19 Kasım 2024 Salı

"SİZİ TANIYORUM"

Dün arkadaşımla bir müzedeki bitmek üzere olan sergiyi görmeye gidecektik. Havanın soğuk, pofuduk bulutların gri olduğu sonbahar günlerinden biriydi ve ben uzun zaman üstüne bindiğim Haliç vapurunda oturmuş diğer yolcuları gözlemlerken haklarında tahminlerde bulunuyor, kendi kendime hikayeler uyduruyordum. Müzelerin pazartesi günleri kapalı olduğu aklımıza gelince hemen planı değiştirdik ve Balat’ta buluşmaya karar verdik. Bir şeyler yedik, içtik, epey sohbet ettik.

Saatler sonra dönüş vakti geldiğinde tekrar Üsküdar vapuruna bindim. Sabah yine aynı vapurda geldiğim yaşlıca bir kadın yolcu, sanki beni bekliyormuşçasına orada oturuyordu. Belki de onu tekrar görmeyi bekleyen bendim çünkü o an habersiz olduğum bir yazgı çoktan işlemeye başlamıştı. Koca vapurda gittim karşısındaki koltuğa oturdum.

Şöyle bir yüzüme baktı, telefonunda bir şeyler yaptı ve ardından "Sizi tanıdım," dedi bana. Acaba sosyal medyadan mı derken, meğerse kitabımdan tanımış.

Kitabımı yaz başında okumuş, ona kızı almış. Instagram'ı yokmuş, şimdi internete kitabın ismini yazınca beni bulmuş, daha önceden fotoğrafıma baktığı için beni hatırlamış. "Ben hep klasikleri okurum," dedi. "Kızım sizin kitabı verince bu ne dedim, ön yargıyla başladım ama çok beğendim."

Çok sayıda yeni Türk yazar var, haklısınız, fakat bu isimlere, en azından yakın hissettiğimiz bazılarına şans vermek gerek dedim ben de. Benim de henüz okumadığım, keşfetmediğim, hiç duymadığım bir sürü yazar ve kitap var, sadece görünür olabilenleri, reklamı yapılanları biliyoruz, diğerlerinden haberimiz bile yok ve bu çok üzücü, haberimiz olsa da vaktimiz yetmiyor veya beğenecek miyiz beğenmeyecek miyiz bilmediğimiz bir kitabı risk alıp okumak istemiyoruz, okur olarak işimiz zor ve karmaşık. Kızınız tesadüfen bulup almasaydı, siz de benim kitabımdan bihaber olacaktınız örneğin.

Yol boyunca tatlı tatlı sohbet ettik. Bana gelecek kitaplarımı da sordu, ona şimdilerde üstünde çalıştığım yeni bir roman olduğunu söyledim. Karaköy iskelesinden binenler oldu, vapur bir anda kalabalıklaştı. İkimiz de Üsküdar’da indik. İyi akşamlar. Çok memnun oldum. Sahiden de çok şaşırmış ve çok memnun olmuştum. Keşmekeşin içinde farklı yönlere sapıp, kaybolduk.

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

17 Kasım 2024 Pazar

PAZAR ŞARKISI

Bu pazar sabahı karanlıkta (her zamanki gibi) erken kalktım, epeydir aklımda olan bir senaryoyu yazmaya başladım.

Lady Gaga'nın yeni şarkısı Disease çıktı biliyorsunuz. Gaga, bu şarkıyla birlikte jazzy çalışmalardan sonra tekrar bilindik eski formuna geri dönmüş gibi görünüyor. İki dakikalık kısa şarkıların moda olduğu şu rezil dönemde yeniden dört dakikalık bir şarkı duymak iyi geldi. Şarkının akustik Antidote versiyonunu paylaşıyorum.

Birazdan Kadıköy'e gidip kitapçıları gezeceğim. Havalar artık iyice soğudu, belki bir salep de içerim. Herkese bol okumalı, yazmalı, dinlemeli, izlemeli, farkına varmalı iyi pazarlar diliyorum. 


