9 Mart 2020 Pazartesi

KORONAVİRÜS KAPIDA: KORONOYAK MI OLDUK?!

Ve dünya, kıyamet sonrası bilim kurgu filmlerinden hallice bir yere doğru gidiyordu... 

Son haftalarda gündemimizi fazlasıyla meşgul eden ve "Türkiye'ye geldi mi? Acaba görülüyor da gizleniyor mu? Eninde sonunda buraya da gelecek" tartışmalarıyla her geçen gün giderek daha fazla konuşur olduğumuz korona virüsle ilgili bir şeyler yazmanın zamanı geldi de geçiyor. Sonuçta blog'da yazılan her şey kalıcı oluyor, tarihe tanıklık ediyor, yıllar sonra açılıp bakılıyor. 2009'dan beri yazdığım yazılara bakıp o zamanların gündemini hatırlıyorum ben mesela. Aslında korona virüsü ile ilgili de ilk günden beri gerek twitter'da, gerek instagram'da (hikaye bölümünde), gerekse burada pek çok paylaşım yapıyorum. Yani korona virüsü daha Çin'in Wuhan kentinde görüldüğü ilk andan itibaren ciddiye alanlardan biri benim. Sonuçta günümüzün ulaşım ve seyahat dünyasında, bir salgın hastalığın dünyaya yayılmaması gibi bir şey mümkün değil. Er ya da geç, bu virüs bu toprakların da kapısını çalacak. Hatta belki çoktan çaldı da haberimiz yok.


Yılın son günü yazdığım şu yazımın üstünden çok zaman geçmeden, korona virüs patlak verdi! Okuduğunuz gibi yazımda "2000'ler, 2010'lar bitti, yarından itibaren 2020'ler başlayacak. Aman sanki ne olacak; faturalar pahalı, yaşamak pahalı, her şey pahalı, pazarda satılan muz bile artık pahalı. Yiyeceklere şüpheyle yaklaşıyoruz. Paket gıdalar kötü diyoruz ama organik olduğu öne sürülen şeylerden de artık emin olamıyoruz. Diş fırçaları, şampuanlar, sabunlar, aklımıza gelen gelmeyen her şeyin içinde zehir var. Sülfatlı şampuanlar saçlarımızda, titanyum dioksit diş macunlarımızda, deterjanlarımızda, hatta leblebi ve sakızlarda bile kol geziyor. E ne yapalım? Yalan Dünya’daki Vasfiye Teyze ses tonuyla: 'Çekecez, mecbuuuuur.' Biz de böyle bir zaman dilimine denk gelmişiz. Kötü zamanlardan geçiyoruz. Yani belki 500 veya 1807 yılında yaşayanlar için de 'eskiden her şey çok daha güzeldi' ve 'şimdiki zaman çok berbat', ama ne yapalım, bu 2019'da da öyle olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece ülke olarak da değil, dünya olarak da bir garibiz. Siyaset, ekonomi, toplum, doğa olayları, her şey olumsuz." demiştim. Yazımı, "Gene de 2020'den umutluyuz (boşa çıktı). Yok yok, boşa çıkmasın." diyerek bitirmiştim. Çok değil, Ocak ayında dünya ve Türkiye korona virüsü konuşmaya başladı. Şubat ayıyla birlikte Çin'in ardından İran ve İtalya'da da ciddi ölüm oranlarına ulaşan korona virüs çok ciddi bir sorun haline geldi. Ve içinde bulunduğumuz Mart'ın ilk günleri itibariyle, Türkiye dört bir taraftan bu virüs tehdidiyle sarılmış durumda. Komşu ülkelerimizin hepsinde korona virüs vakaları görülüyor. Türkiye'de de korona virüs var mı yok mu diye düşünüyoruz. Ardı arkası kesilmeyen WhatsApp grublarında türlü iddialar, komplo teorileri, genetik kodlamalar ortaya atılıyor. (Evet, elim korona virüs/ü şeklinde iki türlü de yazmaya gidiyor.)

