6. bölüm
5. bölüm
4. bölüm
3. bölüm
2. bölüm
1. bölüm
Bölüm şarkısı: Lana Del Rey - Video Games
IRMAK, ATLAS'I TERK ettikten
sonra (buna inanamıyordu, onu gerçekten terk mi etmişti) yurda geri döndüğünde,
Uzay’la Selin’i kendi odasında bilgisayar başında Sünger Bob izlerken buldu. Uzay’ın üstünde hala Selin’in eski erkek
arkadaşının giysileri vardı.
“Biliyor musun, bu inanılmaz!” dedi Selin,
onun geldiğini görünce. “Kardeşinle o kadar ortak noktamız çıktı ki! Mesela o
da vişne suyunu çok seviyor, ben de! Ayrıca o da tam bir Gumball delisiymiş, ben de! Saatlerce çizgi film izledik, peynirli
patlamış mısır yedik ve Desperate Housewives’ın
yeniden başlaması ihtimalini konuştuk. Harikaydı!”
“Bu doğru,”
dedi Uzay, sanki Irmak’ın yüreği bu açıklamayı kaldırabilecekmişçesine. “Peki
sen nereye kayboldun?” diye sordu ardından. Ama aslında bunu pek de dert etmişe
benzemiyordu.
Irmak
odasının girişinde şaşkınlıkla kalakalmıştı. Uzay’la Selin samimiyeti bir günde
nasıl bu kadar ilerletmiş olabilirdi? Sabah çamaşırhanedeki kurutucuya bıraktığı
giysiler kucağındaydı ve kardeşine bakarak, “Selin’e teşekkür edip ona
giysilerini geri verebilirsin,” dedi. Yerdeki iki boş pizza kutusunun yanından
geçerek yanlarına gitti.
“Yoo, bence
kalabilirler,” dedi Selin. “Bir acelesi yok. Hem ben yakıştırdım.”
“Uzay,
annem seni çok merak etmiş, hemen eve gideceksin,” dedi Irmak, ama bu basbayağı
yalandı.
“Ah,
tamam,” dedi mesajı nihayet alan Selin, ayağa kalkarak. “Ben gideyim artık.”
Irmak ona, Bence de artık gitsen iyi olur!
dercesine baktı.
"Bugün beni
yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim," dedi Uzay. “Haberleşiriz.” Üstelik
bunu yapmaya gerçekten hevesli görünüyordu.
Irmak
kapıyı Selin’in arkasından kapattıktan sonra, “Bir de ona telefon numaranı mı
verdin?” diye kardeşini azarladı.
“Ya ne
yapsaydım? İnsanlarla dumanla haberleşmemi mi bekliyorsun?”
“Uzay!”
“O çok hoş
bir kız.” Üstündeki emanet kıyafetleri çıkararak Irmak’ın ona verdiği kendi
kıyafetlerini giyinmeye başladı. “Biliyor musun, Gumball’daki Muz Joe favori karakteriymiş. Hani şu yürüyüp konuşabilen
oynak gözlü muz...”
“Bana bak, aranızda
bir şey olmadı değil mi?”
“Üzgünüm,
çoktan öpüştük,” diye sırıttı Uzay. İşin aslı öpüşmemişlerdi, ama ablasını
kızdırmaktan çok hoşlanıyordu.
“İyi,” dedi
Irmak umursamazca. Onun kendisini kandırmaya çalıştığının farkındaydı. “O zaman
virüs mirüs kapmaya hazırlıklı ol.”
Ama Uzay
sahiden tedirgin olmuş görünüyordu. “Sen ciddi misin?”
“Ciddi bile
olsam, beni dinleyecek misin?”
“Şey...
Hayır.”
“Ben de
öyle düşünmüştüm.”
“Irmak...
Neler oluyor?”
Irmak derin
bir nefes alıp ona gerçekleri söylemeye hazırlandı. Ama göründüğü kadar masum
biri olmayan Selin’le ilgili bildiklerini Uzay’a hemen söyleyemezdi. Çünkü
bunun için ona önce Atlas’tan bahsetmesi gerekirdi ve bu da şu anki şartlar
dahilinde pek mümkün görünmüyordu. Ama onu yine de bir şekilde Selin’den uzak
tutması gerekiyordu. “O kızla birlikte olmamalısın.”
“Ama
neden?”
“Yani...
Baksana, sana eski erkek arkadaşının giysilerini vermesi bile onu hala
unutamadığı anlamına geliyor.”
“Ne var,
ben de Aslı’yı hala unutamadım,” dedi Uzay, sıradan bir sesle. “Irmak, merak
etme. Onunla öpüşmedim. En azından şimdilik. Yani bu işi senin zevksiz yurt
odanda yapacak değilim.”
“İsabet
olmuş, bu masum duvarlar böylesine mide bulandırıcı bir sahneyi kaldıramazdı!” diye
karşılık verdi Irmak, şükredercesine.
“Uzun zaman
sonra Aslı’yı bana unutturacak bir kız buldum ve sırf sen ona gıcık oluyorsun
diye ondan vazgeçmeyeceğim, tamam mı?”
Irmak veda
bile etmeden odadan çıkan kardeşinin peşinden bakakaldı.
-*-
“Atlas,
tamam. Düşünmeden davranan bendim. Seni orada bırakıp gitmemeliydim. Bana
yapacağın bir açıklama olmalı. Aramızdaki her şey böyle saçma bir şekilde bitip
gidemez, değil mi? Lütfen. Buna dayanamıyorum…”
Ama, Olmaz, diye düşündü Irmak. Yazdığı
mesajı göndermeden sildi. Bu, Atlas’a yazıp tam göndermek üzereyken sildiği
yedinci mesajdı. Aramızdaki her şey:
Ne saçma bir laftı! Atlas belki de onu çoktan unutmuştu. Neticede onun peşinden
umutsuzca koşturup duran kendisiydi.
