6 Mayıs 2018 Pazar

PRAG GEZİ REHBERİ VOL. 1: NE YAPMALI, NERELERE GİTMELİ?

Prag caz kulüpleri, bohem yaşam tarzı, Franz Kafka’dan Nazım Hikmet’e, Atatürk’e sayısız ismin hatırası ve kafeleriyle, Avrupa’nın yükselen yıldızı. Caz melodilerinin arka fondan hiç eksik olmadığı bir şehir burası... Vltava Nehri kıyılarında taze bir nefes almanın şimdi tam zamanı. Sizler için hazırladığım Prag gezi rehberi yazı dizisinin ilki karşınızda!


Beni Instagram'dan takip edenleriniz görmüştür (yani birçoğunuz), Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'daydım ve daha yeni döndüm. Harika bir Prag seyahatini geride bıraktım ve başımdan geçenleri sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum! Biliyorsunuz ki blog'da şöyle uzun uzadıya yazmanın keyfi bir başka oluyor. 

Euro 5 lirayı geçti... 


Sizler için Prag gezi rehberi hazırladım. Üç ayrı yazı halinde paylaşacağım bir yazı dizisi bu. Bu ilk yazıda, genel Prag notları ve Prag'ın merkezinde görülecek/yapılacak şeylerle başlıyorum. Sadece yeme-içme üzerine ve Karlovy Vary'e dair iki farklı yazı daha gelecek. Prag'da ne yapmalı, Prag'da nerelere gitmeli, Prag'da ne yemeli, Prag'da gezilecek yerler gibi pek çok soruyu yanıtlamaya çalışacağım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Çek Cumhuriyeti'nin para birimi Çek korunası. Yani Euro değil. Ama biz turla gittiğimiz için tur içindeki çoğu şeyi Euro ile ödedik ve 1 Euro 5 lirayı geçti... Örneğin günübirlik Karlovy Vary gezisi için tura 60 Euro ödedik... O geziyi sonra anlatacağım... 

Prag'a kalın hırkalarla gittik, 30 dereceyi gördük!


İstanbul’dan 2,5 saat süren bir uçuşun ardından Prag’a vardığımızda, hava bulutlu ama ılık... Nisan ayının son haftası gittiğimiz için hava durumunun nasıl olacağını kestiremediğimizden her ihtimale karşı birkaç kalın hırka da, ince gömlek de almıştık yanımıza. Hava durumunun Türkiye’dekinden daha iyi olacağını, hatta gezimizin son günlerinde termometrelerin 28-30 dereceyi bile göstereceğini nereden bilebilirdik ki! Öyle ki benim şu anda bu yazıyı yazdığım İstanbul'da hava kapalı ve serin. Normalde bulutlu, yağmurlu olduğunu öğrendiğimiz Prag’a bizim gidişimizde hiç yağmur yağmadı. İnternette de hep gökyüzünün kapalı bir şehir olduğu yazıyordu ama hep güneş gördük biz. Oldukça şanslıydık! Ama gece gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok Prag’da. Mesela sabahları otelimizden 8’de çıkarken hava 3-5 dereceydi ve donduk, ama aynı günün öğlen saatlerinde sıcaklık hızla 25-26’ya yükseldi ve akşam da bu ılıklık devam etti.


Prag beklediğimden çok daha kalabalık ve sıcaktı. Çok fazla turist vardı, öyle böyle değil. Charles Köprüsü’nde yürüyorken kendimi zaman zaman İstiklal Caddesi’nde yürüyor gibi hissetmedim desem yalan olur. Şehirse zaten muhteşem. Ben sevdim… Özellikle Vltava Nehri kıyılarında akşamüstü muhteşem bir günbatımı manzarası var



Prag güzel, görülmesi gereken bir şehir. Vltava Nehri kenarında yürümeli, köprülerden geçmeli, ara sokakları keşfetmeli. Daha fazla yapacağınız bir şey yok. Bir kafeye oturup kahvenizi yudumlayın. Kafelerde siyah çayın poşeti bile pek bulunmuyor, genelde earl grey ve beyaz çay var. Kekler, pastalar en-fes! Tabii her yerde değil. Bazı yerler çok pahalı, bazı yerler ucuz. Çok yeri denedim, dediğim gibi Prag’da ne yenir/ne yedim diye başlı başına ayrı bir yazı yazacağım, onu bekleyin.


Beklediğim kadar bisikletli görememekse beni üzdü... Gördüklerimin çoğu da kaldırımdan sürüyordu! Prag’ın daha bisiklet dostu bir şehir olmasını beklerken, aslında bu anlamda bizim İstanbul’dan çok da farklı olmadığını gördüm. Prag’da ulaşım hemen her yere giden kırmızı tramvaylarla ve yayan sağlanıyor. Biz de Prag seyahatimiz boyunca hiçbir toplu taşıma kullanmadık, her yere yürüdük. Tabii ki yoruluyorsunuz ama yürünmeyecek gibi de değil, haritanız elinizde olduktan sonra, zaten şehir de küçük, her yer birbirine yakın sonuçta. Ben ilk kez gittiğin bir şehrin yürüyerek daha iyi gezilebileceğinden yanayım.


