ENTRİKADAN ENTRİKA BEĞEN!
İster aile dramı, ister romantik komedi olsun, ekranlardaki televizyon dizilerinde sıkça karşımıza çıkan, mütemadiyen
işlenen ve sürekli yeni bir biçimine tanık olduğumuz kavramlardan biri entrika. İçerde'den Hayat Şarkısı'na, Anne'den Cesur ve Güzel'e entrikasız dizi neredeyse yok. Özellikle Cesur ve Güzel için, entrikanın her karakterin hikayesinin temelini
oluşturduğunu söylemek mümkün. Daha Kıvanç Tatlıtuğ ve Tuba Büyüküstün'ü bir araya getiren dizinin açılış sahnesinden itibaren,
hikayedeki her karakterin görünürden farklı amaçlarla, stratejilerle hareket
ettiğini görüyoruz. Cesur, Korludağ Kasabası'na Tahsin Korludağ’dan "intikam" almak için geliyor ve bu uğurda planının bir parçası olarak onun kızı Sühan’la yakınlaşıyor.
Cahide, aile içindeki konumunu güçlendirmek ve sağlama almak için hamile olduğu
yalanını söylüyor, üstelik bunu kocasından bile saklıyor. Tahsin, kendisinin
olmayan bir hayatı yaşıyor ve kurulu düzeninin en ufak bir sarsıntı geçirmemesi
için sürekli yeni stratejiler geliştiriyor, özellikle de Cesur hayatlarına
dahil olduktan sonra. Korhan, Tahsin’in gözünde ondan hep bir adım önde olan
Sühan'ı kıskanıyor ve Cahide’nin bebeğini aynı zamanda bir fırsat olarak
görüyor. Bülent, tamamen maddi geleceği için Sühan’la olan birlikteliğinin
bozulmasını istemiyor. Mihriban, komşuluk ilişkisi kurma bahanesiyle ziyaret
ettiği Fügen’den (Figen değil, Fügen'miş ısrarla öyle söylüyor, Sühan, Fügen, çetrefilli isimler) bazı sırlar öğrenme peşinde. Adalet, karanlık geçmişini
unutmak için, güvenli bir liman olarak gördüğü Tahsin’le ilişki yaşıyor. Banu,
Sühan’ı Cesur’dan uzak tutmak için, onunla bir ilişki yaşıyormuş gibi
davranıyor. Doğuracağı bebeği Cahide’ye verecek olan Hülya, bunu fırsata
çevirip onun zengin hayatından olabildiğince yararlanmaya çalışıyor; dahası, bebeği
ona vermekten her an vazgeçip bunu yeni bir koz haline dönüştürebilir. Yani,
buzdağının en büyük kısmı, görünmeyeni. Dizide belki de şimdilik yalnızca
Sühan’ı tüm bu entrika ağının uzağındaki “masum kız” olarak görüyoruz; ancak o
da zaman içinde av veya avcı konumuna gelebiliyor, gelecektir de.
AYNI SOFRAYA OTURDUĞUN BABANA BİLE GÜVENMEYECEKSİN!
Cesur ve Güzel'de, aynı evin içinde yaşayan veya
mekansal olarak aynı çatıyı paylaşmasalar bile bir şekilde dost/komşu olan
insanlar sürekli birbirlerinin arkasından türlü dolaplar çeviriyorlar. Foyan ortaya
çıkana dek gerçek niyetlerini saklamayı başarmışsan, karda
yürüyüp izini belli etmiyorsun! Aile fertlerinin bile birbirlerine karşı türlü
entrikalar içinde olduğu Cesur ve Güzel için, “Aynı sofraya oturduğun babana
bile güvenmeyeceksin!” diyebiliriz. Herkes maskesini yüzüne takıp, saklandığı
kılıfın arkasında planlar yapıyor, stratejiler üretiyor. Zaten, Cesur ve
Güzel'in modern, ultra lüks ve en az on kapılı bir çiftlik evinde geçmesi de entrikaya
uygun ortamı doğuruyor/sağlıyor. Kapalı kapılar ardında konuşulanlar, saksının
arkasına saklanıp kulak misafiri olmalar, tam odaya girecekken koridorun
başında durup gizlice konuşulanları dinlemeler, avluda dolaşırken gökten bir
işaret gelmişçesine pat diye durup pencereden içeriyi gözetlemeler… Cesur ve
Güzel'de entrika herkesin hayatının içinde olsa da, kadınları bu konuda
erkeklerden bir adım önde görüyoruz (Bu yazımın konusu olmamakla birlikte, bunun
sebepleri, erkeklerin yumruklarını konuşturmayı tercih ederken, kadınların daha
“sinsi” ve daha “alttan alttan” ilerlediği klişesinde aranabilir. Ayrıca
kadınların birbirlerinin yüzlerine gülerken arkalarından iş çevirmelerini
izlemek daha “estetik” geliyor da olabilir).
