60. Sait Faik Hikaye Armağanı, Burgazada, Medar-ı Maişet Motoru ve Doğan Hızlan gibi önemli edebiyatçılar varken yağmur vız gelir! Geçen cumartesi günü gerçekleşen ödül törenini ve Burgazada maceramı yazmak için, önce kurumam gerekliydi.
Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı 10 Mayıs Cumartesi günü, Burgazada'da düzenlenen 60. Sait Faik Hikaye Armağanı ödül törenine, Kabataş'tan kalkan Medar-ı Maişet Motoru’yla gittik...12.30'da kalkması planlanan motor iskeleye biraz geç gelince, iliklerimize dek sırılsıklam olduk, ama içeride bizi çok hoş bir atmosfer karşılayınca, her şeyi unuttuk.
Hoparlörlerden yükselip arka fonumuzu oluşturan Türk Sanat Müziği eserleri... Girişteki masaların üzerine konulan ve Sait Faik’in ilk öyküsünün yayımlandığı 9 Aralık 1929 tarihli Milliyet gazetesi... Tam bir nostalji, tam bir Medar-ı Maişet Motoru yani! Bilmeyenler için söyleyeyim, bu motor, aynı zamanda Faik'in bir romanının adı. O nedenle etkinliğin adının harika olduğunu düşünüyorum ben. Karşı koltuğumda oturan ve ikisinin adı da Özden olan hanımlardan rica ettim, bu değerli gazeteyle fotoğrafımı çektirdim.
Motorun içi nasıl kalabalık sormayın! Okurlar, edebiyatçılar (biri Doğan Hızlan), isim olarak bildiğim ama suret olarak hiç tanımadığım editörler... Bir siz eksiksiniz yani! Televizyon kameraları da sürekli bazı edebiyatçıların fotoğrafını/görüntülerini çekip durdu. Hava o kadar yağmurluydu ki, ödül töreni mecburen motorun içinde yapıldı. Yoksa her yıl Sait Faik Müzesi'nde veriliyormuş ödül. Şans işte... Bu hafta sonu ne güzeldi hava... Sıcaktan piştik... Keşke o gün de hava böyle güzel olsaydı... Ödülü kazanan Mahir Ünsal Eriş'i tebrik edelim! Doğan Hızlan da her zamanki takım elbiseli ve renkli papyonlu haliyle yine beyefendiliğinden ödün vermiyordu. Bu arada Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Sait Faik öldüğünde çıkardığı maskını Mehmet Eyüboğlu’nun eşi Hughette Eyüboğlu da 60 yıl sonra müzeye devretti.
Yağlı boya çalışmam nasıl olmuş? Şaka elbette, bu, vapur Burgazada iskelesine yanaştığında, motorun "damlalı cam"ından çektiğim çok nefis bir görüntü... Sanki bir ressamın elinden çıkan bir tablo gibi...
Burgazada'da serbest zaman... Tabii ki önce Sait Faik Müzesi gezilecek!
Herkes vapurdan iner inmez müzeye doluştuğu için, ben de önce kısa bir ada turu yapayım dedim. Bu sevgililer de benim gibi düşünmüş olmalı...
Ne yalan söyleyeyim, Burgazada'nın haline üzüldüm... Sokaklar bizim gelmemizle şenlenmiş gibiydi... Yani demek istediğim, in cin top oynuyor! Başıboş kalmış köpek sürüleri peşimize takılıyor, kediler kendi hallerinde köpeklerin yanına sokuluyor... Sadece hayvanlar var... Bizim ekip dışında insan minsan göremedim ben! E biz gidince yine mi hayvanlara kalacak bu güzel ada?
Yaprağın üzerindeki iri yağmur damlaları öylesine güzel ki... Görür görmez, işte kaçırılmayacak bir perspektif diye düşündüm!
Burgazada'da öyle güzel köşkler var ki... İşte iki tanesi!
Ada turuna devam...
