14 Eylül 2014 Pazar

PERŞEMBE PAZAR'I


Bugün günlerden pazar... Her günümüzün kendine has bir teması var sanki. Bizi o ruh haline büründürmek için birileri önceden  bizim adımıza karar vermişçesine: Pazartesi hafta başı sendromu, cuma tatil heyecanı, pazar gazetenin eklerini okuyup çay yudumlama keyfi... Ama bugün o sıradan pazarlardan biri değil.

Perşembe Pazar'ı adını taktım ben bugüne. Çünkü tam geçiş dönemindeyiz. Yazdan sonbahara, güneşten yağmura, tatilden okul ve iş hayatına... O nedenle de biraz kararsız ve tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle bu yazı da Perşembe Pazar'ı gibi daldan dala, konudan konuya olacak. Hani sonra demedi demeyin.

Fırıncılık mantığıyla ilgili anlamadığım bir şey var. Bir somun ekmek 75 kuruşken, bir simit 1.50, poğaça 1.75 nasıl olabiliyor? Hamur büyüdükçe fiyat azalırken, hamur küçüldükçe fiyat artıyor. Ters orantı var yani. Aslında tam zıddı olması gerekmez mi? Bir makarona 7.5 lira verilen günleri yaşıyoruz. Ama bir dilim pasta da 7.5. Burada bir terslik yok mu? Poğaça alacağıma ekmek, makaron alacağıma bir dilim pasta alırım yahu! Neyse. Lükslükte ve tüketim çılgınlığında son nokta dedikleri bu olsa gerek. Ekmek bulamayan pasta yesin diyerek konuyu kapatıyorum.

Meryem Uzerli'nin yıllar önce oynadığı motor yağı reklamındaki üç saniyelik görüntüsü hafta boyunca magazin programlarında gözümüze gözümüze sokuldu. "Ağzı olan konuşuyor" diyen bir tır şoförünün yan koltuğunda oturan kızı oynuyor Uzerli o reklamda. Ama benim anlamadığım, bunun sanki yılın magazin skandalıymış gibi sunulması.

Televizyon yazılarım en çok severek okuduğunuz yazılarımdan. Ekrandaki dizileri ve programları eleştirdiğim, oyuncularla ilgili bilgiler ve yorumlar yazdığım o yazılarım istatistiklerde de en üstlerde yer alıyor. Yaz ekranına ilişkin yazmış olduğum şu yazıda Güllerin Savaşı dizisiyle ilgili "Dizinin adı Güllerin Savaşı diye karakterlerin isimleri de içinde 'gül' geçen isimlerden seçilmiş ama öyle bir zorlama olmuş ki sormayın: Bakınız Gülru ve Gülfem. Bu durumda, senaryoda acaba Bülent Ersoy’un parmağı mı var diye düşünmeden edemiyor insan." diye yazmıştım. Dün dizinin yeni bölümüne şöyle bir baktım da, ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gördüm. Dizi sanki Muhteşem Yüzyıl döneminde geçiyor! Hayır yani söylemesi de zor. Ama o yazımda da aynen dediğim gibi Damla Sönmez ve Canan Ergüder’in performansları bir harika. Başroldeki erkek oyuncu ise ikisinin yanında inanılmaz vasat duruyor. Yeni sezondaki dizilerle ilgili uzun bir yazı da önümüzdeki günlerde geliyor. Hem de bol sürprizli...

