Evet efendim... Bilindiği (ve Facebook'tan takip edenlerin beğendiği) üzere Nisan ayının son on günü Marmaris'teydim. Geçenki yazımda çektiğim "ilkbaharda buz gibi denize girme" temalı Marmaris fotoğraflarının klasörde blog'a koyulmayı bekleyedurduğunu söylemiştim ya hani, işte dedim ki, vakit bu vakittir, o fotoğrafların üstü tozlanmadan şöyle güzel bir yazı yazayım! Bu gecikmenin sebebi de fotoğrafları ve anıları hakkıyla yazabilmek istememdi. Marmaris'e çok gidiyorum, çok seviyorum. Blog'daki seyahat etiketindeki on yazıdan biri mutlaka Marmaris. Yazın yine gideceğim. Şimdi sizlere bahardaki Marmaris'i anlatacağım. Bugün son sınavdan da çıktım (uluslararası sosyoloji), (küçük bir öğrenci kartı kaybetme vakasını saymazsak) keyfim yerinde, açtım dizüstü bilgisayarımı, işte yazıyorum size Marmaris anılarını...
Marmaris bu sefer çok soğuktu... Elbette yazınkinden çok farklıydı ama baharda ballı börek olur oralar, yok, değildi... Kış her yerde olduğu gibi Marmaris'te de çok soğuk geçti, İstanbul'dan soğuk bir hava vardı hatta... Şaşırdım... Denize girme havası yoktu, oranın yerlileri bile "Deli misin sen?" diyordu... Hayal kırıklığına uğradım... Klimayla ısınıp polar hırkalara, battaniyelere gömülmek değildi aklımdaki tablo... Ama hayal kurmuştum bir kere ve istediğimi alacaktım...
Benim Cafe Anne'im... Marmaris'e her gittiğimde... Mutlaka... Cafe Anne içmelerde... Özellikle cheesecake'leri ile meşhur... Fotoğrafta arkada gördüğünüz diğer pastalarsa elmalı ve çikolatalı. Ama en iyisi limonlu cheesecake, bir dahakine çilekliden değil ondan yiyeceğim. Burada her pasta dilimi kocaman, muhteşem! Yani iki kişi rahat yer, ama ben tek başıma yiyorum. Fiyatı mı? Sadece on liracık...
En ilginci de oranın sahibinin "Bu sefer babanız yok mu?" demesi! Adam geçen yazdan bahsediyor. Geçen yaz oraya gittiğimizde babam da bizimleydi. Adamdaki bu dikkate şaşırdım. Belki bizi tanıdığı, biz oranın kemik müşterisi olma yolunda gittiğimiz için olabilir, ama yine de o kadar da sık gitmiyoruz oraya. Bir diğer ilginç şey ise, kafenin internetinin özel istek üzerine açılması. Yani siz rica ederseniz modemi açıyor ve şifreyi veriyorlar...
Korsan dediysem, basbayağı korsan işte! Şu heybete, şu detaylara bir bakın! Where is Jack Sparrow?
Karayip Korsanları'ndaki ahtapot surattan epey etkilenilmiş, belli. Bu gemi, ben oradayken yeni gelmişti Marmaris'e. Yaz boyu sayıları daha da artacak, civar koylara turlar düzenleyeceklermiş. Ama içine de girdim, içinin dışı kadar havası yok...
Selimiye'deki Sarunya'dan... Kalamar!
Böyle bir yer açılmış Sardunya'nın yanına... Klasik... Elbiseler, incik boncuklar, anahtarlıklar, magnetler falan satıyor...
Deniz boş, sahiller ıssız ve hava da su da buz... Herkes kat kat montlarla, çoraplarla, ayakkabılarla oturuyor. Ama ben denize gireceğim! Mayomu getirdim!
Ve iskeleden denize atladığım an! O engin maviliği bozduğum, denizde dalgalar yarattığım... Video'ya da çektiler... Sezonu 21 Kasım'da kapatır, 27 Nisan'da da açarım! Bu denizi başka hiçbir zaman böyle boş göremezsiniz, her yerde insanlar olur, rahat yüzemezsiniz. Ben sezonu erken açtım ama laf aramızda su buz gibiydi, çıkınca dondum. Havada kar soğuğu var malum, ama Marmaris'e geldim, kaçırır mıyım? Sahildeki hırkalı/yün çoraplı insanlar da "Kim bu deli?" diye baktılar, ama heves ede ede... En güzeli de hasta olmadım! Yüksek performans gösterdim, aferin bana! Facebook'ta birisi "Yok artık, biz daha kazak giyiyoruz sen denize mi girdin? Şu an çok kıskandım seni!" diye yazmış. Ben de, "Çıkınca ben de kazak giydim!" diye yazdım. Çok üşüdüm cidden çıkınca. Su da soğuktu ama o an anlamıyor insan. Şimdi düşünüyorum da, şu anki aklım olsa yine atlar mıyım o suya... Yine atlarım valla.
Marmariselfie adlı çalışmam gelsin... İlk fotoğraf Marmaris'te, Migros'un önündeki Mudo'da... İkincisi sahilde, deniz kenarından... Üçüncüsü de İstanbul'dan Dalaman havalimanına inip Havaş'a bindiğimde çektiğim mutluluk selfie'si...
