30 Eylül 2015 Çarşamba

KONULAR ARASINDA GEZİNMECE...


Geçtiğimiz hafta Trabzon'daydım. Hava o kadar güzeldi ki, küresel ısınmaydı, iklim değişikliğiydi derken Trabzon'un ikliminin artık iyice ılımanlaştığını hissettim (İstanbul'da bugünlerde hava ne kötü böyle!). Sonbahar Trabzon'da ilkbahara göre çok daha sıcak olmaya başladı. Bazı günler otuz dereceyi bile buldu sıcaklar, inanabiliyor musunuz? İki üç yıl öncesine dek Trabzon'da Eylül sonunda kaloriferler yakılırdı, şimdi millet denize giriyor...

Daha doğrusu, "denize girecek bir yer arıyor" demeli...

Çünkü bildiğiniz gibi, Trabzon'da her yer betonlaştırıldığından, denizler de bu durumdan nasibini alıyor... Sizlere şöyle güzel bir Trabzon manzarası sunabilmek isterdim ama... İşte yeşiliyle, mavisiyle bir zamanlar Karadeniz'in gözbebeği olan Trabzon'da son durum bu... Bir fotoğraf yok, çünkü artık Trabzon'da fotoğrafı çekilecek bir manzara yok... Elveda masmavi deniz, yemyeşil ormanlar elveda!

Çok sevdiğim Trabzon'u her gelişimde biraz daha -kötü anlamda- değişmiş buluyorum. Öyle ki, bir geldiğimde kumsalların yok olduğunu görüyorum, bir başka sefer geldiğimde dalgaların çarptığı kıyılardan artık arabaların geçtiğini görüyorum, bir başkasında da "sahil" yürüyüş yolunun birdenbire denizden metrelerce içeride kaldığını görüyorum... Deniz acımasızca dolduruluyor ve ben her geldiğimde iş makineleri, kamyonlar, toz duman hala mesaide oluyor. Denizi doldurmanın sonu gelmeyecek sanırım; ta ki Trabzon artık bir Karadeniz değil, İç Anadolu şehri haline gelene kadar! (Ama mesela, komşu şehirler olan Giresun ve Ordu için bunları söyleyemeyiz. Hatta Ordu'nun sahiline, kumsalına, upuzun doğal plajlarına ben çok özeniyorum. Ordu'dan geçerken sanki Karadeniz'de değil de Ege'deymiş gibi hissettiğim bile oluyor. Trabzon'daysa yakında deniz diye bir şey kalmayacak, üzülüyorum...)



 
Trabzon'da maviyle yeşilin buluşmasına özgürlük tanınan son yerlerden birinde... (Üç beş yıl sonra burayı da bulamayız!)

 
Bu arada, bu ayakkabıları da yeni aldım, laf arasında söylemeden geçmeyeyim... Nasıl, beğendiniz mi? Ben üç model arasında kararsız kalarak, sonunda bunu seçtim...
 



 
Şu fotoğraflara bakınca insan "Yeşillik. Oh mis." demek, diyebilmek istiyor, ama diyemiyor ne yazık ki. Zira Trabzon'a yarım saat/bir saat uzaklıktaki bu Maçka köyüne de uzanıyor beton eller... Planlanan ve hatta uygulamasına başlanan projeye göre, buralar kısa süre sonra tamamen otel, dükkan, mağaza, restoran, kafe ve site olacak... Şu muhteşem manzaraların yerinde bir süre sonra yeller eseceğini düşünmek ne acı, değil mi?

Hey! Bu şehirde biz de yaşıyoruz! Siz artık bizi unuttunuz, tamamen Araplara çalışmaya başladınız! Ama böyle olmaz ki...
 