Bu aralar şehir içinde uçakla sık sık seyahat ediyorum. Hatta şu yazımda da yazmıştım. Şimdi yine Trabzon'dayım ve televizyonda korona virüs haberlerini gördükçe, acaba İstanbul'a dönmeyi erteleyebildiğim kadar ertelesem mi diye düşünmüyor değilim (dediğime bakmayın; bu yazıyı yazarken uçak biletimi aldım bile). Televizyondaki açık oturumlarda tam bir panik havası esmeye başladı zira. Havaalanlarında, uçakta, otobüste maske takmak işe yarıyor mu temalı konuşmalar yapılıyor. Kimisi maskenin yararlı olacağını söylerken, kimisi de "maskeyi hasta olan insanın takması gerekir ama hasta olmayan için maske hiçbir işe yaramaz" diyor. Hatta bazı uzmanlar, maske takınca yüzünüz terler (ki bir kez taktım, cidden acayip terletiyor), elinizi gözünüze götürme ihtimaliniz artar, bu nedenle mikroplar daha beter yayılır diyerek maske takmayı kesinlikle uygun bulmadıklarını söylüyor. Yani herkes gibi benim de maske konusunda kafam karışmış durumda. Yine de maskemi ve el dezenfektanımı almış durumdayım. Eskiden ne güzeldi, evlere misafirliğe gelenlere ya da hasta ziyaretlerinde kolonya dökülürdü. Bakın, hiçbir şey boşuna değilmiş! İşte o kolonyo şimdilerde korona virüse karşı tekrar hatırlanıyor! Bildiğiniz gibi koronaya karşı en etkili yöntem, ellerinizi sabunlu suyla sık sık yıkamak. Ki bu benim zaten günde 1537 kez yaptığım bir şeydi, yani bu açıdan bir endişem yok. Yine de kişisel önlemlerimi iki katına çıkarmış durumdayım. Geçen hafta eczaneden küçücük bir el dezenfektanı aldım mesela. Fiyatı sekiz liraydı. Aynısından bugün bir tane daha aldım, on altı lira olmuş! Korona virüs turizm, ulaşım gibi sektörlere darbe vururken kendi pazarını oluşturup müşterileri kazıklamaya devam ediyor. Maske fiyatları da her geçen gün artıyor, almadıysanız ne olur ne olmaz diye edinin derim ben. (Ocak ayının sonlarında, Hong Kong'daki arkadaşlarımın bana yazıp "Türkiye'den maske gönderebilir misin" diye sorduklarını size söylemiş miydim? Oralarda bulunmaz olmuştu! Şimdilerde durum ne, bilmiyorum.) Televizyon, gazeteler, her yer gösteriyor: Avrupa ülkelerinde bile korona görülen şehirlerde marketler talan edilip tuvalet kağıdı sıkıntısı filan yaşanıyorsa, Türkiye'de korona virüs vakaları görüldükçe neler olacağını düşünmek bile istemiyorum. 


Bir de malum, biz samimi bir toplumuz. Biriyle karşılaştığımızda, onu en son bir saat önce bile görmüş olsak sarılıp öpüşmeden rahat duramıyoruz. Ben de bu anlamda çevremde sıcakkanlı bir insan olarak bilinirim, ama bugünler sarılma günleri değil! Artık kafamda "Bu hafta kaç kişiyle öpüştüm, kaçını atlatabildim, kaçının sadece elini sıktım?" diye çetele tutar oldum! Öpüşmekten kaçabilsen de tokalaşmaktan kaçılmıyor. Biri sana elini uzattığında elini korkuyla geri çekmen hoş karşılanmıyor. Hala koronanın ciddiyeti ülkemizde tam olarak anlaşılabilmiş değil. Umarım herkes ellerini sık sık yıkıyordur, ne diyeyim. 

