5 Şubat 2017 Pazar

BİSİKLETLE LUND'A GİTTİK, BAKIN NELER OLDU!


Soğuk, kapalı, sisli ve hafif yağmurlu bir İsveç/Malmö gününden daha herkese merhaba! İsveç'te Erasmus günlerimi anlatmaya devam ediyorum... Önceki ilk beş yazımı bu linkten okuyabilirsiniz. 

Çarşamba günü sabah 8.40'ta ben, Daniel (ya da gerçek adıyla Leung Sze Chun) ve Sunny (Chi San) bisikletle Lund'a gittik. Lund, Malmö'ye trenle yalnızca on dakika uzaklıkta bir diğer üniversite şehri olmasına rağmen, Daniel para harcamamak için bisikletle gitmek istedi, biz de mecbur ona uyduk ve bir saat boyunca 20 kilometre pedal çevirdik. Aslında mevsim yaz olsa, yol harika. İsveç kırsalı, o pastel renkli evler gerçekten görülmeye değer. Üstelik bizdeki gibi değil, yani ana yolda bile bisiklet yolu var ve sürüş tamamen güvenli (tabii yine de dikkatli ve yavaş sürmek şartıyla). Ama Şubat'ın ilk günü, -1 derecede, saatte bilmem kaç kilometre esen rüzgara karşı gidiş dönüş 40 kilometre pedal çevirmek... evet, pek de mantıklı değildi, ama yine de eğlenceliydi. 



Şubat'ın ilk günü -1 derecede saatte bilmem kaç kilometre hızla esen rüzgara karşı Malmö-Lund, Lund-Malmö 40 kilometre pedal çevirmemişim gibi çek kanka!



Saat 10 gibi Lund'a vardığımızda bisikletimizi park edip yürüyerek kasabayı keşfe başladık (tabii ben bu "nihayet geldik" pozunu son derece yorgun bir şekilde çekildikten sonra). Lund zaten küçücük yer. Ama evleri harika, harika fotoğraflar çektim, gerçi şu an hepsini paylaşamayacağım çünkü daha bakamadım. İlk olarak Lund Katedrali'ne gittik (fotoğrafta yarısını görüyorsunuz), sonra yürüyerek Botanik Bahçesi'ne gittik ama kış olduğu için hiçbir şey göremedik. Sera kısmına girmedik ama kaktüsler olduğunu gördüm. Bahçedeki küçük göl de diğer her şey gibi buz tutmuştu tabii, artık bilmem söylememe gerek var mı?



Sen içten o kadar güzel giyin, ama fotoğraflarda hep aynı montun görünsün, iyi mi? Neyse, hakkımızı "İsveç’te bahar" temalı fotoğraflara saklayalım! Şaka bir yana, kar falan göremedik henüz ama hava soğuk olduğu için, neredeyse iç mekanlarda bile montumuzu çıkarmıyoruz. 


Bu arada Lund’un evleri dedikleri kadar varmış... Lund'da evler ağaçlarla bütünleşmiş durumda. Üstelik baharda ve yazın çok daha cıvıl cıvıl, renkli fotoğraflar çekebilirsiniz, ama kışın ancak bu kuru dalları çekebildim. 


Bu yıl 350. yılını kutlayan Lund Üniversitesi, kasabanın yarısına kurulmuş durumda. Dolayısıyla üniversite binaları ve öğrenciler olmasa, Lund çok mu çok ıssız bir yer olurdu. Üniversite binaları ve kütüphaneleri de çok güzel. Yine bir sürü fotoğraf çektim. Şehrin ve üniversitenin asıl büyük kütüphanesi olan Folkbiblioteken'de de harika fotoğraflar çektim ama şimdilik bir tanesiyle idare ediniz.


Doctor Who'da vardı ya bir tane, ona benziyor. 


Sonra Skissernas Müzesi'ne gittik. Müze de sanırım bir süredir kapalıymış, şanslıydım ki biz Lund'a gitmeden birkaç gün önce tekrar açıldı. Şanslıydım diyorum çünkü Daniel de Sunny de müzeyi gezmek istemediler ama ücretsiz olunca içeri girdiler. 



Lund'da ne yedik? Benim teşviklerimle erken başladığımız gezimizin sonuna doğru saat bir buçuk gibi yorulunca ve acıkınca, kütüphanenin hemen alt çaprazında bulunan Valvet Steak House diye kafemsi/restoranımsı bir yere girdik. Burayı da Daniel ve Sunny, Lund'a Erasmus'a gelen bir arkadaşlarına sorup öğrendiler. Arkadaşları burayı önermiş, tamam dedik girdik. Öğlen yemeği açık büfe, biftek et, tavuk, bir deniz ürünü ve salatalar var. 