Ama nasıl
koşturmasındı? Irmak onunla bir şekilde bir geleceği olduğuna kendini
inandırmıştı. Onu unutamamıştı. Tabii o parktaki ilk buluşmalarında aralarında
oluşan samimi, dostane havayı da.
“Of ya!”
diye söylendi.
-*-
Dönem sonu yaklaşıyordu ve Irmak’ın yeni yıla
girmeden teslim etmesi gereken bir projesi vardı. Şemsiyesini alıp okula gitti,
bu ona parkta Aslı’yla buluşmaya gittiği günü hatırlattı. Dersinin olduğu kata
çıkmak için beklediği asansörün kapısı açılınca dışarı Efe çıktı, Irmak bir an
için Aslı’nın da onun yanında olduğunu sanıp gerildi ama hayır, Efe yalnızdı.
Irmak onu hiç görmemiş gibi davranmayı seçti. Ne var ki Efe buna izin vermedi.
“Naber?”
Elini asansörün arasına sokmuş, kapının kapanmasını engelliyordu.
Irmak
yüzünü ona çevirmeden, “Acelem var Efe,” deyip asansöre bindi.
“Benim yok.
Biraz laflayalım mı?”
Irmak derin
bir şekilde iç geçirip ona baktı. Efe, son zamanlarda moda olduğu üzere saatlerini
spor salonunda geçiren, dış görünüşüne önem veren biriydi. Sosyal medya
hesabında, yazın bir otelin açık havadaki havuzunda çekilmiş, pazularını ve kendinden
başka hiçbir şeyi umursamayan küstah bakışlarını sergilediği, nereden baksan
davetkar birkaç fotoğrafı vardı. Ama tüm bunlara rağmen Irmak’ın ilgisini hiç çekmiyor,
aksine ona son derece itici geliyordu.
“Bay bay
Efe.”
“Neden?”
“Yalancılarla
takılmıyorum, eğer duymak istediğin buysa.”
“Yalancı
mı? Ben asla yalan söylemem.”
“Bak sen,
sana şurada on tane yalanını sayabilirim?”
“Say
bakalım,” dedi Efe, asansörün kapısına yaslanıp.
"Hoca son
anda sınav koymuş deyip beni boşu boşuna ders çalıştırdığın bir akşam vardı
mesela…"
"Dokuz tane
daha bekliyorum?"
“Of Efe!”
diyen Irmak onu asansörün dışına doğru itti. Ama Efe intikamını, asansörün beşinci
kata kadar olan tüm tuşlarına basarak aldı. Asansörün kapısı iki yandan
kapanırken, son yaptığı şey Irmak’a bakıp zevkle sırıtmak oldu. Aklınca Irmak’ı
gıcık edecek, derse geç kalmasını sağlayacaktı.
“Beni deli etmekten zevk
alıyorsun!” diye bağırdı Irmak, ama kapı çoktan kapanmıştı.
---***---
Bardaktan boşanırcasına yağıyordu yağmur. Evden
çıkmak için pek de uygun bir gün değildi. Ama bazı şeyler için daha fazla
sabredemeyen biri, yağmurun çamurlaştırdığı patika yolda hızlı adımlarla
ilerliyordu. Bir an önce hedefine varmak istiyordu sanki. Siyah gömleğinin
iliklenmemiş düğmelerinin açıkta bıraktığı boynunda, daktilo tuşları şeklinde
küçük dövmeler göze çarpıyordu.
Mezarlıkta
ondan başka hiç kimse yoktu.
Bir tek,
girişteki çeşmenin yanındaki küçük şemsiyenin altında, masaya dizdiği çiçekleri
satan küçük bir çocuk vardı. Çiçekler güzel değildi, çoğu kurumuş ya da
solmuştu. Yine de gidip iki tane aldı; bunlardan biri gül, diğeri papatyaydı ve
çocuğa hak ettiğinden fazlasını verdi. Belki fakirdi o çocuk, ama kendisinden
daha mutlu olduğuna hiç şüphesi yoktu.
Adımları
ilk önce Pelin’in mezarına gitti. Onu oraya koydukları günü dün gibi
hatırlıyordu. Çektiği acı hala tazeydi, yarası hiçbir zaman tam olarak kabuk
bağlamayacaktı. Bir süre durup onunla sessizce konuştu. Gülü yavaşça toprağın
üstüne yerleştirdikten sonra bir süre daha kaldı. Sonra gitti.
Aradığı
ikinci mezar taşına vardığında, bir süre yaklaşmayıp uzakta durdu. Sonra
adımları yavaşça çözüldü ve mezar taşının başına gidip, papatyayı toprağın
üstüne bıraktı. Taşın üstünde bu sefer, Pelin’den çok daha uzun yaşamış, ama
işte neticede yine toprağın altında yatan bir başka kadının adı soyadı
yazıyordu.
“Seni de
koruyamadım, özür dilerim,” diye mırıldandı Atlas. Önce sessizce, sonra giderek
daha yüksek sesle. "Özür dilerim. Özür dilerim." Ve artık bağırıyordu.
"ÖZÜR DİLERİM!"
Gömleği
sırılsıklam olmuştu.
Sular artık
kaşlarından damlıyordu.
Çiçekçi
çocuk ona uzaktan bakıyordu.
Vicdan
azabıyla kasıp kavrulan Atlas Siyah, içini soğutması için yağmurun altında
sonsuza dek durabilirdi.
9. bölüm sonu, devam edecek
-----------********------------
instagram: ofluoglumert
twitter:ofluoglumert
facebook:ofluoglumert