Bununla birlikte bu "salgın" gündeminin her sektöre olduğu gibi moda sektörüne de etkileri olacağını düşünüyorum. Gucci, Versace gibi büyük moda devlerinin şık korona virüs maskeleri yapacaklarını tahmin ediyorum. Lady Gaga gibi ünlüler taksın diye. Türkiye'de de "hangi ünlüler maskeye 5 bin tl verdi" haberleri çıkar. Bekleyin görün. Bu virüs yüzünden umarım Rene Magritte'in "Aşıklar" tablosundaki gibi olmayız. 

Dünkü Kadınlar Günü sebebiyle Berna Laçin'in attığı bir tweet vardı. "Sevgili eşim mimozalar getirmiş. Bu çiçekleri toplayanlar üzerine hapşırdıysa korona çiçeğin hücre içine girmiş midir, ben de koklarken içime çekersem? Korona çiçekte yaşar mı? Adamı çiçek getirdiğine pişman etmiş olabilirim!" Bu benim de sık sık düşündüğüm bir şey. İşte tam da bu noktada koronoyak olduk diyorum! Hala haftanın bazı günleri gazete, arada bir dergi ve mütemadiyen kitap satın alıyorum. Matbaadakiler koronaysa ve üzerlerine hapşırdıysa, ben o kitabı açınca üzerime korona zerrecikleri yayılır mı endişesi taşımıyorum desem yalan olur. Korona virüs eşyadan bulaşır mı? 

Benim de şansıma bakar mısınız: Tam, dört yıldır çıkmasını beklediğim yeni kitabımın çıkması gündemi var, bu sefer de hiç hesapta olmayan korona virüs çıktı! İnsanlar evlere kapanır, dışarıda hayat durur mu dersiniz? Büyük ihtimalle bir şey olmayacak, henüz sonu gelmeyen dünyamız daha uzun yıllar dönmeye devam edecek. Ama daha şimdiden dünya genelinde 4 bin kişinin ölümüne yol açan bir virüs salgını da öyle görmezden gelinecek, sakince karşılanacak bir şey değil. Pek çok gelişmiş Avrupa ülkesinde bile korona virüs yüzünden ölümler başladıysa, ben bu virüs Türkiye'ye girdiği an kendimi eve kapatmayı düşünüyorum! Yarı şaka yarı gerçek. Koronoyaklık işte, n'aparsın?

Sosyal medya hesaplarım:
instagram.com/ofluoglumert
twitter.com/ofluoglumert
facebook.com/ofluoglumert 

5 yorum:

  1. Bende de virüs bulaşır korkusu var. Antalya turistik şehir, ben ulaşımımı otobüsle sağlıyorum. Şansıma mıdır nedir iki seferdir yanıma Çinliler oturuyor, kalkıp başka koltuğa geçiyorum. Çinli mi Türk cumhuriyetlerinden mi diye yüzlerini inceliyorum, konuşmalarından dillerini ayırdetmeye çalışıyorum, ayıp oluyor ama ne yapayım. Kendimi koruma dürtüsü baskın geliyor.

    YanıtlaSil
  2. Aman herkes kendine dikkat etsin. İş yavaş yavaş ciddiye gidiyor

    YanıtlaSil
  3. Bu virüs meselesi gerçekten sıkıntılı bir durum ama şöyle de bir gerçek var. Ömür bittiyse ne bir eksik ne de bir fazla nefes alır insan. Allah korusun.

    YanıtlaSil
  4. alanya'da yerleşik yabancı çok. rusya, almanya, iran gibi ülkelerin vatandaşlarının burada evi var. yazın gelecek turist sayısını da hesaba katarsak cidden çok riskli olacak.

    YanıtlaSil
  5. Koronoyak kelimesine bayıldım!!!

    YanıtlaSil

Gmail hesabı olmayanlar, anonim seçeneği ile yorum yapabilir... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

NAKANO ESKİCİ DÜKKANI VE ÇOKSATAN KİTAP PROBLEMATİĞİ

Genelde kitapçıların çoksatan raflarından uzak durup, aksine hiç satmayan, kimsenin ilgi göstermediği, kıyıda köşede kalmış kitapları arar b...