8 Kasım 2024 Cuma

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar bulurum, malum. Bunu çoksatanlardaki kitapların kötü olduğunu düşündüğüm için yapmam elbette, çünkü hiç de öyle düşünmem. Sadece, o sıralar herkesin okuduğu kitapları okumak bana bir dayatma gibi gelir, onları okumaya mecburmuşum gibi hissettirildiğimi düşünürüm, o nedenle de o kitaplardan itilirim. Ayrıca, büyük çoğunluğun satın aldığı kitap (ve bakın burada sadece satın alınma raporu var, beğenilip beğenilmeme yargısından henüz haberimiz yok, kaldı ki beğenilse bile), bakalım benim için doğru kitap mı canım?

Hal böyle olunca, uzak durduğum o raflardan bir kitap çekip aldığıma kendim de şaşırdım. Şans vermek istediğim kitap Nakano Eskici Dükkanı idi (çünkü kapağıyla ve konusuyla beni de tavlamıştı). Kitabın içeriğine hiç değinmeyeceğim çünkü bu yazının konusu bu değil. Kitap 2019'da fotoğrafik bir kapakla çıkmış. O dönemler pek ses getirmemiş. 2024 yılı baskısındaki yeni ve hakikaten güzel olan lezzetli kapağı ise amacına ulaşmış ve okurların ilgisini çekmiş gibi görünüyor. Zira kitap aylardır çoksatanlarda ve daha da orada kalacağa benziyor. Başarılı bir kapak çalışmasının, yani dış tasarımın, (tek başına yeterli olmasa da) bir kitabı sattırmaktaki yadsınamaz önemini görüyoruz.

Nakano Eskici Dükkanı'nda aradığımı bulamasam da, kitap, şimdi bir küçük resim tablosu niyetine masamın üstünde gayet güzel duruyor.

Yazımın başında değindiğim, çok sattığını bildiğimiz ama beğenilip beğenilmediğine ilişkin bir fikrimizin olmadığı kitap konusuna gelecek olursak, yine verdiğim örnekten giderek, biraz araştırınca Nakano'nun da karmaşık yorumlar aldığını ve sanki ekseriyetle beğenilmediğini gördüm. Demek ki, bir kitabı çoksatan rafında görünce hepimiz aynı tuzağa düşüyoruz. O kitabı alıyoruz, iyi olup olmadığını bilmeden. Çünkü "o kitabı almış olan bir sürü insan var ve bu bir sürü insan yanılıyor olamaz" algısına kapılıyoruz. Bu merak sayesinde de kitap onunla henüz tanışmamış olan insanlara satılmaya devam ediyor ve satılma döngüsü devam ediyor.

Bir de, şu sıralar kitapçılar, kütüphaneler, sahaflar ve antikacılarda geçen tematik romanlara pazarlama kampanyası yapılıyor gibi geldi bana, ne dersiniz? Okur olarak sahiden de bu tip "nostaljik" yerlerde geçen romanları seviyoruz doğrusu...

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

28 Ekim 2024 Pazartesi

İPİN UCU KAÇTI, FAHİŞ FİYATLARI TUTABİLEN YOK!

Farkında mısınız, son zamanlarda her şeyde bir "ederinden fazla" fiyat alma fırsatçılığı çıktı? AVM restoranlarında asla o kadar etmeyecek olan sıradan yemeklere 300-400 lira ödüyor, mağazalarda asla o kadar etmeyecek olan giysilere 3 bin, 4 bin lira veriyoruz. Ayakkabılar 5 bin lira. En son bir sırt çantası aldım, 3 bin 100 lira. İpin ucu kaçtı. Tutabilen yok. Bir simit şu an 15 lira ama 50 lira da deseler sorgulamadan alacak noktaya geldik. (Zaten bazı fırınlar kafasına göre 18, 20 liradan da satmaya başladı simidi.)

Bugünlerde malum, Contemporary İstanbul sergisi ile ilgili belirlenen giriş ücreti tartışılıyor. İzzet Çapa "Bu paraya sergi mi olur arkadaş" diye tepki gösterdi. Fazıl Say da ona cevap verdi filan. Ben de fiyatı aşırı bulanlardanım. Öğrenciye 850 liraya bilet satmak nedir?! Öğrenci değilsen de 1250 lira. Ne oluyoruz yahu, sergi bu, sergi! Yapın şunu 200-300, hadi bilemedin 400 lira, herkes gidip gezebilsin. 