Öte yandan şu da var ki, entrika bir dizinin neredeyse olmazsa
olmazıdır, çünkü karakterin görünürdeki yaşantısı ve görünmeyen planlarının, bu iki zıt kutbun etkileşimi
yeni çatışmalar yaratmaktadır. Cesur ve Güzel'de de zaman zaman bir karakterin
“hain” planlarının diğer karakter tarafından öğrenildiğine ve bunun bir koz
olarak kullanıldığına tanık oluyoruz. Örneğin Bülent’in Sühan’ı aldattığını öğrenen
Cahide ve Cahide’nin aslında hamile olmadığını fark eden Bülent, ister istemez
birbirlerinin dediklerini yapmak zorunda kalıyorlar. Bu noktada entrikaların
kesiştiğini ve karakterlerin “yola devam etmek için” birlikte yeni stratejiler
üretmek zorunda kaldıklarını söylemek mümkün.
PORTAKAL SUYU VE POFUDUK TERLİKLER
Sahiden de, Cesur ve Güzel'i izledikçe o
ihtişamı içinde hissetmiyor, heves etmiyor, onlar gibi yaşamak istemiyor mu
seyirci? Kadın izleyicinin perspektifinden, Sühan karakterinden ele alacak
olursak; güne yataktan uzanıp ayaklarını sarkıttığında pofuduk terliklerini
giyerken portakal suyu içerek başlamak, öğlen Nişantaşı’nda "yulaflı salata" yemek (son bölümde), sürekli peşini/etrafını toplayan, sırlarını paylaşan, dertlerini dinleyen
hizmetlisine (adeta “dadı”sına) mızıldanmak istemez mi seyirci? Bunu doğru
kabul etmez, “böyle yaşayan da varmış” diye düşünmez mi? Ve tabii, kendini
bu kadar özdeşleştirdiği herhangi bir karakterin söylediği yalanın, kurduğu
kumpasın, izlediği stratejinin de peşinden gidebilir. (Not: Sühan'ın dadısı Şirin Sühan'dan daha konforlu! Ekranlardaki en şanslı dadı o çünkü o Sühan'ın değil, Sühan onun peşinden koşturuyor sürekli.)
Ben bu sezonun en entrikacı, en tehlikeli kadın karakteri olarak Cesur ve Güzel'deki Cahide'yi aday gösteriyorum! Sezin Akbaşoğulları döktürüyor resmen, döktürüyor!
Bu noktada konuyu tartışmaya açıyorum...
İşte yazının sonundaki anketim:
Sizce izlediğimiz dizilerdeki olumlu/olumsuz şeylerden etkileniyor, kendi hayatımızda da öyle davranmaya başlıyor muyuz, yoksa "yok yahu, adı üstünde dizi bu, güzel vakit geçirmek için izler geçerim" mi?
Dizilerin sonuçta bir "dizi" olduğu hatırlanmalı. Bir kurgu dahilinde ilerleyen bir senaryodan ibaret olduğu... Bunu diziyi izlerken sürekli aklın bir köşesinde tutmak, yeri geldiğinde hatırlamak iyi olabilir. Böylece seyirci hoşça vakit geçirmek için izlediğinin farkındalığını yaşar ve kendini kaptırmaması gerektiğini de bilir.
Adı üstünde, dizi işte.
Dizilerin sonuçta bir "dizi" olduğu hatırlanmalı. Bir kurgu dahilinde ilerleyen bir senaryodan ibaret olduğu... Bunu diziyi izlerken sürekli aklın bir köşesinde tutmak, yeri geldiğinde hatırlamak iyi olabilir. Böylece seyirci hoşça vakit geçirmek için izlediğinin farkındalığını yaşar ve kendini kaptırmaması gerektiğini de bilir.
Adı üstünde, dizi işte.
Yorumlarınızı merakla bekliyorum! :)
hiç izlemedim bunu daha :)
YanıtlaSilTaBİ Kİ DİZİ OLMASI HATIRLANMALI
YanıtlaSilBENİM AÇIMDAN GÜZEL YÜZLER İYİ OYUNCULUKLAR izleniyr
ee entrika da tuzu biberi değil mi işin :))
Eşimin tek izlediği dizi , entrikalarda çok fenaaa :) Neler yapabiliyor insanlar bunları görüyoruz .
YanıtlaSilKesinlikle dizi olarak kalmalı , hayal ürünü .. Çok kaptırmamak lazım .
ben birkaç blüm izledim. senin dediğin gibi bol enntrika. ve en çok verdiği mesaj güvensizlik. bu da tarzım değil. sevgilerimle. kalemine sağlık :)
YanıtlaSilBu dizi , esimle izledigimi nadir dizilerden (öteki de "Vatanim sensin") , cok güzel. Yani Kivanc'in hatri icin izliyoruz aslinda, Tuba'nin oyunculuguna uyuzuz. Bukadar mi kötü oynanir kardesim, Kivanc gibi muhtesem oynayan birinin karsisina (sirf güzel diye) bu kiz mi konur. Hic mi bulamadiniz daha iyi oynayan bir güzel...O yapmacik gülüsler, o yapmacik mimikler, o sopa gibi, her sahnede podyumda yüyüyormus gibi yürüyüsler... Allahimmmm! Neyse, sinirlenme Ayse, sakin ol...:)
YanıtlaSilEntrikasiz dizi yok ki zaten, alistik artik:)