Gelelim bir diğer mevzuya... Malumunuz, Türkiye, Arap turistlerin gözdesi. Bu turistler, son birkaç yıldır Trabzon'u da keşfetmiş durumda. Keşfetmekle kalsalar iyi, şehrin altını üstüne getirdiler. Kendi sıcak bölgelerinden sonra Trabzon'un yaylaları, dağları onlara serin cennetler gibi geliyor. Gelin görün ki, Trabzon'da önümüz, arkamız, sağımız, solumuz Arap oldu! Araplar her yerde! Restoranlarda, kafelerde, otellerde, mağazalarda, alış veriş merkezlerinde, ormanlarda, yaylalarda... İşte, Trabzon Havaalanı'ndaki (ve şehrin diğer pek çok yerindeki) bu ilan/billboard tamamen Araplara yönelik hazırlanmış bir ev ilanı... Araplar, villa tipindeki evlere günlük 2 bin lira verebiliyor. Dudak uçuklatıcı, değil mi? Bakın aylık değil, günlük bu fiyatlar! Evlerini onlara kiraya verenlerse aslında hem memnun hem de değil. "Evet, para onlarda, ama pislik de onlarda! Geride bıraktıkları çer çöp yüzünden evimizi tanıyamıyoruz! İçeriye tiksinerek giriyoruz!" diyerek yakınıyorlar. Kalabalık Arap ailelerinin kiraladıkları evin dekorasyonunu, şeklini değiştirdiği, mobilyaları kafalarına göre kaldırdıkları da oluyormuş. Araplar yalnızca evlere kiracı olmakla kalmıyor, aynı zamanda Trabzon'un gözde semtlerinden ev, yayla ve ormanlardan da arsa alıyor, turistik yerlerdeki işletmelere ortak oluyorlar. Dediğim gibi, bu durumdan memnun olan da var, memnun olmayan da...
 
Neyse... Kapatalım artık bu konuyu bir süreliğine...
 

8 yorum:

  1. yaa kafa dergi bişey diycem. bugune kadar birçok trabzonlu tanıdığım hatta arkadaşlarım oldu, hepsi de antisempatik, kendi bildiği tek doğru olan insanlardı. Ama senin yazıların ve fotoğrafların o tanıdığım insanlardan çok farklı)) Genelleme yapmanın doğru olmadığını biliyorum ama öyle napim. Yazıların çok keyifli. Ve evet yeşilin yerine beton ormanları dolması da üzücü..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle güzel sözleriniz/iltifatlarınız için teşekkür ederim. Yazılarımı keyifle okumanız beni çok mutlu etti! :)

      İkinci konuya gelecek olursak, dediğiniz gibi, genelleme yapmak çok ama çok yanlış. :) Trabzon çok büyük bir yer. İstanbul gibi bir kozmopolitliği var. Sizin nasıl insanlarla tanıştığınızı az çok tahmin edebiliyorum, eh, her şehirde olduğu gibi Trabzon'da da her çeşit insan var... :)

      Sil
  2. Trabzon ülkemizin şahane yerlerinden biri gerçekten, imrendim keşke bende gidebilsem :)

    YanıtlaSil
  3. Arap akını oralara da gelmiş demek. İstanbul'daki son durum: Suriyeli akınının da etkisiyle, Türkçe'den çok Arapça tüm levhalar, fiyat kartları... Durumu kötü olanlar zaten alamıyorlar, mülteci olmak zor iş Allah yardımcıları olsun. Ama zengini de bir acaip, yan apartmanımızı yüksek kiralara tuttular, evin hali ev değil.Kültür farkı mı desem, hani Müslüman temizdir mi desem bilemedim.
    Olması gereken fiyata gerçek ihtiyacı olan ailelere vb vermeyip de Araplara kiralayan ev sahiplerine de biraz müstehaktır diye düşünüyorum :)
    Bu arada ayakkabılar çok şık, güle güle kullanın.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Araplar gerçekten de yüksek fiyatlarla ev tutabiliyorlar.

      Ayakkabılar için de teşekkür ederim. :) Sevgiler... :)

      Sil
  4. Birkaç yıl önce Karadeniz'e gittiğimde ohh en azından ülkemde yeşil yerler de var demiştim desenize artık Trabzona da el attılar :(

    YanıtlaSil
  5. ne güzel yeşil yeşil yaa :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...