15 Haziran 2014 Pazar

HEPİNİZ DRAMİM'LENDİNİZ!

Benim gibi bir blog bağımlısı mısınız? Peki yeni bir blog akımına/eğlencesine katılmaya ne dersiniz? Bu yazının sonunda sizi blogunuza girmek için yepyeni bir sebep bekliyor!

Öncelikle şunu söyleyeyim: Beni mimleyenleri yanıtlamadığım sanılmasın, biriktirip cevapları öyle vereceğim. Bunu açıklığa kavuşturayım da kimseyi küstürmeyeyim.

Bu dramim olayı, Apartman'ın dün yayımladığım bölümünü yazarken aklıma geldi. Çiğdem'in başına gelenleri biliyorsunuz.

Peki nedir bu dramim?

Adı pek yaratıcı değil, kabul ediyorum. Ama biraz da özellikle basit tuttum. Çünkü hem mim mevzusundan uzaklaşmayıp onu çağrıştıracak hem de işin içindeki dram sosunu özetleyecek bir isim lazımdı. "Dram" ve "mim" sözcüklerini birleştirince de ortaya "dramim" çıktı. Bence güzel, sevimli bir isim de oldu.

Dramimi ben buldum. Yani öyle aman aman bir şey değil zaten, bir blog eğlencesi/akımı olması amacıyla sizlere tanıtıyorum diyelim. Aklıma gelen bu dramimin klasik mimden farkı şu: Onlarca soru yerine tek bir soru var. Kafanızdan uydurduğunuz -belki yaşadığınız- bir olayı anlatacaksınız, ama bu olay dram içerikli olacak ve en sonunda da "Siz olsaydınız ne yapardınız?" diye sorup, istediğiniz kişileri dramimleyeceksiniz! Dramimlerde gelen cevaplara göre de, yeni bir senaryo oluşturacaksınız. Nasıl, formatı beğendiniz mi?

Mesela ben Apartman'da Çiğdem'in başına gelenlerden esinlenerek, şöyle küçük bir senaryo oluşturdum:

Sekiz yaşındasınız. Sizin gibi sekiz yaşında olan bir akrabanızla oyun oynarken, bu yaşıt akrabanız -tamam, biraz saçma olacak ama- size yumruklar atıyor, gövdenizi morartıyor. Güya oyun. Acı çekiyorsunuz, ama önemsemeyip kimseye söylemiyorsunuz. Morluklarınız da görünmüyor, çünkü üstünüzde kıyafetleriniz var. Ama morluklar günler içinde diniyor.

Üstünden birkaç yıl geçiyor. Sizde bir ağrı başlıyor. Yavaş yavaş bir sorununuz olduğunu hissediyorsunuz. İnternette kendi kendinize araştırmalar yapıyor, kitaplar okuyorsunuz. İç organlarınızdan birinin hasarlı olduğunu öğreniyorsunuz. Bunun, yıllar önce o oyun sırasında akrabanızın yaptıkları yüzünden olduğunu hemen anlıyorsunuz. Ona öfkeleniyorsunuz. Ağlıyorsunuz. "Ne yapmalıyım?" diye düşünüyorsunuz. "Aileme anlatmalı mıyım?"

Yıllar yine geçiyor. Hastalığınız ilerliyor tabii. O akrabanız da, siz de büyüyorsunuz tabii bu arada. Yirmi beş yaşına geliyorsunuz her ikiniz de. Ama o akrabanızla ne zaman aynı ortamda bulunsanız, aranızda bir soğukluk var. O çok sağlıklı görünüyor, bunu da kıskanıyorsunuz. Herkese haykırasınız, "O bana bunları yaptı!" diye bağırıp her şeyi anlatasınız var. Ama aman ailelerin huzuru kaçmasın, anneler babalar üzülmesin diye yine susuyorsunuz. Halbuki anlatsanız anlatacaksınız, çünkü bu durumda sizin hiçbir suçunuz yok. Siz mağdursunuz. Akrabanız çocuk aklıyla sizi istemeyerek dövmüş olsa da, şimdi sizde kalıcı bir hasar oluştu ve o son derece sağlıklı bir şekilde ortalıklarda dolanıyor. Bu ağrının gelecekte nelere sebep olacağını da düşünüyorsunuz. Düşünmek zorundasınız.