Bu arada, Kylie Minogue'un Tension 2025 dünya turu biletlerine bakıyorum da, 99 dolara bile konser bileti var. Yani İngiltere gibi pahalı bir ülkede bile 3.400 liraya böyle bir konser izleyebilirsiniz (arkalardan da olsa). İstanbul'da bir sergiye 1250 lira vereceğim parayı saklayıp böyle bir konsere gitmeyi tercih ederdim. Tabii ki bu dünya turunda Minogue Türkiye'ye uğramıyor (ve bu hiç şaşırtıcı değil). Eskiden ne güzelmiş, tüm dünya starları konserlerinde İstanbul'a gelirlermiş (-miş diyorum çünkü gittiğim tek bir tanesi bile olmadı benim). Mesela Lana Del Rey'i filan İstanbul'da izlemek ne güzel olurdu doğrusu. Ek olarak, Güldür Güldür Show'un bilet fiyatlarının 1925 liradan başladığını da (evet, yanlış duymadınız) tarihe not düşmek isterim. (Ama hadi yine bir sergidense bir tiyatroya/şova o para verilebilir.)

Kylie demişken, Can't Get You Out of My Head yıldızının Tension II albümü geçtiğimiz günlerde çıktı. Minogue, 2020'nin sonuna doğru çıkardığı Disco albümü ile müzikal olarak disco ve dance-pop sularında gezinmiş, beni de dinleyici kitlesi arasına o albümle katmıştı. Akabinde 2023 yılında çıkardığı Tension albümü ile sound olarak yine beni benden almıştı ve albüme adını veren Tension şarkısını belki bir yıl içinde belki bin kez dinlemişimdir (az değil bence). Padam Padam çok ses getirdi filan. Kylie de bu ilgiden memnun kalmış olacak ki, Tension dönemini bitirmeyerek albümün devamını çıkardı (bizde de Hande Yener yapar böyle devamı olan albümleri). Lights Camera Action, Good As Gone, Taboo ve Kiss Bang Bang ilk etapta dikkatimi çeken şarkılardan oldu. Öyle çok iyi değil, ortalama düzeyde şarkılar ama pop olarak dinlerseniz fena da değiller hani. 

Ve son olarak... 

"Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!"

Atatürk'ümüzü saygıyla anıyoruz, arıyoruz. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun! 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

https://www.trendyol.com/remzi-kitabevi/benim-kucuk-saheserim-p-811138753?boutiqueId=61&merchantId=653904&filterOverPriceListings=false&sav=true

20 Ekim 2024 Pazar

PAUL AUSTER, GÖRÜNMEYEN KİTAP YORUMU

Görünmeyen'i az önce bitirdim. Yaz başında okuduğum Yanılsamalar Kitabı'ndan sonra, Paul Auster'dan okuduğum ikinci kitap oldu (Can Yayınları). Uzun bir yazı yazmak amaçlı sonraya ertelemek yerine, vakit bulduğum şu soğuk ama güneşli pazar günü, hakkında birkaç satır da olsa yazıp paylaşayım isterim. Romanı okumaya ana karakterimiz Adam’ın gözünden başlıyoruz fakat ilerleyen bölümlerde anlatıcılar değişiyor. Hikâye, kimi zaman birinci tekil kişi ağzından, kimi zaman ikinci tekil kişi ağzından, kimi zaman da üçüncü tekil kişi ağzından yazılarak finale ulaşıyor. 1967’de başlayıp 2007’ye dek uzanan olayları anlatan (romanın yayımlandığı yıl ise 2009), zamanlar arasında (bir de New York ve Paris arasında) gidip geldiğimiz bir roman bu. Romanın konusuna pek girmeden söylemek gerekirse, anlatılan çeşitli olayları çeşitli karakterler açısından “doğruyu söyleyen hangisi” diye düşünerek okuyoruz. Örneğin, Adam ve Rudolf arasındaki meselede olay hangisinin anlattığı gibi oldu? Veya yine Adam ve Gwyn arasında yaşanan olaylarda kime inanmalıyız? Aşk üçgenleri, seks ve hatta ensest gibi riskli konularda dolaşan kitabın bu konular nedeniyle her okura hitap etmeyebileceği de mutlaka not düşülmeli. Roman içinde roman, kurgu içinde kurgu seven okurlar kaçırmasın.

