Bunları döner dönmez ayağımın tozuyla yazıyorum.
Bugün yine Malmö-Lund arası bisikletle (en az) 50 kilometre pedal çevirdim. Delilik!
DELİLİK!
Bacaklarım zaten ağrıyordu, rüzgar yine sert esiyordu, ama kışın gittiğimde gördüğüm manzaralar o kadar güzeldi ki, o yolun bir de bahar halini görmezsem aklım kalırdı. Hatırlayacağınız üzere, Şubat'ın ilk günü de Lund'a bisikletle gitmiştik (o meşhur yazımı hala okumadıysanız buraya buyurun); işte bugün de tam üç ay üstüne, Nisan'ın son günü bisikletle Lund yollarındaydım. Hava serindi tabii ama güneşliydi ve ağaçların tepelerinde öten kuşların sesleri yol boyunca radyo gibi bana eşlik etti. Her şey çok pastoraldi ama bir ara kaybolup kendimi ıssız çiftlik yollarında, tarlaların arasında buldum. Zaten Malmö-Lund E22 karayolundaki tır şoförleriyle de kanka olacağım yakında!
Şubat'ın ilk günü Lund'a ilk kez giderken... |
Peki Lund'a niye gittim? Valborg Festivali sebebiyle! Valborg nedir? Bu aslında tüm İsveç'te kutlanan bir festival ama en eski öğrenci şehri Lund olduğu için Lund'daki kutlamalar hep daha büyük ve gösterişli oluyor. İsveç'in her yerinden herkes Lund'a gidiyor, o nedenle ben de Lund'a gittim. Valborg baharı karşılamak içinmiş, "yahu öyle saçmalık olur mu, bahar geleli ohooo, yazı karşılayın bari" dedim başta ama aynı zamanda, okulda dersleri biten üniversitelilerin rahatlamak amaçlı yaptıkları büyük bir piknik bu.
Yani sizin anlayacağınız, bu İsveçliler eğlenmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor, iyi de yapıyorlar!
Patlamış mısır! |
30 Nisan sabahı erkenden başlıyor Valborg. Ben de sabah 6'da kalktım (zaten erkenciyim, biliyorsunuz), 7.30'da yollara düştüm. Gittiğimde herkes çoktan parkta çimenlere kurulmuştu, yüz binler vardı desem abartmış olmam, İsveç'teki tüm öğrenciler Lund'a gelmiş sanırım ve evet, internette okuduğum gibi kahvaltıda çilek yiyenleri ve her yere kurulan (bazıları üstü açık) seyyar tuvaletleri de gördüm (Ah daha başka öyle şeyler gördüm ki, bundan sonra TV dizisi Skam'da izleyeceğim hiçbir şey beni şaşırtamaz, size o kadarını söyleyeyim)! Kısacası baya çılgın bir kafa bu Valborg. Bu seferlik instastory'e hiçbir şey koymadım, çünkü her şeyi detaylarıyla blog'da bu yazımda anlatmak üzere sakladım. Seyyar tuvaletlerin önündeyse otuz kırk kişilik kuyruklar vardı...
Valborg kahvaltısında çilek yiyen İsveçliler. |
Seyyar tuvaletlerin önündeki kuyruk... |
E22 karayolundaki tır şoförleriyle kanka olacağım bu gidişle... Bugün epey yoruldum! 50 kilometre bisiklet sürmekten bahsediyoruz! Ama çok da güzeldi...
Ve son olarak, ne diyeyim, Valborg'unuz kutlu olsun!
Not: Son üç beş gündür sağ bacağımda bir ağrı var. Ağrı bile değil de, bir uyuşukluk, arada bir karıncalanma hissi gibi. Gün içinde yürüyen, bisiklet süren ve bilgisayar başında da çokça oturan biriyim. Bilgisayarı, klavyeyi şu sıralar mouse'suz kullanıyorum, yani elimle, acaba sağ elimde başladı da sonra bacağıma mı indi bu uyuşma hissi? Yoksa huzursuz bacak sendromuna mı yakalandım (yok artık!)? Otururken de, ayaktayken de bazen hissediyorum o yüzden bence bisiklet sürmemle de bir ilgisi yok. Ciddi bir şey yok, sadece merak ettim. Bilen varsa yazarsa çok sevinirim. :)
Ooo! Ne kadar kalabalık! İsveç deyince aklıma ilk ABBA geliyor, senin yaşlarındayken çok hayrandım, hastasıydım hatta:) şimdi yaşlandılar benim gibi pinpon oldular:)))çok iyi bir gün geçirmişsin..
YanıtlaSilGençlik ne güzel şey. festivaller vs. katılın katılabildiğiniz kadar:)
YanıtlaSilDiğer yazıda da bacak uyuşmasından bahsetmişsin Mert, demek ki kafana takılmış. Erasmus bitene kadar sürerse doktora görünmen gerekir sanırım. Geçmiş olsun.
Mert'cim bravo, gittiğin yerin tadını çıkarıyorsun, her şey harika görünüyor, iyi eğlenceler:)
YanıtlaSilbayıldım bu yazına. skam az kalır diyorsun. kahvaltıda çilek yicem ben de tamam iyi fikir :)
YanıtlaSilGezi yaptık adeta :)
YanıtlaSil