O gün kar gibi beyaz olan Microsoft Word sayfasının
karşısına geçmiş, dergi için kaleme alacağım yeni yazının konusunu düşünürken
epey bir şey oldu.
Üçüncü katta yenen bir öğle yemeğinde bir sosyolog
birden bir kadın tanıdı ve ona aşık oldu. Beşinci katta hala uyumakta olan biri
yatağından düşerek yeni güne sert bir “merhaba” dedi. Bodrum katındaki apartman
görevlisi karanlıkta tuhaf bir şey gördüğünü sandı. Birinci katta yalnız
yaşayan kadın geçen yıl ölen kocasının duvardaki siyah beyaz resmini çıkarıp
onun yerine bir takvim astı. Yedinci katın sol tarafındaki evde uğursuz bir
hayalet dolandı. Sekizinci katın sol tarafındaki evde oturan adam “Yeni
kiracılar” diye düşündü. Onuncu kattaki çocuk televizyonun sesini biraz daha
açtı. Hemen alt katındaki evde çayını yudumlamakta olan kadın, üst kattan gelen
can sıkıcı şarkının cılız sesini duydu. Asansör üçüncü katla dördüncü kat
arasındaki boşluğu çıkarken içindeki adam aynadaki solgun suratına baktı ve
dünkü bu vakitte orada olmayan kırmızı bir leke gördü. Apartmanın hemen dışında
bir taksi şoförü kendisini çağıran müşterinin hangi binadan çıkıp geleceğini
sabırsızlıkla beklemeye başladı. Apartmanın diğer tarafında bir kadın kaybolan
çocuğunun dönmesini endişeyle bekledi, bu geri dönüş için on üç yıl geçmesi
gerekeceğini bilmiyordu. Yandaki terk edilmiş gibi görünen tek katlı eski ev
aslında terk edilmemişti ve zorla oraya kapatılan bir kadının gömleği hiç
tanımadığı bir adam tarafından çekiştirerek yırtıldı. Semtin biraz ilerisinde,
şehrin başka bir köşesinde bir çocuk bakkaldan aldığı gazetenin kuponla ne hediye
ettiğini görmek için gözlerini sayfada gezdirdi, az sonra cahil bir adamın
sürdüğü kamyonetin altında kalıp ölecekti. Kamyonetin üç araç önündeki
otomobili süren kadınsa sevdiği adamdan ayrılmanın verdiği hüzünle ağladı. Ağlayan
kadının korna çaldığı dikkatsiz yaya, eve gidince izleyeceği dizinin verdiği
sevinç nedeniyle acele etmesinin pişmanlığını yaşadı. Benim bunları yazdığım
odadan kilometrelerce uzaktaki başka bir şehirdeyse, kişilik özellikleriyle
ilgi alanları benimkine çok benzeyen ve hep tanışmak istediğim ruh ikizim buna
benzer bir yazı yazarken “Acaba şu anda kilometrelerce uzaktaki başka bir
şehirde, kişilik özellikleriyle ilgi alanları benimkine çok benzeyen ve hep
tanışmak istediğim ruh ikizim de buna benzer bir yazı yazıyor mu?” diye düşündü.
Artık yazıma başlamam gerektiğini hatırlatırcasına
beyaz ekranda yanıp sönmekte olan sabırsız imleç beni uyarırken, bulunduğum
odanın beton duvarlarının ötesindeki sonsuz dünyada yaşanan karmaşayı
bilmiyordum elbette. Sadece tahmin edebiliyordum. “Yazar tıkanması” dedikleri
bu muydu? Biraz hava almak için dışarı çıkmalı, havayla birlikte bu ayın
dergilerini de alıp yazıma başlamak için odama geri dönmeliydim. Ben de aynen
öyle yaptım. Önce odamdan, sonra evimden, sonra da apartmanımdan dışarı çıktım.
Dergileri almak için terk edilmiş gibi görünen tek katlı evin yanındaki markete
gidiyordum. O sırada yanımdan geçen adam ben asansördeyken bir kadın
öldürmüştü, ama bana öyle beklemediğim bir anda başıyla eğilerek nazik bir
selam verdi ki, ben bu imajı ancak New York uçağına yetişmeye çalışan bir
beyefendiye yakıştırdım. Hemen aynı şekilde karşılık verdim. Belki o da beni
caddede yeni açılan kafeye giden tipik bir genç olarak görmüştü, ama aslında
ben ondan ilham alan yetenekli bir gençtim. Haberi yoktu.