Prag’da güneş batınca gün bitmiyor



Avrupa şehirlerinde, özellikle de düşük nüfuslu yerlerde gece hayatı pek olmaz. Dükkanlar, mağazalar, kafeler akşam 17-18’den sonra kepenklerini indirir. Ama Prag sanırım bir istisna olmalı. Tamam Çek Cumhuriyeti'nin başkenti, ama yine de nüfusu sadece 1.2 milyon, yani öyle çok kalabalık bir şehir değil aslında. Orada da akşam oturacak kafe bulamayacağımızı düşünüyordum. Dans eden şehir Prag beni yanılttı: Cuma ve cumartesi günleri, özellikle restoranlar ve caz kulüpleri, tıklım tıklım doluydu. Akşamları adeta yaz akşamları yaşadık, Vltava Nehri’nden tatlı bir rüzgar esiyordu. Zaten Çekler havada biraz güneş görünce hemen parmak arası terliklerini, kısa kollu tişörtlerini çıkarıyorlar. 


Gündüz nehir kıyısında üstü çıplak dolaşanları bile gördüm. Nehirde kano sürenler, deniz bisikleti çevirenler, dev su toplarının içinde debelenenler, seyahat tekneleri… neler yoktu ki! Parklarda çimlerin üstü dopdoluydu, herkes yatıyordu. Kendimi resmen yazın çoktan geldiği bir yerde hissettim. Biz havanın böyle olacağını bilmediğimizden, yanımızda hiç böyle ince bir şeyler getirmemiştik! Neyse ki mont giymeyip sadece gömlekle dolaşmak, günü kurtarmaya yetti.

Kalbimi Reduta Caz Kulübü’nde bıraktım!



Turla gittiğimiz için, turun ekstralarına katılmakla kendi istediğimiz şeyleri yapıp kendimize zaman ayırmak derken bir an bile boş geçmeyen bir Prag seyahatini güzel anılarla geride bıraktık... Sabahları 05.30’da havanın aydınlanmasıyla kalktık (tamam bu kadar erken uyanmak çok da istediğimiz bir şey değildi ama ne yaparsın işte; şu İsveç yazımda da yazdığım gibi, yeryüzündeki her noktada her türlü erkenciyim, huyum kurusun!), 7’de otelin kahvaltı salonundaydık ve her gün en geç 8 gibi Prag sokaklarına karışmıştık. Zaten Prag da bizim gibi erkenci, gün erken başlıyor. Prag’ın en eski, Avrupa’nın en eski caz kulüplerinden biri olan ve listelerde Avrupa’nın en iyi 10 caz kulübünden biri olarak gösterilen Reduta Caz Kulübü’ne gidin derim.


Zaten Prag’a gelmişken cazsız olur mu? Tabii ki olmaz! Kıpkırmızı koltukları ve bir evin büyükçe bir odasını andıran samimi atmosferiyle Reduta Caz Kulübü mekan olarak da sizi hemen kendine çekiyor. Orada esas istediğimiz türde müzik cumartesi günü çıkacaktı ama dediğim gibi, o akşam katılmak istediğimiz bir tur ekstrası vardı diye cuma günküne gittik. O da son derece güzeldi, dinlediğim müzikten çok keyif aldım. 



Farklı yerlere yerleştirilmiş kıpkırmızı koltuklar, duvarlarda Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong gibi cazcıların siyah beyaz fotoğrafları ile nostaljik filmlerdeki gibi bir atmosfer vardı. Bill ClintonLouis ArmstrongB. B. King… Reduta kimleri ağırlamamış ki! Bu kadar önemli pek çok ismi ağırlamış bir yer olduğuna inanamıyorsunuz. Çünkü cidden çok küçük ve gündüz bilet almaya gittiğimizde kapıyı onu sanki gündüz uykusundan uyandırmışız gibi çoraplı bir genç açtı! Öyle de cool bir yer bu Reduta. Ama koskoca Reduta'yı çoluk çocuk da işletmiyordur herhalde... 


Çok önemli ve aynı zamanda tarihi bir yer olduğundan, bilet fiyatları belki pahalı gelebilir ama hem öyle çok abartılı değil, hem de her bütçeye uygun bir grup bulunabilir. Ve buna kesinlikle değer. Prag’a gelmişken caz dinlemeden dönülmez ki!

Prag'da başka ne yapmalı?

- Old Town'daki kalabalığa karışın, tabii çantalarınızı kollayın... Heykel gibi duran adamların fotoğrafını çekin... Baksanıza, hayat onlar için de zor belli ki... 



- Old Town'daki Astronomik Saat Kulesi tadilattaydı, üzdü... 


- Havelska pazarına MUTLAKA gidin… Bizdeki gibi tam anlamıyla bir sebze meyve pazarı beklemeden giderseniz, mutlu olursunuz. Daha çok ahşap oyuncaklar, kuklalar, hediyelik eşyalar, magnetlerin satıldığı bir pazar burası ama güzel tarafı her gün açık olması. Biz gittiğimizde kıpkırmızı çilekler, böğürtlenler gibi yaz meyveleri de vardı tezgahlarda. Gerçekten güzel bir yer. 




