30 Ekim 2017 Pazartesi

İSTANBUL, BENİ NEDEN YORUYORSUN?

Biliyorsunuz, geçen dönem İsveç'teydim ve yaşadıklarımı günü gününe blog'umdan, instagram'dan sizlerle paylaşmıştım. Benim gibi İsveç günlerime geri dönmek isteyenler şuraya. Evet, daha şimdiden çok özledim!

 

Fotoğraf İsveç'ten, Lund'dan. İşte İsveç'te böyle güzel, yeşil, parklı bir ortamda yaşıyordum. Benim için o kadar yoğun bir hafta başladı ki, hiç değilse şu fotoğrafa bakıp bakıp rahatlayayım... İsveç'e veda yazımda şöyle yazmıştım: "Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki, buraya gelirken 'Orası İsveç, illa hasta olurum' diye bavulumu bir sürü ilaçla doldurmuştum, ama ne oldu biliyor musunuz? Bir tanesini bile kullanmadım. Çünkü 5 ay boyunca tek bir kere bile hasta olmadım. Evet, inanması güç: Dünyanın belki en soğuk ülkesine geldim, göllerin nehirlerin aylarca buz tuttuğunu gördüm ama bir nezle bile olmadan dönüyorum. Bunu da son ana kadar söylemedim ki belki hasta olurum diye ama artık geri dönüş günüm geldi çattı o yüzden şimdi rahatlıkla söylüyorum! Demek ki neymiş, hasta olmak soğuk havayla alakalı değilmiş. Bizi yaşadığımız şehirlerin stresi, binaları, gökdelenleri, AVM'leri hasta ediyormuş. Oysa İsveç'te hayat parklarda, ağaçlar arasında, yeşillikler içinde, güler yüzle geçiyor. İnsanlar sokakta birbirlerini selamlıyor. Hasta da olmuyorlar."

Ama şimdi İstanbul'un trafiğine, grisine, binalarına, havasızlığına, kalabalık ortamlarına, AVM'lerine geri döndüm. İnsanlar sinirli, yüzler asık, her yer çok kalabalık. Ve mevsim geçişiyle birlikte boğazımda hafiften bir ağrı. Hasta olacağımı anladığım an ben:

Ihlamur. Ayrıca hasta olmasam da çok severim. 

Ayrıca İsveç, Malmö'de her yere bisikletle gidiyordum ama İstanbul'da pis ve sıkışık otobüslere mecburuz... AVM'ler, otobüsler... Sürekli kapalı ortamlarda, gri binaların arasındayız ve bu nedenle de daha çok hasta oluyoruz.


Hızlı market alışverişim...

Cafe Nero'da aslında evde benim çok daha güzel hazırlayabileceğim bir şeye 8.75 TL vermek... 

Beşiktaş'ta Taraça Kafe diye bir yerden... 

İstanbul'un kalabalığı, trafiği, gürültüsü bir yana, şehirde bahsedilecek güzel şeyler de yok değil! Bienal, Tasarım Tomtom Sokakta gibi etkinlikler yakın zamanda gittiklerimden... Ayrıca hem devlet tiyatrolarında hem de özel tiyatrolarda çok güzel yeni oyunlar var. Katalogları aldım, en kısa zamanda gitmek istiyorum!

Birkaç şarkı tavsiyesi: 

Feist-My Moon My Man
Hande Yener-Kim Bilebilir Aşkı 
Ane Brun-Black Notebook
Blossom Dearie-Tea for Two 

Beni sosyal medyadan takip etmeyi de unutmayın: 

1 yorum:

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

HOŞ GELDİN 29!

Hoş geldin 29. 🥳 Yeni yaşımda da üretmeye devam etmeye, hayal gücümde dolaşan hikayeleri özgürce yazmaya, yepyeni bir roman çıkarmaya ve mü...