Ya benim bu Marmaris'le ilgili en heves ettiğim şey de çocukların okula yürüyerek ya da bisikletleriyle gitmesi... Her yer her yere o kadar yakın ki... Hem küçük bir şehir hem de kasaba gibi... Ama liseli çocukların sigara içme özentiliğinde olduklarını gördüm, hiç yakıştıramadım... Bunun haricinde oradaki öğrencilik hayatı, bahçe yaşamı, her şey çok keyifli, çok kolay, çok rahat... Böyle hayatlar da var işte... Siz daha her gün üç yüz kişiyle metrobüsle işe gidip gelin bakalım... Ha ha ha... Çok acımasızım... Eee... Dost blogger acı söyler demişler...
Orada çok ilginç yarışmalar da oluyor. Mesela Süslü Köpek Yarışması vardı bir tane, afişlerini gördüm. O nasıl şeker bir yarışmadır ya? Bu yıl da şansıma tam oraya gittiğim tarihlerde bir bisiklet yarışması vardı, Cumhurbaşkanlığınınkinden ayrı olarak, baktım şartlarına, katılayım dedim, malum ben oradayken her sabah yedide kalkıp iki saat bisiklet süren insanım, ama sonra katılmaktan vazgeçtim... Katılım da pek olmamış... Ama ilk kez düzenleniyormuş, ona göre iyiydi katılım... Hoşuma gitti böyle bir etkinliğin ilkine rastlamak...
Geçen de Vedat Milor Marmaris'e gitmi, programında bir balcıyla konuşuyordu... Aralarında şu diyalog gerçekleşti:
Vedat Milor: Nam nam nım nım... Çok lezizmiş gerçekten...
Balcı: Her şeye iyi gelir bu bal... Sinire strese... Rahatlatır gevşetir...
Vedat Milor: Buna burada gerek yok, burası cennet zaten, herkes rahat burada... Bunu İstanbul'a götürmek lazım!
Bakar mısınız, o da aynı şeyi söylüyor işte. Oralar cennet. Marmaris cennet. O balı orada yemenin bir anlamı yok. O balı şehrin kiri tozu içinde yemek lazım ki arada rahatlayabilelim, değil mi ama?
Kafaya koydum. Marmaris'in Umutsuz Ev Kadınları sokaklarında kesin bir dizi çekmeli... Harika mahalleler, sokaklar var. Hele Armutalan, bana Büyükada'yı hatırlatıyor.
İçmeler tarafındaki halk plajından bisikletle geçerken, bir de ne göreyim, inşaat başlamış! Halk plajı artık bir otele ait oldu belli ki...
Havalar da ancak biz dönmeye yakın bir nebze de olsa ısındı, balkonlara çıkmaya başladık... Biz oradayken Ankara'ya kar, İstanbul'a dolu yağmıştı ve aynen bu hava Marmaris'e de yansıyordu... Kar soğuğu vardı sokaklarda, Marmaris'in bu halini de görmüş olduk... Sokaklarda rahat rahat, terlemeden, öğlen güneşinde pişmeden yürüyebilmek de güzelmiş... Zaten dönüş uçağında etraftaki dağlarda karlar olduğunu gördüm... Demek Marmaris'e yağmayan kar iç kısımlardaki şehirlere yağmıştı... Hava o yüzden buz gibiydi...
Akyaka macerası var bir de... Hani şu geçen yaz birdenbire popüler olan Akyaka... Orayı bir de benden dinleyeceksiniz... Ama yarın... Akyaka günlüğü de yarına kalsın... Marmaris'ten bu kadar... Üstünden zaman geçtikçe yazmak keyif değil işkence haline mi dönüşüyor ne... Görevli gibi...
Nisanın son bir haftası ben de marmaris'teydim hatta yeni açtığım blogumdaki ilk gezi olarak da marmaris gezimi yazmıştım. O korsan gemisini ben de çekmiştim. Ama bana yapay geldiğinden hoşlanmadım)) İçmeler'de konaklamıştım ama Cafe Anne'yi keşfedemedim :(( şimdi yazınızı okuyunca yine gitmiş gibi oldum bu sıkıcı ankaradan.. ))
YanıtlaSilAynı tarihlerde aynı yerdeymişiz desenize! :) Sizin yazınıza da baktım. :) Cafe Anne iyi epey. :)
SilIyigünler size ve mert beye bi sorum olacak. Tatil için nisanın son haftasınımı kasımın ilk haftasınımı önerirsiniz.
SilSoğuk denize girme kısmı dışındaki herşeye çok imrendim, içim gitti.
YanıtlaSilAyy hele o koca dilim pastaların 10 lira olması rüya gibi. Avcumu yalıyım bari :)
Hep duyarım Marmaris hayranlarını şöyle güzel böyle güzel diye ama bir türlü nasip olup da yolumuz düşmedi.
Deniz çok güzeldi diyemeyeceğim çünkü dondum! :) Pastaların lezzeti de çok iyi... :) Bu yaz gidin işte Marmaris'e, ne güzel... :)
SilYa şimdi kızım sen niye okursun ki böyle bir gezi yazısını ttttt
YanıtlaSilYa çok özendimmm..ben de bütün hafta geç saatlere kadar sınavlara çalıştım eyi mi -_-
Yarın da devamını yazacaktım. :) Yazmayayım mı o zaman? :)
Silyaz bari en azından okuyarak hasret gidereyim tatile :D
YanıtlaSil