiniz için çok teşekkür ediyorum... Sizden de yorumlarınızı bekliyorum! Çok güzel hafta sonları diliyorum! (Aman bir şey almadan önce iki kez önce düşünün artık!)

NOT: FİYATI NE OLURSA OLSUN ALMAKTAN VAZGEÇMEDİĞİM TEK ŞEY KİTAPLAR OLACAK SANIRIM. BUGÜNE DEK KİTABA VERDİĞİM PARAYLA KENDİME ÜÇ BEŞ TANE EV FALAN ALABİLİRDİM BELKİ... (TAMAM, BİRAZ ABARTTIM AMA İKİ EV ALIRDIM GARANTİ!) 


16 yorum:

  1. kitap alacağım diye az mı aç gezdim be! neyse bunu da alayım da günde 2 lira harcasam da olur hesaplarıyla geçti günlerim :D keşke hepsi Ters Düz gibi olsa :) bu arada yorumuma yer verdiğin için teşekkürlerr :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu samimi yorumlar için esas ben teşekkür ederim... :)

      Sil
  2. Aynen öyle sevgili Mert,bu bahsettiğin şeyi az önce resmen yaşadım. Bildiğin semt pazarından 15 lirayaaldığım bir pantolonu bir online satış sitesinde 40 liraya gördüm. Şok!
    Bu arada kitabını d&r sipariş vermiştim bugün elime geçti :)) elimdeki kitaplar bitince hemen başlayacağım okumaya ama önce bi instada bi tanıtım yapayım en iyisi ben :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman ben de keyifli okumalar diyorum... :)

      Sil
  3. Geçen bayram dı sanırım Bodrum da bir beach e girmek için insanların fahiş paralar verdiği ve içeride adim atacak yer olmadığı haberi geldi aklıma yazını okuyunca .Kesinlikle sosyolojik psikolojik açıdan incelenmeli bu gidişat. Bu arada kitabını en kisa zamanda okuyup bende yorum yapacağım sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında yazıda o Bodrum/Marmaris plajlarını da yazacaktım ama son anda vazgeçtim... Kitapla ilgili yorumları bekliyorum... :)

      Sil
  4. :)) ne güzel yazmışsınız aslında o parayı markaya, mekanın manzarasına ya da başka seylere veriyoruz . Textil sektöründe annem aynı ürün marka dükkana gidince sadece marka isimligi basıyorlar digerleri de emınone gidiyor ;) Eminönü'nden 100 liraya aldığımız Manto da markamdan 800 tl ye aldığımız martıda ayni yani.

    Kitap konusunda Keske ucuzlasa ama Dünya'nın her yerinde kitap Pahalı. Kütüphaneler desteklense aslında kesin çözüm ;)

    Kaleminize saglık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı beğenmenize sevindim... :) Bir gün bu pahalılaşma sona erer mi acaba?

      Sil
  5. Sona ermez çünkü manevi Boşluk arttıkça insanlar harcadığı para kadar mutlu olup toplumda bu sekılde kendilerini tanımlamaya başlıyorlar. Artık insanları fikirleri karakter ve inançları degıl giydiği kıyafeti Okuduğu Kitapların görseli ve dışardan maddi olarak elde edebileceği seyler tanımlamaya başladı.

    Kitaptan örnekleyerek yeni bir kitap almak ne kadar heyecan verici okumasak da onunkğtğphanede görmek ve oraya dızıp seyretmek bile insana gurur veriyor onunparanızla satın alıyorsunuz ve ona sahipsiniz okumasanızda artık entellektüel ve Aydın olduğunuzu Gösteren bir sembolünüz bar evde. Oysa duşunun ayni hazzı neden kütüphaneden ALINAN bir kitap vermez. Çünkü kütüphane kitabına sahip değilsiniz okumak ve anlamak zorundasınız yoksa o sembol o maddi goruntu geçici olur...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıda da dediğim gibi, fiyatı ne olursa olsun almaktan vazgeçmeyeceğim tek şey kitaplar olacak sanırım... :)

      Sil
  6. çok iyi bir gözlem ve çok güzel bir anlatım

    YanıtlaSil
  7. kitabını henüz okuyamadım,ama alıp okuyacağım.geçen pazar karaköyde sade denilen yerde 1 domatesin yarısı,azıcık hıyar ve üzerine serpilmiş peynir tabağına 21 lira fiyat biçmişlerdi,öfkelendim,haklıyım!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte "lükseliş" derken tam da bunu kastediyordum!

      Sil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

KİTAP ALINTISI

Yeni romanım Benim Küçük Şaheserim'den bir alıntı:  "Kitaplar onun ecza dolabıydı. Hastalanırsa -ruhu hastalanırsa- hangi kitabı aç...