Kafanızda uçuşan düşünceler "Ölecek miyim?"e kadar gidiyor ve bu durum, hayatınızda başka yerlerde kendini belli ediyor. Mesela olur olmaz her şeye sinirlenir ya da ağlar oluyorsunuz. Giderek şikayetçi birine dönüşüyorsunuz. Halbuki bunların hepsinin temelinde, içinizde bastırdığınız o büyük sır yatıyor. Ve dile getiremediğiniz bu sır, sizi ağır bir depresyona doğru sürüklüyor. Sürüklendiğinizi hissediyorsunuz.

Gücünüzü toplayıp, ama bu diğer minik sorunlarınızı bahane ederek psikoloğa gitmeye karar veriyorsunuz. Kapıdan içeri gireceksiniz. Peki ona ne anlatacaksınız? Dahası, anlatmanız gerekenleri değil de "Her şeye ağlar oldum" gibi sebebini örterek mi bir şeyler aktaracaksınız? Asıl sorunu görmezden gelip erteleyecek ve ömrünüzü bu yükle mi geçireceksiniz?

Ama kafanızın bir yanında da şöyle bir düşünce var: Bu aslında kötü bir şey değil. Akrabam bana kötülük yapmadı. Sonucu beni etkiledi, ama ondan nefret etmem için bir sebep yok.

Ve işte tam da bu düşünceler yüzünden, sorununuzu görmezden de gelebilirsiniz.

Ama ya hastalığınız ilerler ve gelecekte kötü bir sonuç doğurursa? Peki ya aileniz öğrenir de büyük bir kıyamet koparsa? Hatta, bu dramı içlerinden biri kaldıramazsa?

Psikoloğun kapısından içeri girmek üzeresiniz. Ona ne anlatacaksınız? Sadece sebepsiz bir depresyona sürüklendiğiniz için yardım mı isteyeceksiniz yoksa gerçekleri anlatmaya cesaret bulabilecek misiniz?

Bunu okuyan hepinizi dramimliyorum! Hepinizi! Cevap yazın bakalım! Ama yazdığınız yazının linkini bloguma bırakmayı sakın unutmayın...


11 yorum:

  1. güzel fikirmiş. gelcam yine :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel fikir :D Tam benlikmiş .

    YanıtlaSil
  3. Çoook teşekkür ederim :))
    En kısa zamanda yapacağım :))

    YanıtlaSil
  4. blogda "dramimledim" yazınca yanlış yazdın sandım da okuyunca anladım :)
    çok güzel fikirmiş, en kısa zamanda yapacağım çok teşekkür ederiim :)

    YanıtlaSil
  5. eğlenceli gibi, yapayım ben de :)

    YanıtlaSil
  6. dramim düşüncesi hoş yaa. öyküye senaryo yazmak da güzelmiş. senin yazduğın hikayeyi ise çok sevdim. çok olabilcek bişi bu ki bence de. ama ya ama devam ettirseydin ya öyküyü sen heyecanlı gidiyodu yaa :)

    bu arada apartman fragmanı müziğini dinliyom hep iyi gidiyo yaa :) bu mimi not aldım düşünmek lazım :)

    YanıtlaSil
  7. Çok zor bir mim oldu bu yahu :) Kaç gündür aklımda dönüp dolaşıp yine bu sayfaya geliyorum :) Ama hala yapamadıım :(

    YanıtlaSil
  8. ne kadar ilginç ve güzel fikir.
    hikayeyi okuyunca hemen aklıma türk filmleri geldi.Şimdi bir de çocuğun aşık olduğu kıza akrabası da aşık olur :) oldu sana türk filmi işte :)

    YanıtlaSil
  9. Dramim cevabım hazır kiii :)
    http://mutlulugundibi.blogspot.com.tr/2014/07/bir-cks-yolu-olmalyd.html

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

SİNEMADA İKİ FİLM

Son günlerde sinemada iki filme gittim. İlki, The Substance. Yani Cevher. Bence mutlaka görülmesi gereken, ama son derece rahatsız edici bir...