Bu yaz, en azından benim kişisel yaz tatilim, bu zamana kadarki en güzel yaz tatillerimden biriydi. Önce yurt dışı ve sonrasında Ege derken gerçekten keyifli anılar biriktirdim. O konuları şöyle ağız tadıyla bir yazacağım, bol fotoğraflar eşliğinde, hiç merak etmeyin.
Ama şimdi dönüş yolculuğundaki birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.
---
Susurluk'un bol kaşarlı tostuyla köpüklü ayranı da bu listededir. Hatta bu listenin ilk sırasındadır. Olmalıdır. Bu fotoğraf da yediğim sayısız Susurluk tostundan bir tanesinin fotoğrafı.
Ama...
Dedik ki her yıl tost ye ye bıktık, bu sefer de tostu pas geçip Bursa'da iskender yiyelim! Malum, Susurluk'un tostu meşhursa Bursa'nın da iskenderi meşhur... Kebapçı Yavuz İskenderoğlu da, 150 yıllık geçmişiyle iskender denince yörede en çok tercih edilen isim. Pek çok şubesi var. E bu sefer de soluğu orada aldık.
Anlayacağınız iskenderin yerine geldik... Küçük porsiyon iskender ve çok şekerli üzüm şırası gayet iyi gidiyor. Mekan da tarihi, nostaljik. Tabii iskender küçük olduğundan pek doyurmamış, dişin kovuğuna bile gitmemiş ama, olsun.
Ve çay içmek için bahçe kısmına çıkıldığında, ben bir de ne göreyim, yukarıda sizin de gördüğünüz gibi, en küçük iskenderin porsiyonu 28 lira! Orta boy iskender 36 lira.
Sonuç:
Diyerek, bu konuyu kapatalım.
---
Ve bana "Bu kadar da REZİLLİK olmaz!" dedirten olay vuku buldu!
17.15'te Gebze'de feribottan indik ve normalde 25-30 dakika sürmesi gereken yol 3 SAATTE BİTMEDİ! Saat 20.30'da hala trafik FELÇTİ, hala binlerce araba vardı önümüzde, gerimizde. Biz arabaya bindiğimizde gündüzdü, akşam oldu, muhtemelen gece de olacak derken nihayet başka yola saptık da çıkabildik o trafikten.
O yol niye tıkalıydı, niye öyle trafik vardı, acaba kaza mı vardı, hava mı yağmurluydu diye sormayın... Havada hiçbir şey yoktu, kaza da yoktu... Her zamanki trafik vardı sadece...
Ama...
Bu trafik sorunu çözülmediği müddetçe benim ayaklarım İstanbul'(d)a(n) hep geri geri gidiyor... gidecek... gitmeye devam edecek...
Trafik bazen öyle kilit olabiliyor ki, saatler arabanın içinde öyle sıkış tıkış oturarak geçip gidiyor... Yazık oluyor o dakikalara, saatlere... İşte bu yüzden insanlar İstanbul'u terk edip daha küçük şehirlere taşınmaya başladı. İşte bu yüzden insanlar işlerini bırakıp ellerinde olan parayla bisiklete atlayıp dünyayı geziyorlar. Kötü mü yapıyorlar? Hayır, gayet iyi yapıyorlar. İstanbul kalabalığıyla, trafiğiyle, hava kirliliğiyle gün geçtikçe cazibesini daha da kaybediyor. Kimisi her gün aynı rutini devam ettirip işine gitmeye devam ederken, kimisi de isyan edip her şeyi elinin tersiyle itiyor ve hayatını yaşıyor işte.
O zaman şöyle diyebiliriz;
İstanbul: Yüksek binaların gölgesinde yaşamak...
Ve hoş bulmadık İstanbul! Böyle güzel bir tatilin üstüne... Hem de hiç hoş bulmadık!
---
Yarın bizim okul başlıyor. Haftaya bayram olmasına rağmen okul açılıyor, araya bayram girecek... Bazı okullar işte böyle olmasın diye okulları bayramdan sonra açacak ama bizim okul öğrencilerini uğraştırmayı seviyor sanırım.
Ders seçimleri internet üstünden yapılıyor ve seçmeli dersler, kapanın elinde kalıyor. Bizim okulun sistemine göre, önce ders seçimi için randevu alıyorsun. Ben de randevuyu salı gününe alabildim, çünkü pazartesi günününkiler hemen dolmuştu. Ama böyle olunca da seçmeli derslerden istediğini seçemiyorsun. Örneğin, anlaşılan bu okul benim senaryo yazarı olmamı istemiyor. Hangi senaryo dersine baktıysam (hocadan izin aldığım halde) derste yer kalmadığını gördüm. Neden? Çünkü sınıflar üç kişilik de ondan! Senaryonun s'siyle alakası olmayan insanlar o dersi alıyor da ondan! Halbuki kontenjanı az daha çok tutsalar her isteyen her istediği dersi alabilecek! Ama okula inat ben de senaryo yazarı olacağım!!! O derslere de gireceğim!!!
Laf aramızda, benim seçtiğim seçmeliler de hiç fena değil. Hatta daha iyi gibi. Bakalım, yarın göreceğiz. Senaryoyu da öbür dönem almaya çalışırım artık, ne yapalım...
Hepinize yeni dönem için iyi bir başlangıç diliyorum!
Her zaman derim, İstanbul da bol paran ve bol zamanın olacak. Birinden biri yoksa İstanbul çile...Bursa iskenderin fiyat konusuna ise şiddetle katılıyorum geçen ay yedik Bursada...
YanıtlaSilÇok doğru! Aksi takdirde İstanbul'da yaşamak bir eziyete dönüşüyor. İskenderin fiyatına gelince... Gerçekten abartılı!
SilBen de İstanbula birkere geldiğimde o köprü trafiğinden tam iki saatte çıkabildim. Ve yaşayamıyacağım ancak gezebileceğim bir şehir olarak kaldı:)
YanıtlaSilBen de hep öyle derim: İstanbul gezmek için çok güzel bir şehir, yaşamak için değil! :)
Silİstanbul çile bülbülüm çile!!! O nasıl bir iskender fiyatıdır yau:(
YanıtlaSilÇile gerçekten... İskender fiyatıysa İstanbul'dan değil, yanlış anlaşılma olmasın. :)
SilSöylensek de dönüp geleceğimiz yer İstanbul oluyor işte :)
YanıtlaSilAğlamak istiyorum! :)
SilTatilden dönerken, trafiğin stresi basıyor insanı zaten İstanbul'a dönerken.
YanıtlaSilSaat planını iyi yapmak lazım, ha bir de Yandex'i kullanmak çoğu kez zaman kazandırıyor.
Bu trafik ömür törpüsü ya...
SilEge'nin o Karadut suyu, susurluk ayranı... Of özelmişim ya. Ege güzel valla. İstanbul bitmiş kardeşim, mecbur değilsen gitmicen :)
YanıtlaSil"Mecburen mecburen, mecburen mecburen, mecburiyetteeen!" :)
Silha haaa eh feribota ter zamanda gelmişsiniz yaaa. gece 12-sabah 6 civarı gidecektiniiz :)
YanıtlaSilAma Ters ama Düz zaman Deep (reklam), her sefer bu İstanbul'da bu trafik var! :) Yeter ya! :)
Silsusurlukta ki o ayran tost olayı müthiş ya ! Bursa'da iskender de güzel ama diğer yerlerdekinden çok da bir farkı yoktu bence tat olarak.
YanıtlaSilSiz de yediniz mi orda? :)
Sil