BACK TO BLOG

Yaz aslında boş kaldığımız için bir şeyler üretmek adına harika bir zaman. Mesela ben blog'a daha çok girdim ve yazdığım romanı da yazın bitirdim. Tüm bunlar tatilimi yapmadığım anlamına gelmiyor, tatilimi de son derece mükemmel bir şekilde yaptım. Ama görünen o ki herkes bu görüşte değil. Blogger dünyasına indirgeyecek olursak: Blogger'lar bu yaz blog'larına %80 daha az yazı yazmışlar. Başka blog'lara uğrayan blogger'lar da %30 olmuş. Yapılan yorum oranıysa sadece %2-%8. Tahmini de olsa korkunç oranlar bunlar! Ben yaz kış ayırt etmeden her an klavyemin başında, haftada 3-4 yazı yazıyorum. Artık Eylül ayı geldiğinden umarım ki tüm blogger'lar klavyelerinin başına geri dönerler, yani back to blog yaparlar. Aksi halde blog'larda Vahşi Batı'nın tozlu arazilerinde olduğu gibi kuru rüzgarlar esmeye devam edecek.

SOSYAL MEDYADA ÖLÜMDEN SONRA YAŞAM... VAR MI YOK MU?

Facebook günümüzde 1 milyar 300 milyondan fazla kişiye ulaşmış. Peki 8 yıllık tarihi boyunca Facebook'un 30 milyon kullanıcısının hayata veda ettiğini biliyor muydunuz? Moral bozucu ve de ürkütücü bir konu bu. Ancak merak edenler için şöyle hayli ilginç bir infografik hazırlanmış: Kullanıcı hayata gözlerini yumduktan sonra hangi sosyal medya hesabında ne gibi değişiklikler oluyor? Hesap donduruluyor mu, yönetimi bir başkasına devrediliyor mu? Hayata veda ettikten sonra hiç umurumuzda olmayabilir ama merak edenler mutlaka baksın: bit.ly/digitaldemise Üstelik blogger'lar için Google Plus hesabındaki değişiklikler de anlatılmış.

KUSMUYORUZ, VLOG DİYORUZ

Video blog, yani vlog diye ifade edilen sosyal medya aracı aslında o kadar da yabancısı olmadığımız bir şey. Blog'un yazılı değil videolu hali diye özetleyebiliriz. Yazı yerine video yoluyla takipçiye ulaşılan bir blog türü. Kısa videolar çekip yüklüyorsunuz. Yazmaya üşenenler ya da kendi videosunu çekerek eğlenmek isteyenler için hayli pratik olsa gerek. Ama ülkemizde çok da yaygın değil. Yani birine "vlog" derseniz, "Kaçın kaçın, kusacak!" diye ortalığı ayağa kaldırabilir.

Video demişken aklıma "Savaş'ta ve Barış'ta"nın fragmanı, oradan da bu yeni serim geldi. Ne zaman başlayacağına ilişkin birkaç mail aldım. Öncelikle ilgilenenlere teşekkürlerimi ileteyim. Çok yakında başlayacağını belirteyim. Kafa'dan ayrılmayın!

6 yorum:

  1. ya bissürü vlog izliyom keyifle yaa. ya şu yüzde 80 filan blog faaliyetleri istatistiklerini nerde okudum ki ya. bi dizi başlıycakmış izliycem. bana hicran de idi galiba adı. onu incelesene benim için yaa :)

    YanıtlaSil
  2. güllerin savaşına biriki kez denk geldim.. iki kadında harika oynuyor.. sırf onların yakalamaya çalışıyorum dizide :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. heyy blog alemi , 'BACK TO BLOG' please.
    :))

    YanıtlaSil
  5. blog istatistikleri konusunda haklısın kendi adıma korkunç ihmal ettim hem bloğumu hem blogger dostlarımı ama bu yıl böyle gerekti önümüzdeki yıl için önlemimi kesinlikle alacağım :)

    YanıtlaSil
  6. Sen de bi ara kayboldun ama:( ben daha henuz bilmiyorum blog alemini hala . Benim istatistikler hep ayni . Yorumcu kitlem de ahaha :) ben de belki guzel ilgilenemedim. Vloglari nedense tilsimsiz buluyorum.

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

KİTAP ALINTISI

Yeni romanım Benim Küçük Şaheserim'den bir alıntı:  "Kitaplar onun ecza dolabıydı. Hastalanırsa -ruhu hastalanırsa- hangi kitabı aç...