Oldukça iyi bir resim oldu bu bence. Pek çok şey barındırıyor.
Hangi birinin fotoğrafını çeksem, bilemedim ki... Telefonda daha bir sürü fotoğraf var, bunlar zorla seçtiklerim.
Şimdi müzeye dönme vakti! Ama kapıda hala kuyruk var... Kapı girişi o kadar dar ki, beklemeye yer yok... Ayrıca içerisi de çok küçük olduğundan bir önceki grup çıkmadan giremiyorsunuz. Bunlar güzelim Sait Faik Müzesi'nin negatif yönleri tabii.
Kameramanlarla köşe kapmaca oynuyoruz küçücük odaların içinde!
Bu köşeyi çok beğendim...
Üst katta, Sait Faik'in muhteşem Burgazada manzarası eşliğinde kitap yazdığı masada, artık okurları ona mektup yazıyor. Zaten gittiğim bu tip yerlerde bir mektup yazmak, geleceğe bir selam çakmak benim için olmazsa olmazdır... Ziyaretçi defterleri daha derli toplu oluyor ama. Burada yazdığımız mektuplar nereye gidiyor? Bazı mektuplar, bahçede sergileniyordu.
Güzel bir müze gezisi yaptıktan sonra, motorun hareket saatinin geldiğini fark ediyorum... Doğru iskeleye!
İskelenin bir tarafında da, Sait Faik Abasıyanık'ın gerçeğinden daha gerçek duran heykeli var! Balmumuna benzemiyor mu sizce de? Ama hayır, taştan bir heykel... Öyle büyüleyici ki, gerçek olmadığına inanasım gelmiyor.
Motorumuza doğru yönelerek, Burgazada'yı gerçek sahiplerine teslim ediyoruz... Bu da güzel bir fotoğraf oldu.
Bu son pozu da, dönüş yolculuğumda karşımda oturan Ayhan Bey ısrar edince vermek zorunda kaldım... Altmış yaşlarında bir avukat, aynı zamanda da blogger'mış kendisi! Bu gezide çok güzel insanlarla tanıştım. Hareket vakti geldiğinde, bu motor kalkar! Yağmurla başladığımız günümüzü, yağmurla sonlandırıyoruz. Biraz ıslandık, biraz üşüdük... Ama değdi mi? Hem de sonuna kadar!
Not düşümü: Daha bu yıl İstanbullu oldum, biliyorsunuz... İlk geldiğimde sınıf arkadaşlarımdan birkaçıyla İstiklal Caddesi'nin kalabalığında rastlaşmıştık ve bu tesadüf bana cidden çok imkansız gelmişti! Burgazada maceramda da, yine okuldan birileriyle rastlaştık! Hani hava güzel olsa yine tamam, hafta sonu Burgazada'ya gelmek açıklanabilir, ama o yağmurda... Tesadüfün böylesi yani!
Not düşümü 2: Bu sefer fotoğraflara etiket yerleştirmek yerine, saydam yazı yazdım. Sizce hangisi daha iyi, lütfen bunu da yorumlarınızda belirtin çünkü ben çok kararsız kaldım.
gezdim ben oraları,hatta müzenin kapısına vurdum,Sait amca evde yoktu :(
YanıtlaSilHocam senin bu yaşadıklarını an ve an paylaşmana çok hayranım yahu. Bir gün bende yapmaya çalışacağım. Resimler güzel . Yazı güzel. Emeğine sağlık.Bu arada 19 mayıs gençlik bayramımız kutlu olsun.
YanıtlaSilama bunu nasıl kaçırdım ben yaa. sait faik hastasıyım yaa. gelcam yine :)
YanıtlaSiletiket daha iyi bence, saydam yazı gözü yoruyor. :)
YanıtlaSilsüper , çok beğendim yazını. Blogun da çok güzel , keşfetmeye çalışıyorum kolay gelsin bana :)
YanıtlaSil