Et (ya da sosu) bozukmuş gibi kokunca (ve rengi de) ben yiyemedim ve mecbur salatayla doymaya çalıştım. Salata büfesi güzeldi, kısır bile vardı, ama benim midem bulanmıştı bir kere. Bizim Daniel ve Sunny bir etle yetinmeyip nasıl olsa açık büfe diye üçer beşer et almaya devam ettikçe, ben fark ettim açık büfe insanı olmadığımı. Evet, kesinlikle açık büfe insanı değilim! Orada bir-iki saat arası oturduk, kahve içtik, sonra çıktık. Ha bu arada hesabı ödediğimiz kasadaki adam güleryüzlü bir Türk çıktı, ben burası Türk restoranı mı diye sordum ama o patronun değil de mutfakta çalışanların Türk olduğunu söyledi. Demek ki o yüzden kısır vardı büfede, diye düşündüm sonradan 85 SEK ödedikten sonra çıktık (an itibariyle 35,80 TL'ye denk geliyor). Üçümüz de tıka basa doymuştuk ve nasıl bisiklet süreceğimiz konusunda endişelerimiz vardı. 

Bisikletlerimize doğru yürürken ben H&M'den eldiven aldım, eskiyen eldivenlerimi attım. Eldiven 49,90 TL. Hadi 50 SEK diyelim. O da 21 liraya denk geliyor.

Ve Lund'dan döndük.

Willys'ten bir Türk yoğurdu (18,90 SEK), o sevdiğim ekmekten (17,90 SEK) ve Camilla Lackberg'in Erica Falck romanlarında hep bahsettiği (özellikle de okuduğum son romanında) Ballerina bisküvisinden aldım (14,90 SEK), 52 SEK. Yani 21,90 lira. 1 liralık bir bisküvi paketinin burada 6 lira olmasına ne denir bilmiyorum. 

Sonra yine Willys'ten bir kanelbulle (5,90 SEK) ve 10'lu yumurta paketi aldım (25,90 SEK), 31,80 SEK. Yani 13,40 lira. Bir başka marketten de muz ve krem peynir aldım, 22 SEK. Yani 9 lira. 


Masamdakiler... Poşet İngiliz çayım, kanelbulle çöreğim, kızılcık ekmeğim, IKEA bisküvileri ve Ballerina bisküvisi... Fotoğrafın açıklaması: Siz henüz ikincisini okumadınız ama, ben üçüncüsünü yazmaya başladım bile. Yeni romanlar, senaryolar geliyor... Yani İsveç'te de boş durmuyorum, naber? 


Sisli ve gizemli. Korkunç bir şeyler yazmak için müthiş uyum. Ribersborg Beach.

Bu yazımda totalde 241 SEK harcamışım kabaca. 100 liraya denk geliyor. 6 liralık bisküvi haricinde, anlayışla karşılanabilir.

Bir de bugünlerde dilime Hande Yener'den Aşkın Ateşi takıldı. Aşkın ateşi yakarmış ateşi, duydunuz mu aşkın ateşini? Bu şarkının da içinde yer aldığı Apayrı albümü pop müzik ögelerini caz ve alternatif sound'la birleştiren muhteşem bir albümdü. Ve zamansız... Hala dinlerim. 

Ve Skam'ın 3. sezonuna başladım.


Bu arada, iki hafta sonra Belçika'ya gidiyorum -ama benim için de biraz ani oldu, o nedenle detayları bir sonraki yazıda paylaşacağım! Takipte kalmaya devam!



11 yorum:

  1. Senin için ne güzel zamanlar, doya doya yaşa

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel maceralar yaşıyorsun. :) İyi eğlenceler, iyi çalışmalar. :)

    YanıtlaSil
  3. Ah, gençlik ne güzel :)

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir deneyim her şeyden önce:) Tadını çıkar:)

    YanıtlaSil
  5. müze, kütüphane, harika yemekler. Son derece eğlenceli görünüyor. Bisiklet gezilerinin tadı zaten bir ayrıdır benim için. Tabi İsveç-Norveç-Finlandiya üçlüsünden İskandinavya ülkesi oldukları için çok daha soğuk bir hava bekliyordum ama -1 demeniz şaşırtıcıydı. Yinede soğuk soğuktur. Buna rağmen eğlenebildiyseniz ne mutlu size. Eğlencelerinizin devamını dilerim. Mutlu erasmuslar :)

    YanıtlaSil
  6. Mükemmel fotoğraflar :)) Bolca eğlen! :))

    YanıtlaSil
  7. ha haa sen bu kanelbulle yi sevdin. bu gezin de çok iyiydi. ballerina ha bunu da sevdim. brugges e git o zaman. ya iyi ki gittin bu erasmusa. bu yazıların çok iyi oldu. :)

    YanıtlaSil
  8. heey, dün gece skam'a başladım bir gecede bitti ilk sezon. çok sevdim yaa :)

    YanıtlaSil
  9. skam. ikinci sezonu bitirdim şimdi. favorim noora :)

    YanıtlaSil
  10. dün üçüncü sezonu da bitirdim. dördüncü sezonda esgild veya sana olsun :)

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

YENİ ROMANIM BENİM KÜÇÜK ŞAHESERİM ÇIKTI! ARTIK SİZİNDİR...

Üçüncü romanım Benim Küçük Şaheserim, Remzi Kitabevi etiketiyle bugün çıktı! Bu yeni romanımda,  Remzi Kitabevi'nin paylaştığı videoda ...