Vaclavske Namesti yani Vaclav Meydanı’ndan mutlaka bir şeyler alın…


Franz Kafka Müzesi’nin girişindeki heykelleri mutlaka görün… İki tane adam heykeli, Çek haritası şeklindeki havuza işiyor! Üstelik heykellerin her yeri hareket ediyor. Evet, her yeri... 


- Dans Eden Ev'le selfie çekin... Ama hangi dans, onu çözemedim...

- Cafe Slavia'nın çaprazındaki dev Marilyn Monroe heykelini, isterseniz görün... İsterseniz diyorum; çünkü heykel Monroe'dan başka herkese benzemiş...



- Şehri benim gibi Stockholm'e benzetin... Ben Prag'ı köprüleri, nehirler ve Arnavut kaldırımları nedeniyle Stockholm'e aşırı derecede benzettim! Hele şu fotoğrafta burası bana cidden Stockholm'ü hatırlatıyor... 


- Ben Prag seyahatim inanılmaz yoğun ve bir dakika bile boş geçmediği için listemdeki Clementinum ve Strahov Kütüphanelerine gidemedim, siz gidin... Clementinum kapalıymış da Strahov'da biraz aklım kaldı... Petrin Tepesi'ne de çıkamadım çünkü fünikilerde çok sıra vardı... Biraz yürüdük ama yapacak başka şeyler vardı... Çok dolu geçti Prag anlayacağınız...


Diğer notlar...

Bu tarihi Bohemya şehrinin en güzel yanlarından biri de çeşme suyunun içilebilmesiydi. Avrupa şehirlerini en çok da bu yüzden seviyorum! 

- Enteresan yanıysa, yaya yeşil ışığı maksimum 12 saniye sürmesi… 3 saniye sürenini bile gördüm! Yani karşıya geçtin geçtin…


- Charles Köprüsü böyle aletler çalıp ilgi çekmeye çalışanlarla dolu... Ama şu koskoca şeyden hiç ses çıkmadı, inanır mısınız!


Prag’da dilencilerin yere tamamen kapanarak dilenmesi de ilginç ve acı bir görüntü oluşturuyor...

- Prag'da sıradan bir gündü... 


- Prag bir İsveç gibi öyle yemmmmyeşil değil, o kadar çok parkı da yok.


Geçen hafta bugün Prag'da, Old Town'ın kalabalığına karışmış "trdelnik" yiyor, hatıra alışverişleri yapıyordum... Bu hafta da size işte Prag yazımın ilkini yazdım! Umarım beğenmişsinizdir... 

Gelecek yazıda

Bahşiş isteyen garson kız verdiğimiz bahşişi az bulunca ne yaptı? Maruz kaldığım sokak yiyeceği "trdelnik"le ilgili neden söylendim? Prag'da hangi kafe hayal kırıklığı yarattı, hangi kafe benden on üstünden yirmi aldı? Prag'da en çok sevdiğim restoran hangisiydi? Peki nerenin tuvaletinde dahiyane bir fikirle karşılaştım? Karlovy Vary'de sokakta kimlerle karşılaştım? Hepsi ve daha fazlası, Prag gezi rehberi vol. 2'de! 

Sosyal medyadan takipte kalın: 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

facebook.com/ofluoglumert 

11 yorum:

  1. gezilesi bir yer yazı için çok teşekkür ederim her yeri ayrı oynayan heykelleri de merak ettim ali ve nino'ya benzettim bir an ama sıfır alaka tabi :D

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir blog. İade-i ziyarete geldim. İyi yayınlar.

    YanıtlaSil
  3. Yazın gidilecek euro kullanmayan bir ülke arıyordum kii sayende bulmuş oldum. :) Tüm yazıları okuyup kendime bir plan yapacağım, 3 4 gün yeterli olur mu sence?

    YanıtlaSil
  4. merhaba, iade i ziyarete geldim diyeceğim ama ben zaten fırsat buldukça sessizce gelip okuyorum sizi...browser ımda uzun zamandır sık kullanılanlarımdasınız... bitimsiz yayınlar... sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Merhabalar çok başarılı bir yazı olmuş elinize sağlık. Sizi gfc den takibe aldım sizde alırsanız sevinirim. İzlemeyi unutmayın. Bol yayınlarınız olsun :)))

    YanıtlaSil
  6. Gitmeyi düşünenler için oldukça detaylı ve bilgilendirici olmuş..

    YanıtlaSil
  7. görmedim ama aklımda, giderken bakarım yazına yine, caz kulübü de aklımda olsun :) prag, tarih ve mimari açıdan herhalde belki de en iyisi diyorlar avrupada :)

    YanıtlaSil
  8. Doğu Avrupa turlarının yükselen trend olması iyi oldu.Turla gezmek güzel ama eline harita alıp,kafa bir arkadaşla beraber gezmek daha güzel :)

    YanıtlaSil
  9. Havanın güzel olması iyi olmuş. Gezip keşfetnek daha keyifli olmuştur eminim.

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar b...