Ve kitaptan iki alıntı: “Çünkü acı gerçek değişmiyor: Dünyada adaletten çok şiir var.”

“Bilirsiniz, istediklerimizle elde ettiklerimiz çok nadir örtüşür…”

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

24 Mayıs 2024 Cuma

GERÇEK AŞKI BULMAK: HAYAL Mİ, YOKSA ÜMİT VAR MI?

Gerçek aşkı bulmak… Hepimiz onu arıyoruz, değil mi? Yoo, bazılarımızın hiç de böyle bir derdi yok. Hatta belki de sadece küçük bir azınlığımız gerçek aşkın peşinde. Nereye baksak insanlar “Önce öpüşelim de, sonra tanışırız” zihniyetinde. Dahası, tanışmayı istemiyor bile. Hızlı tüketilen fast food gibi görüyor karşısındakini. Kişiyi tanımaya emek harcamak istemiyor. Seni tanımakla mı uğraşacağım, bana istediğimi ver, alıp gideyim diyor. Yok eğer bunu sen kabul etmiyorsan, kolayı var, gelsin sıradaki! Ne kadar ilkel, ne kadar duygusuz, ne kadar vahşice geliyor kulağa. Önce tanışalım, sohbet edelim, dünya görüşlerimizi paylaşalım, ortak ilgi alanlarımızdan bahsedelim, bakalım birbirimizden hoşlanacak mıyız, beraber zaman geçirmek isteyecek miyiz, bunu bir anlamaya çalışalım diyen insan sayısı çok az. Çünkü derdi bu olan yok gibi. Elbette ben varsam, sen varsan, böyle insanlar da bir yerlerde var demektir, ama nerede? Yolumuz o insanla nasıl kesişecek? Yoksa aynı kitapçıda, kafede, otobüste rastlaştık da, birbirimizi haberimiz olmadan ıskaladık mı? Niyeti bu olan insanlar kalabalıkların içinde yalnız kalmış, bir türlü birbirine ulaşamamış. Günümüzdeki ilişkilerin sığlığından, çirkinliğinden, bayağılığından şikayet ede ede, küsmüş, içine kapanmış. Evet, derinlikli bir şeyler, bedeni değil, ruhu tatmin edecek gerçek bir ilişki bulmaya çalışmak hayli güç. Çoğunluk günübirlik hazların peşinde koşarken, birlikte anlam bulacağı kişiyi, gerçek aşkı arayanın sayısı pek az. Veya artık umudunu o kadar yitirmiş ki, o da pes etmiş, diğer tarafa geçmiş. Ne yazık ki böyle bir dönemde yaşıyoruz (ya da belki de her dönemde bu böyleydi - gel gör ki izlediğimiz diziler bile artık bu duygusuz, aşksız, sadece beden üzerinden ilerleyen ilişkiler üzerine kurulmaya başladığına göre şimdilerde her şey daha vahim) ve bunu kabul etmeyenlerimiz için aşk ilişkileri özelinde hayat pek de kolay değil gibi. Ama biz duruşumuzdan, doğrularımızdan ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz. Zira umut var. Umut hep var. Elbette bizim gibi düşünen insan, oralarda bir yerlerde. Aşkı bulacağız. Aramakla bulunmaz, ama bulanlar da arayanlardır. Bunun için öncelikle bu niyetle yola çıkmak gerek.

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

instagram.com/mertinkitapkulubu

"SİZİ TANIYORUM"

Dün arkadaşımla bir müzedeki bitmek üzere olan sergiyi görmeye gidecektik. Havanın soğuk, pofuduk bulutların gri olduğu sonbahar günlerinden...