"Kendi şehrinde turist olup gezmek lazım" klişesi vardır ya... Ne var ki ben İstanbullu değilim, Trabzonluyum, ama madem bu yıl İstanbullu oldum, o zaman gezilecek yerlerin listesini çıkarmak lazım! Her şey dün annemin, "Pınar'ı arada Kız Kulesi'ne gidelim!" teklifiyle başladı. Pınar benim çocukluk arkadaşım. Ve kendimizi kırk derece sıcağın kavurduğu şehirde, serinlemek ve gezmek için Kız Kulesi'ne attık... Yoksa benim aklıma gelmezdi buraya gitmek... Annem sağ olsun...
Güneş dediği yeri yakıyor, ama ada -ada diyeyim madem- püfür püfür esiyordu... Çok garip ve değişik, ama aynı zamanda da güzel bir duygu orada olmak... Küçücük bir kayalığın üzerinde, deniz seviyesinde, yahu Boğaz'ın tam ortasındasınız! Vapurlar gelip geçiyor dört bir yanınızdan... Ve yük gemileri... Yani tam olarak deniz seviyesindeyiz, adanın pek bir yüksekliği yok. O değil de, ben Kız Kulesi'ni daha denizin ortasında sanıyordum. Ama tarih bilgilerine göre de, "Üsküdar'dan bir ok atımı uzaklıkta" imiş. Sahiden de o kadar yakın karaya. Hatta denize giren çocukları görünce heveslenip, acaba yüzerek mi gitsek diye espri yapmadım da değil. Tabii bu espride biraz da havanın kırk derece olması yatıyordu!
Gittiğimiz saatten ötürü güneşin açısını bir türlü ayarlayamadığımız için çekildiğimiz/çektiğimiz fotoğraflar da hep karanlık çıktı... Ama denizin gümüşiliği on numaraydı! Şansımıza, sanırım Ramazan etkinliklerinden dolayı, biz adaya ayak basar basmaz gelen motorlardan televizyoncular, kameramanlar, muhabirler, teknik ekipler inmeye başladı... Başladık onlarla köşe kapmaca oynamaya! Ada zaten bir avuç... Yürüyeceğiz, fotoğraf çekileceğiz her an her yerde ayağımızın altındalar... Ramazan için çiçekler, saksılar getirip süslüyorlardı dört bir yanı. Yani bu da bizim şansımıza oldu...
Üst katta teras gibi içeceklerin içildiği bir alan var... Yemek servisiyse yalnızca gotik/mahzenimsi alt katta yapılıyormuş. Bu nedenle mecburen biz de oraya oturduk. Saat 17 idi. Garsonlar bir yandan da bizi sıkıştırıyor, "Siparişinizi çabucak verin, akşam servisi için mutfak kapanacak!" diyordu. Hoppala! Yemeğin ortasında da, "Kasa birazdan kapanacak, hesabı alabilir miyim?" diye yanımıza geldi garson. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Akşam ayrı gündüz ayrı kasa ve mutfak mı var yani? Bu durumun müşteriye yansıtılması doğru mu? Diye uzun uzun tartışmalar yapılabilir tabii, ama o an sadece o "an"ın keyfini çıkardık. Biftekli wrap ve köfteli ekmek yedik. İkisi de güzeldi. Yemek fiyatları orta, içecek fiyatları orta üstü.
ayyy,uzun zamandır gitmek istediğim yer,hikayesi ve ihtişamıyla
YanıtlaSilayrı bir yeri var bende,ne mutlu sana,imrendim valla :) :)
Yiyecekler dışında her şey güzel bence Kız Kulesi'nde.
YanıtlaSilHatta blogumda da yazmıştım, benzer fotoğraf kareleri bende de var:))
Abi her şey güzelde koskoca kız kulesinde patates kızarması mı verdiler. Ben daha güzel yemekler olduğunu düşünüyordum .Resimler çok güzel. Emeğine sağlık. Gitmiş kadar oldum.
YanıtlaSilKız Kulesi İstanbul'da en sevdiğim yerlerden biri. Bir de Üsküdar'da sahilde ona karşı çay keyfi yapmak yok mu ah ah :)
YanıtlaSilsüper bir gezi olmuş
YanıtlaSilben fırsat bulamadım kız kulesine gitmek için
ilk fırsatta gitmek istiyorum
sevgiler
resimler çok güzel. karnım acıktı resimlere bakarken hihihi :)
YanıtlaSilheeey du ben de gitmedim yaa üsküdardan tamam tamam :) kasa olayı amma saçmaymış yaa sahiden deee :)
YanıtlaSilne güzel bir gezi olmuş.ahh baktıkça İstanbul özlemim depreşti :)
YanıtlaSilYemek yemek zorundamiyiz kiz kulesinde cay kahve icsek olmazmi
YanıtlaSil