3 Eylül 2019 Salı

4 YENİ YABANCI DİZİ

WHY WOMEN KILL 


Bayıla bayıla izlediğimiz Desperate Housewives'in yapımcılarından, 15 Ağustos'ta başlayan ve henüz sadece üç bölümü yayınlanan bir dizi: Why Women Kill. Aşklar, aldatmalar, entrikalar, henüz kimin öldüğünü bilmediğimiz bir cinayet ve kara komediyle dolu dizinin Marc Cherry'nin elinden çıktığı her türlü belli.


Başrolde üç ev kadını ve dizi üç farklı dönemde geçiyor: 1960'lar, 1980'ler ve 2019. Dizi bu açıdan This Is Us ve Desperate Housewives'taki formülü bir araya getirmiş gibi. 1960'lardaki kocasına sadık ev kadını Beth Ann rolüyle Ginnifer Goodwin ve Desperate Housewives'ta Eva Longoria'nın oynadığı Gabrielle'in 1980'lerdeki versiyonunu andıran Simone ile Lucy Lui, üçlü ana cast'taki iki koltuğun hakkını fazlasıyla veriyor. Oynadıkları karakterlerde fazlasıyla inandırıcı, samimi ve başarılılar. 2019 yılındaki Taylor'u canlandıran Kirby Howell-Baptiste'e ise şimdiye dek izlediğim üç bölüm için pek fazla ısınamadığımı belirtmeliyim. Bunda senaryonun da etkisi var: 1960 ve 80'lerde geçen hikaye hayli gerçekçiyken, dizinin günümüzde geçen kısmı pek de sürükleyici değil.

Dizinin enerjisini ve klişe olmakla birlikte fikrini (üç farklı zamanda geçen üç farklı aldatma) o kadar sevdim ki, keyifle izliyorum. Tam bir soap opera, pembe dizi. Bu Amerikan dizisinin bir iki yıl içinde bize uyarlandığını görürseniz şaşırmayın. Zira radarına takılırsa bir yapımcı Türk televizyonlarındaki adaptasyonu için kolları kesinlikle sıvayacaktır. Fragmanını aşağıya bırakıyorum.


THE SINNER


Polisiye dizi olayına farklı bir açıdan yaklaşan The Sinner, katilin bilindiği, ancak cinayetin neden işlendiğinin bilinmediği bir vakayı ele alıyor. Başrolünde Jessica Biel'in oynadığı dizi, bir yaz günü Cora Tannetti'nin göl kıyısında kocası ve çocuğuyla güneşlenirken bir anda birini öldürmesinin ardındaki nedenleri işliyor. Psikolojik bir yanı olan dizi merak uyandırıcı. Sonunda "acaba ne çıkacak" diyorsunuz. 

THE ACT


Anne-çocuk arasındaki ilişkiyi ele alması bakımından Bates Motel'in kadın versiyonu olarak özetleyebileceğim dizi, aşırı koruyucu bir anne olan Dee Dee ile küçük kızı Gypsy'nin karanlık ve dramatik hikayesini ele alıyor. Tekerlekli sandalyeye bağlı ve kurallarla yaşayan hasta Gypsy, annesinin ondan sakladıklarını öğrenince, iş bir cinayete kadar varıyor. Peki olaylar bu noktaya nasıl geldi? İçinde hem polisiye hem de drama ögeleri barındıran The ActJoey King ve Patricia Arquette'in olağanüstü performansıyla göz dolduruyor. Kadroda yan rollerden biriyle de olsa Chloë Sevigny'nin bulunması da cabası. 

WHAT/IF


Oscar'lı ünlü oyuncu Renee Zellweger'in Anne Montgomery adında güçlü, zengin, cazibeli ve şeytani bir kadını muhteşem bir şekilde canlandırdığı What/If, bir Türk dizisi klişesiyle başlıyor: "Ahlaksız teklif"le. Tabii bizim dizilerimizde "ahlaksız teklif" kurbanları genelde kadınlar olur, ama burada bir adam oluyor. Ya da karısıyla birlikte olduğunu düşünürsek bir çift. Anne Montgomery, tıbbi teknoloji startup'ı için para arayan Lisa'ya 80 milyon dolar teklif ediyor. Ama küçük bir şartla: "Kocanı bir geceliğine bana ver, parayı al." Lisa ve Sean, kararsızlıklarının ardından, Anne'in teklifini kabul ediyor ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı dizimiz başlıyor. Tahmin edilebilir ve yavan senaryosunun yanı sıra, dizinin çıkış noktasında da ciddi dramatik boşluklar var. En üstü kapalı şekilde söyleyecek olursam: Anne Montgomery tüm bunları Lisa Donovan'a neden yaptı? Gerekçesi neydi? Değer miydi? Bu sorulara hiç tatmin edici yanıtlar alamadan dizi bitiyor. Yine de iki kadın başrol oyuncusu, entrikalar, şık sahneler, harika müzikler ve genel olarak yaratmayı başardığı atmosfer diziyi bir şekilde izlettiriyor. 

KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2


Bir de bonus olarak, bu filmden bahsedip yazıyı bitireyim. Geçenlerde Başka Sinema'da canım Bennu (Yıldırımlar) Abla ile izlediğim Küçük Beyaz Yalanlar 2, Fransız sinemasının tanınan oyuncularını bir araya getiren bir seyirlik. İlkini ikimiz de izlememiştik. Ama zaten buna gerek de yokmuş. Fransa'nın Atlas Okyanusu sahillerindeki Bordeaux kıyısında yazlık bir evde (ki tesadüf bu ya, bu ay Atlas Glober'a yazdığım seyahat rotalarından biri tam da burasıydı) geçen hikaye, Marion Cotillard'dan François Cluzet'e, Benoit Magimel'den Pascale Arbillot'a tanınmış oyuncuları aynı kadroda buluşturuyor. Uzun, keyifli masalar... Kahkahalar, gözyaşları... Film bir yere de bağlanmadan bitiyor. Yaz sonunun hüznüne uygun, rahat, telaşsız bir film.

Sosyal medya adreslerim: 

6 yorum:

  1. Afişler o kadar dikkat çekici kiiii... The Sinner benim de listemde bakalım :)

    YanıtlaSil
  2. sinner ın orcinali var sanırım izledim :) what if de. diğerlerine bi bakıyım thanx :)

    YanıtlaSil
  3. Why Women Kill oldukça ilgimi çekti mutlaka izlemeliyim.

    YanıtlaSil
  4. the sinner'ı izledim çok sürükleyici. Film de ilgimi çekti, not aldım. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  5. Klasikleşmiş eski dizileri bile izlemeye zaman bulamadığım düşünülürse bunlara ne zaman sıra gelir bilmiyorum :-) Tanıtım için teşekkürler, fikir sahibi olmuş oldum.

    YanıtlaSil
  6. Why Women Kill tavsiyenize uyacağım. Desperate Housewives izlemiş ve hastası olmuştum. Ben yabancı versiyonunu seviyorum ama :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

KİTAP ALINTISI

Yeni romanım Benim Küçük Şaheserim'den bir alıntı:  "Kitaplar onun ecza dolabıydı. Hastalanırsa -ruhu hastalanırsa- hangi kitabı aç...